Alışkanlık...

Ünsiyet, 
Yordam,
Alışkanlık, 
Alışmışlık,
Alışkı,
İtiyat, 
Huy, 
Meleke.
Maharet, ustalık, hüner.
Yakınlık, arkadaşlık, ünsiyet.  
İngilizce: habit.
Fransızca: habitude.
Almanca: gewohnheit, 
Yunanca: heksis, 
Latince: habitus.
Alışmış olma durumu, adet, itiyat.
Tiryakilik, tutku, iptila.

Bir şeye alışmış olma durumu, alışkınlık, alışmışlık, alışkı, itiyat, huy, meleke, ünsiyet, yordam.
İç ve dış etkilerle hep aynı biçimde gerçekleşmesi sonucu beliren şartlanmış davranış.
Bir edim ya da etki karşısında canlı bir varlığın kazanmış olduğu değişmez tutum. 
Bir şeyin sık sık yinelenmesi sonunda oluşan huy ve alışkı.

Saman Nezlesi...

Rinit,
Rhinitis.
Arapça: iltihab (التهاب), 
İngilizce: rhinitis
Yangı.
Nezle.
bahar nezlesi.
Saman Nezlesi.
İngilizce: hay fever.
Burun iltihabı.
Burun Yangısı,
Burun içi mukozasının yangısı.
Burun boşluklarını döşeyen mukozanın iltihabı.
Genellikle bahar aylarında görülen, çiçek tozlarına karşı alerjiden ileri gelen nezle, bahar nezlesi.
Genellikle belli mevsimlerde yineleyen, havaya karışan alerjenlere, özellikle polenlere karşı göz, burun ve üst solunum yolları mukozasında görülen alerjik bir nezle türü. 

İnsanlarda, yılın belli mevsimlerinde, çiçek tozu gibi allerjenlerin etkisiyle oluşan bronşiyal astım benzeri belirtilerle seyreden anaflaktik veya alerjik burun yangısı.
Alerjik rinit.
Polen alerjisi.
Polinoz.
Mevsimsel alerjik rinit.

Rinit

Kırklareli' de korku gecesi kutlamalarına verilen ad...

Koleda,
Kırklareli' de korku gecesi kutlamalarına erilen ad. Edirne yöresinde ise Bocuk Gecesi olarak kutlanmaktadır.
Trakya' nın çeşitli yerleşim yerlerinde halk tarafından değişik isimlerle kışın en soğuk zamanlarında bin yıllık gelenek olan korku geceleri kutlamaları yapılmaktadır. 

Yüzlerini boyayan ve giydikleri kıyafetlerle korkunç görünen kalabalık grup, gelenek gereği camlara vurarak halkı korkuttu.

Trakya'nın çeşitli yerleşim yerlerinde halk tarafından değişik isimlerle kışın en soğuk günlerinde düzenlenen geleneksel korku geceleri, Kırklareli'nin Babaeski ilçesine bağlı Büyükmandıra beldesinde Koleda adıyla kutlanıyor. Balkanların bin yıllık geleneği olan etkinlikte, korkunç hikayeler anlatılıyor. Sonra korkutucu kıyafetler giyilip evlerin camlarına vuruluyor. 

İnanca göre evlerinde kabak tatlısı pişirip yiyenler korkmazken, kabak pişirmeyenler korkuyor. Koleda, Balkanlarda kutlanan bir gelenek. Balkan coğrafyasında bin yıldır devam eden bir gelenek. İnsanların masallarla, hikayelerle çocuklarımızın zihinlerini, hayallerini genişletmek için yapılan bir etkinlik olan koleda her yıl Trakyada kutlanmaktadır. Korku gecesi çalınan müzikler eşliğinde vatandaşın gönüllerince dans edip eğlenmesiyle devam tmektedir.

Sözün başı, başlangıcı...

Ecelem,
Sözün başı, başlangıcı.
Antalya' nın Elmalı ilçesinin 
Gilevgi köyünde yöresel olarak kullanılan bir sözcük olup; Sözün başı, başlangıcı anlamındadır.
Antalya yöresinde halk dilinde, ecelem:
Sözün başı, başlangıcı.

Başlama, başlangıç ne demek:
Baş, Bidayet.
Dibace,
Ezeli,
İptida.
Kadim,
Medre, Mebde, Mukaddime.
Önsöz.
Start, 
Şüru, şuru.

Anılmak üzere verilen nesne, hatıra, yadigar, bergüzar...

Anmalık, 
İngilizce: remembrance; souvenir.
Hatıra, 
Yadigar, 
Bergüzar.
Anılmak için verilen şey, yadigar.
Anılmak üzere verilen nesne, hatıra, yadigar, bergüzar.
Karşılaşmalardan sonra takımların karşılıklı olarak birbirlerine verdikleri ve günün anısını taşıyan değerli şeyler.

Tanıtma yazısı...

Jenerik,
Fransızca: generique.
İngilizce: generic.
(Film) Title sequence, opening sequence.
Rusça: titr.
Tanıtma adı.
Tanıtma yazısı.
Tanıtma yazısı, tanıtımlık.
Sinema ve TV tanıtma yazısı.
Filmin başlangıç yazıları.
Filmin başında yer alan ve tanıtıcı bilgileri içeren kısım; tanıtma.
Bir filmde emeği geçenlerin adlarını içeren ve filmin başında ya da sonunda yer alan liste.

Bir filmde emeği geçen yapımcı, yönetmen, oyuncu vb.nin adlarını, filmin yapımıyla ilgili bilgileri içine alan, filmin başında veya sonunda bulunan liste, tanıtma yazısı.
Bir filimde filmin yapımcısının, yönetmeninin, oyuncuların ve emeği geçen teknisyenlerin adlarını bildiren bölüm, tanıtma yazısı.
Belirli bir grubun genel özelliklerini taşıyan, spesifik olmayan.
Markasız, telif yasaları ile korunmayan.

Uğursuzluk...

Fatalite,
Uğursuzluk.
Fransızca fatalite.
İngilizce: fatality
Alın yazısı, yazgı, kader. 
Yazgıcılık,
Bir hastalığın öldürücülük derecesi, hastalığın ölümle sonuçlanma derecesi.
Öldürücülük.
Bir hastalığa yakalananlar arasında görülen ölümler.

Avuç dolusu...

Apaz,
Hapaz,
Halk ağzında Avuç. 
Avuç dolusu.
Bir avuç dolusu.
Çok az.
Luhve: Değirmencinin, eliyle değirmenin ağzına döktüğü tane. 
Alkum; Bir avuç, bir tutam.
Kef: Avuç dolusu.
Elmek: Bir tutam, bir avucun aldığı kadar.
Kısım; Kapalı avucunun alabildiği miktar.

Bir suikast sonucu öldürülen İsveç' in eski başbakanı...

Olof Palme,
Sven Olof Joachim Palme,
(D. 30 Ocak 1927, Stokholm - Ö. 28 Şubat 1986, Stokholm),
Silahsızlanmayı destekleyen en önemli politikacıydı.
İsveçli sosyal demokrat siyasetçi, başbakan.
İsveç' in 1969–1976 ve 1982–1986 yılları arasında iki dönem görev yapmış eski başbakanı.
1986 yılında gerçekleşen bir suikast sonucunda öldürüldü. Cinayet aydınlatılamadı ve katillerin kimlikleri belirlenemedi.

30 Ocak 1927 tarihinde Stockholm’de doğdu. Bir sigorta şirketinin müdürünün oğluydu. Palme çocukluğunu Stockholm ‘de geçirdi ve liseyi 17 yaşında burada bitirdi. ABD’nin Ohio Eyaleti’ nde, Kenyon College’de siyaset ve iktisat eğitimi aldı. 1948 yılında İsveç’e döndü. Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ ne (SDİP) üye oldu. Stockholm Üniversitesi’ nde hukuk öğrenimi gördü.

