Gümüşhane' nin Kelkit ilçesinde antik bir kent ...

Satala,
Gümüşhane’nin Kelkit ilçesine bağlı Sadak köyü sınırları içinde bulunan antik kenti.
Kelkit sözcüğü VII.yüzyılda yöreyi ele geçiren Peçeneklerin önderi Kilki Bey’in isminden kaynaklanmaktadır. Kelkit (antik Suissa) ilçesine 17 km. uzaklıkta 120 hanelik Sadak köyü, Meşe içi dağlarının doğu eteğinde kurulmuştur. Sadak köyü antik devirde Satala ismini taşıyan önemli bir şehirdir.

Kelkit’in güneydoğusundaki Sadak Köyü yakınlarındaki Satala kenti Hititler tarafından kurulmuştur. Hititlerden sonra Gümüşhane ve çevresi Urartuların egemenliği altına girmiştir. Bunu Med ve Pers yönetimi izlemiş, MÖ.331’de Büyük İskender’in Persleri yenmesinden sonra yöre, Makedonyalıların egemenliğine geçmiştir. Yöreyi Roma ve Bizans hakimiyeti izlemiştir. 
Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Gümüşhane ve çevresinde Selçuklu egemenliğine girmiştir. Kaynaklardan öğrenildiğine göre XIV.yüzyılın ikinci yarısından sonra Çepniler bu bölgeye yerleşmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u ele geçirmesinden sonra Osmanlılar yöreye hakim olmuşlarsa da Akkoyunlular bu bölgede hakim olmuşlardır. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran (1514) seferinden sonra da Doğu Anadolu, Gümüşhane ve Kelkit de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bazı kaynaklarda Gümüşhane yöresinin Otlukbeli Savaşı’ndan (1473) sonra Osmanlı topraklarına katıldığı yazılıdır.

Hitit-Asur-Makedonya-Roma-Bizans hakimiyetlerinde kalan Sadak bir ara eski önemini kaybetmiş ancak Trabzon Komnenosları zamanında tekrar canlanmış, onların mesire yeri olmuştur.

Halk dilinde sütlaça verilen ad...

Akaş,
Sütlaç,
Halk dilinde Akaş denir.
Süt, şeker ve pirinçle yapılan bir tatlı türü.
Süt, şeker ve pirinçten yapılan bir tür tatlı, sütlü.

Fırın Sütlaç Tarifi;
Malzemeler:
(7 kase için).
4,5 su bardağı süt
½  su bardağı pirinç
1,5  su bardağı su
1  yumurta sarısı (iri yumurta)
1,5 su bardağı toz şeker
1 çorba kaşığı tepeleme nişasta+½ su bardağı su
1 mercimek büyüklüğünde  damla sakızı

Yapılışı: 
Pirinçleri yıkayıp suyunu süzün. 
1,5  su bardağı su ilave edin, pirinçler yumuşayana dek kısık ocakta pişirin. Gerekirse su ilave edebilirsiniz. 
Sütü ekleyip pirinçler yumuşayana dek 10 dakika daha pişirmeye devam edin. 
½ su bardağı su ile nişastayı pürüzsüz bir şekilde karıştırın.
Damla sakızı ve nişastayı sürekli karıştırarak tencereye ilave edin.
Ağır ateşte ve sürekli karştırarak göz göz olana dek pişirelim.
2 kepçe sütlacı büyük  bir kaseye alıp ılıtalım.
İçine çırpılmış yumurta sarısını ekleyip karıştıralım.
Tenceredeki sütlacı ısıya dayanıklı kaselere paylaştıralım.
Üzerlerine yumurtalı sütlacı paylaştırıp , kaseleri fırın tepsisine koyun.
Tepsinin içine , kaselerin yarısına gelecek kadar su ilave edelim.
Önceden 220 derecede ısıtılımış fırında sütlaçların üzeri kızarana dek pişirelim.
Üzeri kızaran sütlacı fırından alıp ılıtalım.
Sütlaçları buzdolabında2-3 saat soğutarak servis yapalım.
Afiyet olsun...

http://asevi.blogcu.com ' dan alınmıştır. Teşekkür ederiz.

Küçük bohça...

Çıkı,
Bohça, 
Çıkın.
Çıkın, küçük bohça
Sofra bezi. 
Para kesesi. 
İçinde kıymetli şeyler bulunan paket.
Azık torbası.

"Arap Yasemini" de denilen ve güzel kokulu çiçekler açan bir ağaççık...

Ful,
Arap Yasemini,
Jasminum sambac,
Grand duke of Tuscany
Ful, Filipinlerin ulusal çiçeğidir. 
Ful egzotik ve tropik, herdem yeşil çalıdır. Ful sarılıcı ya da çalı formlu olabilen çok yıllık, Oleaceae familyasından bir bitkidir. Ancak soğukta yaprak döküyor. Akdeniz ve Ege şartlarında dış mekanda yetiştirilebilir. Diğer bölgelerimizde kaplı fidan olarak kışın içeriye almak suretiyle yetiştirilebilir. 

Akdeniz ve Ege'de de sert kışlardan korumak gerekir. Soğukta yaprak dökebilir. Birde katmerli türleri bilinir. Haziran ayında çiçeklenme başlar. Güneş ve hafif gölge yerleri sever. Bol humuslu, yaprak çürüntülü, süzek toprakları severler. İlkbaharda ve yazın bol sulanır. Yaz sonuna doğru alınacak yarı odunsu çeliklerle üretilir. Ful çiçeklerinden parfüm sanayisinde faydalanılır.
 
Yaz sonuna doğru alınacak yarı odunsu çeliklerle üretilir. Çoğaltmak için, çelik alınır; Çelik keskin makas ile tepeden 10-15 cm kesilir, çelikler aspirinli suya batırıp 8-10 sn kadar tutulur. Perlit, kum veya dezenfekte edilmiş torf içinde köklendirilir. Oksijenli sulu solüsyonla da sulanır.  Ful çelikleri su içinde de köklenebilir. 

Katmerli çiçekliler daha çalı görünümlüdürler. Bunlarda zayıf ve uzayıp giden bir sürgün yerine kalın, çok dallı, dolgu formlu bir bitki tercih edilir. Bunun için de çalı tipindeki bitkilere genelde yapıldığı gibi uçtaki büyüme noktası köklendirilecek çelik olarak alınır.
 

Çiçeği yalın kat olanlar sarmaşık formlu büyürler ve sardırılabilir. Ful çiçeklerinden parfüm sanayisinde faydalanılır. Ayrıca uzak doğuda yasemin çayı fulden yapılır ve yeşil çayların aromalandırılmasında kullanılır. Çiçeklerinden elde edilen yağın aromaterapide de yeri vardır.

