Bir Mersin balığı türü ...

Biz,
Şip,

Beluga,
Çığa, 

Çuka, 
Çiga, 
Sevruga,
Sivrişka, Sivruşka,

Sivruşka balığı,

Mersin balığı, 
Mersin balığı yavrusuna  çuka denir.
Yıldız mersin balığı, sevruga (Acipenser stellatus):
Yıldız mersin balığı, nehirleri yumurtlamak için göç eden anormal bir türdür. Karaca Balık, Rus Mersini ve Sivruşka Balığı, (İngilizce, starry sturgeon) olarak da biliniyor. Kuzey yarım kürede ılıman deniz ve göllerin sahillerinde yaşayan değerli balıklardır.

Farsça: Drakul, 
Uzun Burun mersin balığı: 
Siyah, Azak, Hazar ve Ege deniz havzalarına özgüdür.
Ossetra mersin balığı,

Sularımızda yaşayan türleri şunlardır.

Mersin kolan-balığı (Acipenser sturio), Mersin balığı (Acipenser stellatus), 
Şip veya Biz (Acipenser nudiventris), 
Çuka veya Çiga (Acipenser ruthenus), 
Rus mersini (Acipenser gueldenstaedti) dir. 

Bunlardan başka, dünya havyar ihtiyacının yarısını karşılayan mersin morinası veya beluga, Acipenseridae familyasından ayrılan bir kol olan Huso' ya bağlıdır. Bu kolun bilimsel adı Huso huso' dur. 

Mersin morinası Karadeniz ve Hazar'da, Volga, Don, Dinyeper ve bölgenin diğer nehirlerinde bulunur. Cinslerinin arasında en çok ve en makbul havyarı üreten balıktır. Havyar için en önemli üç tür mersin balığı vardır. Bunlar, Sevruga havyarı, Beluga mersin balığı ve Ossetra mersin balığı. 

Memeli bir deniz hayvanı...

Mors,
Deniz Aygırı,
(Odobenus rosmarus),
Kuzey Kutbu denizlerinde yaşayan yarı sucul bir memeli türü. Kaba ve kırışık derili, hantal görünüşlü ve çirkin ve de heybetli bir hayvandır. Slav kökenli bir kelime olan mors, balina atı anlamına gelir. 
Deniz filleri ile karıştırılmamalıdır. 

Fok (Ayı balığı) ve Denizaslanı ile akraba olan bir deniz memelisidir. Üst köpek dişleri ağzından taşıp aşağı doğru uzadığından ayırt edilmesi çok kolaydır. Erişkin erkeklerin üst köpekdişleri yaklaşık 1 metre uzunluğa ve ağırlıkları yaklaşık 5 kilograma ulaşabilir. Erkek ve dişilerin ağızlarını üstten çevreleyen sert kıllardan oluşmuş "posbıyıkları" vardır. Morslar yalnız Kuzey Kutup Bölgesi'nde ve genellikle kıyıya yakın kesimlerde ya da buz kütleleri üstünde toplu halde yaşarlar. Bir sürü içindeki sayıları 100'ü aşabilir. Erkeklerin uzunluğu bazen 3,5 metreyi aşarken ağırlığı 1.300 kilograma ulaşır. Dişiler çok daha küçük yapılıdır. Morsun kulakkepçesi yoktur. Yuvarlak başı, iyice kalınlaşmış boynuna ve iri gövdesine göre çok küçüktür. Yaşı ilerledikçe kıvrımlı derisi hemen hemen tüm kıllarını yitirir.

Morsların ayakları yassılaşarak yüzmeye uyarlanmıştır. Birbirinden ayrık olan arka yüzgeçayakları karada ilerlemelerine yardımcı olur. Karada zorlukla ve sürünerek hareket ederken, denize girdiklerinde ustaca ve çok güzel yüzerler. Morsun başlıca besin kaynağı kabuklular ve midye gibi yumuşakçalardır. Bu hayvanları çamurlu diplerden ve tutundukları yerlerden uzun dişleriyle kazıyıp çıkarırlar. Morslar nisan ve mayıs ayları arasında ürer ve 15 gün kadar yiyip içmeden karada kalırlar.Dişi mors bir batında tek bir yavru doğurur ve yavrusuna iki yıl boyunca tek başına bakar. Eskimolar avladıkları morsların etini yemekte, yağını hem yakıt, hem de besin olarak kullanmaktadırlar. Morsun derisi ve özellikle uzun köpekdişleri de değerlidir.

Ekmek kırıntılarıyla yapılmış çorba...

Zerine,
Ekmek kırıntılarıyla yapılmış çorbaya verilen ad. 

Kıbrıs Adası' nın eski adı...

Alaşiya, 
Alashia,
Qibris Adasy, 
Kıbrıs adası' nın eski adı. 
Çivi yazılı belgelerde, kargamış kralı ve doğrudan büyük kral tarafından denetlenen alaşiya (kıbrıs) ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir. Hititlerin alaşiya adını verdikleri kıbrıs, zengin bakır yatakları nedeniyle sık sık akınlara uğruyordu .


Kıbrıs Adasının bilinen 24 değişik ismi vardır;
Aerosa, 
Amathusia, Amatusa, 
Aspelia, Aspellia, 
Achamantide,
Cerastin, 
Cehtim, Cehtin, Cethina, Chetima, Collinia, Cripton, Cytherea, 
Machara, Macharia, Macaria, 
Paphia,
Qibris Adasy,
Salaminia, Spelia,  

Hititlerden başlamak üzere, Mısırlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Ptolemiler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Cenevizliler, Lüzinyanlar, Venedikliler, Osmanlılar ve son olarak İngilizler, bu kültürler ve medeniyetler mozaiğinde tarihsel izler bırakan en önemli ve ilk akla gelen parçalardır.

Kıbrıs Adası'nın en eski yerleşim yeri olan Lefkoşe'nin batı dillerindeki adı Nicosia'dır. Eskiçağlarda Ledrai, Ledra gibi adlar alan kente Bizanslılar Lefkosia derlerdi.

Devlet sanatçılığı ile ödüllendirilmiş, Türk opera sanatçısı...

Prof. Attila Manizade,
Devlet Sanatçısı,
Kıbrıs doğumlu Türk opera sanatçısı.
 Attila Manizade İstanbul  Devlet Konservatuarı ile İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni bitirdikten sonra müzik eğitimine Almanya’da devam etti.
1960 yılında yurda dönerek İstanbul’da ilk defa İstanbul Devlet Operası’ nın açılış gecesinde sahneye çıktı. O günden bu yana Opera’ nın önde gelen baş solisti olarak bu görevi sürdürdü. 

1980 yılında bir süre için İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ nin Genel Sanat Yönetmeni ve Müdür’ ü olarak çalıştı. Prof. Manizade, halen yurt içi ve yurt dışında 70 ten çok şehirde  konser faaliyetlerinin yanı sıra, Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde danışman profesör olarak görev yapmaktadır.
 
Prof. Manizade 1998 yılında Devlet Sanatçılığı unvanı ile ödüllendirildi.

Kesilmiş ekşi sütten yapılan bir tür rakı...

Araka,
Araki, Ariki.
Kesilmiş ekşi sütten yapılan bir tür rakı.
Araki veya  ariki  sözcüğünden rakı sözcüğü türetilmiştir. 
Arapçada terleme anlamına gelen araka, ter anlamına gelen arak'tan türemiştir. 

