Gübre, tezek ..

Kemre,
Gübre,
Tezek.
Rumca: gübre. 
İngilizce: dung,
Fransızca:. angrais, engrais animal, fumier.
Tezek: 
Yakıt olarak kullanılan kurutulmuş sığır boku, tersi, dışkısıdır. Hayvansal gübre, kemre, kimyasal gübre. 

Verimini artırmak için toprağa dökülen her türlü hayvan dışkısı, kimyasal veya bitkisel madde. Bitkilere gelişmesi için gerekli olan azot, fosfor, potasyum gibi öğeleri vermek üzere toprağa katılan yapay ya da doğal özdek.
Toprağın ıslah edilmesinde kullanılan, genellikle hayvansal orijinli organik artık.
Hayvan dışkılarının bir süre bekletilerek yanması ve toprağa atılacak hâle gelmesi.

Küspe:
Farsça: kusbe, 
Fransızca: tourteau.
Özü alınmış meyvelerin kalan bölümü.
Hayvan yemi, yakacak ve gübre olarak kullanılan, yağı veya suyu çıkarılmış her türlü yağlı tohum ve bitki artığı.

Çelik çomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad ...

Met,  
Çelik Çomak oyunu.  
Çelik çomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad.  
Çelik çomak oyununda kullanılan değnek parçası.     
Bu oyunda kullanılan, 10-15 santimetre uzunluğundaki değnek. Çelik çomak oyununda çelik, küçük değnektir. Bu çeliğin iki ucu da bir tarafı pahlı yapılır ki buraya vurunca çelik havalanabilsin.  

Çocukken oynadığımız, çomak adını verdiğimiz kalın ve uzun sopayla, çelik adını verdiğimiz  ince ve kısa sopaya vurarak, atarak sayı yaparaak oynadığımız bir sokak oyunudur. En az iki kişi ile oynanır, takım halinde de oynanabilir. Düzgün bir yere değneğin ucunun rahatça girebileceği genişlikte ve derinlikte bir yarık açılır. Bu yarığın üzerine çelik yerleştirilir. Oyuna başlayan oyuncu değneğinin ucunu, çeliğin altındaki yarığa sokarak tüm gücü ile rakibinin yakalayamayacağı kadar uzağa fırlatır ve değneğini çeliğin pozisyonundaki gibi çukurun üzerine koyar. 
    
Bu sırada diğer oyuncu yaklaşık 15–20 metre karşısında yerini alır, çeliği yakalamaya çalışır. Çeliğe elindeki değnekle vurursa ya da yakalarsa oyun sırası kendisine geçer.     
Vurmaz ise çeliğin düştüğü yerden alıp, çeliğin fırlatıldığı çukurun üstüne rakibinin koyduğu değneğe doğru atarak ona temas ettirmeye çalışır. Eğer değneğe vurursa atış sırası yine kendine geçer.     

Vuramaz ise atışı yapan oyuncu değneğini alarak yerdeki çeliği sadece değneğin yardımı ile havalandırarak havada iken değnekle vurarak, uzağa atmaya çalışır, çünkü ne kadar uzağa atarsa o kadar çok sayı kazanacaktır. Aynı şekilde toplam üç kez vurur. Eğer rakip oyuncu çeliğin son ulaştığı yer ile fırlatıldığı çukur arasındaki mesafeye üç kez atlayarak ulaşabilir ise oyun sırası kendine geçer. Üç kez atlama sonucunda ulaşamayacaksa, diğer oyuncu çeliğin düştüğü yerden alarak adımlarını saymaya başlar, atış yapılan yere kadar sayar. Oyuncular hangi sayı üzerinde anlaşmışlar ise o sayıya ilk ulaşan kazanır.

Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek biçimde kullanma sanatı ...

Kinaye,   
Alegori,
Fransızca allegorie,
Bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme, yerine koyma. 
Değinmece,
Bir söz sanatı terimi,

Bir sanat eserindeki ögelerin gerçek hayattan bir şeyleri temsil etmesi durumu.
Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek biçimde kullanma sanatı.
Düşünüleni dolaylı olarak anlatan söz.
Üstü kapalı, sitemli, dokunaklı söz.
Bir sözü gerçek anlamının dışında kullanma sanatı.
Dolayısı ile dokunaklı söz. 
Maksadı dolayısı ile anlatan söz. 
Üstü örtülü dokunaklı söz. 
Açıktan olmayıp hakiki manayı başka ifade ile dokunaklı konuşmak.