Ful Hakkında Bilinenler ve bilinmeyenler;
Ful en güzel tenekede yetişir. 
Ful çiçeği koklanırken burun değdirilirse kararır.
Tohumları alınmış domates ve kabak toprağı için yararlıdır.
Ful çiçekleri en güzel domateste sergilenir. Çiçek açınca çiçek sapının elverdiği ölçüde kesilir ve olgun bir domatese saplanır. Tabakta domatese saplı duran ful vazo ömrünü orada tamamlarken hem ortamı güzel kokutur, hem de kırmızıya saplanmış top top beyaz çiçekleri ile ilgi çeker.


Antalya' nın Kumluca ilçesinde antik bir kent ...

Rhodiapolis,
Rhadiapolis,
Akalissos,
Korydalla(Corydella).
Rhodiapolis:
Antik Kenti, Antalya' nın Kumluca ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. İlçeye bağlı olan Sarıcasu Köyü yakınında bir tepe üzerinde bulunan antik kentin isminden dolayı Rodoslular tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. 

Rhadiopolis, Antalya İli Kumluca İlçesi' nin 2,5 km kuzeyinde tepe üzerinde ve eteklerinde kurulmuştur. Bir Lykia şehri olan Rhadiapolis’ in ortasında küçük bir tiyatro var. Tiyatronun kuzeyinde Bizans kilisesi, tepede de Helenistik kule bulunuyor. Arkeologlar ismine bakarak şehrin Rodoslular tarafından kurulduğunu düşünüyor. Kral Opramoas zamanında en zengin devrini yaşayan şehirde; tiyatro, hamam, Opramoas adına yapılan anıt, kilise, kaya mezarlarları ve lahitler, çok sayıda su sarnıcı bulunuyor.

Aşık oyununda aşığın dik durması...

Cuk,
Aşık oyununda aşığın dik oturması.
Aşık oyununda aşığın dik durması.
Aşık oyunu, koyun, kuzu ve keçilerin arka bacaklarında, dizinde bulunan dört yüzlü kemikle oynanan bir oyun. Tarihi bir Türk oyunudur. Eski çağlardan günümüze gelene kadar Türklerin yayıldığı tüm coğrafi bölgede bu oyun oynanmış. 

Oyun, toprak üstüne çizilen bir daire ve daire çapına, atış mesafesine paralel olarak oyuncular sırasıyla aşık kemiklerini dizerler. Kura ile belirlenen oyuncu, 3-4 metre. mesafeye dikilir. Koç bacağından elde edilen, ve ağır olsun diye içine kurşun dökülerek ağırlaştırılan şak adı verilen aşıkla daire içine dizilen aşıkları hedef alarak atar. Aşıklardan biri veya bir kaçı çizgi dışına çıkarılmaya çalışılır. Çizgiden dışarı çıkan aşık oyuncunun olur. Yapılan atış isabet etmeyinceye kadar devam eder. Sırası gelen oyuna başlar. Aşıklar bitki boyaları ile boyanarak süslenir. Daha sonraları kemik yerine bilye misket ile oynanmaya başlandı. Bugün aşık oyunu köy, kasaba ve şehirlerde oynanmaktadır. 

Bazı Çocuk oyunları;
Evcilik,

Mangala,
Topaç,
Tornet,
Lak lak,
Aşık oyunu,
Beştaş,
Göçek,
Fırdöndü,
Gıncırık,
Tel araba,
Ok-yay-sapan,
Çağatara,



Anadolu halklarının ana tanrıçası ...

Kibele,
Anadolu halklarının ana tanrıçası,
Anadolu halklarının ana Tanrıçası Kibele (Kybele)' dir.

Ma:
Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası,

Men:
Anadolu halklarının ay tanrısı.

Antalya kentinin kurucusu olan ünlü Bergama kralı ...

Attalos,
Antalya,
Antalya’nın eski adları:
Attaleia, 
Atalla, 
Atale, 
Adalin, 
Adalya, 
Ataliyye, 
Etaliyye, 
Sattalla, 
Antalya.   

Antalya ili, Türkiye’nin güneyinde, Akdeniz kıyısında olan bir turizm merkezidir. Kuzeyinde, Burdur, Isparta, Konya, doğusunda, Karaman, Mersin, batısında, Muğla illeri vardır. Güneyi, Akdeniz ile çevrelenmiştir. 

Türk Rivierası Antalya kıyılarının uzunluğu 630 km’yi bulur. Attalos Yurdu anlamına gelen Antalya, II. Attalos tarafından kurulmuştur. Bergama Krallığı’ nın sona ermesiyle (M.Ö. 133) bir süre bağımsız kalan kent, daha sonra korsanların eline geçmiştir.  Attalos, Bergama' nın kralı ve İsa' dan önce 159 ile 138 yılları arasında hüküm sürmüştür. 

Kral Attalos da cennete geldiğini kabul etmiş ve burada derhal büyük bir kent kurulmasını emretmiş.  Bu doğal güzellikler içinde Bergamalılar kısa zamanda görkemli bir kent kurmuşlar ve bu kente, Kral Attalos’un adına atfen Attaleia adını vermişler. Sonraları bu ad sırası ile Stelai, Satalya, Adalya ve Antalya olarak değişmiş.

Sönmemiş kireç ...

Kils,
Kireç taşı.
Sönmemiş kireç,
Çoklukla yapı gereci olarak kullanılır.
İng. quicklime, caustic lime, unsklaked lime,
Fr. chaux vive, Dgr. aetzkalk.

Kireçtaşının ısıl bozunmasıyla elde edilen, kimyasal yapısında en çok CaO ve biraz da MgO ile başka toprak alkali metallerin oksitleri bulunan özdek.
Kireç, doğada kireçtaşı veya kalker (CaCO3) olarak bulunan kayaçların belli ebatlara indirgendikten sonra fırınlarda yakılmasıyla elde edilir. Elde edilen sönmemiş kireç, higroskopik özelliklere sahiptir ve suyla reaksiyona sokularak toz halindeki sönmüş kirece dönüştürülür.

 

Kireçli kabak Tatlısı;
 
Malzemeler:
1 kg kabak,
1,5 kg tozşeker,
4 bardak su,
250 gr sönmemiş kireç,
1 limon (veya 1,5 gr limontuzu).
Yapılışı:
Kabaklar, çekirdekleri çıkarılıp kabukları kesildikten sonra, kare şeklinde küçük küçük doğranır. 20 bardak suda, 250 gr sönmemiş kireç eritilir, suyu alınır ve kabak parçalan durulmuş kireç suyunda 6 saat bırakılır. 

