Varlıklı Rus köylüsü...

Kulak,
Kulag,
Tatar.
Rusça: kulak, kulag.
Varlıklı Rus köylüsü.
Rus köylü topluluğuna mir adı verilir.
Rus köylüsü, Müjik.
Rus köylüsüne verilen isim.
Varlıklı eski Rus köylülerine verilen ad
Çarlık Rusya' sında zengin köylülere verilen ad.

Elektron mikroskobunun mucidi, Nobel Fizik Ödülünü kazanan Alman fizikçi...

Ernst Ruska,

Ernst August Friedrich Ruska,
(D. 25 Aralık 1906 - Ö. 27 Mayıs 1988),
Alman fizikçi.
Heidelberg'de doğdu. Münih Teknik Üniversitesi' ni bitirdi. Berlin Teknik Üniversitesinde 1972 yılına kadar Profesör olarak çalıştı. Elektronların kullanımı ile mikroskop icadı ile gelişmiş görüntülerin elde edilmesini sağlamıştır. 

Hans ve Zacharias Jansen tarafından 1590 yılında nesneyi sadece yirmi kat büyütebilen ilk mikroskobu icat ettiler. 1673 yılında Hollandalı Antony van Leeuwenhoek bakılan nesneyi 300 kat büyüten bir mikroskop yaptı ve bakteri, kan hücreleri, protozoa, spermi görüntülemeyi başardı. 

1931 yılında elektron lensini imal etmiş. 1933 yılında da ilk elektron mikroskobunu yaptı.
Ruska 1937-1955 yılları arasında Siemens-Reiniger-Werke AG ' de çalıştı.
1955-1972 arasında ise Fritz Haber Institute ' de Elektron Mikroskobi bölümünün başkanlığını yaptı.

1986 yılında Nobel Fizik Ödülü' ne elektron optiğine yaptığı katkılardan dolayı uzanmıştır. Aynı yıl, aynı ödül Gerd Binnig ve Heinrich Rohrer arasında da paylaştırılmıştır.

1988 yılında Berlin'de öldü.

Kuşku, korku...

Endişe,
Farsça: endişe,
İngilizce: appréhension, 
Fransızca: appréhension.
Almanca: auffassung.
Kaygı,
Kuruntu.
Niyet.
Kuşku, korku.
Korku,
Tasa, kaygı.
Düşünce
Tasa, kaygı.
Düşünce. 
Merak, keder, kuruntu.

Her hangi bir sebeple acelecilik...

Telaşe,
Kargaşa,
Farsça: telaş kelimesinden türetilmiştir.
Her hangi bir sebeple acelecilik.
Halk dilide; telaş.
Telaş,
Kaygı, tasa, sıkıntı.
Şaşkınlıktan doğan karışıklık, kargaşa.

Ağıl, davar ahırı...

Köm,
Amasya, Gümüşhacıköy yöresinde köm denlmektedir. İstanbul yöresinde halk dilinde Kom, Kem, denilmektedir.
Ermenice: gom,
Ağıl, davar ahırı.
Çoban, sığırtmaç.
Koyun ahırı.
Davar ağılı.
Hayvan ağılı,
Ağıl, davar ahırı.
Davarların kışın barındığı üstü kapalı yer, ahır.
Ağıl, özellikle keçi ve koyun için yapılmış yanları çit veya kerpiçle örülü ve üzeri toprak kapatmış bina.
Ağıl civarında bulunan çobanların gecelemesine mahsus baraka, yayla evi.

Köm sözcüğünün başka anlamları:
Çalı, çırpı, ağaç ya da çamurdan yapılmış küçük ev, yayla evi.
Mandıra.
Gübre.
Çürüyen ağaç ve kökü.
Samanlık.

Erime durumundaki madenlerin yüzeyinde toplanan madde...

Cüruf,

(Curuf).
Demir boku,
Dışık,
Metal küfü.
Arapça: curuf,
İngilizce: slag,
Almana: schlacke,
Fransızca: scories.

Erime durumundaki madenlerin yüzeyinde toplanan madde; demir boku, dışık.
Kaloriferlerden çıkan yanmış kömür artığı.
Maden posası,
Eriyen bir madenin posası.
Maden atığı, maden posası.
Fırınlardaki ergimiş kalıntı,
Maden posası, demir boku, dışık.
Ergimiş madenin yüzeğinde bulunan ve cam yapımında da kullanılan camsı tabaka, dışık.

Cüruf, tamamen saf olmayan metaller ergitildiği zaman yoğunluk farkı nedeniyle yüzeyde biriken daha hafif metallere verilen isimdir. Hafif metalin havaya temas edip oksitlenmesiyle oluşur. Bu nedenle metal küfü olarak da bilinir. Günümüzde çimento, seramik yapımında ve yapay kordon yapımında kullanılır. 

Cüruf teriminin başka anlamları:
Delilik, akıl hastalığı.

Taklitçi...