1954 yılında başbakan Tage Erlander’ in özel sekreteri oldu.
1955 yılından sonra çalışmalarına partinin gençlik kolları üyesi olarak devam etti.
1956 yılında parlamentoya seçildi.
1957 yılında parlamentonun en genç milletvekili ünvanını aldı.
1963 yılında Özel Görevler bakanı (sandalyesiz bakan) oldu.
1965 yılında Ulaştırma bakanı oldu.
1967 yılında Eğitim ve Din İşleri bakanı oldu.
Palme, eğitimde yaptığı reformlarla Muhafazakarların tepkisini çekti.
1969 yılında Erlander’in emekliye ayrılması üzerine SDİP genel sekreterliğine ve başbakanlığa seçildi. 1976 yılında seçimleri merkez sağ partiler kazandı. Görevini bıraktı.
1980 yılında İran-Irak sorununda Birleşmiş Milletler özel temsilcisi olarak görev yaptı.
1982 yılında SDİP’ nin seçimlerindeki başarısı üzerine yeniden başbakan oldu.
1986 yılında Palme ve karısı Lisbet sinema çıkışı sokağın ortasında bilinmeyen biri tarafından, 59 yaşında vurularak öldürüldü.
1986 yılında yerine aynı partiden arkadaşı Ingwar Carlsson geçti.

Uluslararası alanda tarafsız bir dış politika izledi. Barışı, uluslararası işbirliğini, ulusların geleceklerini özgürce belirleyebilmesini savundu. Sömürgeciliğe karşı mücadele etti.

Palme suikastı, Başsavcısı Krister Petersson, basına yaptığı açıklamada, katil zanlısının 2000 yılında ölen Stig Engström olduğunu söyledi. Engström' un cinayeti tek başına işlediği sonucuna vardıklarını belirtti. Katil zanlısı öldüğü için dosyayı kapattıklarını belirtti.

Yılanın deri değiştirirken attığı deri...

Kav,
Yılanın deri değiştirirken attığı deri.
Halk ağzında; Yılanın deri değiştirirken attığı deri.
Yılan gömleği.
Kavlamış yılandan çıkan deri.

Diğer anlamları:
Ağaçların gövdesinde veya dallarında yetişen bir tür mantardan elde edilen ve çabuk tutuşan, süngerimsi madde.
İçki mahzeni.
Gurur.
Gururlu.
Süslü, kurumlu, çalımlı.
Tuğla ve çanak yapımında kullanılan kırmızı toprak.
Killi toprak.
Kil.
Ham, olmamış.
Kuruntu.
Yeğni.
Eskiden taşlı çakmaklarda kullanılan, kolay yanan, ormanlık yerlerde biten bir çeşit mantar, ağaçmantarı.

Şarap mahzeni...

Kav,
İngilizce: cave
Fransızca: cave
İçki mahzeni.
Şarap mahzeni,
Şarap kavı, 
Kolleksiyondaki şaraplar anlamındadır.
Şarap kavı, şişeler veya fıçılar içinde şarap saklamak ve yıllandırmak için yapılmış mekana verilen isimdir. Fransızca’daki  cave kelimesinden gelmektedir. Türkçede daha yaygın kullanılan şarap mahzeni tanımlamasından farklı olarak, yer altında olmayabilen fakat yer altının sağladığı, şarap için uygun iklim koşullarını sağlayan mekanlara verilen addır. Bu iklim koşulları kavlarda aktif şekilde, yani mekanik ekipman kullanılarak yaratılır. Buna benzer olarak, yine mekanik ekipman yardımıyla iklimlendirilen ancak içine girilebilecek büyüklükte ve konfigurasyonda olmayan şarap saklama yerlerine ise şarap dolabı adı verilir.

İyi terbiye edilmemiş vahşi binek hayvanı ...

Alaşa,
Zayıf ve çelimsiz at.
Ağzı ve burnu beyaz olan at.
Beygir, erkek at, iğdiş olmayan huysuz at. 
Azgın köpek, boğa, at v.b.
İyi terbiye edilmemiş vahşi binek hayvanı.

Ortaçağda Avrupa'da kullanılmış bir tür eğri hançer...

Alenas,
Ortaçağda Avrupa'da kullanılmış bir tür eğri hançer.
On dördüncü asırda kullanılan ince, uzun çoğu kez üç köşeli hançer.
Eskiden kullanılmış bir tür eğri hançer.

Cembiye:
Bir çeşit eğri kama, hançer.

Hançer (Hancer): 
Ucu eğri ve sivri, kamaya benzer, silah olarak kullanılan bir tür bıçak.
Kamadan küçük, ucu eğri ve sivri, iki yanı keskin bıçak
Sevgilinin kaşı, kirpiği ve bakışı için de hançer sözcüğü kullanılırdı.

İzmir'in Urla ilçesinde bulunan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bulaşıcı hastalıkla mücadelede kullanılan ada ...

Karantina Adası,
İzmir'in Urla ilçesinde bulunan bir adadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bulaşıcı hastalıkla mücadelede kullanılan ada, adını Fransızların 1865 yılında yaptığı karantina tesislerinden almıştır. Karantina Adası, Klazomenai Antik Kenti ve Antik Plajı ile ünlüdür. Ada çam ve palmiye ormanı ile kaplıdır.

Karantina adası, Osmanlı döneminde aktif olarak kullanılmaktaydı. 1865 yılında Urla(Klazomen) dış ülkelerden gelen ürünlerden ve denizcilerden o dönemde yaygın olan bulaşıcı hastalık endişesiyle Osmanlı devleti bu adayı karantina adası olarak ilan etmiştir.
Dünyada tescilli olarak bulunan 3 tane Karantina Adası bulunur: Bunlar ABD' de Elisa Adası, Hırvatistan' da Dubrovnik'te bulunan ada ve ülkemizde bulunan Karantina Adası.
 
Osmanlılar döneminde sağlık alanında hizmetler veren Taafuzhane, yani Sağlık Koruma Yeri, 1865 yılında Osmanlı Devleti tarafından Fransızlara inşaa ettirilmiş. Taafuzhane, gümrük limanında, İskele olmasından dolayı hac yolcuları ve deniz yoluyla ülkemize giriş yapanların kolera, veba, çiçek, sarıhumma, lekeli humma gibi salgın hastalıklardan arınması için yapılmış. Bu dönemde adanın karayla bağlantısı olması için Fransızlar bir de köprülü yol yapmış.

1955 yılında Karantina Adası’ nda, Deniz ve Güneş Tedavi Enstitüsü açılmıştır.
1960 yılında Kemik ve Mafsal Hastalıkları Hastanesi olarak değiştirilmiş.
1986 yılında Urla Devlet Hastanesi olarak hizmet vermiş. Devlet hastanesi, 2014 yılında ada dışında inşa edilen yeni hastane binasına taşındı.

Elle örülerek yapılan kalın halat ...

Kalçete,
İtalyanca: calcetta.
Elle örülerek yapılan kalın halat.
Elle örülerek yapılan yassı halat
Saç gibi örülerek yapılan ip.

İtalyanca: garzetta,
Özellikle denizcilikte çeşitli amaçlarla kullanılan, saç örgüsü usulüyle örülmüş yassı ip, halat.

İlk Çağda kendi yasalarıyla yönetilen bir veya birkaç kentten oluşan devlet...

Site,
Fransızca: cite.
İngilizce: site.
Latince: cite.
Eski dilde, Şehir. 
Kent, şehir.
Site devleti.
İlk Çağda kendi yasalarıyla yönetilen bir veya birkaç kentten oluşan devlet. 
İlkçağ’da kendi yasaları ile yönetilen, üyelerinin kendi kendini yönettiği bir veya birkaç şehirden meydana gelen devlet.

Site' nin diğer anlamları;
Belli amaçlarla kurulmuş konutlar topluluğu.
Genellikle belli meslek adamları için yapılmış veya belli amaçlarla kurulmuş konutlar topluluğu, iş merkezi.  
Kentlerde, belirli bir merkezden yönetilen, genellikle güvenliği sağlanmış toplu yerleşim merkezi.
Kişi veya kuruluşların genel ağda oluşturduğu değişik konulardaki bilgilendirici veya eğlendirici sayfalar.
Belli bir maksatla kurulmuş veya belli meslekteki kimseler için yapılmış binalar topluluğu.
Çeşitli kişi veya kuruluşların internette oluşturduğu farklı konulardaki bilgilendirici sayfalar.
Daha çok belli meslek adamları için yapılmış veya belli amaçlarla kurulmuş konutlar topluluğu, iş merkezi. 

Bilgisayarda, bir kurum ya da kişiye ait internet kurulumu.
İnternette bir kişiye ya da kuruma ait hizmet adresi.

Poker oyununda aynı renkten ve aynı türden beş kağıt ...