Kireç suyundan çıkarılan kabaklar bol suda iyice yıkanır, süzülür. 1,5 kg tozşeker 4 bardak suda kaynatılarak şurup hazırlanır. Şurup kıvamını bulunca yıkanmış ve suyu süzülmüş kabak parçalan içine atılır ve kaynatılarak kabaklar pişirilir. Reçel kıvamını alınca limon suyu dökülür, hafifçe karıştırılarak limon suyu her yana eşit biçimde dağıtılır, 2-3 dakika kaynatıldıktan sonra ateşten indirilir. Reçel ateşten indirilince, soğumadan temiz ve kuru kavanozlara boşaltılır. Serin kuru bir yerde saklanır.

Kira...

İcar, 
Kiralamak. 
Kiraya vermek.
Kira parası.

Kiraya veren kimse ...

Mucir,
Acir.
(Ecir. den) İcar eden, 
Kiraya veren. 
Mücir,
Elindekini başkasına kiralayan. 
Kiraya veren.

Dinsel ve felsefi düşüncede, ruhun ölümünden sonra insan, hayvan ya da bitki biçiminde yeniden doğması ...

Reenkarnasyon, 
(Fr. reincarnation), 
Ruh göçü.
Tenasüh,
Tekammüs, 
Ölümden sonra ruhun bir bedenden başka bir bedene, kimi kez de insandan hayvana, hayvandan insana geçmesidir. 

Kelimenin kökü, bedenlenme, bir bedene bürünme manasındaki enkarnasyon’dur. Buna göre reenkarnasyon, tekrar bedenlenme manasına gelmektedir. Renaissance (tekrar doğuş) da aynı manadadır.  Dinsel ve felsefi düşüncede ruhun, ölümünden sonra insan, hayvan ve bazı durumlarda da bitki biçiminde bir ya da daha çok yeniden doğmasıdır. Reenkarnasyon veya ruh göçü ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği addır. Reenkarnasyon kavramı Asya dinlerindeki tenasüh kavramından farklıdır. Günümüzde ruh göçüne inanan insanlar vardır.

İlkçağın Ortadoğu dinleri, Manicilik ve gnostisizmin yanı sıra teosofi gibi bazı çağdaş dinsel akımlarda da reenkarnasyona rastlanır. Asya kökenli din ve felsefelerin karakteristik özelliği olan ruh göçü inancıdır. Ruh göçü inancını sürdüren başlıca Asya dinleri; Hinduizm, Caynacılık, Budacılık ve Sihlik. Bu dinlerin tümünün paylaştığı karman öğretimine göre herkesin şimdiki davranışındaki sonucun, sonraki yaşamında ortaya çıkacağıdır. Ruh bilimi, Teoloji'de ruh kişinin ilahiliğe iştirak eden kısmı olarak tanımlanır ve genellikle bedenin ölümünden sonra kişinin varlığını sürdüren kısmı olarak ele alınır. 


http://tr.wikipedia.org

Osmanlı Devleti' nde Müslüman olmayan ahaliden alınan vergi ...

Cizye, 
İspenç,
Arapça: Cizye.
Osmanlı Devleti’nde kişi başına alınan bir vergi.
İslam ülkelerinde Müslüman olmayanlardan alınan bir çeşit vergi.
Osmanlı İmparatorluğu’nda müslüman olmayanlardan askeri hizmet karşılığı olarak alınan bir tür baş vergisi. krş. haraç.
Kafa vergisi.
Vergi. 

Müslümanların fethettikleri yerlerde, müslüman olmayanlardan alınan ve devlet teminatı altında bulunmanın karşılığı olan vergi.

Haraç: 
Osmanlı Devleti'nde Müslüman olmayanların devlete ödemekle yükümlü oldukları vergi. 
Osmanlı Türklerinde genellikle toprak sahiplerinden devletçe alınan vergi.
Osmanlı İmparatorluğu’nda müslüman olmayan kişilerin elinde bırakılan araziden ve elde edilen üründen alınan vergi. krş. cizye.
Bir yerden, bir kimseden zor kullanarak alınan para.
Osmanlılarda Müslüman olmayanların devlete ödemekle yükümlü bulundukları kafa ve toprak vergisi.


Turhan Selçuk' un yarattığı ünlü çizgi roman kahramanı ...

Abdülcanbaz,
1957 yılında Turhan Selçuk tarafından Milliyet gazetesi için çizilmeye başlanan çizgi roman ve çizgi romanın baş kahramanıdır.
O yıllarda Milliyet gazetesinde yarım sayfalık yabancı bir çizgi roman vardır. Abdi İpekçi, Turhan Selçuk'tan ısrarla bu çizgi romanın yerlisini ister. Turhan Selçuk, mizah yazarı Aziz Nesin'den yardım ister. Aziz Nesin, hilekar ve düzenbaz bir turist rehberi tipi yaratır. Bu üçkağıtçı adama Abdülcanbaz adını takar. Birinci öykünün yayını bitince, Aziz Nesin diziye devam etmek istemez. 

Turhan Selçuk, bunun üzerine Rıfat Ilgaz'dan yardım ister. Bir süre sonra Rıfat Ilgaz'dan gelen senaryolar da aksamaya başlayınca, Turhan Selçuk, diziyi kendisi yazmaya başlar. 

Bu, düzenbaz Abdülcanbaz tipinin değişmesine, yeniden yaratılmasına neden olur. Abdülcanbaz, düzenin düzensizliğine ve bu ortamdan doğan ahlaksız, namussuz, utanmaz, arlanmaz tiplere karşı savaşan bir semboldür artık. Abdülcanbaz, yaratıldığı tarihsel dönemden de çıkarılır. Artık hikâye, Osmanlı döneminde, Kurtuluş Savaşı'nda, uzayda, Eski Mısır'da geçebilir.
Abdülcanbaz, uzun yıllar Milliyet, Cumhuriyet, Akşam ve Yeni İstanbul gazetelerinde yer aldı. Yetmişli yıllarda Mehmet Benli, seksenli yıllarda da Milliyet Yayıncılık tarafından albüm olarak yayınlandı. Turhan Selçuk, 1987 yılında Abdülcanbaz'ı emekli etti. Ancak 1994 yılında, ısrarlar sonucu tekrar çizmeye başladı. 