İmitatör,
İngilizce: imitator,
Mukallit,
Benzetici,
Taklitçi,
Benzetçi.
Öykünmeci.
Meddah,
Benzeterek yapan, sahteci, kopyacı.
Çeşitli insanları, şiveleri ve tavırları ile yansılayarak benzeten sanatçı.
Taklitçi, bir başkasının davranışını veya eylemlerini taklit eden veya kopyalayan kişidir.
Bir şeyin benzerini yapan kimse; öykünmeci.
Birinin yaptıklarını, davranışlarını aynen yapmaya çalışan kimse; öykünmeci.
Birinin veya bir şeyin davranışlarını, konuşmalarını tekrarlayarak eğlendiren kimse; mukallit.
Taklit yapıp seyirciyi güldüren kimse. Sonradan "Meddah" adını almıştır.

Bir arada giden veya uçan hayvan dizisi...

Katar,
Arapça: kitar,
Bir arada giden veya uçan hayvan dizisi.
Bir arada giden hayvan dizisi.
Göçmen kuşların göç dönemlerinde havada oluşturdukları küme
Birbiri arkasına sıralanmış hayvan veya taşıt dizisi.
Arka arkaya sıralanmış taşıtların oluşturduğu dizi.

Katar sözcüğünün başka anlamları.
Yığılmış, üstüste dizilmiş odun.
Seyrek altın dizisi.
İbik.
Dizi, sıra.
Tren,
Marşandiz,
Taşıt dizisi,
Lokomotif ve vagonlardan oluşan dizi, tren.
Bir lokomotife bağlı vagonların meydana getirdiği dizi, tren

Asya'da bir ülke
Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir. Başkent; Doha şehridir. Üç yanı denizle çevrilidir. Halkı müslüman olup lisanı arapçadır.

İsmi, kendi dilinde büyümek, genişlemek anlamı içeren bir kelimeden gelen ve denize kıyısı bulunmayan bir Afrika ülkesi...

Ruanda,

Rwanda
Ruanda Cumhuriyeti, 
Afrika kıtasının orta bölümünün doğu kısmında yer alan ve denize kıyısı bulunmayan bir ülkedir.
Uganda, Tanzanya, Burundi ve bir kısmı Kivu Gölü ile olmak üzere Kongo Demokratik Cumhuriyeti ülkenin sınırlarını oluşturur. 
Ülkenin adı; büyümek, genişlemek manasındaki kwanda kelimesinden gelmektedir.
Ülkenin başkenti Kigali' dir. En büyük şehirleri: 
Butare, Gitarama, Gisenyi, Ruhengeri.
Etnik Gruplar; Hutular %85, Tutsiler %14 ve Twa %1 olarak dağılır. 

Yüzölçümü: 26.338 km²
Nüfusu: 13.623.302 (2024)
Devlet yöneticileri: 
Paul Kagame (başkan), 
Edouard Ngirente (Başbakan)

Hutu yönetimi tarafından 
6 Nisan’ da başlayan soykırım yaklaşık 100 gün sürdü. En az 800 bin insan katledildi. Bazı tahminler 1 Milyonun üzerinde. Yaklaşık 300 bin Tutsi hayatta kaldı. 2 Milyondan fazla Hutu ülkeden kaçtı. Toplamda 400 bin çocuk kimsesiz kaldı. Devlet kurumları tamamen çöktü. 
Paul Kagame önderliğindeki silahlı Ruanda Yurtseverler Birliği ülkeye giriş yapıp, başkent Kigali’ ye kadar ülkeyi ele geçirdi. Sayıları 2 Milyonu aşan insan, Tutsilerin intikam alacağından korkarak komşu ülkelere kaçmak zorunda kaldı.

Ruanda Soykırımı ile ilgili filmler:
Hotel Rwanda (2004), 
Beyond the Gates (2005)
Sometimes in April (2005)
A Sunday in Kigali (2006)
Shake Hands with the Devil (2007)
Munyurangabo (2007)
The Day God Walked Away (2009)
Kinyarwanda (2011).

Bir işte veya bir yerde kullanılan eşya ve aletlerin tamamı...

Ekipman,
Takım.
Gereç,
Donanım.
Teçhizat.
Alet edevat, cihaz ve takım.
Fransızca: équipement,
İngilizce: equipment, furnishing.
Bir işte veya bir yerde kullanılan eşya ve aletlerin tamamı.
Bir işletmeye ya da kuruluşa gerekli olan araç gereç, donanım.
Bir işi yapmak, bir makineyi, bir kuruluşu, bir işletmeyi gereğince kullanmak, çalıştırmak için gerekli alet edevat, cihaz ve takım; teçhizat.

Geminin demir attığı yer...

Fonda,
Fundo, Funda, F
ondo.
Geminin demir attığı yer.
Liman, demirleme yeri.
Demir at! komutu.
İngilizce: fond
Fransızca: friand
İtalyanca: fonda,
“Demir at” kumandası.
Gemiler için demir atma komutu.

Fundo etmek: 
Demir atmak.

Çözme, çözülme...

Hal,
Arapça: hall,
Fransızca: halle,
Çözme, çözülme.
Çözüm.
Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma.
Bağlı bir şeyi, bir düğümü açma.
Bir işin zor ve karanlık taraflarını çözme, çözümleme.
Erime, eritme.
Bir birleşiği unsurlarına ayırma, tahlil, analiz.
Çözümlemekle, tahlille ilgili.