Bir sözün, benzetme amacı güdülmeden, hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kullanılmasına kinaye denir. Övücü, ayıplayıcı, çirkini güzel gösteren, çok veya az vasıtalı, kabalığı hafifleten manalar yönünden kinaye çeşitleri vardır. Kinayenin lafzına Meknibih, delalet ettiği manaya da Meknianh denir.

Saksı küçük gelmeye başladığı veya toprak yerini kaybettiği zaman bitkilerin yerini değiştirmek. ..

Göçermek,
Göçürmek,
Bir kimseden diğer kimseye geçirmek, havale etmek, devretmek.
Bitkileri yerinden, çıkarıp başka yere dikmek, değiştirmek, göçürmek.
Bitkileri yerinden çıkarıp başka yere dikmek, göçermek. 
Yerini değiştirmek, yer değiştirmek, nakletmek.
Bir bitkiyi yerinden çıkarıp başka yere dikmek. 
Fide dikmek.
Çökertmek.
Yiyip bitirmek.

Mersin yöresine özgü, çeşitli sebze ve otlarla yapılan bulgur pilavı ...

Çileme,
Çeşitli sebzelerle, pirinç ve bulgur karıştırılarak yapılan bir yemek.
Ispanak, pancar gibi sebzelerle pirinç ve bulgur karıştırılarak yapılan bir yemek.
Mersin yöresinin kendine özgü yemeği olan tantuni ile tatlıları cezerye, kerebiç ve mamül çok meşhurdur. 

Çileme Tarifi;
Malzemeler;
1 kap pilavlık bulgur, yıkanmış, süzülmüş.
1 orta boy soğan, küçük küçük doğranmış.
3 yemek kaşığı sızma zeytinyağı.
1 yemek kaşığı, biber salçası.
1 3/4 kap sıcak su.
1 tatlı kaşığı pul biber.
1 tatlı kaşığı kimyon
Tuz
Karabiber.
Yarım demet ıspanak, kökleri kesilmiş, yıkanmış, elle orta büyüklükte parçalanmış.

Soğanı zeytinyağı ile sote edin. Üzerine ıspanak hariç tüm malzemeleri koyarak karıştırın. Tencerenin kapağını kapatın. Kısık ateşte pişirin. Bulgurların üzerinde delikler gördüğünüz zaman ıspanakları ilave ederek karıştırın. 5 dakika daha pişirin. Sıcak veya ılık, servis edin. Ayran ya da yoğurt ayrı bir tat katar.

Yörenin diğer yemekleri:

Dolma-sarma, 
Mersin içli köftesi, 
Telatür, Bandırma, 
Arabaşı çorbası, 
Yüzük çorbası, 
Kulak çorbası, 
Topalak çorba, 
Maş çorbası, 
Analı kızlı çorba, 
Humus, Nar ekşili ezme salatası, 
Mercimekli kabak, 
Bazlama, Sıkma, 
Dolaz, Cızlama, 
Çileme, 
Topalak, 
Tava kebabı, 
Samsıra, 
Heleş, Mollaç, 
Palize, Su helvası, 
Pekmez helvası, Pekmezli ekmek, 
Gaygana, Keşkek, 
Övelemeç, 
Batırık, 
Felafel. 

Meslek ...

Ertik, 
Meslek,
Arapça: meslek.
İngilizce: profession, vocation, occupation. 
Bir kimsenin geçimini sağlamak için sürekli yaptığı; bilgi, eğitim veya yaratıcı güç gerektiren etkinlik. 
Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş.

Uğraş. 
İş,
Öğreti. 
Dizge. 
Çığır, okul, ekol.
Yol. 
Usul. 
Gidiş.
San'at. 
Geçim için tutulan yol.
Sistem.
Mezhep. 
Maneviyatta tutulan yol. 

Kanıt, dayanak ...

Delil,
Argüman, 
Dayanak,
Kanıt,
Tanıtlama.
İngilizce: argument, evidence, proof.
Latince: argumentum, arguere.
Göstermek, tanıtlamak, açıklamak.