Abdülcanbaz karakterleri;
Abdülcanbaz;
O her çağda halkın özlemini duyduğu, hayallerinde yaşattığı efsanevi bir tiptir. Bazen masal dünyalarında, bazen günümüzde sürdürür yasantısını, bazen de uzayı adımlar. Halkını seven her dürüst ve namuslu kişide az çok Abdülcanbaz'lık vardır. 
Dürüsttür, cesurdur, akıllı ve zekidir. Yakışıklıdır, çelikten kaslara sahiptir. Bu üstün niteliklerini daima iyinin, haklının, ezilenin yanında; sömürücülere, zalimlere, namussuzlara karşı kullanır. Osmanlı tokadı ile ün salmıştır. 

Karanfil Hoca;
Doğu'nun yetiştirdiği en büyük ilim adamıdır. İlmi Simya, İlmi Kimya ve keşif dünyasındaki yeri, İbn-i Sina, İbn-i Batuta gibi doğulu ilim adamlarından çok daha önemlidir. Biraz sinirli ve mütecaviz olmasına rağmen iyi kalpli, dürüst, kişilik sahibi bir adamdır. Minaretül Füze-tül Kamer, Sefine-i Hava, El Kabili Sevk-ül Karakuş, Vel Kebir-ül Köstebek gibi önemli buluşların sahibidir.

Tarzan;
Tarsus'da doğmuştur. Saf ve temiz yürekli bir Anadolu çocuğudur. Heybetli bir yapısı, ilahi bir gücü vardır. Cesareti ile ün salmıştır.

Fettah;
Abdülcanbaz' ın arkadaşlarındandır. Hoşsohbet, muzip, kolayca gönlünü kaptıran, başından büyük işlere girişen, sevimli bir adamdır.

Fayrabi;
Pehlivani gözbağcılıkta üstüne yoktur. Hatta bu marifetleri sanat haline getiren tek adamdır denilebilir. Abdülcanbaz ile Isfahan'da tanışmış, bir daha ayrılmamışlar, arkadaşlıklarını, toz kondurmadan sürdürmüşlerdir.

Gözlüklü Sami Bey;
Osmanlı sarayına mensup bir mirasyedi. Şeytani bir zekaya ve süngülü bir bastona sahiptir. İşrete, kadına düşkün, düzenbaz bir adamdır. Hazır lopçudur.

Sürmegöz İhsan Bey;
Gözlüklü Sami'nin dostu ve dalkavuğudur. Çıkar uğruna yapmayacağı şey yoktur.

Kaynak:  http://tr.wikipedia.org

Kadınlar, kızlar ...

İnas,
(Ünsa C.) 
Arapça, inas (ﺍﻧﺎﺙ) 
Kadınlar, kızlar.
Kadınlar, kızlar anlamında eski sözcük.
Arapça, unѕa sözcüğünün çoğul şekli inaѕ.
Kızlar, kadınlar

Türk mizahının ünlü isimlerinden biri olan ve Cumhuriyet Gazetesinde çizen karikatürist...

Turhan Selçuk 
(d. 1922, Milas - ö. 11 Mart 2010, İstanbul), 
Türk karikatürist.
Türk mizahının isimlerinden biridir. Türkiye'de Semih Balcıoğlu ve Ferit Öngören ile beraber Karikatürcüler Derneği'nin kurucularındandır. 
İlk karikatürleri 1941 yılında Adana'da yayınlanan Türk Sözü gazetesi ile İstanbul'da yayınlanan Kırmızı ve Beyaz, Şut spor dergilerinde yayınlandı. 

İlk olarak 1943 yılında  Akbaba dergisinde çalışmaya başladı. 1948 yılında Tasvir gazetesinde karikatürcü ve ressam olarak çalıştı. Refik Halit Karay'ın çıkardığı Aydede dergisinde baş çizer oldu.  Yeni İstanbul, Yeni Gazete, Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde Akis, Yön, Devrim, Toplum dergilerinde çizdi. Kardeşi İlhan Selçuk'la birlikte 41 Buçuk (1952), Karikatür (1953) ve Dolmuş (1956) mizah dergilerini çıkardı.

1957 yılında Milliyet gazetesinde çizmeye başladığı Abdülcanbaz dizisi ile tanınan sanatçının bu karakteri tiyatro ve sinemada da canlandırıldı. Ayrıca Abdülcanbaz 1991 yılında PTT tarafından bir posta pulu üzerinde resmedildi. Türkiye ve Avrupa'da birçok müzede karikatürleri sergilenen sanatçının İnsan Hakları konulu karikatür sergisi Avrupa Konseyi'nin önerisiyle ilk kez Strazburg’da açıldı ve dünyanın birçok ülkesinde sergilendi (1992-1997).

Barış ve Kitap konulu karikatürü 1992 yılında Avrupa Konseyi'nin başlattığı kitap okuma kampanyasının afiş ve logolarında kullanıldı. Çizer Turhan Selçuk, en son Cumhuriyet gazetesinde çizmekteydi. Acıbadem Maslak Hastanesi'nde karın içindeki aort damarının yırtılması nedeniyle ameliyat oldu. Bu ameliyat sonrasında yoğun bakıma kaldırılan Selçuk, 11 Mart 2010 tarihinde İstanbul'da yaşamını yitirdi.

Kaynak:  http://tr.wikipedia.org

Bir tüketim kooperatifinin yıl sonunda üyelerine yaptığı ödeme ...

Risturn,
Koop-kar,
Kooperatiflerde, dönem sonu elde edilen karın ortaklara dağıtılan kısmıdır. Bu dağıtımın amacı, ortakların birbirlerinin sırtından haksız kazanç sağlamalarını önlemektir. 
Kooperatiflerin ortakları ile yatığı muamelelerden doğan karların ortaklara kooperatifle yaptıkları muameleler nispetinde dağıtımı olarak tanımlayabiliriz.

Kurumlar Vergisi Kanununun 8. maddesinin 2 numaralı bendi hükmü gereği aşağıda yazılı risturnlar kurumlar vergisinden istisnadır.
  1. İstihlak kooperatiflerinde; ortakların şahsi ve ailevi gıda ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak için satın aldıkları malların kıymetine göre hesaplanan risturnlar,
  2. İstihsal kooperatiflerinde; ortakların istihsal ederek kooperatife sattıkları veya kooperatiften istihsal faaliyetinde kullanmak üzere satın aldıkları malların kıymetlerine göre hesaplanan risturnlar,
  3. Kredi kooperatiflerinde ortakların kullandıkları kredilere göre hesaplanan risturnlar,
  4. Ortakların idare gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan sarf olunmayarak iade edilen kısımlar,
Bu risturnların nakden veya aynı kıymette mal ile ödenmesi istisnanın uygulanmasına engel değildir. Ortaklardan başka kimselerle yapılan muamelelerden doğan kazançlar ile ortaklarla ortaklık statüsü dışında yapılan muamelelerden doğan kazançlar hakkında risturnlara ait istisna hükmü uygulanmaz. Bunların genel kazançtan ayrıştırılmasında ortaklarla yapılan iş hacminin genel iş hacmine olan oranı esas tutulur. Bu risturnlar Gelir Vergisi Kanunu nun 94 ncü maddesine göre tevkifata tabi tutulmaz. Ortaklara dağıtımı kar dağıtımı sayılmaz.