Floş,

(Filoş),
Fransızca: floche.
İngilizce: flush.
Poker oyununda aynı renkten ve aynı türden beş kağıt.
Pokerde bir elde toplanan aynı renkten ve aynı türden beş kağıt.

Floş ruayal:
Bu beş kağıdın bir sıra takip etmesiyle meydana gelen poker oyununun en büyük kağıdı.

Poker, şans, sinir hakimiyeti ve taktiğe dayalı bir iskambil oyunudur. Birçok poker oynama çeşitleri vardır. Genelde en çok bilineni ve oynananı Texas Holdem' dir. Ancak bütün oyunlarda amaç en iyi beşli seriyi yapmaktır. Poker oyunu 1 Deste, 52 kart ile 2-10 kişi tarafından oynanır. Oyun, saat yönünde oynanır.

Floş kelimesinin diğer anlamı;
Selülozdan yapılan, parlak, bükümsüz iplik.

Alıngan, beklenmeyen bir zamanda öfkelenen ...

Limoni,
(Rumca)
Alıngan, beklenmeyen bir zamanda öfkelenen.
Biraz bozuk, iyi olmayan (insan ilişkileri), mayhoş.
Biraz bozuk.
(İnsan ilişkileri için) Biraz bozuk.

Limon rengi, hafifçe yeşile çalan soluk açık sarı renk.
Limon renginde olan, yeşile çalan açık sarı.
Yeşile çalan açık sarı renk.
Limon rengi.
Bu renkte olan.

Sabah yeli ...

Esin,
Fransızca: inspiration.
Esinti.
Badısaba,
Sabah yeli.
Sabah rüzgarı.
Halk dilinde, Hafif rüzgar, esinti.
Duyulur duyulmaz derecede hafif esen rüzgar, çok hafif hava cereyanı.

Esin sözcüğünün diğer anlamları:
İlham,
Etkilenme, çağrışım veya içe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu, düşünce, ilham.
Keklik vb. av hayvanları için silindir biçiminde, delikli, bir, bir buçuk metre yüksekliğinde; ot, ağaç, çalıdan yapılan barınak.
İçe doğan buluş ve yaratış gücü.
İçe doğan şey, ilham.
Bir şeyden ilham almak, mülhem olmak.
Ansızın akla geliveren şey.

Kayak, kros ile ateşli silah nişancılığı dallarını kapsayan kış sporları karşılaşması ...

Biatlon,
(biathlon).
Kayak, kros ile ateşli silah nişancılığı dallarını kapsayan kış sporları karşılaşması. Biatlon bir kayak sporudur. Yani katılımcıların belirli noktalarda tüfek kullanması gereken bir kros yarışıdır. 

Hedefleri vurmak yarışın esasıdır. Bir hedef kaçırılırsa, bu çoğu varyantta zaman kaybı anlamına gelir. Çünkü asıl rotada devam etmeden önce fazladan bir ceza verilmesi gerekir. Bilinen ilk yarışma 1767 yılında sınır polisi şirketleri arasında gerçekleşti. Yavaş yavaş spor İskandinavya' ya yayıldı. 1924, 1928, 1936 ve 1948 Olimpiyat Kış Oyunları' nda gösteri sporu olarak dahil edildi. 

Biatlon için ilk resmi dünya şampiyonası 1958 yılında gerçekleşti. Biatlonun resmi Kış Olimpiyat Oyunları programında olduğu ilk kez 1960 yılında Squaw Vadisi' nde (erkekler için) ve 1992 yılında Albertville' de (kadınlar için) vardı.

Bireysel (Individual):
Parkur erkekler için 20 km, kadınlar için 15 km’ dir. En eski biatlon etkinliği olan bireysel yarışta sporcular tüfekleri ile ayakta veya yatar şekilde 4 kez toplam 20 atış yapar. Atışın kaçırılması durumunda genellikle 1 dakikalık ceza süresi uygulanır.

Sürat (Sprint):

Parkur erkekler için 10 km, kadınlar için 7,5 km’dir. İki atış evresinin birinde ayakta, birinde yerde durulur ve toplamda 10 atış yapılır. Her bir kaçırılan atış için 150 metre ceza turu uygulanır.

Takip (Pursuit):
Çoğu zaman sprint yarışındaki zamanlarına göre sporcular parkura başlar. Bitiş çizgisini ilk geçen yarışı kazanmış sayılır. Erkekler için 12,5 km, kadınlar için 10 km olan parkurda iki kez yatarak, iki kez ayakta olmak üzere 4 atış evresi vardır. Her bir kaçırılan atış için 150 metre ceza turu uygulanır.

Toplu Çıkış (Mass Start):
Tüm sporcular parkura aynı anda başlar ve bitiş çizgisine ilk ulaşan yarışmayı birinci olarak tamamlar. Erkeklerde 15 km, kadınlarda 12,5 km olan parkurda takip yarışında olduğu gibi 2 yerde 2 ayakta, toplamda 4 atış evresi vardır. Her bir kaçırılan atış için 150 metre ceza turu uygulanır.

Takım-Bayrak Yarışı (Relay):
Bayrak takımları 4 sporcudan oluşur. Parkur erkeklerde 7,5 kadınlarda 6 km’ dir. Biri yerde, biri ayakta olmak üzere iki tur atış yapılır. 5 hedefli atış turu için 8 mermi bulunur. 8 atışta da başarı sağlanamaması durumunda kaçırılan her bir hedef için 150 metrelik ceza turu uygulanır.

Tazelik ...

Taravet,
Körpelik,
Tazelik.
Taze olma durumu, körpelik, taravet.
Dinç, diri, canlı olma durumu.
İngilizce: freshness
Arapça taravet, (ﻃﺮﺍﻭﺕ). 
Tazelik, körpelik.
Bekaret.
Canlandırmak.
Mehat.
Beşaşet.
Dinç.
Diri.
Yaş.

Bilgisayar biliminin kurucusu olan ünlü İngiliz matematikçi ve mantıkçı...

Alan Turing,
Alan Mathison Turing,
(D. 23 Haziran 1912 – Ö. 7 Haziran 1954)
Bilgisayar biliminin kurucusu olan ünlü İngiliz matematikçi, bilgisayar bilimcisi ve kriptolog. 
Bilgisayar biliminin kurucusu sayılır. 
Modern bilgisayarların mucidi.
İngiliz mantıkçı ve matematik dehası.
Yapay zeka üzerine ilk çalışma yapan kişi.

İngiltere Merkez Bankası tarafından 50 Sterlinlik banknotların yeni yüzüne Alan Turing resmi basıldı. Bunun için tarihe mal olmuş 12 İngiliz bilim insanı figürü arasından Alan Turing seçildi.

Turing, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin Engima adlı şifreli mesajlaşma aygıtını deşifre etti ve savaşın gidişatını değiştirmişti. Enigma' nın kodlarını kırmak için geliştirdiği makine ise modern bilgisayarların ilk atası oldu.

Savaş döneminde enigma şifreleriyle ilgili bu faaliyetler gizlilik içerisinde yürütüldü. Uzun yıllar da devlet sırrı olarak tutuldu. İlerleyen yıllarda Turing eş cinsel ilişki yaşamak suçuyla hapse girme riski ile karşı karşıya kaldı. Turing hapis yatmamak için hormonals terapi istedi. Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle 1954 yılında 41 yaşındayken siyanürlü bir elmayı ısırarak intihar etti.

2009 yılında dosya üzerindeki sır kalktı. Turing' in yaptıklarının ortaya çıkması ile kahraman bir deha olduğu dünya tarafından anlaşıldı. Önce İngiltere devleti resmi bir özür yayınlayarak Turing hakkındaki tüm suçlamaları geri aldı. 2013 yılında da İngiliz Kraliyeti resmi bir özür yayınlayarak Turing' in maruz kaldığı muameleden ötürü hata yapıldığını kabul etti.

Bugün bir yazılımın yapay zeka olup olmadığını ölçmek için kullanılan teste Turing Testi  deniyor.

Feraset...

Anlayış.
Anlayışlılık,
Çabuk seziş.
Seziş, sezgi.
İzan,
Feraset,
(Firaset).
Arapça feraset, firaset (ﻓﺮﺍﺳﺖ).
Hemen anlama, çabuk kavrama, zihin uyanıklığı, anlayış, sezgi, izan.
Bir insanın ahlakını, yeteneğini yüzünden anlama melekesi.
Eski dilde, Zeka.