Tanıtlamanın temeli, bir tanıtlamanın dayandığı önerme; bir anlatımın doğru ya da yanlışlığının temelini ortaya koymada dayanılan önerme.
Bir önermenin doğruluğunu ya da yanlışlığını göstermek için izlenen yöntem.
Tümdengelimci bir dizgede bir sav ya da çıkarımın doğruluğunu belgeleyen öncüller ya da önsayıtlar. 
Bir davada, sav, savunma, ileri sürmenin doğruluğuna yargıcı, yargılığı inandırmak, kanı vermek için yargılama türesinin kullanılmasını, toplanılmasını uygun gördüğü yazılı belgelerin, sözlü işlemlerin tümü.
Bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda kanaat verici belge, delil, iz, argüman.
Anlaşmazlık konusu olan şeyde, yargıcın kanılarını oluşturan şey, delil. 
Sonurguya ulaşan bir uslamlamanın dayandığı gerçek, delil.

Mezar ...

Gor,
Sin, 
Kabir, 
Makber, 
Karayer, 
Medfen, 
Gömüt,
Mezar, Merkat,
Mezel,Mezer.
Karatoprak,
Ölünün gömülü olduğu yer.

Ölmüş birinin ya da bir hayvanın gömülü olduğu yer. Mezarların baş tarafına ölenin adı, doğum ve ölüm tarihlerinin yazıldığı bir tahta parçası ya da bir taş dikilir. Buna şahide denir. Ölü, mezara çoğunlukla yatay ve yan olarak konulur. Bazı kültürlerde ölülerini toprağa dik gömerler. Bazen de evli çiftler ranza gibi mezar tasarımları sayesinde aynı mezara gömülebilirler.

Ziyaret yeri. 
Ziyaretgah.

Hoşa giden duygulanım ..

Haz, 
Arapça: haz.
İngilizce: pleasure.
Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk.
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz.
Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma.

Ezgi. 
Sürdürülmesi istenen ılımlı ve doygunluk veren coşku,
Duygunun, içinde bulunduğu durum bakımından temel niteliklerinden biri; acının karşıtı olarak hoşlanma, tad alma.
İstek duyulan bir şeyi elde etmeden doğan hoşnutluk duygusu. 
Bir şeyden duyusal ya da tinsel sevinç duyma,
İştah.

"İncitaş" da denilen doğal cam...

Perlit,  
(Fr. perlite, İng. perlite, pearlite).
İncitaş,
İnci taşı,
Doğal cam. 
Feldspat cinsinden suyu azdır. Eridiği zaman inciye benzer taneleri olan yanardağ kaynaklı cam, inci taşı. Perlit, 900 °C’de yumuşar. Kendi buharı ile ilk hacminin 20 katı kadar köpük oluşturarak genleşir. 

Yangın söndürücü ve yalıtım amacıyla kullanılan alüminyumun kompleks yapıda volkanik bir silikatı.
Perlit kelimesi, Perlstein kelimesinden türemiştir. Perl; inci, Perlstein; İnci taşı demektir.

Yoğunluk: 2.2 – 2.4 g/cm³
Yumuşama sıcaklığı: 810 – 1090 °C Erime sıcaklığı: 1260 – 1340 °C
Bulk yoğunluk: 1.45 kg/l

Şırnak ilinde bir kaplıca ...

Bestemeremi,
Zümrüt kaplıcası,
Beytüşşebap içmeleri,
Hısta kaplıcaları,
Güçlükonak kaplıcaları,
Kaplıcalara ılıca da denir.
Yeraltından kaynayarak yeryüzüne çıkan sıcak, şifalı sular üzerine kurulan hamamlar, ılıcalardır. Bu şifalı sular, içmek için kullanılırsa içme adı verilir.

Bestemeremi kaplıcası, ılıcası (Cizre).
Şırnak il merkezinin 5 km. doğusunda, Dereler Köyü’nde bulunur. Kaplıcanın suyu romatizma tedavisinde iyi sonuç vermektedir.