Kooperatiflerce ortaklara dağıtılan risturnlar, ortakların kooperatifle yaptıkları muameleler neticesinde ortaklardan alınan veya onlar lehine doğan fazlaların gene ortaklara iade edilmesidir. Bir başka ifade ile bu meblağlar kooperatifin kazancı olmayıp ortağın parasıdır. 

Yapılması gerekli olan ...

Vacip, 
Vacib,
Arapça; gerekli olmak anlamındaki vucub kelimesinden türetilmiştir.
Yapılması gerekli olan, terkedilmesi caiz olmayan husus. 
Yapılması gerekli olan.
İslam dinine göre yapılması gerekli olan.
Vücub: Vacibat.
Lüzumlu, mecburi olan.

Dini bakımdan farzdan sonra gelen ve yapılması zaruri, terki caiz olmayan ilahi emir.
Olmaması düşünülemeyen, olması zaruriolan
Ulufe, mevacib.

Ot ya da ekin yığını ...

Dokurcun,
Taya,
Çeşitli sayılardaki ekin demetlerinden yapılmış yığın.
Ot ya da ekin yığını.
Dokuz bağlamdan yapılmış ekin yığını.
Halk dilinde tokurcun veya tokurcuk biçimi de yaygın olarak kullanılır. 

Dokurcun kelimesinin diğer anlamları:
Dokuztaş oyunu. 
Çizgili şayak kumaş, tokurcun.
Binanın altına konulan büyük temel taşı.
Patiska.
Desenli ya da yollu dokunmuş yün kumaş.

Yunan mitolojisinde öc tanrıçası ...

Nemesis,
Adaleti sağlamak için intikam almayı savunan merhametsiz bir tanrıçadır. 
Yunan mitolojisinde nyx' in kızıdır. Adalet ve intikam tanrıçasıdır.
Yunan mitolojisinde, aşırı gurur ve enaniyete düşenleri cezalandıran tanrıçadır. İnanışa göre o; kinci, yapılan hata veya kötülüğün karşılığını getiren, kaderin vücut bulmuş hali, merhametsiz bir tanrıçadır.
Hesiodos "Bir de ölümcül Nyx (Gece) Nemesis' i doğurdu. Fani insana acı vermek için" der. Homeros' ta nemesis sadece soyut bir tecessüm/şahıslandırma olarak geçer.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Nemesis

İlgeç ...

Edat, 
Arapça: edat.
Bağımlı kelime,
Bağlaç, 
Takı, 
Ünlem
İlgeç.
Artlaç, 
Önleç, 
Tek başına anlamı olmayan, sonuna geldiği sözle cümledeki diğer kelimeler arasında ilişki kuran kelime türü, ilgeç.
Kendi bağına tam bir anlamı olmayıp ancak özerkli kelimelerin arasındaki gramatikal ilgileri göstermeğe yarayan yardımcı kelime: ve, dahi, yahut, ama, fakat gibi.

Yalnız başına bir anlam taşımayan; ancak, ad ve ad soylu kelimelerden sonra gelerek sonuna geldiği kelimeyle cümledeki başka kelimeler arasında anlam ilişkisi kuran, gramer görevli bağımsız kelime: gibi, göre, kadar, için, karşı vb. 
Babamın bana anlattıklarına göre, zavallı fahim bey meğer henüz doğarken de, kendisine takılan isimle bir yanlışlığın kurbanı olmuş.

Yerine koyma, yerine kullanma...

İkame, 
Arapça: ikame.
İngilizce: substitution.
Bir şeyi diğer bir şeyin yerine koyma, yerine kullanma. 
Meydana koyma, ortaya koyma.
Ayakta durdurma, ayağa kaldırma.
Yerine koyma ya da kullanma. 
Bir mal veya üretim faktörünün diğer bir mal veya üretim faktörü yerine kullanımı.
Yerine koyma, yerine kullanma. 
Yerine konulan, yerine geçen.
Ayağa kaldırma, ayakta durdurma. 
Ortaya koyma. 
Dava açma.
Telafi,


Tropikal Afrika' da yetişen ve "venge" de denilen dayanıklı bir ağaç ...

Venge, 
Wenge,
Panga Panga, 
Pangapanga,
Venge ağacı
Avong, 
Mpande,Tropikal Afrika' da yetişen ve açık damarlı, siyahımsı esmere dönüşen esmer renkte, daha çok kaba dokulu, sert ve ağır bir odun veren ağaç. 

Koyu kahverengi ya da siyah olan rengini kesildikten birkaç ay sonra kazanan wenge ağacının, kabuğunun altında yatan renk ise, beyaza yakın sarıdır. Batı Afrika, Gabon, Kamerun, Kongo, Tanzanya, Zaire gibi Afrika ülkelerinde yetişir. Doğu Afrika ağaçları arasında en çok tercih edilen ağaç türlerinden biridir. Çok hafif ama çok sert bir malzemedir.  Koyu kahverengi ile hemen hemen siyaha yakın renkte, açık renkli şeritleri dekoratif bir görünüş kazandırır. Sert bir ağaç olan venge, yapısal özellikleri nedeniyle güçlü bir ağaç işçiliği gerektirir.

Mantar, böcek ve termitlere karşı dayanıklı olup makinelerle oldukça iyi işlenebilir kesilebilir bir ağaç türüdür. Yapıştırılması güç ama iyi cilalanabilir. Ancak termit, mantar ve böceklere karşı dayanıklı olması ciddi bir avantaj sağlarken, geniş lifli yapısı çabuk kırılmasına neden olmaktadır.

Venge ağacının renklendirilmesinde boyama işlemi mutlaka ağaç kuruduktan sonra yapılmalı ve kullanılan boyaya çözücü eklenmelidir. Ahşap reçine hücrelerinin varlığı nedeniyle zımparalama işleminde yoğun bir toza neden olan yapısı vardır. Bu nedenle solunum problemlerine, dermatolojik rahatsızlıklara ve halsizliğe neden olabilir. Çalışma sırasında toz toplama sistemi kurulması zorunludur. Venge ağacıyla çalışırken, uygun havalandırma koşullarına dikkat edilmeli ve maske, koruyucu giysi kullanılması tavsiye edilir.