Eski dönemde rakı tutkunlarına arak nuş  adı verilmiştir. Aslan sütü olarak da bilinen rakının bu ismi ise, Osmanlı devrinde rakı gügümlerinin üstündeki aslan kabartmalarına dayanıyor. Pirinç ve şeker kamışından elde edilen bir tür rakıya arak denir. 

Bir bütünü, bir grubu oluşturan...

Entegre, (Fr. intégré)
Bütünleşmiş.

Tanrı ile şakalı, takılmalı bir söyleyişle, konuşur gibi yazılan tekke edebiyatı şiir türü...

Şathiye,
Eski dilde, şathiye.
Dini ve tasavvufi halk şiirinde mizahi manzumelere genel olarak şathiye adı verilir. Şathiyeler, mutasavvuf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren şiirlerdir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sufiyane adını alırlar. Şathiyelerde Allah’ ın celal sıfatının değil, cemal sıfatının ön plana çıkarıldığı görülür. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi-Alevi şairlerinde rastlanır. Allah ile alay eder gibi yazılmış şathiyeler küfür sayılmıştır. Ama şathiyeler asla küfür değildir.

Şathiyeler biçimce komik ve alaylı olabilir ama şathiyede aranan şiirin arkasındaki düşüncedir. Anlanıp yorumlandığında çok derin anlamlara sahip oldugu görülür. Şathiye çok derin tasavvufi konular işleyen felsefi şiirlerdir. Kaygusuz Abdal şathiye yazmıştır.

Boyu iki metreyi bulabilen, çok yırtıcı bir balık...

Barrakuda, (İng. barracuda) Lat. Sphyraena sphyraena,
Barrateuda,
Iskarmoz - İskarmos,

Barrakuda' nın yırtıcılığı denizlerin kaplanı olarak adlandırılır. Korkusuz ve meraklı büyük barrateuda, yüzen, bir insanın hareketlerinden başka balıklar gibi ürkmez. Büyük barrakuda, kocaman çenelerinin bir kapışıyla bir adamın bacağını koparabilir ya da kolunu veya bacağını, kesilmelerini gerektirecek derecede yaralayabilir. Bu balığın jilet keskinliğindeki sivri dişleri, karşı çenedeki dişlerin arasına girerler. Üst çenenin önünün her iki yanında, diş etinden itibaren hemen hemen 2 cm.' ye yakın çıkıntı yapan 2-4 iri köpek dişi yer alır. Bu dişlerden bir, iki tane de alt çenenin ucunda vardır. Bu dişlerden kırılanlar veya aşınanlar, yanlarındaki yedeklerle yenilenir. 

Büyük barrakuda’ nın turna balığınınkini andırır uzun vücudu suyun içinde ani hamlelere elverişlidir. Bu balığın besini, gözle takip edilemeyecek kadar büyük bir hızla üzerlerine saldırdığı başka balıklardır. Büyük barrakuda’nın üreme adetleri hakkında fazla bir şey bilinmiyor. Bununla beraber ilkbahar başlarında yumurtladığı ve yumurtalarının okyanusun yüzeyinde, yüzdüğü tahmin edilmektedir. Büyük barrakudalar’ ın 3 metre uzunluğunda olanları görülmüşse de ortalama uzunlukları 1.5 - 2 metreyi geçmez.
 
Büyük barrakuda kuzey sularına çıkmaz. Asıl yurdu Batı Hint adalarıysa da, güneyde Brezilya’ya kadar olan sularda da rastlanır. Birleşik Amerika’ nın doğu kıyılarındaki «kuzey barrakudası» (Sphyraena borealis) ile «Pasifik barrakudası» (Sphyraena argentea) zararsızdır. Asya’nın güney doğusunda Doğu Hint adaları sularında rastlanan bir barrakuda’ nın da insanlara saldırdığı duyulmuştur. Avrupa kıyılarına yaklaşan biricik barrakuda iskarmos (Sphyraena sphyraena) tur. Ender rastlanan bu balığın uzunluğu 1 metreyi geçmez. Yurdu, Atlantiğin bütün sıcak bölgelerini ve Akdeniz’i içine alır.

Hacı Bayram Veli' nin asıl adı...

Numan,
Hacı Bayram Veli (1352 - 1429) tarihleri arasında yaşamış olan Türk, mutasavvıf. Bayramilik Tarikatını kurmuş, Tanrı' nın insan gönlünde görünüş alanına çıktığı inancını savunmuştur.
Hacı Bayram Veli 15.yüzyılda Anadolu Türk Birliğinin yeniden sağlanmasında en az politik ve askeri güçler kadar etkili olan Anadolu sufilerinin en önemlilerinden biridir.Ankara’ nın Solfasol köyünde doğmuştur. Asıl ismi Numan' dır. Babası Koyunlucalı Ahmet, annesi Fatma Hanımdır. 

Abdal Murad ve Safiyüddin adlı kendisinden küçük iki kardeşinin olduğu bilinir. Hacı Bayram-ı Veli öğrencilik hayatından sonra Ankara’ da Melike Hatun isimli bir hayırseverin yaptırdığı Kara Medrese de müderrislik yapmıştır. Medreseler günümüzün üniversite ve fakülteleridir.Burada ders veren müderrislerin ünvanı günümüzün  profesör ünvanıdır. Daha sonra Hacı Bayram-ı Veli Hz.’ leri zamanın ünlü din bilgini olan Ebu Hamidüddin Aksarayi (Somucu Baba) tarafından Kayseri’ ye davet edilir. Bir Halveti şeyhi olan Ebu Hamidüddin ile karşılaşması ilk defa bir  kurban bayramı günü olduğu için şeyh kendisine Bayram adını verir. Bugünden sonra Numan ismi yerine Bayram ismini kullanır. Bu ziyaret esnasında Ebu Hamidüddin Hacı Bayram-ı Veli’ye zahir ilminin ve batın ilminin derecelerini ve geleceğini  manevi yolla kendisine göstererek, ikisi arasında bir seçim yapmasını söyler ve kendisini tasavvuf yoluna girmeye, bu yolda  öğrencisi  olmaya davet eder. Hacı Bayram-ı Veli bu daveti kabul eder ve  tasavvuf eğitimine Ebu Hamidüddin nezaretinde başlar. Ardından kesin tarihi bilinmemekle birlikte (1394) şeyhi ile birlikte Bursa’ ya gider ve orada Çelebi Sultan Mehmet (Yeşil Medrese) medresesinde de müderrislik yapar. 1400 yılında şeyhi ile Bursa’ dan ayrılan Hacı Bayram-ı Veli ; üç yıl süren Şam, Mekke ve Medine’ yi kapsayan  hac yolculuğuna çıkarlar. Geri döndüklerinde Ebu Hamidüddin Hazretleri çok yaşlanmıştır ve manevi emanetini Hacı Bayram-ı Veli ‘ ye bırakarak 20 Eylül 1412 tarihinde Aksaray’ da vefat eder.

İzmir ilinde bir...

Gölcük,
Gebekirse,
Akgöl,
Barutçu gölü,
Çakalboğaz Gölleri,
Karagöl,
Kaynaklar Göleti,

Gölcük Gölü; 
Ödemiş’ in kuzeyindeki Bozdağ’ ın en yüksek noktasında bulunmaktadır. Kuzeyden güneye doğru uzanan küçük bir çöküntü çukuru içerisindeki bu gölün oluşumunda dağlardan gelen sellerin taşıdığı alüvyonların büyük payı olmuştur. Gölün derinliği yüzölçümüne göre çok fazladır. Suyu tatlıdır.