Denk, eşit...

Denktaş.
(Denkdaş, Denkteş)
Küfüv.
(Küfv),
Arapça: kufv. 
İngilizce: equal,
Fransızca: egal.
Denk, benzer, eş
Denk, eşit. 
Eş, benzer, küfüv
Akran, yaşıt.
Akran, yaşıt, eş.


Ekvator kuşağındaki otsu bitkilerle kaplı çayırlar ...

Savana,

Fransızca: savane.
İngilizce: savannah, savanna.
İspanyolca: sabana,
Ekvator kuşağındaki otsu bitkilerle kaplı çayırlar.
Ekvator kuşağındaki otsu bitkilerle kaplı çayırlara verilen ad.

Daha çok ekvator kuşağında görülen otsu bitki örtüsü.
Afrika’ da geniş otlaklar arasına ağaçların ve korulukların seyrek serpiştirildiği çevre.
Kurak mevsimin uzun sürdüğü tropikal bölgelerde görülen, tek tük ağaçlar serpili büyük çayırlardan oluşan bitki topluluğu.
Savan ya da savana tropik yağmur ormanları ile kuru çöller arasındaki geçiş bölgesinde yer alan geniş çayırlara denir.

Ekvator bölgelerindeki geniş çayırlara verilen addır. Çeşitli otlardan meydana gelen bu çayırlıklar arasında seyrek olarak serpilmiş ağaçlar da görülür. Savanalar kendiliğinden çıkmış bitkilerle kaplıdır. Bu çayırlıkların tipik hayvanları bizon ve yaban mandasıdır.

Savana sözcüğünün yörelerimize göre başka anlamları:
Pamuk ipliğinden veya eski kumaş parçalarından yapılan kilim, çul, yaygı.
Aptal, şaşkın
Yorgun.

1683 yılında Osmanlı Devletinin yenilgisiyle sona eren İkinci Viyana Kuşatması' nın idam edilen kumandanı...

Mustafa Paşa,

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa,
(D. 1634/1635 - Ö. 25 Aralık 1683), 
Osmanlı padişahı Avcı Mehmet saltanatı sırasında 1676 - 1683 tarihleri arasında yedi yıl Sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. 
II. Viyana Kuşatması ile özdeşlemiş olan sadrazamdır.
1683 yılında IV. Mehmet devrinde Osmanlı İmparatorluğu' nun II. Viyana Kuşatması  ile gerçekleşen bir duraklama dönemi savaşıdır. 
17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya Arşidüklüğü arasında yapılan savaşların en uzun süren savaşıdır.

1529 - Birinci Viyana Kuşatması:
Kanuni Sultan Süleyman kumandasındaki Osmanlı ordusunun, Viyana’yı kuşatması.
1526 yılında Macar kralı Lajos II’ nin, Mohaç’ ta ölmesinden sonra bazı Macar beyleri, Osmanlılar’ ın da desteklediği Erdel voyvodası Janos Zapolya’ yı kral seçtiler ve Osmanlı ordusu bu yeni kralın tahta geçmesinden sonra Macaristan’ dan çekildi. Kral Janos’ a rakip olan Macar beyleri, Alman imparatoru Karl V (Şarlken) kardeşi Ferdinand’ ı kral seçtiler. Şarlken, Ferdinand’ ı gerçek Macar kralı olarak tanıdı. Janos’ u din düşmanı ilan etti. Osmanlı ordusunun Macaristan’ dan geri dönmesinden sonra Ferdinand, Budin üstüne yürüyerek kaleyi ele geçirdi. Yenilen Janos kaçarak, kayınbabası olan Leh kralına sığındı.

Kanuni Sultan Süleyman, Budin’ in, Janos’ a geri verilmesini istedi. Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan’ ın korunması ve Almanya’ nın baskı altında tutulabilmesi için Viyana’ nın ele geçirilmesi gerektiğini anladı. Osmanlı ordusu, 10 Mayıs 1529 tarihinde Viyana üstüne yürüdü ve 26 Eylül 1529' da Viyana’ yı kuşatmağa başladı. Kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı. Kanuni Sultan Süleyman, 15 Ekim1529 tarihinde, kuşatmayı kaldırdı. İstanbul’a dönüş yürüyüşüne başlandı.

1683 İkinci Viyana Kuşatması:
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunun Viyana’yı kuşatması.
Padişah 
IV. Mehmed, Kara Mustafa Paşa’ yı, Yanık Kalesini ele geçirmekle görevlendirdi. Sadrazam, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa bunu önemsiz bir iş olarak gördü. Amacı, Avusturya’ nın başkenti olan Viyana’ yı alarak büyük bir ün sağlamaktı. Osmanlı ordusu, 14 Temmuz 1683 tarihinde Viyana önüne geldi ve kuşatma başladı. Osmanlı ordusunda, yiyecek sıkıntısı başladı. Yemsizlik yüzünden, ordudaki hayvanlar ölüyordu. Ağır topları yoktu. 2. kez Viyana önlerinde Osmanlı ordusu bozguna uğradı. Viyana Bozgunu, Avrupa’nın ortasına kadar girmiş olan Türk ordusunun son seferi oldu.

Sadrazam Kara Mustafa Paşa, 16 Ekim 1683 tarihinde Belgrad’ a döndü. 29 Ekim 1683 tarihinde Estergon Kalesi düşman eline geçti. Durumdan son derece üzüntü duyan IV. Mehmed Han, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ nın idamını emretti. İkinci Viyana Kuşatmasıyla başlayan ve 1699 Karlofça Barış Antlaşmasına kadar süren savaşlar, Osmanlı Devletinin yenilgisiyle sona erdi. 

Kara Mustafa Paşa, 25 Aralık 1683 tarihinde Belgrad’ da idam edildi.

Kuyruklular...

Urodel,
Fransızca: urodele.
İngilizce: tailed amphibians, urodele.
Eski dilde, zahir üz zeneb.
Kuyruklular.

Urodela: 
Omurgalı hayvanlardan amfibyumlar sınıfının bir takımıdır. Uzun vücutları ve uzun kuyrukları olan ve bacakları zayıf olan çeşitli semender türlerini içine alır. Gövde ve kuyrukları uzun, bacakları zayıf, semender türlerini içine alan omurgalı hayvanlar alt takımıdır. 
Amfibyumlar sınıfından bir çok semender türlerini içine alan kuyruklular.

Omurgalı hayvanlardan, amfibyumlar sınıfının, vücut ve kuyrukları uzun, bacakları zayıf, birçok semender türlerini içine alan bir alt takımı, urodel.


Kavimle ilgili, budunsal, kavmi...

Etnik,
Budunsal,
Kavmi.
Halksal; ırka ilişkin.
Fransızca: ethnique,
İngilizce: ethnic.
Yunanca: ethnique.
Toplum bilimi,
Kavimle ilgili, budunsal, kavmi.
Bir kavim, bir ırkla ilgili olan.

Aynı ırk, dil veya kültürden olan, bir topluluğa ait, kavmi, ırki.
Soy olarak ortak atalara, milli, dini veya kültürel kökenlere sahip bir grup insanla ilgili veya bunlarla ilgili.
Hakla ilgili,

Etnik arındırma, temizlik:
İngilizce: ethnic cleansing.
Etnik temizlik terimi, bir etnik gruba mensup insanların zorla yerinden edilmesini amaçlayan değişik siyasal politikaları ifade eder. Genellikle, zorla göç ettirme, belirli bir nüfusun yerini değiştirme gibi uygulamaların sonucunda ortaya çıkar. Bu terim, etnosid ve jenosid ile yakından ilişkilidir.

Etnik müzik; Bir yöreye veya topluma özgü müzik, mahalli müzik.

Ölmüş bir kimse ile cinsi birleşme isteği sapıklığı...

Nekrofili,

Fransızca: necrophilie.
İngilizce: necrophilia.
Ölü sevicilik.
Ölü sevici olma durumu.
Ölü kadınla cinsel ilişkide bulunma.
Ölmüş kimselerle cinsel ilişki kurma biçiminde kendini gösteren cinsel sapıklık.