Zümrüt Kaplıcası (Beytüşşebap içmeleri);
Beytüşşebap ilçesine 4 km. uzaklıkta, Ilıcak ‘Hamam’ köyü sınırları içerisindedir. İl merkezi Şırnak'a 110 km. uzaklıktadır. Kaplıcanın suyu, 40 derece sıcalıkta, sodyum bikarbonatlı ve kükürtlü olup eklem romatizmalarında, kalp yetmezliğinde, mide, bağırsak hastalıklarında, nevralji, nevrit ve başta kısırlık gibi muhtelif kadın hastalıklarında faydalıdır.

Hısta Kaplıcaları(Güçlükonak);
Şırnak, Güçlükonak ilçesi, Kocatepe Köyünde bulunur. Dicle Nehri kıyısında bulunan 60 santigrad derece sıcaklıktaki kaplıcanın suyu kükürtlü olup bir kaya yarığından çıkar. Gözeden çıkan su 15 m. yükseklikten dökülür. Romatizma ve kadın hastalıklarına iyi gelir.

Kalıcı, Kalımlı ...

Payidar, 
Farsça Payidar.  
Paydar.
Kalıcı,
Kalımlı.
Kalıcı, sonsuza kadar yaşayacak olan. 

İyice yerleşmiş. Devamlı, kadim.
Sağlam. Muhkem.
Sermedi.
Bedi. 
Sabit.
Saygın, rütbeli. 

Kahraman, yiğit ...

Batur, 
Bahadır,
Yiğit,
Cesur,
Kahraman,
Konur,
Alp,
Babayiğit, 
Dilaver,
Savaşta veya tehlikeli bir durumda yararlık gösteren (kimse), alp, yiğit.

Kul, köle ...

Çaker,
Farsça: çaker,
Arapça: abd,
İngilizce: slave, serf.
Abd,
Bende.
Kul, Köle, 

Kul, köle, bende.
Esir,
Karavaş,
Cariye, 
Yanaşma.
Rakabe, 

Bütün tarihi devirlerde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçırılıp hürriyetten mahrum hale getirilerek hizmette kullanılan erkek.  Savaşta tutsak alınan, yabancı ülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan veya başkasından satın alınan erkek, kul, esir, abd. 

Kul, köle;
Birinin emri altında bulunan, özgür olmayan kimse. 
Herhangi bir şeye aşırı derecede bağlı olan kimse.
Bir mal gibi alınıp satılan, kişisel hakları bulunmayan ve kendi tükettiğinden daha fazlasını üreterek artık ürün yaratan kişi.

Ural ailesinden bir dil öbeği ...

Ugor,
Fin,
Ural dillerinden bir dil öbeği. 
Ural dil grubu kendi arasında ikiye ayrılmaktadır. 
Fin-Ugor dilleri ve Samoyed dilleri.
Ugor halkları içerisinde Rusya ve Macaristan'ya bağlı ülkenin orta kesiminde bulunan Khantia-Mansia Özerk Okrug'un halkları bulunur. 

Rusya ve Finlandiya da Ingria, Karelya bölgeleri ile Estonya halkı Fin kavmini meydana getirir.

Diğer Samoyed dilleri ise Rusya özerk bölgesinde bulunan Yamalo ve Nenets bölgelerinde konuşulmaktadır.

Kendini bir şey sanan, büyüklük taslayan, küstah ...

Arogan,
Büyüklük taslayan, şişinen,kendini bir şey sanan.
Küstah, (Farsça Gustah).
Saygısız, kaba, terbiyesiz (kimse),
Kendini bir şey sanan, büyüklük taslayan, küstah .
Tepeden bakmak, kendisi dışındakileri küçümsemek türü davranışların bütünü.
Kendini beğenmiş, kibirli tavırlar.
Ukala,
Dangalak,
Burnu büyük,

Karabiber ...

Fülfül,
Darifülfül, 
(Dar-i fülfül).
Karabiber.
İngilizce: pepper plant, black pepper
Fransızca: poivrier noir,
Bir baharat çeşididir.
Karabibergillerin örnek bitkisi olan, zeytinsi, meyvelerin taneleri yuvarlak, yaprakları kalp biçiminde, tırmanıcı bir bitki (Piper nigrum). Karabibergiller familyasından, tırmanıcı, tohumları olgunlaşmadan önce toplanıp ezilerek kara biber, olgunlaştıktan sonra toplanıp soyularak beyaz biber elde edilir

Güney Doğu Asya' da yayılış gösteren uzun, tırmanıcı bitkilerden ikiçenekliler sınıfının, karabibergiller familyasındandır. 