Bıçak sapı dışında üst yüzey kaplamalarında, parke, mobilya, lambri, oymacılık, tornacılık ve özellikle tesbih yapımında kullanılır. Kontrplak üretimi için uygun değildir. Afrika topraklarında mistik güçleri olduğuna inanılır. 

Afrika yerlileri tarafından, kutsal saydıkları törenlerde maske ve heykellerin yapımında kullanmışlardır.



Kitap getirmiş peygamber...

Resul,
Kitaplı peygamber,
Kendisine kitap indirilmiş peygamber. 
Haberci.
Elçi,
Peygamber,


"Helali" de denilen ve giysi yapımında kullanılan yarım ipekli bir kumaş ...

İdare,
İdare Bez, İki pamuk bir ipek iplikten dokunan, gömleklik kumaş türüdür. Helali kumaşının diğer adıdır.
Helali, 
Hilali,
Yarım ipekli, bürümcük türü bir kumaş.
Ham ipekten dokunmuş bürümceğe pamuk ipliği katılarak elde edilen kumaş. Helali denen ve erkekler için dokunan bürümcüklerde ise çözgü pamuk, atkı ipek ipliktendir. 

Çözgüde yer yer pamuk iplik kullanılarak yollu dokunanları da vardır. Beyaz pamuk iplikle dokunduğunda bu yollar mat bir görünüm verir. 

Renkli ipliklerle dokunan ya da dokunduktan sonra boyanan türleri de vardır. Bürümcük, XV. ve XIX. yy.' lar arasında başta Bursa olmak üzere Bilecik, Alaşehir, Muğla, Denizli ve İstanbul' da dokunuyordu. Bursa'da yapılan bürümcükler, Avrupa'ya da ihraç ediliyordu. Pamuk ipek karışımı, mat çizgili bürümcük, XIX. yy.'ın ilk yarısında, Paris kadın modasında etkili olmuştur.

Çözgüsü ipek, atkısı pamuk ipliğinden, bezayağı örgüyle dokunmuş, yarım ipekli, bürümcük türü bir kumaş. Erkeklerin saf ipekten giysi giymeleri inanışa göre haram sayıldığından, atkı ve çözgüsü ipek olan bürümcüklerin atkı İpliklerinde pamuk ipliği kullanılmış ve bu kumaş türüne dince uygun anlamında helali denmiştir. 

Genellikle el tezgahlarında, çözgüsünde krep büküm ipek iplik, atkıda pamuk iplik kullanılarak dokunurdu. Atkı ipliği olarak iki pamuk bir ipek iplik kullanılan türleri de vardı. Pamuk ipliğinin teri emmesine karşı bükülü ipek ipliğin doku gözeneklerini açık tutması, terin kısa sürede ve sağlıklı bir biçimde kurumasını sağladığından özellikle erkek gömlekliği ve çamaşırlık olarak çok aranan bir kumaştı. Bu özelliği nedeniyle denizel ve kayıkçıların doğrudan tenlerine giydikleri gömlekler de helali'den yapılırdı.

Bir tiyatro sahnesinin önünde, ışık ve ışıldakların yerleştirildiği, izleyiciye en yakın yer ...

Ramp, 
Fransızca: rampe, 
İngilizce: rampe.
Bir tiyatro sahnesinin önünde, ışık ve ışıldakların yerleştirildiği, izleyiciye en yakın yer.
Sahne düzeyinin seyirciye en yakın kesimi, sahne kenarı.
Tiyatrolarda sahne boyunca uzanan ve üzerine aydınlatma lambaları yerleştirilmiş olan yüksekçe kısım.

Eş, Karı, zevce ...

Refika,
Arapça: refika.
Karı, zece.
Kadın, eş.
Eş, karı,
Kadın, eş.
Kadın arkadaş.
Ortak, arkadaş, eş, yardımcı, yoldaş.
Avrad,
Kadın, karı, avrat. 
Zevce,


Kına gecelerinde yaşlı kadınların başparmağına yakılan kına. ..

Apteslik,
Kına gecesi törenlerinde, yaşlı kadınların yalnızca başparmağına yakılan kına.
Abdest alınacak yer.
Abdest almaya yarayan.
Abdest alınırken giyilen ve kolsuz hırkaya benzeyen bir tür giyecek.
Kısa cüppe,
Aptes alınırken giyilen cüppe biçiminde, önü açık üstlük. 
Evlerde el, yüz ve bulaşık yıkanan, aptes alınan yer. 
Zeybeklerin giydiği kısa kollu cepken. (Günümüzde giyilen ince kumaştan bej ya da krem rengi latalara da bu ad verilir.)
Aptes alma işinde kullanılan: Aptestik leğen, aptestik ibrik.
 
Abdest, 
Müslümanların, bazı ibadetleri yapabilmek için belli bir düzen içerisinde bazı organları yıkayıp bazılarını mesh etme yoluyla yaptıkları arınma. 

Uyarı ...

İkaz,
İhtar,
Tenbih,
Herhangi bir konu, sorun üzerine ilgi çekme, ikaz, ihtar, tembih.
Uyarma, uyarı, dikkat çekme, ihtar, tembih.

Bir yerde oturan, ikamet eden...

Mukim,
İkamet,
Sekene, 
Sakin olanlar, oturanlar. 
Bir yerde devamlı oturanlar. 
Bir yerde oturma, 
Eğleşme.
İkamet eden. 
Ayakta duran.
Okuyan.
Bir memlekette devamlı duran.
Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. 
(18 saatlik uzağa gidene Misafir denir.)


Erkekliğini gidermek, iğdiş etmek ...

Enemek,
İğdiş etmek.
Halk dilinde Enenmiş, burulmuş, erkekliği giderilmiş hayvan için enek denir.
Hayvanın hayalarını çıkarmak, iğdiş etmek.
Erkekliğini gidermek, iğdiş etmek,
Hayvanlara işaret koymak amacıyle kulaklarını kesmek ya da boynuzunu kertmek.
Hayvanın kulağından parça keserek im koymak.


Yıl boyunca güzel koyu yapraklı bir çalı...

Aralya,
(Aralia).
Fatsia.
Fatsia japonica.
Japon çınarı.
Genelde balçık toprağı ve su kenarlarını severler. Türkçede Japon çınarı olarak da biliniyor. Tabiatta 4-5 m. kadar gelişebilen bir çalı olup kalın etli 40-50 cm. dev yapraklardan, ince dallardan oluşuyor.  