Ölmüş bir kimse ile cinsi birleşme isteği sapıklığı.
Cesetle cinsel ilişki kurarak veya seyrederek cinsel doyum alınan normal dışı davranış, ölü sevicilik.
Nekrofili, bir parafili çeşidi sayılmaktadır.

Yunan tarihçi Herodot' un kayıtlarında Kral Herode' nun ölü karısı Marianne' nin bedenini koruma altına almış ve cinsel münasebetine yedi yıl devam ettiği belirtilmiştir.

Nekropolis;
Antik döneme ait mezarlık.

Rus romantizminin son büyük bestecisi olmasının yanı sıra piyano virtüözü olarak da tanınan sanatçı...

Rahmaninov,

Sergey Rahmaninov,
Sergei Rachmaninoff,
Sergey Vasilyeviç Rahmaninov.
(D. 1 Nisan 1873 Novgorod, Oneg Rusya - Ö. 28 Mart 1943 Beverly Hills ABD),
Rus romantizminin son büyük bestecisi olmasının yanı sıra piyano virtüözü olarak da tanınan sanatçı.
Tatar Kökenli Rus besteci, orkestra şefi, piyanist.
XX. yüzyılın en büyük piyanist ve bestecilerinden birisidir. Rus romantizminin son büyük bestecisi ünvanını taşır.

1 Nisan 1873 yılında, Rusya' da doğdu. Sergei 9 yaşında Petersburg’ da, konservatura gitti. Moskova’ da, Nikolay Zverev ile çalıştı. Çaykovski ile tanıştı. 19 yaşında iken yazdığı Do diyez minör prelüd ile dikkatleri üstüne çekti. Bu eser, piyano edebiyatının en çok çalınan eserlerinden birisi oldu. Mezuniyet projesi olarak Puşkin’ in Çingeneler Şiiri üzerine bestelediği tek sahnelik operası Aleko adlı eseri yazan Rachmaninov, böylece okuldan büyük altın madalyayı kazanarak mezun oldu.

1902 yılında kuzeni Natalia Satina ile evlenen Rahmaninov, İsviçre’ de geçirdikleri balayı sırasında 12 şarkı besteledi. Rusya’ ya döndükten sonra ardı ardına eserler besteledi. Eserleri 1904 yılında şef olarak çalışmaya başladığı Bolşoy Tiyatrosu’ nda seslendirildi. Ülkenin siyasi koşullarının özgüce beste yapmasını önlediğini hissedince Dresden’e gitti. İkinci Senfoni, Birinci Piyano Sonatı, Ölüler adlı senfonik şiirini bu dönemde besteledi. En son büyük eseri olarak Senfonik Dansları besteledi. Ülkesindeki 1917 Ekim Bolşevik Devrimi' nden sonra ABD' ye yerleşmiş ve ABD vatandaşı olmuştur.

28 Mart 1943 tarihinde ABD, Beverly Hills' de kanserden öldü.

Başlama vuruşu...

Santra,
Fransızca centre,
İngilizce: center,
Latince: center
Orta, orta alan, merkez.
Orta yuvarlak.
Orta, merkez.
Başlama vuruşu.
Hücum oyuncularının ortasında oynayan futbolcu.
Futbol sahasının ortasında bulunan, oyunun başlatıldığı nokta.
Futbol, basketbol vb. oyunların sahasında ortada bulunan ve başlama vuruşu veya atışının yapıldığı noktanın merkez olduğu alan, santra yuvarlağı.

Futbolda oyuna ilk başlamada veya her golden sonra topu orta yuvarlağın merkezinde yeniden oyuna sokmak için yapılan vuruş.
Bir spor ve özellikle futbol sahasının tam orta yerini göstermek üzere etrafına bir daire çizilmiş olan merkez noktası, orta yuvarlak.



Yer adı bilimi...

Toponimi,
Yer ismi.
Fransızca: toponymie.
İngilizce: toponymy.
Yunanca: toposonoma.
Yer adı bilimi.
Yer isimlerinin orijinlerinin, anlamlarının, kullanımlarının ve tiplendirmesinin bilimsel araştırmasıdır.
Toponimi, her türlü adın bilmi olan onomastik bilminin bir alt dalıdır. Bu konu ile uğraşanlara da toponimist denir. 

Toponim, herhangi bir coğrafi özelliğin özel adı için kullanılan genel bir terimdir.
Yer adları iki ana gruba ayrılabilir:
Jeonimler - Dünya gezegenindeki tüm coğrafi özelliklerin özel adları.
Kozmonimler - Dünya dışındaki kozmografik özelliklerin özel isimleri.

Dünyanın en büyük elmasının adı ...

Cullinan,

Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 3,106 karat (621,35 g) değerindeki dünyanın en büyük elması 26 Ocak 1905 tarihinde bulundu. Elmas adını madenin başkanı Thomas Cullinan' dan almıştır. Şimdiye kadar bulunan en büyük işlenmemiş elmastır. 1907 yılında, Transvaal Kolonisi hükümeti, Cullinan' ı satın almış. Amsterdam' da Joseph Asscher & Co. firması tarafından kestirilmiş.

Elmas Afrika' nın Büyük Yıldızı adındaki 530.2 karatlık 74 yüzlü dünyanın en büyük pırlantası Birleşik Krallık Kralı VII. Edward' a sunulmuş.

Afrika'nın Büyük Yıldızı

Sınır kapılarında denetim ve gözetim işlerinin yapıldığı yer...

Gümrük,
Rüsumat,
Rumca: kumerki.
İngilizce: customs, customs authorities, customs house, customs office, duty.
Fransızca: douane, administration de la douane, bureau de la douane.
Latince: commercium.
Yunanca: kumerkion
Rusça: tamojna.
Rüsüm,
Gümrük idaresi.
Bir ülkeye giren veya bir ülkeden çıkan mal ve eşyadan alınan vergi veya resim.
Ülkeye girip çıkan malları kontrol etmek ve bu husustaki mevzuatı uygulamakla görevli devlet teşkilatı.
Bu verginin alınması işlemiyle uğraşan devlet kuruluşu, örgüt.
Sınır kapılarında denetim ve gözetim işlerinin yapıldığı yer.
Hudutlarda kurulan gümrük teşkilatının ismi.
Yabancı ülkelerden gelen ve yabancı ülkelere giden mal ve yolcular için yasalarla konulmuş yargıları uygulayan, ülkeye giriş ve çıkışta malın bağımlı olduğu gümrük vergisini alan örgüt.
Eşya ve kişilerin ülke sınırlarından giriş ve çıkışlarında denetimlerinin yapıldığı ve vergilerin tahakkuk ettirildiği kamu kuruluşu.
Malın yurda girişinde alınan gümrük vergisi.

Gümrük sözcüğünün yörelerimize göre diğer anlamları;
Ağzı ve sapı kırılmış testi.
Küçük kulaklı koyun, keçi.
Gümelek.

Taksim Meydanı'nı satmayı başaran tarihin en büyük ünlü dolandırıcısı ...

Sülün Osman,
Osman Ziya Sülün.
(D. 1923 İstanbul - Ö. 1984 İstanbul),
Sülün Osman olarak bilinen ünlü dolandırıcı.
1950-1960 yılları arasında Dolmabahçe' deki saati, Galata Kulesi' ni, Beyoğlu tramvayını, şehir hatları vapurlarını ve hatta Taksim Meydanı' nı satmayı başaran Sülün Osman en ünlü dolandırıcı olarak tarihe geçti.

Osman Ziya Sülün, 1923 yılında İstanbul' da doğdu. 1948 yılında kiracısı olduğu evin sahibini dolandırdı. Dolmabahçe Sarayı' nın önünde saat ayarlama parası alırmış. Osman Ziya Sülün, arkadaşlarıyla birlikte Dolmabahçe Sarayı' nın önüne gidip beklemeye başlarmış. Etraf kalabalık olmaya başlayınca arkadaşlarına saatlerini ayarlatıp onlardan saat ayarlama parası alırmış. Bu şekilde birçok insanı dolandırmayı başarmış.

Taksim Meydanı' na paspas serip oradan geçenlerden burası benim, deyip para alırmış. Hatta bazı saf vatandaşlara Taksim Meydanı' nı satmayı bile başarmış.

Kendini falcı ve medyum olarak tanıtarak para kazanmış. Kamu malları ile ilgili fikirleri tükenmiş olacak ki, kendimi medyum olarak tanıtarak insanları dolandırmaya başlamış. Evlenemeyen kadınları evlendirdiğini iddia ederek insanlardan para koparmayı başarmış.