Hal, sözcüğünün başka anlamları:
Sebze, meyve, bakliyat vb. nin satıldığı yer.
Üstü kapalı pazar yeri.
Tahttan indirme.
Hükümdarı, Tahttan indirme.
Durum,
Güç, kuvvet, takat, mecal.
Tutum, tavır,
Şimdiki zaman, içinde yaşanılan zaman,
Takat,
Kötü durum, sıkıntı, dert,
Harman ve kar sıyırgası.
Folluk yumurta.
İnce yaldız.
Güç takat,
Hal, durum, vaziyet. 
Hal, keyfiyet.
Harman yerinde sap toplamak için kullanılan bir araç
Sirke.
Vücuttaki küçük esmer benek, ben.
Annenin erkek kardeşi, dayı,
Soyma, çıkarma, soyulma, çıkarılma.
(Karısını) Boşama, (karısından) boşanma.

Akrep sokması...

Eber,
Vek,
Ledg,
Akrep sokması.
Yılan veya akrep sokması.

Eber sözcüğünün başka anlamları;
Erkek domuz,
Hurmanın budaklanması ve ıslah edilmesi.
Anadolu' da volkanik bir göl.
Orta Anadolu' da bir göl.
Afyonkarahisar ilinde bir göl.
Afyon' da bir göl.

Lahana, pancar, krema, bazan da etle yapılan bir Rus çorbası...

Borş,

(Borç),
Borscht (Borş Çorbası)
Rusça; borş,
İngilizce; borsch soup,
Borş Çorbası,
Borsch, Bortsch, Borstch, Borsh,
Barszcz, Borshch.
Rus borş çorbası,
Russian borscht soup.

Rus geleneksel yemeği Borş Çorbasıdır. Ancak esas olarak Ukrayna' ya hastır. Kaynama sıcaklığında servis edilen bu yemeğin bulunduğu soğuk coğrafyaya çok uygun bir yemektir.
Lahana, pancar, krema, bazan da etle yapılan bir Rus çorbası.
Pancar, lahana ve et ile yapılan sebze çorbası.

Borcun içerdiği sebzeler kemikli sığır etinin suyunda pişirilir. Rengini pancardan almaktadır. Bazen az pancar katılarak kırmızı yerine sarı renk elde edilmektedir. Borç, pişirildikten sonra birkaç saat bekletilince tatlar birbirine karışarak daha lezzetli hale gelmektedir. Sık sık smetana (ekşi krema) ile servis edilir.

Beceriksiz, eli işe yakışmayan anlamında kullanılan yöresel bir sözcük...

Çona,
Acemi,
Beceriksiz, eli işe yakışmayan.
Beceriksiz, eli işe yakışmayan anlamında Bor -Niğde yöresinde kullanılan bir sözcük. 
Sevgiliye hitaben de canım anlamında da kullanılır. 
Çona; Lazca ışık anlamına gelir. 

Çona kelimesinin diğer anlamları;
Kalça, but.
Çoban yamağı.
Buzağının büyüğü, tosun.
Parmakları açılmayan kimse.
Doğuştan parmakları açılmayan.

Boyu yüz metreyi aşabilen bir ağaç...

Okaliptus,

Eucalyptus,
Eukaliptus, 
Eucalyptus globulus Labill.
Eucalyptusbaum, Heberbaum,  Ökaliptüs,
Sıtma ağacı,
Ateş ağacı,
Boyu yüz metreyi aşabilen bir ağaç.
Yerin bataklık duruma gelmesini önleyen büyük bir ağaç.

Mersingillerden, Anavatanı Avustralya olan büyük br ağaçtır. Sıtma Ağacı, Ateş ağacı olarak da bilinir. Sürekli yeşil kokulu yaprakları ve kokulu çiçekleri vardır. Boyu 40 metreye kadar uzayabilir. İlkbahar aylarında türüne göre beyaz, sarı veya kırmızı çiçekler açar. Çiçekler morumsu kırmızı renkte olup, her bir yaprağın koltuğunda birkaçı bir arada bulunur. Odunu mobilya sanayiinde kullanılır. Okaliptüs kabukları, yapraklarından ve tohumlarından boya ve ilaç sanayisinde kullanılır. 

Türleri; 
Kırmızı Okaliptüs, 
Sarı Limon Okaliptüs, 
Mavi Okaliptüs.

Genellikle ayakkabı yüzü yapılan bir tür sağlam ve parlak kumaş...

Karamandola,
Rumca: karamandola,
Yunanca: karamandulon.
Genellikle ayakkabı yüzü yapılan bir tür sağlam ve parlak kumaş.
Genellikle ayakkabı ve terlik yüzü olarak kullanılan satene benzer dayanıklı kumaş çeşidi.
Terlik, potin ve hafif ayakkabı yapımında kullanılan satene benzer, sağlam ve parlak kumaş.
Daha çok ayakkabı yüzü yapılan bir çeşit sağlam ve parlak kumaş.
Daha çok ayakkabı yapılan bir çeşit sağlam ve parlak kumaş.
Bir cins parlak kumaş.
Bu kumaştan yapılmış.
Prunella.

Defa...

Tafe,
Defa,
Sefer,
Kez,
Kez, kere
Arapça: defa.
İngilizce: times
Tafe; Güney ve Batı Anadolu yörelerinde defa anlamında kullanılmaktadır.
Bir şeyin oluş, yapılış ve tekrarlanış sayısını, zamanını, sırasını bildirir, kere, kez, sefer.