Yaz sonunda hedera sarmaşığının çiçekleri gibi az etkileyici, beyaz boncuklu, garip görünümlü çiçekler açar. Çiçekler zaman geçtikçe siyah tohum boncuklarına dönüşür. Üretimi tohumlardan olabileceği gibi ilkbaharda esas bitkiden kesilen uç sürgünlerinden yapılmaktadır. Köklendirme tozu işlemi daha da garantiler.

Tam güneşi sevmez, güneş altında yapraklar sararır. Esas koyu yeşil rengi gölgede alır. Suyla da pek arası yoktur. Arada sırada ilgi ister. İkliminiz kışları soğuksa ağaç diplerine, duvar önlerine, kuytu alanlara dikim yapın. Çam dibinde pek çok bitki asitli iğnelerle gelişemez ama fatsianın böyle bir sorunu da yok. Sadece dikkat edin ağaç dipleri pek yağmur almaz, kuru kalır, onun için ayrıca sulayın. Hava kirliliği de az miktar toprakta sorun değil. Bu sebeple muhteşem saksı bitkisi olarak kullanılıyor.

Fatsia bambu bitkisi gibi tipik görüntüye sahip. Yerini bulup mutlaka dikin. İlkbahar, yaz çiçekli bordürlerine güzel, daimi yeşil fon yapar. Çok gelişip alt dallar çıplaklaşırsa tepesini kesin, dipten 1 – 2 senede tekrar gelişecektir. Normal bir fatsia 1 metreye 3 yılda, 4 – 5 metreye en az 15 yılda ulaşabilir. Zor bulunan, daha sıcaklık isteyen alacalı türü de vardır.

Bu bitkiden ve hedera sarmaşığından üretilmiş fatshedera isimli bir bitki bulunur. Bakımı genelde aynıdır ama ışık isteği daha çoktur. Bu bitki de Türkiye’de hiç popüler değil ama önemli bir bahçe bitkisidir. 

Erkekliği giderilmiş ...

Enek, 
Hadım,
Enenik,
Enenük,
İblik,
İğdiş edilmiş horoz için İblik,
İğdiş edilmiş hayvan,
İğdiş,
İkdiş, (Farsça).
Kısırlaştırılmış erkek.
İğdiş, (Farsça ikdiş).
Erkeklik bezleri çıkarılarak veya burularak erkeklik görevi yapamayacak duruma getirilmiş (hayvan ve özellikle at).
Küçükbaş hayvanları iğdiş etmek başka bir tabirle burmak için penseler kullanılır.


Dört köşe kesilmiş küçük hamur parçalarıyla yapılan yoğurtlu çorba ...

Tutmaç,
Tutmaç Çorbası,
Esasen hepimizin bildiği erişte hamurundan yapılır. Yumurta, un, su, tuzdan yapılan erişte hamurundan yapılıp ince yufkalar halinde açılır ve kare kare kesilir. Bu kesilen kareler kurutulup saklama torbalarında veya kavanozlarda uzun zaman saklanabilir. Erişteye kıyasla oldukça incedir.

Bu çorba sıklıkla Doğu Anadolu yöresinde bilinir ve yapılır. Selçuklulara ait olduğu sanılıyor. Tutmaç çorbasının özelliği pestigen ve tutmaç denilen küçük ve ince kare şeklindeki erişteden yapılıyor olmasıdır. Tutmaç eriştesi ve pestigen yazdan hazırlanıp kış için saklanır.

Pestigen; Pestikan, pastikan, pestügen, peskütan, pesküten, peskürten adları ile de bilinir. Pestigen yoğurttan yapılan doğunun uzun ve sert geçen kışları için yazdan hazırlanan tutmaç ve erişte gibi kilerlerde saklanabilen bir tür çorbalık. Asıl Tutmaç Çorbası bu Pestigen ile yapılır. Alternatif olarak yoğurt ve yumurta ikilisi kullanılır. Pestigenin özelliklerinden en önemlisi bozulmadan uzun süre saklanabilmesidir. 

Osmanlı döneminde uzun yola çıkan askerler, akıncılar vs. pestigeni suyla ezerek ayran yapımında da kullanıyorlarmış. Ayrıca bazı yörelerde pestigeni kahvaltılık olarak bir nevi çökelik gibi kahvaltıda da yenir.

Ay'ın ve kimi yıldızların dolayındaki ışık çevresi...

Ayla, 
İngilizce: halo.
Ayevi,
Ay ağılı,
Hale, 
Arapça: hale,
Ay' ın ve bazı yıldızların dolayındaki ışık çevresi, ay ağılı, ayevi, hale.
Bazı kutsal kişilerin başı etrafında gösterilen ışık çevresi.

Puslu havalarda Güneş ya da Ay tekerini uzaktan saran ışıklı halka; bir kuyrukluyıldızı saran ışıklı küre.
Samanyolu ve benzeri dizgelerin dışına doğru dağılmış olan yıldız kümeleri ve RR-Lyr yıldızlarının oluşturduğu büyük küre.

At yarışları ve konkurhipiklerde, binicilere verilen nizami kiloyu tamamlamak için kullanılan, kurşun levha...

Madraba,
At yarışları ve konkurhipiklerde, binicilere verilen nizami kiloyu tamamlamak için kullanılan, kurşun levha.
At yarışlarında binicilere verilen nizami kiloyu tamamlamak üzere eyere ya da eyerin altındaki örtüye takılan kurşun levha.

At yarışları ve konkurhipiklerde, binicilerin kilosunu tamamlamak için eyer yada teyelti içine konulan kurşun levhalar. Konkur hipiklerde binicilerin kilosunu tamamlamaları için kullanılan, teğelti içine yerleştirilen metal plakalar.

Konkur hipik: 

Fransızca: concours hippique.
Yalnız spor amacıyla yapılan at yarışı.


Eskiden gemilerde kullanılan 30 dakikalık kum saati. ..

Minota,
Eskiden gemilerde kullanılan otuz dakikalık kum saati.
Kum saatleri zamanın geleneksel sembolüdür. Saatin ilk tasarımı olan yumurta biçiminde cam kaptan akan kum yüzyıllar boyunca sabit kalmıştır. Saatlerde kumun yanında, zaman zaman pudra haline getirilmiş yumurta kabuğu, civa ya da ince toz siyah mermer de kullanılmıştır.
Kum saati, Avrupa’da ilk kez 8. yüzyılda bir papazın buluşuyla kullanılmaya başlamıştır. 