Galata Köprüsü' nü satmaya çalışırken tesadüfen yakalanmış. Bu dolandırıcılık işinde de önceki işlerinde uyguladığı taktiği kullanmış. Köprünün kalabalık olduğu vakitlerde arkadaşları ona para ödermiş. Köprüden geçen insanlar ise olayı merak edip onun yanına giderlermiş. Bazı insanlar ise Galata köprüsüne talip olunca, Sülün onlara köprüyü satarmış. Bu şekilde insanları dolandırırken tesadüfen yakalanmış ve cezaevine girmiş. Bu olayla ilgili "Kusura bakma hakim bey. Memlekette Galata Köprüsü' nü satın alacak eşekler olduğu sürece ben bu köprüyü satarım" demiş.

Çevirdiği işler ve yaptığı savunmalarla fıkra gibi bir hayat yaşayan Sülün birçok filme ve kitaba da konu oldu. Hapisteyken Alınteri ile Yaşamak konulu bir konferans vermiştir.

1984 yılında Beyoğlu' nda sürekli kaldığı otelde kalp krizinden öldü. Kimlik taşımadığı için kimsesizler mezarlığına gömüldü.

Marangozlukta tahta üzerine boydan boya açılan, kesiti kare veya dikdörtgen biçiminde kanal...

Kiniş,
Marangozlukta tahta üzerine boydan boya açılan, kesiti kare veya dikdörtgen biçiminde kanal.
Doğramacılıkta iki ahşap parçayı birleştirmek için, biri üzerindeki çıkıntının geçirileceği şekilde diğerine boydan boya açılan oluk, zıvana.
Marangozların pencere kasalarına açtıkları lamba ve lambayı açan araç.
Marangozların tahtalara açtıkları lamba ve lambayı açan araç.

Ticari bir işlemde zarar tehlikesine karşı ayrılan para, marj...

Pay,
Pay, hisse.
Eşit bölüm.
İngilizce: share, 
Fransızca: action.
Bir şeyde ihtiyaten veya sonradan yapılacak bir işlem için bırakılan fazlalık.
Ticari bir işlemde zarar tehlikesine karşı ayrılan para, marj.
Anamalın belirli bir bölümü. 
Pay belgiti.
Risk.

Pay sözcüğünün başka anlamları;
Eşit bölüm.
Bir tür küçük pasta.
Köpek yiyeceği.
Yufka içine konan düğün pilavı.
Kayar, 
Hisse,
Üleş.
Armağan.
Kota, 
Suret,
Birden fazla kişi arasında bölüşülmüş bir bütünden, bu kişilerin her birine düşen bölüm, hisse.
Bayağı kesirlerden birinin eşit parçalardan kaç tane aldığını gösteren sayı.
Oyunculara, paylaşma sonunda, kazançtan düşen para.
Payda.
Farsça, bag, pay, kısım.
Bir bütünden bir kimseye düşen kısım, hisse.
Bölüşülecek bir bütünün ayrıldığı kısımlardan her biri,
Ortaoyunu'nda, oyuncuların geliri belli oranda bölüşmeleri.


“Küba Devrimi” sırasında Fidel Castro’nun ilk eylemini gerçekleştirdiği kışlanın adı...

Moncada,
Moncada Kışlası,
Küba Devrimi sırasında Fidel Castro’ nun ilk eylemini gıerçekleştirdiği kışlanın adı.
Movimento’ nun tarihe geçen eylemi Moncada kışla baskını olarak bilinir. Baskının düzenlendiği kışlanın konumu kritikti. Santiago de Cuba, etrafı dağlarla çevrili izole bir bölgede yer alıyordu.

Ayrıca Havana’ ya olan uzaklığı sebebiyle Batista tarafından gönderilecek destek kuvvetlerinin zamanında ulaşması güçtü. Kışla zapt edildiği takdirde, coğrafyanın avantajı kullanılıp savunma açısından üstün konuma geçilecekti.

1953 yılında Moncada Kışlası Antonio Maceo alayının merkezi konumundaydı. Öneminden dolayı ülkedeki ikinci büyük kışlaydı. İçinde bin kadar asker barındırıyordu. 
Bir karnaval Pazarı, saldırı gerçekleştirilecekti. Dolayısıyla geleneksel olarak adanın dört bir tarafından pek çok gencin kentte olduğu varsayımıyla savaşçılar dikkat çekmeyecekti. Fidel komutasındaki grup gelmiş. Bir sürpriz ateşle kışladakiler uyarılmış. Çatışma kışla dışında, savaş konumunda gerçekleşti. Koşulların güçlüğü dolayısıyla Fidel Castro çekilme emri verdi. Moncada Kışlası baskını başarısızlıkla sonuçlandı.

1 Ocak 1959 tarihinde diktatör Fulgencio Batista' nın Küba' yı terk etmesinin ardından Fidel Castro' ya bağlı bin kişilik bir kuvvetin Havana' ya girmesiyle yeni bir yönetim başladı.

Haber, söz...

Sav,
Tez,
Haber, söz.
Lakırtı, 
Kelam, laf, 
Kavil.
Güfte,
İleri sürülerek savunulan düşünce, iddia, dava.
Tanıtlanması gereken önerme, tez.
Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil.
Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük.
Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi
Kesinlik kazanmayan haber, söylenti.
Bir işi yapacağını kesin olarak vadetme.
Müzik parçalarının yazılı metni, güfte.
Eskidilde Atasözü.

"Zorba", "El Greco'ya Mektuplar", "Yeniden Çarmıha Gerilen İsa" adlı romanlarıyla tanınmış Yunan yazar, şair, siyasetçi ve filozof...

Nikos Kazancakis,
(Yunanca: Νίκος Καζαντζάκης)
D. 18 Şubat 1883, Kandiye, Osmanlı İmparatorluğu.
Ö. 26 Ekim 1957, Freiburg, Almanya,
Yunan yazar, şair, siyasetçi ve filozof.
20. yüzyılın en önemli Yunan felsefecisi olduğu ve eserleri yabancı dillere en çok çevrilmiş olan Yunan yazarlardandır.
Yazar 1964 yılında gösterime girmiş olan Michael Cacoyannis' in yönetmiş olduğu Zorba adlı sinema filmiyle üne kavuşmuştur. 

1883 yılında Girit’ in Heraklion kentinde doğdu. Atina Hukuk Fakültesi’ ni bitirdikten sonra hukuk doktorasını veren Kazancakis, felsefi açıdan ünlü düşünür Henri Bergson’ dan etkilendi. 

Lenin Barış Ödülü’ ne layık görüldü. 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ nü bir oy farkla kaybetti. Goethe ve Dante’ nin yapıtlarını Yunancaya çevirdi. Homeros’ un Odysseia destanına 33.333 dizelik bir devam yapıtı yazdı. Türkçeye çevrilen yapıtları arasında Kaptan Mihali, El Greco’ya Mektuplar, Kardeş Kavgası, Günaha Son Çağrı, Yeniden Çarmıha Gerilen İsa ve Zorba sayılabilir. Kazancakis, altmışlarındayken İkinci Dünya Savaşı yıllarında kaleme aldığı Zorba romanıyla uluslararası üne kavuştu. 

26 Ekim 1957 tarihinde Almanya' nın, Freiburg kentinde öldü.

Eserleri:
Allah'ın Garibi, Assisili Francis
Çileci.
El Greco'ya Mektuplar,
Günaha Son Çağrı
İspanya, Yaşasın Ölüm.
Kaptan Mihalis, Kardeş Kavgası, Kayalı Bahçe, Kırık Ruhlar.
Odysseia (Şiirler)
Tanrı'nın Yoksulu, Toda-Raba.
Yeniden Çarmıha Gerilen İsa, Yılan ve Zambak, Yokuş.
Zorba.


Oyunlar:
Odysseus (Odysseas)
Khristos (Mesih)
Arı (Melissa)

Belirsizlik...

Varagele,
İngilizce: ambiguity, uncertainty.
Belirsizlik.
Muğlaklık, 
Müphemiyet, 
Risk.
Belirsiz olma durumu, belgisizlik, müphemiyet, vuzuhsuzluk.
Bir şeyi, bir yerden bir yere çekerek götürüp getirmeye yarayan araç.
Bir hat üstünde gidip gelen taşıt.
Bir kavram, anlatım ve ölçümün anlamca kapalı ya da çokanlamlı olma durumu.
Olayların gerçekleşme olasılığının bilinmediği durum. 