Defa kelimesinin diğer anlamları:
Bir şeyin eğilip ikiye bükülmesi.
Boynuz ve kanat uzunluğu.

Tafe kelimesinin diğer anlamları:
Güneşin, batmaya yaklaşması.
Yağmur,
Karanlık.

Kezzap...

Nitrik asit,
Kezzap,
Kislota,
Kezzap suyu,
Nitrik asidin halk arasındaki adı.
Farsça: kezzab, kezzap.
Rusça: azotnaya kislota.
Fransızca: vitriol, acide nitrique.
İngilizce: vitriol, nitric acid, aqua fortis, caustic.
Derişik nitrik asit.
Derişik nitrik asidin halk arasındaki adı; kezzaptır.

Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar da bulunan sahne yapıtı...

Operet,
İngilizce: operetta, light opera.
Fransıza: operette.
Almanca: operette,
İtalyana: operetta.
Küçük opera,
Müzikli komedya. 
Müzikli güldürü.

Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar da bulunan sahne yapıtı.
Hafif konulu, eğlenceli, yer yer şarkılı, yer yer konuşmalı tiyatro eseri.
Operet, olayları gülünç ve toplumsal, siyasal yergi öğeleri içererek anlatan müzikal sahne oyunudur.
Müzikli ve konuşmalı bölümlerin bir arada olduğu hafif konulu sahne gösterisi.
Operet oynayan oyunculardan oluşan kuruluş.

Türkiye'de Leblebici Horhor, Lüküs Hayat operetleri sahnelenmiş ve zaman zaman tekrar edilmiştir.

Sebzeyi, eti ezerek veya süzgeçten geçirerek elde edilen ezme...

Püre,
Fransızca: puree,
İngilizce: puree,
Mashed potatoes,
Süzgeçten geçirilerek ezme haline getirilmiş yiyecek.
Patates ezmesi.
Sebzeyi, eti ezerek veya süzgeçten geçirerek elde edilen ezme.
Sebze veya eti ezerek veya süzgeçten geçirerek elde edilen ezme.

Püre sözcüğünün diğer anlamları:
Pire,
Lahana kurdu.
Şekerpancarı küspesi.

Harman işini yapan makine...

Patoz,
(Patos),
Batöz,
Fransızca: batteuse.
İngilizce: hay machine 
Olgunlaşmış buğday, nohut, fındık vb.nin tanelerini mekanik yöntemlerle sap veya kabuğundan ayrıştıran harman makinesi.

Kaba yemleri, kültür yem bitkilerinin sap ve dallarını öğütmek veya fındığın dış kabuğunu ayırmak için kullanılan tarım makinesi.
Harman işini yapan makine.
Patoz atmak.

Yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesine verilen ad...

Sanat,
Zanaat.
İngilizce: art,
Fransızca: art,
Almanca: kunst,
Rusça: iskusstvo,
Yunanca: tekhne,
Latincce: ars.
Yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesine verilen ad.
Bir duygunun, tasarımın, güzelliğin vb. dışavurumunda, anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü.
Bu yöntemlerle ortaya konulan üstün yaratıcılık.
Duygu ve düşünceleri göze ve gönle hitap edecek şekilde söz, yazı, resim, heykel vb. ile ifade etme konusundaki yaratıcılık.
Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım:
Bir şey yapmada gösterilen ustalık.
Bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü.
İnsanla nedensel gerçeklik arasındaki estetik ilişki.
Yaratıcı biçimlendirme eylemi.
Bir duygunun, bir tasarının, bir düşüncenin ya da güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü ve bunların sonunda erişilen üstün yaratıcılık.
Bir şeyi kendi iç yasalarına göre özgürce biçimlendirme yeteneği.
İnsanın, yarattığı yapıtlarla kendisini yücelten ve ölümsüzleştiren yaratıcı yeteneği.

Süslü aydınlatma aracı...

Avize,

Şamdal,
Kandil,
Farsça: avize.
Rusça: lüstra.
İngilizce: chandelier
Fransızca: lustre
Almanca: leuchter.
Tavana asılan süslü aydınlatma aracı.

Lamba, fener, gaz veya mumları havi olarak tavana asılan maden veya billurdan süs eşyası.
Tavana asılan, şamdanlı, lambalı, cam veya metal süslü aydınlatma aracı.


Bir ülkenin bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü ...

Medeniyet,
Uygarlık,
Hadaret,
Arapça: medeniyyet.
İngilizce: civilisation
Bir ülkenin bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü.
Medeniyet kelimesi, genellikle bir toplumun sosyal, kültürel, ekonomik ve teknolojik gelişim seviyesini ifade etmek için kullanılır. Bir toplumun medeniyet seviyesi, o toplumun sahip olduğu bilgi, sanat, edebiyat, mimari ve diğer kültürel unsurlarla belirlenir.
Sosyal meselelerde, ilim, fen ve sanatta daha tekamül etmiş gelişmiş cemiyet.
Adaletseverlik, insanca iyi ve ferah yaşayış.
Şehirlilik.

Medeniyet sözcüğünün başka anlamları:
Vahşilik, denilik.
Alçaklık.

İslam öncesi araplarda bereket tanrıçası...