Vatanı Doğu Hindistan olan, yürek biçiminde yapraklarını dökmeyen damarlı bitkilerdir. Çiçekleri sarkıktır. Meyveleri küçük, toparlak ve sapsızdır. Bitkinin baharat olarak kullanılan kuru ve siyah tanesi ve bu tanelerin kurutulup öğütülmesiyle yapılan toz. Mideyi ısıtan, hazmı kolaylaştıran ve iştah açan bir bahattır. Mide ve bağırsaklardaki mikropları öldürür ve idrar söktürür. Gaz birikmesine engel olur. Şeker hastalığının ilerlemesini durdurur. Enerji verir. Cinsel istekleri kamçılar. Sinirleri kuvvetlendirir. Yiyeceklerde baharat olarak kullanılır. Damar sertliği, yüksek tansiyon, egzama, üremi, bağırsak iltihabı ve romatizmadan şikayet edenler, az kullanmalıdırlar. 

Sevimli ve ufak tefek esmer güzellerine de karabiber denir.

Deniz yolculuğunda geminin ya da yükünün gördüğü zarar ...

Avarya,  
İtalyanca: avaria, 
İngilizce: avarage.
Deniz yolculuğunda geminin ya da yükünün gördüğü zarar.
Bir deniz yolculuğunda geminin ya da yükünün gördüğü zarar.
Bir deniz yolculuğunda geminin veya yükünün gördüğü zarar. 
Gemide veya yükte, uluslararası deniz ticaret hukukunun içerdiği özel kuralların çiğnenmesi yüzünden ortaya çıkan maddi hasarlar ve olağanüstü giderler.

Avarya:
Çeşitli sebeplerle dayanıklılığını ve esnekliğini kaybetmiş yapağı ve yün.

"Meslek, izlenen yol" anlamında eski sözcük ...

İsr,
Uğraş,  
Ekol,
Meslek, izlenen yol.
Meslek, izlenen yol anlamında eski sözcük
Eski dilde meslek, izlenen yol anlamında sözcük. 

Alamet. 
Nişane.
Ayak izi.
Yol. Meslek,
Çığır, okul, ekol.
Başlamak ve azimet etmek.

Meslek;
Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş.

Bir çok ülkede kuruntu, stres ve uykusuzluk ilacı olarak kullanılan bir cins karabiber ...

Kava, 
(Piper methysticum),
Kava kava, 
Kava Biber,
Keyif biberi (Piper inebrians).

Mest biberi
Korku biberi
Sera biberi
Bir cins karabiber.

Polinezya'ya özgü biber familyasından bir bitki olup bu bitkiden çıkarılan içki ve narkoz olarak bilinir. Güney Pasifik Adaları’nda yetişir. Türkiye’de yetişmez. Ancak seralarda mümkün olabilir. Vatanı Papua Yeni gine dir. Pasifik adalarından Polinesia, Meknosia ve Mikronesia adalarında yetişmekte veya yetiştirilmektedir. Kava-kava 1,5-4 m boyunda, gövdesi boğum boğum, dikey olarak yükselir ve kökü 2-10 kg. ağırlığında, sulu, dışı grimsi esmer, içi beyazımsı sarı ve oldukça da sık yan köklere sahiptir. Yaprakları 10-30 cm uzunluğunda ve 10-25 cm genişliğinde kalp şeklinde, üzerinde 9-13 adet ana damar bulunur. Üst yüzeyi koyu yeşil, alt yüzeyi çok narin tüylü, kısa saplı ve iki adet küçük yan yapraklara sahiptir. Çiçekleri sadece erkek çiçeklerden oluşur. Bu nedenle de çoğalması gövdesindeki düğümlere keserek toprağa hafif gömmekle olur.

Birçok ülkede kuruntu, stres ve uykusuzluk ilacı olarak kullanılmaktadır. Baharat veya güzel kokular satan Aktarlarda "kava kava" diye de satılmaktadır. Esas adı kava' dır. Kava biber olarak da anılır. Sinirlilik ve uykusuzlukta kullanılır. Kas spazmı ile gelişen kramplarda faydalıdır. Gece uykusunu düzenler. Kadınlarda menapoz sıkıntısını giderir.