Tepenin en sivri yeri...

Amak,
Tepenin en sivri yeri.
Maraş yöresinde halk dilinde kullanılıyor.

Amak sözcüğünün diğer anlamları:
Karşı, ön taraf, gözönü, her taraftan görülebilen yer, meydan, açıklık.
Derinlikler.
 Almak, Annaç, Atmak,
Karşı.
Eğmek.

Eşek hıyarı ...

Acıkavun,

Eşek hıyarı.
İt hıyarı.
Cırtlangıç, 
Acı dülek, 
Cırtlak.
Ebucehil karpuzu.
Bir otun, acı suyu sarılığa ilaç olarak kullanılan ve kavuna benziyen küçük meyvası, eşek hıyarı.

İngilizce: squirting cucumber, 
Fransızca: cornichon d'ane, concombre sauvage, ecballe, 
Almanca: echte Springgurke, 
Latince: Ecballium elaterium.

Kabakgiller (Cucurbitaceae) familyasından, çok yıllık, sarı çiçekli, sonbaharda olgunlaşan meyvelerine dokunulduğunda patlayarak etrafa tohumlarını saçan otsu bir bitki. Bu bitkinin taze meyvesi sıkıldığında, bitkinin tohumlarını da içeren mukus benzeri bir salgı fışkırtır. İngilizce squirting cucumber (fışkırtan hıyar) olarak anılır. Sinüzit tedavisinde kullanıldığına dair yorumlar vardır ancak uzman hekime danışılmadan kullanılması son derece tehlikelidir. 

Bir para biriminin veya malın satış ve sürüm değeri...

Rayiç, 
(Raic).
Geçerli.
Sürümdeğer,
Arapça: rayiç.
Arapça revac, geçer olmak anlamındaki revac kelimesinden raic kelimesi türetilmiştir.
Bir malın satış ve sürüm değeri.
Bir para biriminin veya malın satış ve sürüm değeri.
Malın satış değeri.
Sürüm değeri, geçerli olan.
Yaygın, revaçta.

Yabancı, ilgisiz...

Bigane,
Farsça bigane, (ﺑﻴﮕﺎﻧﻪ).
Yabancı, 
İlgisiz.
Eski dilde, Yabancı, İlgisiz.
Günahsız, suçsuz.
Kayıtsız. 
Alakasız.
Aldırışsız. 
Dünya ile alakayı kesmiş olan.
Yabancı, aşina olmayan.
Kayıtsız, ilgisiz, alakasız, lakayt.

Tekerlekli araç taşımacılığında kullanılan gemilere erilen ad...

Roro,
Ro-Ro,
İngilizce, Roll on ve Roll off kelimelerinin kısaltmalarını simgeler. Bir gemi taşımacılığı türüdür. 
Roro gemisi, tekerlekli araç taşımacılığında kullanılan gemilerdir. 

Uluslararası kara yolu taşımacılığında mesafeleri kısaltan ve ulaşımı kolaylaştıran bir çözümdür. Modern roll-on/roll-off gemilerinin, kökenleri yüz yıldan daha eskiye, dayanır. 

Ro-ro taşımacılık lojistik araçlarının gemiler aracılığı ile bir yerden başka bir yere taşınmasını ifade eder. Bu yükleri taşıyan gemiler Ro-Ro gemisi olarak adlandırılırken bu taşımacılık türüne de Ro-Ro taşımacılığı adı verilmektedir. Bir yükün kolayca taşınabilmesi, nakliyesinin yapılabilmesi için bilinen geleneksel yol, ekipmanlar yardımıyla gemilere yükleme ve boşaltma işlemlerinin sağlanması olarak ifade edilir.

Ro-Ro gemilerinin genel olarak kapasitelerine bakacak olursak, standart binek araçlardan yaklaşık olarak 300 ila 500 tanesi Ro-Ro gemilerine yüklenebilmektedir. Binek araçlardan daha geniş yer kaplayan tırlardan ise Ro-Ro gemilerine yaklaşık olarak 80 ila 100 adet yüklenebilmektedir. Verilen araç yükleme kapasiteleri farklı amaçlar için üretilen Ro-Ro gemilerinde ve farklı üretici firmalara göre değişiklik gösterse de ortalama olarak tüm Ro-Ro gemileri benzer taşıma kapasitelerine sahiptir.

Ro-Ro taşımacılığın gelişmesinde büyük bir payı olan feribotlar, taşımanın gerçekleştiği araçları bünyesine alarak bir yerden farklı bir yere taşımakla görevlidir. Otomobil, kamyon, tır, tren gibi kendiliğinden sürülebilen ya da çekilebilen yükler, feribotlar yardımıyla taşınabilir. Bu taşımacılık sisteminin bu denli gelişmesinin en önemli sebebi, artan müşteri talepleri olarak ifade edilebilir. Ro-Ro taşımacılığı tanımı gereği özel gemiler yardımı ile gerçekleştirilen taşımacılık olarak belirtilebilir. Roro gemisi, tekerlekli araç taşımacılığında kullanılan gemilerdir. İngilizce roll on roll off kelimesinden türetilmiştir. Uluslararası kara yolu taşımacılığında mesafeleri kısaltan ve ulaşımı kolaylaştıran bir çözümdür.

Ropax gemileri:
İngilizce Roll-on/roll-off passenger kelimelerinden türetilmiştir. Geniş Ro-Ro güvertelerine ve genellikle üst güvertelerde yolcu tesislerine sahip bir ro-ro gemisi çeşididir. Kullanım amacı tekerleki mobil yüklerin ve yolcuların iç sularda veya uluslararası sularda bir yerden bir yere götürülmesidir. 

İşlevi itibarıyla feribot tanımını kapsar. Literatürde 500 yolcudan daha fazla taşıyabilen gemiler, cruiseferry veya ropax olarak adlandırılır.

Hipotez...

Faraziye,
Varsayım.
Önsav,
Ön beklenti.
Denence,
Hipotez,
Fransızca: hypothese.
İngilizce: hypothesis.
Deneylerle henüz yeter derecede doğrulanmamış ancak doğrulanacağı umulan kuramsal düşünce.
Deneylerle henüz yeter derecede doğrulanmamış ancak doğrulanacağı umulan teorik düşünce.
Araştırmanın başlangıcında henüz doğruluğu veya yanlışlığı kestirilemeyen bir öneri veya ön beklenti.



Yapay reçine verniği ve tutkalı üretiminde kullanılan temel gereçlerden beyaz, billursu toz, kaorit tutkalı...

Üre,
Bevle, 
Bevl cevheri,
Sidik.
Karbamid.
Kaorit tutkalı.
Fransızca: Uree.
İngilizce: Urea, 
Almanca: Harnstoff.
Yunanca ouron.
Yapay reçine verniği ve tutkalı üretiminde kullanılan temel gereçlerden beyaz, billursu toz, kaorit tutkalı.

Üre kelimesinin diğer anlamları;
Azotlu besinlerin vücutta yanmasıyla oluşan, erimiş durumda dışarı atılan azotlu madde.
Memelilerde ve diğer hayvanlarda amino asitlerin yıkımı ile oluşan boşaltım maddesi; idrarın esas organik maddesi.
Başlıca amino asitlerin deaminasyonundan ve nükleik asit, aminler gibi diğer kaynaklardan oluşan amonyaktan karaciğerde üre döngüsü yoluyla sentezlenen, böbrekler yoluyla atılan, idrardaki sıvı olmayan kısmın yaklaşık yarısını ve kandaki serbest azotun büyük bölümünü oluşturan, azotlu bir son ürün veya protein yıkımının esas son ürünü, karbamid.
Geviş getiren hayvanların yemlerine protein kaynağı olarak belli oranlarda katılan, en az % 45 azot içermesi gereken madde.

"Yurttan Sesler" Topluluğu korosu ile tanınmış, Türk folklorcusu, halk müziği sanatçısı ve derleyicisi...