Uzza,

Uzzateyn,
Arapça: el uzza,
İslam öncesi Arabistan' daki bereket tanrıçasıdır. 
Mekke şehrinin o dönemdeki üç baş tanrıçası olarak bilinirdi. 
O dönemlerde Uzza, Manat ve Lat, ulu tanrı El İlah' ın kızları olarak anılıyordu.
İslamiyetten evvel cahiliyet devrinde büyük putlardan birisinin ismi.
Müslümanlık öncesi Kabe' de bulunan üç puttan biri.
Aziz, Güç, kuvvet anlamına geliyor.

El Lat;
Al Laht, Allat, Allatu, Alilat, Allat, 
Tanrıça, 
İslam öncesi Arabistan' daki kader, kısmet ve bereket tanrıçası.
En büyük tapınağı Taif'te bulunuyordu. Lat, Taif' te dört köşeli düz bir kaya parçası ile temsil ediliyordu ve etrafında bir ev inşa edilmişti. Tapınak Taif Kabesi olarak biliniyordu. Kara taş, İslam öncesi dönemde Petra' da bir adı da Kaab olan tanrıça El lat' ın sembolü durumundaydı.

Deride oluşan morluk...

Ekimoz,
İngilizce: ecchymosis.
Fransızca: ecchymoses.
Almanca: ekchymose,
Bezime,
Bertik,
Morluk,
Çürük,
Ezik,
Bere.
Yara,
Deride oluşan morluk.
Herhangi bir darbeye maruz kalan dokulardaki kan damarlarının yırtılması sonucu deri altına kanın toplanmasıyla oluşan morluk, bere, çürük, ezik.

Bağışıklık yetmezliği olanlara damardan verilen antikor ...

İvig,
İntravenöz İmmünglobulin,
(İVİG)
Bağışıklık yetmezliği olanlara damardan verilen antikor.
İvıg, intravenöz immünoglobulin infüzyonu anlamına gelir.

İvig, hastaların bağışıklık sistemini güçlendirerek, enfeksiyonlara karşı koruma sağlar. İvig içinde, bağışıklık yetmezliği olan kişilerin vücudunda eksik olan ve antikor adı verilen bağışıklık maddeleri vardır. İvig toplardamar içine serum şeklinde verilir. Uygulama süresi ortalama 3 - 4 saattir. Bu süre hastanın alacağı İvig miktarına, klinik durumuna ve yaşına göre değişebilir.

Eski Yunan'da siyasal gücü zorla ele geçiren, onu kötüye kullanan kimse...

Tiran,
Despot,
Gaddar,
Fransızca: tyran.
İngilizce: tyrann,
Almanca: tyrann.

Eski Yunan’ da mutlak iktidar sahibi yönetici.
Eski Yunan' da siyasal erki tek başına elinde tutan kimse.
Eski Yunan' da siyasal gücü zorla ele geçiren, onu kötüye kullanan kimse.
Siyasal erki zorla ele geçiren, onu kötüye kullanan kimse.
İktidarı zorla ele geçirip kötüye kullanan kimse.
Acımasız, gaddar, despot.
Gaddar, merhametsiz, zalim kimse.
Acımasız, gaddar; zorba hükümdar.

Tiran sözcüğünün diğer anlamı:
Tuluat tiyatrosunda kötü adam tipi.
Türk kukla tiyatrosunda kötü adam tipi.
Türk doğaçlama tiyatrosunda kötü adama verilen ad.

Çin’de kullanılan üflemeli bir müzik aleti ...

Hulusi,
Çin’de kullanılan üflemeli bir müzik aletidir.
Bir su kabağı, üç bambu kamışı ve üç metal gaydadan oluşur.
Sesinin ipek gibi hafif ve rahat olmasından dolayı, Hulusi denir. 
Si; ipek demektir.
Genellikle türküler söylenirken çalınır.


Nitelik, değer, düzey, seviye...

Kırat,
Arapça: kırat.
Fransızca: carat
İngilizce: carat,
Yunanca: keration.
Nitelik, değer,
Değer, düzey, nitelik.
Değer, seviye, nitelik, vasıf.
Nitelik, değer, düzey, seviye.

Kırat:
Bir ölçü birimi
Elmas, zümrüt vb. değerli taşların tartısında kullanılan, 0,20043 gramlık ağırlık ölçü birimi.
Dirhemin on altıda birini ifade eden eski bir ağırlık ölçüsü.
On iki kilogramlık tahıl ölçeği.
Altının arılık durum ve oranını belirleyen ölçek.
Mücevher tartmakta kullanılan 0,20 gram ağırlığında bir ölçü.
Dirhemin (320 gr.) on altıda biri, miskalin yirmi dörtte biri, gramın beşte biridir. 
Keçiboynuzunun yunanca adı kerationdir. Keçiboynuzu tohumu yüzyıllar boyunca elmas ölçmek için kullanılmış. elmaslar keçiboynuzu tohumu ile tartılarak satılmış. 

Kırat (demirkırat):
Demokrat Parti, Doğru Yol Partisi ve Adalet Partisi'ni temsil eden siyasi simgedir.

Bronşların daralmasından ileri gelen nefes darlığı...