Gebekirse gölü(Gerbekse); 
İzmir'in Selçuk ilçesi sınırları içerisindedir. Acısu gölü olup derinliği 5m. yüzey genişliği 75 ha. dır.

Akgöl; İzmir'in Selçuk ilçesi nde bulunan, Alüvyon baraj gölüdür.Tatlı su gölüdür. Derinliği 4 m. olup yüzey alanı 74 ha.dır.

Barutçu gölü;

Belevi Gölü;
Selçuk ilçesi ile Torbalı arasında bulunan Belevi Gölü sığ bir göldür.

Çakalboğaz Gölleri;
Küçük Menderes’in Selçuk ilçesinin 5-6 km. ilerisinde doldurduğu alanda meydana gelmiştir.

Karagöl;
Yamanlar Dağı üzerindedir. Karagöl tektonik bir kayma sonucu 35 dekarlık alanda meydana gelmiştir. Çevresi çam ormanları ile kaplıdır. 
Karagöl’ ün mitolojideki Tantalos efsanesinde ismi geçmektedir.

Kaynaklar Göleti;
İzmir il merkezinin 15 km. güneyinde Buca Belediyesi tarafından yapılmıştır.

Dante' nin İlahi Komedya' da da kullandığı, üçer dizelik kıtalardan oluşan İtalyan şiir biçimi...

Terza Rima,

Terza Rima üçer mısralık bentlerle yazılmış bir nazım şekilidir. Bent sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. İlk olarak İtalyan edebiyatında kullanıldı. Dante İlahi Komedya’sını bu nazım şekliyle yazdı. Edebiyatımızda terza rima’yı Tevfik Fikret, Şehrayin adlı tek şiirinde denemiştir. 1908 yılından sonra pek kullanılmamıştır. Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir. İtalyan edebiyatı’na mahsus bir nazım şeklidir.

İlahi Komedya, Cehennem, Araf ve Cennet, isimlerindeki herbiri 33 kıtadan oluşan 14,233 satırdan meydana gelir. Başlangıç kıtası şiire giriş bölümü olarak hizmet eder. Genellikle ilk bölüm içinde sayılmaz, böylece 33 kıtalık 3 bölüm ve bir ilave giriş kantosuyla toplam 100 kantodan oluşur. Eserde 3, 7, 22, 33 sayıları dikkat çeker, mesela şiirin bölümleri bu sayıların katları halinde kuruludur.

Yozgat' ın Sorgun ilçesinde ünlü bir höyük...

Alişar,
Alişar Höyüğü,
Ankuwa.    
Yozgat ilinin Sorgun ilçesine bağlı köy ve bir höyük. Kapadokya bölgesindedir. 
Kazılarını Amerikalı arkeologlar yapmıştır.
MÖ 3000 yıllarından kalma çanak-çömlek gibi araçlar, bakır ve gümüşten az miktarda süs eşyasına rastlanmıştır. 

Höyüğün ilk kuruluşundaki hali (M.Ö. 3200 - 2600) dörtgen planlı, kerpiç duvarlı, düz damlı evleriyle basit bir köy görünümündedir. Bundan sonraki devirlerde şehrin iç kalesi olduğu, evlerin belirli bir plana göre yapıldığı ve bazılarında duvarların içten ve dıştan sıvandığı görülür. Bu devirde şehir surla çevrilmiştir. 

Yozgat' ın 45 km. güneydoğusunda, Yozgat- Sarıkaya İlçesi karayolu üzerinde bulunan ve kazılardan Mezopotamya ile kültür alış verişinin bu devirde başladığı anlaşılmıştır.  Alişar Höyüğü, geniş bir ovanın ortasında bulunmaktadır. Kuzey ve batısından Alişar Özü Çayı geçmektedir. Höyük, ovadan 7-8 m yüksekliğinde bir teras ile başlamakta daha üstte ise 23-24 m yüksekliğe kadar uzanan sivri tepe kısmı ile son bulmaktadır.

Bir çukura kurulan höyüğün eni 520 metre, boyu ise bir kilometreye yakındır. Bu höyük 1927 yılında Chicago Üniversitesi Şark Kurulu alman H.H. Wonder Osten başkanlığında bir heyet tarafından kazılmıştır. Bu kazılar 1935 yılına kadar sürdürülmüştür. Geç kalkolitikten itibaren Osmanlı dönemine kadar iskan gördüğü ortaya çıkarılmıştır.

Parçacık fiziğinde, yanlızca elektromagnetik, kütle çekimsel ve zayıf etkileşimlere giren fermiyon türü...

Lepton,
Yeğnicik,
Yunanca küçük veya hafif anlamındaki leptos kelimesinden türemiş. Leptonlar zayıf etkileşimde bulunan parçacıklar grubudur. Elektron, muon, tau ve bunlarla ilgili olan notrinolardan oluşan temel parçacık ailesi. 

Fizikte, spin'i 1/2 olan (fermiyon) ve güçlü etkileşime girmeyen parçacıklar lepton ya da yeğnicik olarak adlandırılır. Tüm leptonların spini 1/2 değerine sahiptir. En hafif hadrondan daha hafif olan elektronlar, müonlar ve nötrinolar da bu grubun içinde yer alır. Hadronların büyüklüğü ve belli bir yapısı olmasına rağmen leptonlar herhangi bir yapısı olmayan (yani nokta gibi olan) gerçek temel parçacıklar olarak görünür. ilk olarak Léon Rosenfeld adlı fizikçi tarafından 1948 yılında kullanılmıştır.

Leptonların,hadronlarla benzeşmeyen yönlerinden birisi de bilinen lepton sayısının oldukça sınırlı olmasıdır. Şu anda bilim adamları, sadece şu 6 tane leptonun (herbirinin antiparçacığı da vardır) olduğuna inanmaktadırlar: elektron, muon, tau ve bu parçacıkların herbirine ait nötrinolar (Tauya ait nötrino laboratuvarda henüz gözlenememiştir). 1975 yılında keşfedilen (tau) leptonu protonun yaklaşık iki katı kütleye sahiptir.

Bilinen üç lepton çeşnisi bulunmaktadır: elektron, müon ve tau.
Her çeşni zayıf dublet olarak adlandırılan bir parçacık çiftine karşılık gelir.

Hıristiyanlarca 6 Ocak' ta kutlanan yortu...

Epifanya Bayramı,
(Yunanca, epiphaneia, görünüş, ortaya çıkma).
Hıristiyan kilisesi' nde 6 ocak' ta kutlanan yortu. Paskalya ve noel ile birlikte en eski ve en önemli üç yortudan biridir.2-8 Ocak arasında Doğu’ dan Müneccim Kral’ ların gelişinin kutlandığı yortudur. Yortuda Hz. İsa' nın, müneccim kralların kişiliğinde yahudi olmayanlara görünüşü ile şeria ırmağındaki vaftizi sırasında ve galile' deki kana kentinde yapılan düğünde gösterdiği ilk mucizesinde açığa çıkan tanrısal niteliği anılır. 