Etken bileşenleri Kavapironlar (kavain, dihidrokavain, metistisin, yangonin). Kava preparatları sentetik ansiyolitik ve trankilizanların özellikle benzodiazepinlerin bitkisel alternatifleridir. Benzodiazepinlere kıyasla fiziksel ve psikolojik bağımlılık yaptığına dair delil gösterilmemiş olup bu da benzodiazepinlere üstünlüğü bulunduğunu ortaya koymaktadır.
 

Bitki bilim ...

Botanik, 
Nebatat. 
Arapça: nebatat.  
Fransızca: botanique.
İngilizce: botany.
Biyolojinin bitkileri inceleyen bir alt dalı.
Botanik veya bitki bilimi, bitkileri inceleyen bilim dalına denir.
Nebatat, bitkiler, bitki bilimi.
Phytology. 

Yunanca phyton ve logos bitki bilim demektir. 
Bitki bilimi için Phytology denir.
Botanik, Bitki bilimi.
Bitkileri inceleyen bilim kolu.
Bitkileri inceleyen biyoloji ilmi. 
Dendroloji, ağaçları inceler.
Fitopatoloji, bitki hastalıklarını inceler.
Paleobotanik,(fitopaleontoloji), Jeolojik çağlarda yaşamış ve nesilleri ortadan kalkmış bitkilerin kalıntılarını, yani bitkisel fosilleri, sistematik ve yayılışları bakımından inceler.
Farmasötik botanik, Tıbbi bitkileri belirli sistematik gruplar altında tanıtan, bunlardan elde edilen ilaç ham maddeleri (drog) ile tedavide kullanılma yerlerini kısa olarak anlatan bir bilim dalıdır.
Morfogenez, bitkilerin gelişmesini inceler.
Agrostoloji, otsu bitkilerle ve özellikle bu bitkilerin sınıflandırılmasıyla ilgili botanik dalı.

Dişin çiğneme yüzeyini meydana getiren en sert dış katman olan diş minesini oluşturan hücreler. ..

Ameloblast, 
İng. ameloblast, ameloblastus. 
Diş minesi oluşumu sırasında organik maddeleri salgılayan, olgunlaşma sırasında ise emme ya da nakletme görevini üstlenen epitel hücreleri. Dişlerin mine içeriğini salgılayan uzun, prizmatik, çok sayıda mitokondriyon, iyi gelişmiş Golgi organı ve granüllü endoplazma retikulumunu içeren koruyucu işlevli hücre, enameloblastus.  Ameloblastlar dişin çiğneme yüzeyini meydana getiren en sert dış katman olan diş minesini oluşturan hücrelerdir.

Ameloblastlar, insan vücudundaki en sert madde olan diş minesini oluşturmak için daha sonra mineralize olacak olan mine proteimleri enomelin ve amelogenini salgılayan hücrelerdir. 
Diş minesi, 
Latince: Substantia adamantinea, 
İnqilizce: Enamel.
Vücudun en sert ve en yoğun mineralleşmiş maddesidir. 
Ameloblastlar; 
Enamel, Mine, Dentin, Odontoblastlar.

Hastalık etkenlerini zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı madde ...

Antikor, 
Eski dilde: Muzad-ı cisim.
Fransızca: anticorps, 
İngilizce: antibody.
Farsça: Muzad-ı cisim.
Bağışan,
Yunanca anti: karşı; corp: vücut,
Hastalık etkenlerini zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı madde  
Hastalığa sebep olan etkenleri zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı protein yapılı madde.

Vücuda giren hastalık mikroplarını zararsız kılmak için organizmanın bir kanun-u ilahi ile çıkardığı madde.
Vücuda giren her hangi bir yabancı maddeye karşı vücudun meydana getirdiği savunma maddeleridir. 
Antikorlar, bir antijen uyarısına yanıt olarak, hazırlanmış olan proteinlerdir.
 