Astım,

Yelpik.
Nefes darlığı.
Bronşiyal astım.
Fransızca: asthme,
İngilizce: asthma,

Bronşların daralmasından ileri gelen nefes darlığı.
Hava yolunda yangı ve bronş düz kaslarında kasılmaya bağlı olarak ortaya çıkan, hışıltılı solunum ve tekrarlayan dispne atakları ile belirgin hastalık.
Geri dönüşümlü bronkospazmın neden olduğu solunum yollarının tıkanması sonucunda soluk almada güçlük ile belirgin hastalık.

Astım, hava yollarının tıkanması, daralması ve şişmesi sonucu kişinin nefes almasını zorlaştıran uzun süreli akciğer enfeksiyonudur. Bronş etrafındaki kasların enflamasyonu sonucu ortaya çıkan kronik bir hastalıktır. Akciğer içi hava yollarının etrafındaki kasların daralması sonucu ortaya çıkar. Bu iltihap sık geçirilen enfeksiyonlara ya da alerjiye bağlı olarak gelişebilir.

Tüm dünyada en sık görülen bulaşıcı olmayan kronik solunum hastalıklarından biridir. Hem çocukları hem de yetişkinleri etkiler ve çocuklar arasında en sık görülen kronik hastalıktır.
Hastaların bir bölümünde astım, ilaçlarla kontrol altına alınmazsa KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) hastalığına sebep olabilir.

Afrika yerlileri arasından toplanarak oluşturulan yedek askeri güç ...

Gum,
Afrika yerlileri arasından toplanarak oluşturulan yedek askeri güç.
Afrika’da, yerliler arasından toplanarak oluşturulan yedek askeri güç.

Gum sözcüğünün diğer anlamları:
Buğday, arpa, mısır gibi kuru yiyeceklerin korunduğu yer.
Ağaç zamkı, reçine. 
Zamk, tutkal, yapıştırıcı madde. 
Chewing gum. 
Sakız, çiklet.
Kum.

Dağda yaşayan ve geçimini odun satarak sağlayan...

Çıtak,

Dağda yaşayan ve geçimini odun satarak sağlayan.
Geçimini orman ürünlerinden sağlayan köylü.
Kaba, huysuz, kavgacı olan (kimse).
Rumeli’ de yaşayan bir Türk topluluğu.
Dili çetrefil olan, düzgün konuşamayan Rumeli halkından kimse.

Halk ağzında;
Köylü.
Özensiz.
Kaba, huysuz, kavgacı.
Huysuz, kavgacı kimse.
Yabancı, yad.
Boynuzları düzgün ay biçiminde öküz.
Sutopunda direğe çarptırılmak suretiyle atılan gol.

Osmanlı döneminde Balkanlar ve Rumeli bölgelerinde yaşayan ırkdaşlarımız zaman içinde toprak kayıpları sonucu İstanbul' a ve Anadolu' ya dönmüşler. Bu dönenlerden; yeni yerlerine, bölgeye ve topluma uyum sağlayamayanlara verilen san. 

Suda haşlanmış tahıl...

Koliva,

Suda haşlanmış tahıl.
Suda pişmiş mısır.
Mısır haşlaması.
Haşlanmış mısır.
Karadeniz yöresinde haşlanmış mısıra verilen ad.
Koliva kelimesi, tahıl tanesi olan Yunanca kollivos sözcüğünden türetilmiştir. Koliva tatlısı; buğday haşlandıktan sonra badem, ceviz, fındık, fıstık, kuru üzüm, nar, baharat ve şeker ile karıştırılması ile elde edilir. 

Rumların geleneksel tatlısı:
Koliva ölünün arkasından kavrulup konu komşuya dağıtılan  buğdaydan yapılan bir tatlı. Badem, ceviz ve buğdaydan yapılan, ton psihon' da dağıtılan bir tür helva. Koliva yapılırken mutfakta ölen kişinin anısına mum yakılır. İki tahta kaşık da üst üste çapraz olarak konur. Ortodokslara özgü bir adettir.

Koliva ayrıca; Karadenizli etnik bir müzik grubunun adıdır.

Gemilerin alabileceği yükü belirtmekte kullanılan, bir tona eşit birim...

Tonilato,
Tonaj,
İngilizce: tonnage,
Fransızca: tonnage.
İtalyanca: tonnellata, tonellato; ton.
Gemilerin alabileceği yükü belirtmekte kullanılan, bir tona eşit birim.
Genellikle gemilerin taşıyabilecekleri ton yönünden yükün niceliği.
Gemilerin iç hacimlerinin ifadesinde kullanılan 2.83 metreküpe eşit olan hacim birimi.

Büyük ve uzun bacaklı göçmen bir kuş türü ...

Leylek,
Legleg,
(Ciconia ciconia)
Farsça: leglek.
İngilizce: stork,
Fransızca: cigogne,
Almanca: storch, hausstorch,
Rusça: aist
Latin: ciconia ciconia.

Leyleksilerden, kışın tropikal Afrika' da yaşayan, siyah telekli, uzun gagalı, uzun bacaklı, büyük, beyaz, göçmen kuş.
Uzun gagalı, uzun bacaklı, tüyleri beyaz, sadece kanatlarının ucu siyah, bacakları ve gagası kırmızı, solucan, böcek, balık, fare, kurbağa, kertenkele vb. ile beslendiği için özellikle bataklıklara konan, kışın sıcak yerlere, tropikal Afrika ve Hindistan’a göç eden büyük göçmen kuş.