Genellikle 6 Ocak’ ta denize Hz. İsa Resimli Haç atılmasıyla Vaftiz Günü kutlanır. Sudan haçı çıkaran kutsanır. Vaftiz Günü ile Noel Dönemi biter. Noel dönemi, Noel’ den önceki 4.Pazar günü başlar, Ocak Aynın ilk yarısındaki Hz. İsa’ nın Vaftiz Töreni ile biten dönemdir. Noel Bayramından önceki 4.Pazar’ da Noel Perhizi ile başlar, genelikle ayin rengi mordur, oruç tutulur ve 4 mumlu Noel çelengi hazırlanır. 

İstanbul boğazı ağzında yeralan adalar grubu...

Areke,
İstanbul Boğazı, Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlayan su geçididir. İstanbul Boğazına Bizanslılar, Bosporos adı Yunan mitolojisinin baş tanrısı Zeus' a izafeten verilmiştir. İstanbul Boğazı' nın sularının çevrelediği iki kara parçası vardır. 
Adalar, Prens Adaları adı ile de bilinen Istanbul Adaları, Büyük Ada, Heybeli Ada, Kınalı Ada, Burgaz Ada, Sedef Adası, Kaşık Adası, Pide Adası, Yassı Ada, Sivri Ada, Balıkçı Adası'dır. 

Bizans devrinde manastırların kurulduğu Adalar, saray mensuplarına yazlık veya sürgün yeri olmuş; Heybeliada'da Bizans'ın son yapısı, Meryem Ana'ya ithaf edilmiş küçük kilise, Deniz Lisesi üst binası avlusunda bulunur.

"Basmaca" da denilen ve kurutulmuş üzümün içine ceviz konarak yapılan bir yiyecek...


Saruç, 
Basmaca,

Yarılarak kurutulan siyah üzümlerin arasına ceviz konularak elde edilen kuru meyve,
Pekmez sucuğu.

Üzüm ve ceviz.

Kütük ve tomrukları çekmek için uçlarına çakılan halkalı çivi...

İro,

Suyukta ve özellikle kanda asit fazlalığından ileri gelen hastalık...

Asidoz,
Suyuk, Organizmanın (kan, lenf gibi) sıvı bölümü. 
Vücuttaki kan, lenf, hücre içi sıvılar birer suyuktur. İçinde büyük oranda su başta tuz olmak üzere madensel maddeler ve koloidal bileşikler bulunur.
Organizmanın asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu meydana gelen entoksikasyon tablosu. Kanda asit maddelerin artışına asidoz denir. 

Vücut sularının özellikle kanın hidrojen iyonu (H+) düzeyi organizma tarafından sabit tutulmaktadır. Hidrojen iyonları konsantrasyonunun ifadesi olan pH’ nın 7,4 olması asit-baz dengesinin düzgün olduğunu gösterir. Organizmada asit-baz dengesini sağlayan tampon sistemleri (bikarbonat ve karbondioksit) vardır. Bunlar solunum ve böbrek yoluyla kanın pH’ sını sabit tutar. Kanda pH’sını 7,35′ in altına inişine asidoz, 7.45′in üstüne çıkışına ise alkaloz denir. 

Şeker hastalarında, kalp enfarktüsünde, böbrek yetersizliğinde, ishallerde ve bazı ilaçlar (asetazolamid, amonyum klorür, salisilat v.b.) alanlarda asidoz gelişebilir. Tedavi bikarbonat vermek suretiyle yapılır.

Dört tekerlekli, yaylı ve üstü açık atlı araba...

Kaleş,
Brik,
Kaleska,
Fayton,
Kupa,
Talika,
Kinto,


Lando,
Katip odası, 
Brik,
Kaleş,
Körüklü

Karşıyaka spor külübünün kısa yazılışı...

KSK
Kaf Sin Kaf.
Karşıyaka Spor Kulübü, 
İzmir'in 1912 yılında kurulan ilk spor kulübüdür.
Kaf Sin Kaf,  K.S.K harflerinin eski dilde okunuşudur. 
Renkleri yeşil-kırmızıdır. Karşıyaka Spor Kulübü armasının içinde ay-yıldız taşıma hakkına sahip olan üç kulüpten biridir. Kaf Sin Kaf' ın yerine bugün kısaca Kaf Kaf da deniyor.

Futbolun yanı sıra basketbol takımı olan Karşıyaka, yıllardır Beko Basketbol 1.Ligi'nde mücadele etmektedir ve 1986–87 sezonunda şampiyon olmuştur. Karşıyaka Spor Kulübü futbol ve basketbol haricinde başta voleybol olmak üzere birçok branşta faaliyetini sürdürür.

1912 yılında kurulan bu takım, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'na kadar yabancılarla birçok çekişmeli maç oynamıştır. Yine Karşıyaka Spor Kulübü, kuruluşundan Kurtuluş Savaşı’na kadar geçen sürede hiçbir maçta yenilmemiş, İtalyan ve Yunan şampiyonlarını birçok kez yenerek bu kulüplerin kapatılmasına sebep olmuştur.

1924 yılında Fenerbahçe, Karşıyaka’ nın davetlisi olarak İzmir’e geldiğinde maça yoğun bir ilgi gösterildi. İzmir’de Göztepe, Altınordu ve İzmirspor gibi kulüpler henüz kurulmamıştı. Karşıyaka ile birlikte tek Türk takımı Altay idi. Karşıyaka 1926 yılında İzmir şampiyonu olmuştur. Bu şampiyonluktan sonra 24 Haziran 1926 tarihinde İsmet İnönü, Fahrettin Atay ile birlikte kulübü ziyaret eden Atatürk, Karşıyaka Spor Kulübü’nün cepheden döndükten sonra yeniden kurmuş olduğu takımı ile İzmir Ligi’nde yabancı rakipleri ile yaptığı mücadele sonucunda hiç gol yemeden şampiyon olduğunu öğrenmiş ve bunun üzerine kulübün ambleminde ay-yıldız kullanılmasını istemiştir.

Halk arasında bebekleri alıp kaçırdığına inanılan bir tür akbaba...

Uşakkapan, 
(Halk dilinde).
Bebekleri kaldırdığı söylenen bir cins akbaba.
Akbaba, gündüz yırtıcıları (Falconiformes) takımının Yeni Dünya akbabaları familyasını ve Atmacagiller familyasına ait Eski Dünya akbabaları alt familyasını oluşturan, iri ve leş yiyen kuşların ortak adıdır.
Avrupa, Asya, Afrika ve Güney Amerika’ nın Yüksek dağlık bölgelerde yaşarlar. Akbabanın boyu  60-116 cm uzunluktadır. İki kanat ucu arası 2,5 m, ağırlığı 7 kg’ dır. Ömrü: 100-118 sene. Esaret hayatında 30 yıl kadar yaşar. Hayvan leşlerini kısa sürede ortadan kaldırdıkları için doğanın çöpçüleri olarak nitelendiriliyorlar. Leşin iç organlarını kızıl akbaba yer. Derisi ve daha sert kısımlarını kara akbaba, kemiklerin üzerinde kalan küçük et parçalarını ve artıkları küçük akbaba yiyor. Sakallı akbaba ise sadece kemikleri yer.

Akbaba Çeşitleri;
Kara Akbaba, Esmer Akbaba, Büyük Akbaba, Kızıl akbaba, Mısır Akbabası, Kral Akbaba,
Rahip Akbaba, Tepeli akbaba, Leş akbabası,

Türkiye'de küçük akbaba, kara akbaba, kızıl akbaba ve sakallı akbaba olmak üzere dört akbaba türü yaşıyor. 