Özel bir antijene cevap olarak B lenfositleri ve plazma hücreleri tarafından meydana getirilen ve bağışıklıktan sorumlu olan glikoprotein yapısındaki maddeler. 
İmmunoglobulinler (IgG, IgM, IgA, IgD ve IgE tipleri) ve bunların alt grupları gibi kazanılmış bağışıklık elemanları. 
Vücut, virüs ve bakteri gibi yabancı bir istilacı ile karşılaştığında, immün(bağışıklık) sistem, derhal hücresel veya antikor savunucuları vasıtasıyla; yabancı maddeyi etkisiz hale getirmek için bir yol aramaya başlar.

Gamet, Erkek ya da dişi üreme hücresi ...

Gamet, 
Fr. gamète, 
İng. gamet,
Eşey hücresi .
Erkek veya dişi üreme hücresi.

Eşeylikgözesi.
Cinsiyet hücresi.
Dişi ve erkek cinsiyet hücreleri olan ovum ve spermatozoa.
Hayvanlarda sperma hayvancığıyla yumurtacık birer gamettir.

Döllenme olayında karşı cinsten bir gametle birle­şerek yeni bir birey ya da Zigot mey­dana getirebilen eşeyli üreme hücresidir. Spermatozoit erkeklerdeki gametin adıdır. Er­keklerde testislerde (erbezlerinde) ve ka­dınlarda yumurtalıklarda oluşan hücrelere gamet denir.

Fas'ta yetişen ve meyvesinden değerli bir yağ elde edilen dikenli bir ağaçcık ...

Argan,
Argan Ağacı
(Latince: Argonia Spinosa).
Argan yağı,
Fas'ta yetişen ve meyvesinden değerli bir yağ elde edilen dikenli bir ağaçcık. Sadece Fas’ın güneybatı bölgesinde yetişen bu ağacın boyu 10 metre kadardır. Çevresi de 15 metreyi bulmaktadır. 150 - 200 yıllık ömürleri vardır. Yaprakları zeytini andırır. 

Bu yüzden Türkçe adı Fas zeytin ağacı olarak da bilinmektedir. Çiçekleri sarı ve yeşil renkte olup küçüktür. Argan ağacının meyveleri yeşildir. Zeytine benzerler fakat daha genişçe ve yuvarlaktırlar. İçinde sert kabuklu 3 çekirdek vardır. Bu yağın üretimi tamamen elle yapılmaktadır. Kabuklar kırıldıktan sonra taştan el değirmenlerinde dövülür. Yağ çıkarma işlemi için ne çözücü ne ısı kullanılır. Bu yağ ilk sıkılan soğuk yağlardır. Buda yüksek besin kalitesi anlamına gelir. Argan yağı elde edilen meyvesi ise ceviz, badem gibi sert kabukludur. Bu meyvenin içerisinden de yumuşak meyve çıkmaktadır. 

Mayıs ayında meyveler olgunlaşır. Haziran ve Temmuz aylarında ağaçtan düşmeye başlarlar. Ağaç oldukça büyük ( parmak uzunluğunda) dikenlere sahiptir. Bu yüzden meyvelerinin toplanması oldukça zordur. Ayrıca ağacın yetiştiği topraklar yarı kurak olduğu için bitki suyu bulmak için köküyle toprağın derinliklerine kadar uzanmaktadır. Böylece o bölgede erozyonu de önlemektedir. Argan ağacının nesli tükenmektedir. 

1998 yılında Fas Argan bölgesindeki Argan ağaçları koruma altına alınmıştır. Yöre halkı tarafından ağacının altından toplanan yemişler tek tek taşla kırılıp içinde bulunan yumuşak çekirdeği çıkartılıyor. Ardından çekirdekler kavruluyor (kozmetikte kullanılan yağ için kavurma işlemi yapılmaz) ve el değirmeninde kadınlar döndürmek suretiyle öğütüyorlar. Öğütülen çekirdek içlerinden kahverengi bir hamur elde edilir. Bu hamura sürekli su katılarak yoğrulur. Yoğurma işlemi devam ettikçe argan yağı hamurun üzerine çıkmaya başlar. Bu işlemlerin hepsi Fas’lı kadınlar tarafından yapılmaktadır.

100 kg olgunlaşmış meyve kuruduğunda 60 kg olur. 60kg kuru meyveden 30 kg çekirdek çıkartılır. 30 kg çekirdeğin 3 kg bölümü bademdir. Bu da geleneksel yöntemle üretilmiş 1,8 litre Argan Yağı elde edilmektedir.

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