Kuzey Afrika, Avrupa, ve Güney Asya' da yaşayan, ilkbahar ve yaz aylarında bütün Türkiye'de görülen, orta yükseklikte seyrek ağaçlı tarla ve sulak alanlarda yaşayan, bina ve ağaçlar üzerinde yuva kurarak kuluçkaya yatan, kendi beyaz, kanatları siyah, ayakları kırmızı renkli, göçmen bir tür. En bilinen leylek türü Ak Leylek’ tir.

Siyah kanat uçuş tüylerinin dışında tamamen beyazdır, gagası ve bacakları erişkinlerde kırmızı, yavrularda ise siyahtır. Büyük bir kuş olup 100 - 115 cm uzunluğunda, 2,3 ila 4,5 kg ağırlığındadır. Leylekler uzun mesafelere göç ederler. Leylekler boynu tamamen gerilmiş şekilde uçarlar. Leylekler etçildir. Böcekler, balık, amfibiler, sürüngenler, küçük memeliler ve küçük kuşlar gibi çok geniş bir yelpazede beslenir. Besinlerinin çoğunu yerden, kısa bitki örtüsü içinden ve sığ sulardan toplar.

Leylek kelimesinin başka anlamları:
Sstandartların üzerinde uzun boyu olanlara takılan lakab.
Çok ince, zayıf ve uzun bacaklı (kimse).
Karmakarışık saç için Leylek yuvası (gibi) denir.

Kazın kanat tüyü...

Lelek,
Bazı yörelerimizde verilen ad.
Kars yöresinde, halk dilinde kazın kanat tüyüne verilen ad.
Kazın kanat tüyü.
Kuş tüyü.

Telek (Yelek):
Kümes hayvanları ve kuşların iri kalın tüyleri.
Kuşların gövdelerinde, kanat ve kuyruklarında bulunan büyük tüy.
Kuşların gövde, kanat ve kuyruğunda bulunan, çeşitli renklerde kalın eksenli, büyük tüy; yelek.

Gemilerde yemek pişirilen yer...

Kuzine,
Cucina,
Pilita.
Fırınlı soba
İtalyanca: cusina.
Portekizce: cozinha
İspanyolca: cocina
Fransızca: cuisine.
Hem ısıtmaya hem de üzerinde veya fırınında yemek pişirmeye yarayan büyük mutfak sobası.
Gemilerde yemek pişirilen yer.
Gemi mutfağı; yemek pişirmeye yarayan fırınlı demir ocak.
Akdeniz dillerinde yaygın olarak kullanılır.
Gemilerde yemek pişirilen yer, mutfak.
Yemek pişirilen yer, mutfak.
Doğu Karadeniz' e özgü büyük mutfak sobası.
Su kazanlı fırın.

İğnenin deliği...

Yurdu,
İğneyurdu.
İğne deliği.
İğne gözü, iğne deliği.
İğnenin kalın ve delici olmayan tarafındaki iplik geçirmeye uygun delik.

İğne deliği, baş tarafında, dikiş ipliği geçirilecek delik.

Kuzey denizlerinde yaşayan, eti yenilen, karaciğerinden yağ çıkarılan bir tür iri balık...

Morina,

Morina balığı,
Kolan balığı,
Mersin balığının erkeğine de morina adı verilir.
Bulgarca ve Sırpça: moruna.
İngilizce: morina, beluga, codfish.
Latince: gadus morrhua.
Yunanca: morouna, mourouna. 
Karaciğerinden balık yağı çıkarılan bir balık.

Mezgitgillerden, kuzey denizlerinde yaşayan, eti yenilen, karaciğerinden yağ çıkarılan bir tür iri balık.
Mezgitgiller familyasından, kuzey denizlerinde yaşayan, karaciğerinden balık yağı çıkarılan, uzunluğu 1,5 - 2 metreyi bulabilen, eti ve yağı için avlanan iri balık.

Morina balığı; mezgitgiller familyasına ait büyük bir balıktır. İki adet anüs yüzgeci, üç sırt yüzgeci, bir çene bıyığı ve uzun bir üst çenesi bulunan morinanın sırtı koyu yeşil ve benekli, karnı ise beyaz renktedir.  
Morina, hafif tadı ve yoğun, pul pul eti ile bilinen popüler bir balıktır. Balık ve cips yapımında kullanılan en yaygın balıklardan biridir.

Üç yaşına girmiş koyun...

Maz,
Üç yaşına girmiş koyun.
4-5 yaşındaki erkek koyun.
Türkiye'de Van ve Samsun yöresinde halk ağzında verilen ad; Maz.

Koyunlara yaş ve cinslerine göre verilen ad;
Öveç, İki yaşından sonraki erkek koyun.
Şişek, Altı ayla iki yaş arası dişi koyun; Bir iki yaşında koyun.
Balta, Balduk, Üç dört yaşında koyun
Marya, İki yaşından sonraki dişi koyun.
Kart, 3-4 yaşında erkek koyun,
Toklu, Tohlu, Toğlu; 
Bir yaşında erkek koyun.
Altı ayla iki yaş arasındaki erkek koyun.