Karşılığı ödenmemiş bir poliçeden dolayı, hak sahibince sorumlu kişilerden birine çekilen yeni poliçe...

Retret,
Türk Ticaret Kanunu' nun 641. maddesinde düzenlenen retret kavramı, elindeki poliçeyi tahsil edemeyen muhatabın senet bedeline masraf ve faizleri de ekleyerek borçlulardan birine çektiği ikinci poliçeye verilen addır. 

6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu
VII - Retret:  
Madde 641 - Müracaat hakkı olan herkes, poliçede aksine şart bulunmadıkça kendisinden önce gelen borçlulardan biri üzerine çekeceği ve bu kimsenin ikametgahında görüldüğü anda ödenmesi şart olan ve "Retret" denilen yeni bir poliçe vasıtasiyle rücuda bulunabilir.
Retret, 637 ve 638 inci maddelerde gösterilen paralardan başka tellallık ücretini ve retretin damga resmini ihtiva eder.

Retret hamil tarafından keşide edilirse poliçe bedeli poliçenin ödeneceği yerden önceki borçlunun ikametgahı bulunan yer üzerine keşide edilen ve görüldüğünde ödenmesi şart olan bir poliçenin cari fiyatına göre tayin olunur. Retret bir ciranta tarafından keşide edilirse poliçe bedeli, retreti keşide eden kimsenin ikametgahından önceki borçlunun ikametgahı olan yer üzerine keşide edilen ve görüldüğünde ödenmesi şart bulunan bir poliçenin cari fiyatına göre tayin olunur.

Retret çeklerde uygulanamamakta ancak bonolarda uygulanabilirliği mevcuttur.

Gemi kamaralarını aydınlatmak için güvertelerde açılan küçük yuvarlak camlı kaporta...

İspiralya, (İtalyanca spiraglio), 
Lomboz, Lombar, Hublot, İspiralya.
Gemi penceresi,
Gemi kamaralarını aydınlatmak için güvertelerde açılan küçük yuvarlak camlı kaporta.

İki yüzü testere ile düzeltilmiş tahta...

Bul,

Japonya' da "harakiri" terimi bayağı sayıldığı için bunun yerine kullanılan sözcük...

Seppuku,
(Japonca, karnı yarmak)
İç organların dışarı çıkmasını sağlayan bir tür Japon intihar ritüelidir.
Seppuku ayrıca hara-kiri (karın-kesmek) olarak bilinir.
Japonca' da harakiri konuşma dilinde, seppuku ise resmi bir terim olarak kullanılır. Samuraylar seppuku kelimesini kullanır.  Günümüzde harakiri daha yaygın olarak bilinmektedir. Efendisi öldükten sonra seppuku yapmak oyibara olarak adlandırılır. Ritüel aynıdır.

Seppuku, feodal Japonya' da özellikle samuray sınıfının savaşta yenilgi sonucunda hayatta kaldıysa yapması gereken intihar olarak adlandırılmaktadır. Gerçekte ise savaşta yenilen samurayın böyle bir zorunluluğu olmadığı gibi, bu sadece samuraylara has bir davranış da değildir. Genellikle efendisine doğru hizmet edememiş samuraylara Edo hanedanı döneminde bir nevi onurlandırma amaçlı cezalandırma yöntemidir.

Seppukuda esas olan, samurayın yaşamı boyunca her an beklediği ölüme kendi eliyle fakat korkunç acılar içerisinde kavuşmasıdır. Zaman içerisinde harakiri seppuku yapmanın verdiği acıyı önlemek için intihar eden samurayın en yakın arkadaşına karnı kesme işlemini takiben kafasını kesme görevi verilmiştir, bu kişilere kaishakunin denilir. Genellikle samurayın en yakın ya da en güvendiği kişilerden seçilirdi. Kafanın bedenden ayrılması intihar eden kişiye büyük bir saygısızlık olarak kabul edildiğinden bu darbe, bir kılıç ustası tarafından uygulanır ve kafayı gövdeye bağlı tutan küçük bir deri parçasının kalması sağlanır. Seppuku sırasında birinden yardım istemek ona bahşedilebilecek en büyük şereftir.

Seppuku yapmak bir süre sonra yasaklanmış olmasına rağmen günümüze kadar var olmayı başarmıştır. Japon toplumunda kabahatli olmak ve bu kabahatin toplumca bilinir hale gelmesi çok büyük utanç sayıldığından zaman zaman uygulayanlar görülmektedir. Bazıları ise yardım kabul etmez ve kesme işlemini iki defa uygulayarak çapraz Seppuku yapar. Bu, kişinin onuruna ne kadar düşkün ve ölüme ne kadar hazır olduğunu gösterir.

Türkiye' de çağdaş diş hekimliğinin kurucularından biri olan ünlü hekimimiz...

Halit Şazi Kösemihal,
Prof.Dr. Halit Şazi Kösemihal,
İstanbul Dişhekimliği Okulu açılıncaya kadar Osmanlı devrinde dişçilik sanatı cerrahların ve görgüye dayanarak kendini yetiştirmiş kişilerin elindeydi. Anadolu’da 1399 yılında yaptırılan ilk hastane Yıldırım Darüşşifa hastanesidir.

Hastahanenin dişhekimi kadrosu bulunmazken, 1557 tarihli Süleymaniye Darüşşifa’sının iki cerrah kadrosu bulunduğu, bunların dişhekimliği uygulamaları yapabilecek yetkileri olduğu görülmektedir. 1908 yılında askeri tıp kökenli Dr. Cemil Topuzlu ve Dr.Halit Şazi Bey’in dişçilik mektebi kurmakla görevlendirilmeleri ile dişhekimliği eğitiminin okullarda verildiği yeni bir dönem başlamıştır.

Kadırga’daki ahşap bir binada hizmete girmiş, 22 Kasım 1908’de bütçesi oluşturularak resmi bir yapıya kavuşturulmuş, 28 Ekim 1909’da fiilen öğretime başlamış, ilk mezunlarını 30 Temmuz 1911’de vermiştir. Bu okulun açılmasını sağlayan Prof.Dr.Halit Şazi (Kösemihal) 1869'da doğdu. Galatasaray Lisesi ve Askeri Tıbbıye'de parlak bir öğrenci idi. Müşir Prof.Dr.Cemil Topuzlu Paşa (1866-1958)nin yanında asistan oldu. Askeri Tıbbıye'de müze direktörü ve küçük cerrahi profesörü iken dişhekimliğini öğrendi ve Cemil Topuzlu'yu ikna ederek 1909 da dişhekimliği okulunu açtı. 1921 de ölünceye kadar okulda hocalık yaptı.

1934'de Ord.Prof.Dr.Alfred Kantorowitz (1880-1962) Almanya' dan Türkiye' ye geldi. 1949'a kadar İstanbul Dişhekimliği Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalışan Kantorowitz pek çok öğrenci yetiştirdi ve eğitimde reformlar yaptı.

1933’te yapılan Üniversite Reformuna kadar Dişçi ve Eczacı mektepleri Tıp Fakültesine bağlı olarak yönetilirken 31 Temmuz 1937’de kadroları birbirinden ayrılarak Dişhekimliği Yüksek Okulu, 11 Temmuz 64 yılında İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi haline getirilmiştir. İlk dekanı Prof.Dr. S.İsmail Gürkan’dır.İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Kuruluş yıllarında Kadırga’ da başlayıp 1925 yılından sonra Beyazıt meydanındaki binada devam eden eğitim 1970 yılından bu yana Çapa’ da inşa edilen yeni binasında sürdürülmektedir.