Muzaffer Sarısözen,
Asıl adı; Muzaffereddin Mazhar,
Muzaffereddin, Muzaffer Sözen.
(D. 1899, Sivas - Ö. 4 Ocak 1963, Ankara),
Türk folklorcusu, Folklor derlemecisi, müzisyen.
Türk halk müziği sanatçısı ve derleyicisidir.
1899 yılında Sivas' ta doğdu. Babası Nakşibendi şeyhi Hüseyin Hüsnü Efendi, annesi Zeliha Hanım’ dır. İlkokulu Sivas’ ta okudu. 

Sivas Lisesinin 8. sınıfındayken Çanakkale Savaşına katıldı. Öğrenimini tamamlayamadı. 1922 ılında savaştan sonra Sivas’ ta Türkçe ve müzik öğretmenliği yaptı. Sivas Valiliği tarafından 1925 yılında Darülelhan (Konservatuvar)’ da keman eğitimi alması için İstanbul’ a gönderildi. Öğrenimini tamamladıktan sonra Sivas’ a dönerek çeşitli okullarda müzik öğretmenliği yaptı.

1937 yılında Ankara Devlet Konservatuarı adına derleme yapmak üzere Sivas’a gitti.
1938 yılında Konservatuar’ da Folklor Arşivi şefliğine getirildi.
1940 yılında Ankara Radyosu, Yurttan Sesler Topluluğu korosunu kurdu ve yönetti.
1953 yılında İzmir Radyosu, Yurttan Sesler Topluluğu korosunu kurdu.
1954 yılında İstanbul Radyosu, Yurttan Sesler Topluluğu korosunu kurdu.

Makalelerini; Duygu ve düşünce, Çorumlu, Ülkü, Radyo, Güzel Sanatlar, Köy Postası, Türk Folklor Araştırmaları dergileri ve Ulus gazetesinde yayımladı. Halk türkülerinin derlenmesi sırasında yaklaşık 9000 türküyü el yazısı ile fişlere aktardı. Sarısözen, ilk Türk Halk Müziği toplu çalışmalarına başladığı yıllarda bağlamaların ses perdelerinin eşit olmasını sağlamaya çalışıp, koma seslere ayrı numara verdi.

1949-1950 yıllarında İtalya ve İspanya’ da yapılan halk oyunları şenliklerine Türkiye’ den ilk kez halk oyunları ekipleri Sarısözen’ in başkanlığında gönderildi ve büyük başarı sağladı.

4 Ocak 1963 tarihinde Ankara' da öldü. Ankara Cebeci Asri Mazarlığına defnedildi.

Eserleri:
Seçme Köy Türküleri,
Yurttan Sesler,
Türk Halk Musikisi Usulleri.

Görüntü, hayalet...

Tayf,
Arapça tayf, (ﻃﻴﻒ).
İngilizce: spectrum,
Fransızca: Spectre,
Almanca: Spektrum
Hayal.
Görüntü, hayalet.
Görüntü, hayalet, ruh.
Uykuda veya karanlıkta gözde tecessüm eden şekiller.
Görüldüğü zannedilen hayali varlık, hayalet, ruh.

Tayf kelimesinin başka anlmaları;
Gül.
Kavsı kuzah: Gökkuşağı.
Tayfı hayal: Karagöz oyunu.
Dar bir yarıktan yayılan ışık demetinin bu yarığa paralel eksenli bir pirizmadan geçtiği zaman ayrıldığı basit renklerden oluşmuş görüntü.
Birleşik bir ışık demetinin bir biçmeden geçtikten sonra ayrıldığı basit renklerden oluşmuş görüntü.
Işığın dalgaboylarına (renklerine) göre meydana getirdiği sıra.
Bir ışınımın, tek renkli ışınımlarına ayrılmasıyle beliren görüntü.
Karmaşık bir ışınımın bileşimi.
Kesiksiz tayf, çizgi tayfı.
Işın tayflarının incelenmesi, spektroskopi.

Kitap düşkünlüğü...

Bibliyomani,
Fransızca: bibliomanie.
İngilizce: bibliomania.
Kitap düşkünlüğü.
Kitap düşkünü olma durumu.
Kitap tutkusu, kitaplara aşırı düşkünlük.
Aşırı kitap okuma tutkusu.
Hastalık derecesine varan kitap sevgisi, kitap düşkünlüğü.

Karşı düşünce ileri sürme ...

İnat,
(İnad).
Fenk.
Arapça inad (ﻋﻨﺎﺩ).
Gerçeği bildiği halde reddetmek.
Karşı düşünce ileri sürme.
Birine karşı düşünce ileri sürme.
Dediğinden vazgeçmeme, ayak direme, direnme.
İnat etme huyunda olan (kimse), inatçı.
Bir kimseye veya şeye karşı olarak.
Bir konuda direnme, ayak direme, diretme, direnim.
Birine karşı çıkma, karşı düşünce ileri sürme.
Direnmek, diretmek, ayak diremek.
Ayak direme.
İnat etmek.

Hammadde işlenerek yapılan her türlü mal...

İmalat,
İngilizce: manufacturing, manufacture.
Arapça, imalat, (ﺍﻋﻤﺎﻻﺕ).
İşlenip yapılmış şeyler.
İşlenerek yapılan üretim.
Hammadde işlenerek yapılan her türlü mal.
Hammaddelerin veya aramalların (yarı mamul malların) bileşimi, niteliği, durumu veya biçiminin değiştirilerek işlenmiş mallara dönüştürülmesi.
Bir memlekette veya bir fabrikada yapılan işler ve eserler.

İmalat sözcüğünün diğer anlamları;
İmale, İmaleler.
Meylettirmeler.
Eğmeler.

İspanyol mutfağına özgü pirinç yemeği...

Paella,

İspanyol Pilavı (Paella).
Geleneksel bir İspanyol lezzeti.
İspanyol mutfağına özgü pirinç yemeği.
İspanyol mutfağının tanınmış yemeklerinden biridir. Paella, aslen Valencia' dan gelen bir İspanyol pirinç yemeğidir. Pirinç, çeşitli et, tavuk, balık, kabuklular, biberli sos, domates, soğan, bezelye, soğan vb ile yapılan ispanyol yemeği.

İspanyol mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden paella, oldukça karakteristik özelliklere sahip farklı sebze, deniz mahsulü ve et kombinasyonlarıyla hazırlanabilen bir çeşit pirinç yemeği. Kökeni itibarıyla Valensiya kentine özgü bir yemek olsa da günümüzde tüm ülkeye yayılmış durumda.

Paella: İspanyol Pilavı.
Malzemeler;
Yarım tavuk

Tavuğun haşlama suyuna:
1 adet soğan, Yarım limon, Tane karabiber, 1 diş sarımsak,.

Diğer malzemeler:
2 su bardağı pirinç
1 adet soğan
2 yemek kaşığı zeytinyağı
2 yemek kaşığı tereyağı
5-6 adet taze fasulye (küçük kesilmiş)
3 yemek kaşığı taze bezelye
1 adet büyük küp doğranmış domates
1 adet küçük kırmızı biber
2 adet yeşil sivri biber
1 tatlı kaşığı tuz
1 silme çay kaşığı zerdeçal tozu veya yarım çay kaşığı safran.
2 su bardağı haşlanmış tavuğun suyu.

Yapılışı;
İlk önce tencereye suyumuzu, derilerini alabildiğimiz kadar aldığımız tavuğu, soğanı, yarım limon ve tane karabiberi ekleyelim. Mümkünse düdüklü tencerede pişirelim. Tavukları iri parçalar halinde bir kenarda bekletelim. Küçük küçük kestiğimiz taze fasulye ve taze bezelyeyi kaynayan tuzlu suda 10 dakika pişirelim ve hemen soğuk su dolu kaba alalım. Soğanı ince doğrayıp zeytinyağında kavuralım, üzerine 2 kaşık tereyağı, küçük doğranmış kırmızı ve yeşil biberi ve küp domatesi ekleyip kavurmaya devam edelim. Yarım saat sıcak suda bekletip iyice yıkadığımız pirinci ekleyelim. Üzerine haşlanmış taze fasulye, bezelyeyi ve tavuk parçalarını da ilave edip karıştıralım. 2 su bardağı tavuk suyunu, tuzu ve zerdaçalı ekleyelim ve pilavımızı pişirmeye bırakalım. Pişmesi için, 15 dakika yeterli olacaktır.
Afiyet olsun.

Kaynak: https://www.nefisyemektarifleri.com



Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