Camcılık becerisi geliştikçe, kumun doldurulduğu ağız da eritilerek kapatılmış ve nemlenerek akışın zorlaşmasının önüne geçilmiştir. XVI. yüzyıldan günümüze bu saatler sürekli zamanı ölçmek için değil, belirli bir sürenin başlangıcını ve bitişini göstermek için kullanılmıştır; kiliselerde dua süresi, gemilerde tayfaların nöbet süresi ya da gemilerin hızlarının belirlenmesi.

Belirli sayıda kulaç aralıklarıyla düğüm atılmış ve ucuna bir kütük bağlanmış bir ip denize atılıyor ve bir gemici kum saatiyle belirli zaman dilimleri içinde kaç düğümün suya girdiğini sayıyordu. Eğer belirlenen sürede beş düğüm inmişse, geminin hızı beş deniz mili oluyordu. 19. yüzyıl sonuna kadar yelkenli gemilerde hız belirlemek için bu yöntem kullanılmıştır. Soğuk iklimlerde su saatine göre daha yaygın kullanımı olduğu halde, kum saati gün boyunca zaman ölçümü için çok uygun bir gereç değildi. Bunun için, ya çok büyük yapılması, ya da başında her an birinin beklemesi gerekiyordu. Bazı kum saatlerinde bulunan kadrandaki gösterge, saatin her baş aşağı edilişinde bir saat ileri alınıyordu. Yine de, kum saati uzun bir dönem boyunca küçük zaman aralıklarının ölçülmesinde başarıyla kullanılmıştır.

Güney Amerika'da yaşayan büyük bir su yılanı. ..

Musurana,
Mussurana,
Portekizce Muçurana,
Güney Amerika'da yaşayan büyük bir su yılanı.
Güney Amerika'da yaşayan ve zehirli yılanları yiyerek beslenen zehirsiz su yılanı. Musurana 1,5 ila 1,6 m. uzunluğunda, gençleri 2.4 m. kadar boylanabilmektedir. Sırt rengi açık pembe, yetişkin olduğunda kurşuni-mavi olur. 

Karın rengi beyazımsı açık sarı renklidir. Saldırıya geçtiğinde yılanın baş kısmını kavrayarak onun yemek borusu içine doğru iten ağzın arka kısmında 10 - 15 tane güçlü dişleri  (opisthoglyphous dişler) vardır.  Sonra kurbanının çevresinde bobinler şeklinde, gövdesini dolandırır ve sıkarak öldürür. Bu nedenle bu türüne pseudoboa denir.

Avını öldürdükten sonra tüm vücudu içine alınması izler. Yutulan yılan uzun vücut mussurana gastrointestinal sistem içine sığdırmak için bir dalga dalga olarak sıkıştırır. Masuranaların avları azaldığı için soyları ve sayıları azalmaktadır. Masuranın dişleri zehir ağı içermesine rağmen insanlar için bir tehlike oluşturmaz. Yılanı elinize alsanız dahi ısırmaz. Ölümcül çok az vaka kayıtlara geçmiştir.

Orta ve Güney Amerikada yaşayan bir masurana cinsi çukur engerekleri yemektedirler ki, özellikle bu yılanlarla beslenen yılanlar, zehirli yılanların zehirine karşı  bağışıklık kazanmışlar olsa da, mercan yılan zehirine karşı bağışık değildirler. Diğer yılanların yokluğunda mussurana, küçük memelilerle de beslenebilir. Tercih ettiği habitat yoğun zemin düzeyinde bitki örtüsü olup gündüzleri gezmektedirler. Bazı bölgelerde, çiftçiler, çok sayıda sığır gibi evcil hayvanların ölümlerine neden olan zehirli çukur engerek yılanlarını yok etmek için , onların yaşam ortamı temiz tutmak amacıyla evcil hayvan olarak mussuranas yetiştirmektedirler. 1930'lu yıllarda çok sayıda çukur engerek yılanının kontrolü için mussuranalar bir plan denenmiş ama işe yaramamıştır.

Bir bitki türünün, kendisiyle aynı ortamda yaşayan ve "engelleyici" denilen diğer bir bitki türüne ait köklerden çıkan salgılar nedeniyle gelişememesi ...

Amensalizm, 
(İng. amensalism).
İki birey arasında birisinin var oluşu, diğerinin yok oluşu ile sonuçlanan rekabet.
Bir bitki türünün, kendisiyle aynı ortamda yaşayan ve engelleyici denilen diğer bir bitki türüne ait köklerden çıkan salgılar nedeniyle gelişememesi, Türlerden biri zarar görmüş, fakat ikinci türün hiç etkilenmemesi durumu.

Antibiyotik yapan organizmalarla, antibiyotiklerin inhibe ettiği organizmalar arasındaki ilişki amensalizm için iyi bir örnektir. 

Penicillium denen küfün oluşturduğu penisilin, çesitli bakterilerin üremesine engel olur. Muhtemelen küf, ürettiği antibiyotik sayesinde besin bakımından kendisine rakip olan bakterileri elimine ederek daha fazla besin sağlamış olur. Türler arası ilişkilerden amensalizmde taraflardan biri diğerinin gelişimini engeller. 

En tipik örneği de ceviz ağacının dibinde hemen hemen hiçbir bitkinin yetişmeyişidir. Ceviz ağacının yaprak ve meyvelerinde üretilip yağmurla toprağa süzülen bir madde olan juglon, diğer bitki türlerinin gelişimini engeller olmaktadır.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/

Trabzon' un Maçka ilçesinde bir yayla...

Ayaser,
İlaksa (Mataracı köyü),
Mavura (Maçka'nın18,5 km. batısında),
Kiraz (Maçka İlçesi Gürgenağaç köyü)
Lapazan (Gürgenağaç köyünde)
Çakırgöl (Rakım 2 504 m),
Erenler, (Sındıran-Maçka).

İskobel, (Yazlık Köyü’nün güneyinde 2450 m yüksekliktedir.)
Şolma (Maçka ilçesinden batıya doğru 22 km. toprak yolla gidilebilir. Yolun 16 kilometresi zengin bitki örtüsüne sahip Kulin dağının içinden geçmektedir.)
Lişer Yaylası (Ocaklı-ispela Köyü),
Gulindağı Yaylası,
Mağura Yaylası,
Figanoy Yaylası,

Armutluk, Akarsu, Aykarsa, 
Camiboğazı,
Çakırgöl
Dereboyu,
Furnoba,
Kırantaş, Kurugöl, Kasapoğlu, 
Livayda,  
Mesaraş,  
Ortaoba yaylaları.

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