XVIII. yüzyılda yaşayan ve Mevlevi şairlerinin yaşam öyküleriyle tanınan divan şairi...

Esrar Dede, 
(1748-1797)
Türk Divan edebiyatı şairi.
Unvan-ı Esrar Dede Efendi.
1748 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mehmed' dir. İyi bir öğrenim gördü. İstanbul’un tasavvuf çevrelerinde büyümüştür. Mevlevi tarikatına girerek, Şeyh Galib' in yakın dostları arasına katıldı. Şeyh Galip, Galata Mevlevihanesinin Postnişini iken mevleviliğe intisap etti. Bütün ömrünü mevlevihanede dedelik yaparak geçirdi. 

Kendisi Hamuşanda medfundur. Esrar mahlasını da, Şeyh Gâlip'e arz edip talebelerinden olunca almıştır. Arapça ve Farsça başta olmak üzere Rumca, Latince ve İtalyanca bildiği söylenir. 1797 yılında öldü. Garip bir detaydır ki, vefat günü Mirac kandiline denk gelmiştir.
 
Eserleri;
Divan-ı Belagat, 
Lugat-ı Tilyan adında bir Türkçe-İtalyanca sözlüğü bulunmaktadır. 
Mevlevi şairlerin hayatını anlatıp, şiirlerinden örnekler verdiği Tezkire-i Şuarayı Mevleviyye adlı eseri ise çok itibar görmüş ve okunmuştur.

Aynı tiyatroda çalışan oyuncular topluluğu ...

Trup, 
Fransızca: troupe
İngilizce: troupe

Aynı tiyatroda çalışan oyuncular topluluğu.
Birlikte çalışan tiyatro oyuncuları grubu.

Şinto müziği eşliğinde yapılan dinsel Japon dansı...

Kagura,
Japon danslı tiyatro sanatında oldukça önemli yer tutan danslar da Gigaku, Bugaku, Kyogen, günümüze dek varlığını sürdürerek önemini yitirmeyen No ve Kabuki danslarıdır.
Kagura, Japon ay takviminin on birinci ayı olan Kagurazuki' den türemiştir. Kagurazuki, Şinto şarkısı ve dansının ayı anlamına gelir.
Japonya'da dans sanatı yine dinsel kökenlidir. 
Japon tiyatrosunun te­meli olan Kagura'lar, Japon danslarının da atası sayılır. 

Şinto'ya tapınmak için düzenlenen bu dansın sanatçıları da Şinto tapınağının kadın dansçıları idi. Kagura'nın kapsamı içinde avcılık törenlerinden kalan Şişi dansı da vardı. Kagura tanrının varlığını, her an her yerde olduğunu anlatmak için yapılırdı.

İyi terbiye edilmemiş vahşi binek hayvanı...

Alaşa,
Zayıf ve çelimsiz at.
Ağzı ve burnu beyaz olan at.
Beygir, erkek at, iğdiş olmayan huysuz at. 
Azgın köpek, boğa, at v.b.

Asmanın ya da bostanın verdiği sürgün...

Urk,
Sürgün,
Filiz, Kol, 
Fışgırık,
Fışkın,
Örk,

Bostan sebzelerinin filizi, asma ve bostanın attığı kol,

Asmanın ya da bostanın verdiği sürgün.

Farsça, bostan, بوستان
Kavun ve karpuza verilen ortak ad.
Karpuz, kavun, ay çiçeği, vb. bitkilerin topluca bulunduğu ekim alanına bostan denir.
Kabak, kavun, karpuz, hıyar gibi toprakta uzanıp, yetişen bitki.
Asma, kavun, karpuz gibi bitkilerin sürgünü veya dalına Tevek denir.

Örk, 
Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toğrağın üstünde yayılan filizi.
Asma, kavun, karpuz gibi bitkilerin sürgünü veya dalına tevek adı verilir.
Örk atmak, Kol atmak. 
Kavun, karpuz vb. bitkiler büyümek, kol atmak.

Kaba, sert ve kırıcı davranışları olan, gönül kırıcı kimse...

Nobran,  
Nadan, 
Kaba, Kötü.
Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan.
Sert ve gönül kırıcı, kaba (kimse), nobran.
Geçimsiz, kötü kalpli, kavgacı, kaba, inatçı, 
Nobran, kaba, kötü.
Cahil, bilgisiz.
Cahil, ümmi, okuma yazma bilmeyen.
Bilgisiz, cahil.
Kaba, görgüsüz, nobran.

Kesimevi, mezbaha...

Kesimevi, Mezbaha, ( İng. abattoir )
Salhane,
Kanara,

Hayvanların etleri için kesildikleri yerler, Eti yenen hayvanların kesildiği, yüzüldüğü yer. Kesim yeri. Kelime olarak eskiden kurban kesilen yerlere verilen “mezbah” isminden gelmektedir. Mezbahaların menşei, çok sayıda ve uygun bir biçimde hayvan kesme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Selçuklular zamanına kadar gerek İslam dünyasında, gerekse dış dünyada teşkilatlı olarak, böyle bir müessese görülmemektedir.Mezbahaların ilk örneği Selçuklularda çok gelişen lonca teşkilatlarına bağlı kasapların, toplu halde kesim yaptıkları yerlerdir. Osmanlılarda da bu şekilde devam etmiştir. Osmanlılarda Istabl-ı amire denilen has ahıra bağlı haralarda beslenen et hayvanları, saray mutfağının ihtiyacı ölçüsünde kesilirdi. Halkın ihtiyacı olan eti ise kadıların tayin ve teftiş ettiği, lonca teşkilatına bağlı kasaplar temin ederdi. Bu kasaplar, kesimi, İslam dininin belirttiği usullerde, isteğe göre temizliğe azami derecede riayet ederek yapmak ve her türlü itinayı göstermek mecburiyetindeydiler. Böyle olunca da etlerde bakteri barınması, çürüme, kokma problemleri ortadan kalkardı. Sefer halindeyse, ordunun et ihtiyacı mola yerlerine kurulan seyyar mezbahalardan veya kavurma şeklindeki etten karşılanırdı.

Avrupa'da ise ilk mezbahalara ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra rastlanılmaktadır. Öyle ki İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarına kadar Avrupa'da sıhhi teşkilatlar meydana getirilememişti.

Ağaçtan yapılmış su kabı...

Çotra (Rumca),  
Ağaçtan yapılmış küçük su kabı, 
Şarap testisi.

Ağaçtan yapılmış sukabı Çamçak,
Ağaçtan yapılmış testi, Senek 

Yapıları örten süslü çatı saçakları...

Arastak,  
Arıstak, Çatı.

Eskiden Yapıları örten süslü çatı ve saçaklar. Anadolu' nun çeşitli yörelerinde tavan anlamında da kullanılır.

Kongo Demokratik Cumhuriyeti' nin ilk başbakanı olan, sömürgeciliğe karşı direnişin simgesi sayılan ve 1961' de Moiz Çombe tarafından öldürtülen Afrikalı milliyetçi önder...

Patrice Lumumba, 
(1925 - 17 Ocak 1961),   
Kongo Demokratik Cumhuriyeti' nin ilk başbakanıdır.   
Lumumba ve Kongo Ulusal Hareketi 23 Haziran 1960 yılında ilk hükümeti kurdu. Lumumba başbakan ve Joseph Kasavubu Devlet Başkanı oldu. 

Belçika'nın desteğiyle Moise Tshombe'nin önderliğinde 1960 yılında Katanga bölgesinin bağımsızlığını ilan etti. Birleşmiş Milletler birliklerin gelmesine rağmen karışıklıklar sürdü. Lumumba Sovyetler birliğinden destek istedi. Albay Joseph Mobutu (Mobutu Sese Seko) önderliğindeki ve Kasavubu tarafından desteklenen bir askeri cunta yönetimi ele geçirdi. Lumumba, Mobutu'ya bağlı birlikler tarafından tutuklandı (1961). Lumumba'nın kendisini yakalayanlar tarafından işkenceye uğradığını bildiren bir BM raporu ortaya çıktı. Tüm çabalara rağmen, Lumumba 17 Ocak 1961 tarihinde Lumumba ve onunla birlikte hapsedilmiş olan arkadaşları infaz edildi.     

Moiz Çombe’nin Katanga’ sında 17 Ocak 1961 günü katledildikten sonra parçalanmış gövdesi yakılıp asitte eritilen Kongo’nun (Zaire) seçilmiş ve halkın sevgilisi Cumhurbaşkanı Patrice Lumumba’ nın sapıkça öldürülmüş. Halkı için yoksulluğa karşı savaşan Lumumba'dan başka Kongo’da (Zaire) son kırk yılda 12 milyondan fazla insan katledilmiştir.  

Kongo Demokratik Cumhuriyeti;
Güney Afrika’ da bağımsız bir devlet. 
Eski adı Zaire' dir. 
Sınır komşuları; 
Angola, Burundi, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo Cumhuriyeti, Ruanda, Sudan, Tanzanya, Uganda, Zambiya. 
Ülkenin en yüksek noktası: Ngaliema tepesindeki (Stanley Dağı) 5,110 m. Marguerite zirvesidir. 

İdari bölmeler: 
10 eyalet ve bir şehir; 
Kinşasa - Leopoldville (Başkent), 
Bandundu, Bas-Congo, Equateur, Kasai-Occidental, Kasai-Oriental, Katanga, Kinshasa, Maniema, Nord-Kivu, Orientale, Sud-Kivu.

Nüfusun etnik dağılımı; 
Bantuları oluşturan 200 den fazla Afrikalı etnik grup; 
Dört büyük kabile; Mongo, Luba, Kongo (hepsi Bantu) ve Mangbetu-Azande (Hamitic).
Dinler: Roma Katolikleri %50, Protestanlar %20, Kimbanguist, Müslüman ve yerel inançlar.
Diller: Fransızca (resmi), Lingala, Kingwana, Kikongo, Tshiluba.

Hint sinema yönetmeni...

Satyacitrav,
(1921-1992)
Satyajit Ray. Hindistan' ın Bengal' li en ünlü yönetmeni.
Satyajit Ray (Bangladeşli yönetmen, yapımcı).
20. yy.' ın en önemli yönetmenlerindendir. Kalküta' da Bangladeşli ve sanat dünyasının önde gelen ailelerinden birinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Presidency College ve Visva Bharati Üniversitesinde okudu. 
Aralarında uzun metrajlı, kısa metrajlı filmler ve belgeseller olmak üzere 74 film yönetti. 

İlk filmi, Cannes Film Festivali ödülü dahil pek çok uluslararası ödül alan Pather Panchali idi. Bu film, Aparajito ve Apur Sansar ile birlikte, Apu Üçlemesini oluşturdu. Sinemada senaryo yazımı, kasting, müzik, görüntü yönetmenliği, sanat yönetmenliği, jenerik ve reklam materyallerinin hazırlanması gibi pek çok görevi üstlendi. Aynı zamanda, kurgu türünde eserler veren bir yazar, yayıncı, çizer, grafik tasarımcı ve sinema eleştirmeniydi. Kariyeri boyunca, aralarında 1992 yılı Akademi Onur Ödülü de olmak üzere, çok sayıda ödül aldı.

Kalp rahatsızlığı nedeniyle 1992 yılında hastaneye kaldırılan Ray, aynı yıl 23 Nisan'da Kalküta'da öldü.

Ödülleri;
1992 Akademi Onur Ödülü - Yaşam Boyu Başarı Ödülü

En önemli filmleri;
Apu üçlemesi
Apur sansar (El mundo de Apu) (Apu'nun dünyası)
Pather Panchalı (Küçük Yolun Şarkısı)
Aparajito (Yenilmeyen)
Satranj Ke Khilari (Satranç Oyuncuları)
Jalsagar ( Dans Salonu-1958)
Rabindranath ( 1961)
Teen Kanya (Üç kız-1961)
Kanchenjunga ( 1962 )
Abhijan ( 1962)
Mahanagar (Büyük Şehir-1963)
Charulata ( 1964) Berlin Film Festivalinde en iyi senaryo ödülü
Nayak ( Kahraman-1966),

Hint Sineması ;
Değişik yerel produksiyonlar için kullanılan bir kavram. Bu produksiyonların genelde hem oyuncuları hem konuları hem de dilleri farklı oluyor. Buna rağmen karşılıklı fikir alışverişi oluyor. Bu produksyionların en önemlisi ve dünyada en çok tanınmışı Bollywood. Bunun yanısıra Kollywood, Tollywood ve başka yerel produksiyonları da var. Ardeshir İrani ilk kez 14 Mart 1931’de Hindustani dilinde bir film yaptı ve film yedi hafta boyunca oynatıldı.

Night Shyamalan adıyla tanıdığımız Manoj Nelliyattu, baş rolünü Bruce Willis’in oynadığı 1997 yapımı “Altıncı His” filmiyle Hollywood’da önemli bir hasılat ve üne imza attı. 
Aynı yönetmen “İşaretler” filmiyle de adından söz ettirdi.
B.S.Narayana, 1960 yılından itibaren 30 film yönetmişti.
İlk Sanskrit film: 1982’de yapılan Şankaraçarya'
dır.

Kurala uymayan sözcük ya da söz...

Galat, (Arapça),
Hata. 
Yanlış. 
Kaideye uymaz söz.
Yanlış kelime veya söz.
Yanılma.


Çoluk çocuğun nafakasını tedarik etme...

İale,
Çoluk çocuğun nafakasını te'min etme.
Evlâd u iyalin maişetini tedarik etme.
İyali çoğalmak, çoluk çocuğu artmak.

Eski Rusya' da, sağlıklı bir karı kocanın sürebileceği toprak parçası...

Tyaglo,

Kilise, Manastır...

Deyr,
Eklisia,
(Rumca, Eklisia)
Kilise, 
(İng. church), 
Manastır
Bazilika, 
Megaron.
Hıristiyan tapınağı, Tapınak, 

Hristiyanların ibadet etmek için toplandıkları yer,
Hristiyanlığın öğretilmesi, dinî işlerin yönetimi vb. ile ilgili papa ve piskoposlar topluluğu.

Adıyaman ilinde Kommagene krallığının beş önemli kentinden biri ...

Perre,
(Pirin, Perin), 
Kommagene Krallığının beş büyük Antik Kentinden birisidir. Adıyaman merkez ilçeye 5 km. kadar kuzeyindedir. Helenistik dönemde kurulan Antik Perre kentinin, Roma dönemine ait nekropol, mezarlık alanında, 208 adet kaya mezarı bulunmaktadır. Halkın Pirin mağaraları olarak adlandırdığı bu mezarlar kayalara oyularak yapılmış. 

Yunanca Genler Topluluğu anlamına gelen Kommagene imparatorluğu, Grek ve Pers uygarlıklarının inanç, kültür ve geleneklerinin bütünleştiği güçlü bir krallık olmuştur. Krallığın beş önemli şehri vardır.

Ostacuscum;
Besni ilçesinin antik çağdaki adıdır ve bu kent Kommagene krallığının beş önemli kentinden birisidir. Daha sonra Bahasna adı ile tanınmış. Urfalı Mateos’ta Behesni olarak geçmektedir . Süryani Mihael’de ise bu isim Beit Hesna olarak geçmektedir . İslami kaynaklarda ise bu isim Bihisni'dir. Günümüzde Besni olarak kullanılmaktadır.

Zeugma;
Kommagene krallığının, Köprü Başı anlamına gelen Zeugma, Gaziantep' in Nizip İlçesinin Belkıs köyündedir. Kommagene Krallığının önemli kentlerden birisi olup, geniş bir arazi üzerine kurulmuştur. Belkıs-Zeugma Antik Kenti, Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan stratejik bir bölgedir. Adı Selevkaya Euphrates olarak anılmış. 

Roma İmparatorluğu tarafından ele geçtikten sonra köprü anlamına gelen Zeugma ismiyle anılmaya başlandı. 

Arsemia (Arsemez), 
Arsameia ören yeri (Nymphaios Arsemiası); 
Adıyaman’a 60 km. uzaklıktadır. Kahta ilçeine bağlı Kocahisar köyündedir. Kommagene’ler tarafından inşa edilmiş. Arsemeia ve yeni kale birlikte kullanılmıştır. Krallığın yazlık başkenti ve idare merkezidir. Mitras'ın kabartma steli, Antiochos-Herakles tokalaşma steli ve Grekçe yazıtı bulunuyor.

Samosata, (Samsat);
Kommagene Krallığının başkenti olup en önemli kentidir. Adıyaman’ın 36 km. uzağındaki antik Samosata kenti, Kommegene Krallığının başkentidir. Samsat’ a Sümerler zamanında Semizata dendiği rivayet edilmektedir. Mısırların ise yine Samsat’a Şamşuata veya Şemşiata dediği rivayet edilmektedir. Kommagene krallarından, Kral Samos’tan almış olduğu da rivayet edilir. 

Süryanice ve İbranice isminin Simsat (Şimsat) olduğu, bu isim Güneş Diyarı  anlamına gelmektedir. Sonraları, Arap şivesine uydurularak Sümeysat olarak adlandırılmış. Günümüze kadar olan dönemde, Sümeysat adı değişerek Samsat denmiştir.

Adıyaman' da bir dikilitaş...

Sesönk, 
(Dikilitaş),
Besni İlçesinin 33 km. güneydoğusundaki Hacıhalil ve Dikilitaş Köyü yakınında Kızıldağ üzerinde Kommegene Kralı II. Mithridates tarafından yaptırılan anıt mezar. Mezar 10 metre yüksekliğinde 3 çift sütun ile çevrelenmiştir. Bu sütunlar üzerinde kadın, erkek ve aslan kabartmaları bulunmaktadır. 

Roma dönemine ait bir anıt mezardır. Ortada mezar yapısı ve yanında aralıklarla dikilmiş üç çift sütun vardır. İri taşlar yığılarak yapılmış. Bu tümülüs'ün çevresinde deve sütunlardan oluşan anıt mezarın altında mezar odası olduğu sanılan kayadan oyma mağaralar mevcuttur.

Çerkezlerin ulusal destanı...

Nart,
Nart Destanı, 

Çerkeslerin ve diğer birçok Kafkas halkının kökü tarihin derinliklerine kadar uzanan ortak destanıdır. Destan, Sosruko, Badinoko, Asemez, Bataraz, Sujey ve diger Nartların kahramanlık öykülerinden oluşur. 
Nartlar, Çerkeslerin kendi ataları olarak kabul ettikleri mitolojik kahramanlardır. Destanın baş kahramanı Sosruko mucizevi şekilde taştan doğar. Yerin ve göğün yaratıldığı çağda Sosruko yetişkin bir erkek, dağların ve ırmakların oluştuğu çağda yaşlı bir adamdır, fakat bütün gücü hala yerindedir. Nartlar destanda kültürel kahramanlar olarak da görünürler. 

Sosruko Tanrılardan ateşi çalar, yeraltı yaratıkları tarafından ele geçirilen darı tohumlarını geri getirir. Nartlara Tanrıların içkisi saneyi hediye eder. Nartlar Blago (ejderha) ve Yinijlarla (devler) mücadele ederler. Sadece fiziki güce değil büyüye de başvururlar. Bilge Seteney' in desteğiyle güneş durur. Sosruko Yinij' i yenmek için soğuk, Totres' i yenmek için sis yaratır. 

Asamez kavalını çalarak yeryüzündeki bütün canları diriltebildiği gibi, onların ölümünü de sağlayabilir di. Bidoh nefesiyle şifa dağıtır. Birçok Nart biçim değiştirme yeteneğine sahiptir. Nartlar kuşların, diğer hayvanların dilini anlarlar. Destanda Nartların ölümü Tanrıların iradesiyle olur.

Çerkez cemiyeti...

Teavun,

Osmanlı Devletinde, dilencilik ve dilenciler ...

Goygoycular,
Iskatçılar,
Sebilciler,   
Kasideciler,   
Kabakçılar,   
Dilencilik, yardıma muhtaç olduğunu iddia ederek başka insanlardan yiyecek veya para isteme. 

Geçimini bu şekilde sağlayan kişiye  dilenci denir. Dilencilik dünyanın en eski mesleklerinden biridir. Osmanlı Devletinde,  dilenciliğin değişik türleri vardı. Mezarlıkların kenarında ıskatçılar, sebillerin önünde sebilciler, sesine güvenen kasideciler, mevsimlik işçi gibi çalışan kabakçılar, muharrem ayında ortaya çıkan goygoycular ve nefsini terbiye etmek için el açan dilenciler.

Günümüzde de dilenciler, Osmanlıdan miras kalan yöntemlere yenilerini ekleyerek, el açıp para istemeye devam ediyor. Dilenciler için sebil kenarları, cami ve mescit önleri, köprü üstleri, zengin konak önleri gibi mekanlar, günlük cironun en fazla olduğu yerlerdi. İzni olan dilenciler bile buralarda dilenmek için halk arasında Dilenci Şerefiyesi denilen rüşveti, bekçi ve belediye çavuşlarına vermek zorundadır.

İstanbul' a mahsus Goygoy veya Hoygoycular olarak adlandırılan dilenciler grubudur. Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar varlıklarını devam ettiren Goygoycular, Muharrem aylarında ortaya çıkardı. Teşkilatları gereğince altı'şar kişilik gruplara ayrılan ve birbirlerini omuz başlarından tutarak tek kol nizamında yürüyen goygoycular, başlarında yemeniden bir sarık, sırtlarında bezden cübbe, ellerinde değnek, ayaklarında yarım bir pabuç, yarım mest, omuzlarında ortasından bölünmüş biri önde biri arkada iki ağızlı beyaz bez torbalar asılı gezerdi.

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