Maz sözcüğünün yörelerimizdeki başka anlamları:
Ağaç kabuğunu soymayıp üstünde bırakmak.
Her nesnenin bakiyyesi, artığı.
Gön yağlamak.
Su.
Kara.
Kocama
Zevç.
Koca.

Dizleri bükmeksizin bacakları hızla hareket ettirerek kulaçla yüzme...

Kravl,
Serbest stil,
İngilizce: crawl
Dizleri bükmeksizin bacakları hızla hareket ettirerek kulaçla yüzme.
En hızlı yüzme tekniği.

Kravl yüzme; dizleri bükmeksizin bacakları hızla hareket ettirerek ve kulaç atarak yapılan bir tür yüzme şeklidir. 
Serbest stil olarak da bilinen kravl yüzme en hızlı ve en çok bilinen yüzme biçimidir. Kravl yüzmede elde edilen hızın yüzde 90' ını atılan kulaçlar sağlar, geriye kalan yüzde 10' unu da ayak vuruşları oluşturur.

Bacaklar suya vurulurken asla diz seviyesinden kırılmamalıdır, 
kalçadan kırılmalıdır. Ayaklar da yüzeye paralel olacak şekilde uzatılmalıdır. Kollar; önce kolunuzu sudan çıkararak, en yüksek noktaya ulaşın. Sonra baş parmağınız haricindeki dört parmağı birleşik tutarak önce serçe parmagınız suyun icine girecek sekilde yaklaşık 45 derecelik bir açıyla suya daldırın. 

En önemli nokta ise, eliniz suya ayağınızın suya girdiği gibi çarparak girmemelidir. Sürtünmenin en az olacağı şekilde girmelidir. Eliniz suyun altına girdikten sonra avucunuzu kullanarak suyu tüm gücünüzle geriye doğru iterek elinizi arkadan çıkarınız. Elinizin su içindeki hareketi yukarıdan bakıldığında integral isaretini andırmalıdır. Sağ kolla sol kolun koordinasyonu çok önemli olup kollardan biri suyun içindeki hareketi tamamladıktan sonra dışarı çıkarken, diğeri o anda içeri girmelidir.

Burada en önemli bir diğer nokta kafanın hareketidir. İdeal olan kafanızı suyun içine gömüp hiç çıkarmamaktır. Suyun dışında iken sadece nefes alıp, kafamız suyun içindeyken o havayı vermek. 3-4 kulaçta bir nefes almak idealdir. Ama 3 kulaçta bir nefes alırsanız kafanız bir sağdan bir soldan cıkarmak zorunda kalırsınız. 4 kulaçta hep sağdan ya da hep soldan çıkartmak olabilir.

Uçakta yolcuların oturduğu bölüm...

Kabin,
Fransızca: cabine
İngilizce: cabin, car
Farsça: kabin,
Gemilerde, uçaklarda, uzay gemilerinde küçük bölme, odacık.
Uçakta yolcuların oturduğu bölüm.

Küçük, özel bölme.
Küçük oda veya bölme, kabine.
Bir iki kişinin sığabileceği küçük özel bölme.
Vapur kamarası.
Plajda soyunma yeri.

Kabin sözcüğünün halk dlnde başka anlamları:
Nikahta güvey tarafından geline verilmesi taahhüt edilen para, ağırlık, mehri muaccel.
Evlenme merasimi sırasında erkeğin kadına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para.
Güveğinin geline verdiği ağırlık, eşya, para.
Kürk, gocuk, yağmurluk.

Katlardaki döşemeleri birbirlerine bağlayan düşey boru...

Kolon,
Fransızca: colonne, colon,
İngilizce: colon, column, 
Almanca: kolon, kolonne.
Latince: colonne.
Sütun,
Direk.
Katlardaki döşemeleri birbirlerine bağlayan düşey boru.
Taşıyıcı sistemde düşey yapı elemanlarına verilen isim.

Kolon sözcüğünün başka anlamları:
Kalın bağırsağın gödenden önceki bölümü.
Kalın bağırsakların sekumla rektum arasında yer alan kesimi.
Alt alta sıralanmış şeyler dizisi.
Gazete, dergi, kitap vb. yazılı şeylerde, sayfanın yukarıdan aşağıya doğru ayrılmış olduğu dar bölümlerden her biri.
Anne karnındaki yavru, cenin.
At ve eşek yavrusu.
Kosta Rika ve EI Salvador ulusal paralarının adı. 
Böceklerde bağırsağın ikinci bölgesi. 

Ata binen kimse...

Binici,

Binen.
Firaset.
Ata iyi binen kimse.
Ata binen kimse.
Ata binme ustalığı.

Ata binilerek yapılan spor.
Ata binmekte usta olan kimse, cündi.

Çekingen, utangaç...

Tor,
Ürkek, çekingen, durgun, utangaç.
Çekingen, utangaç.
Halk dilinde tor.

Tor sözcüğünün, yörelerimizde halk dilindeki başka anlamları:
Sık gözlü ağ.
Ağ, şebeke, tuzak.
İşe alışkın olmayan, yabani.
Acemi, beceriksiz,
Toy, işe alışkın olmayan (insan ya da hayvan için).

Elbise veya örgülerde, çorap koncunun ağzı gibi büzülen kısım.
Ağ gibi seyrek örgülü bir cins dokuma.
İnce örgülü balık ağı.
İnce balık ağı gibi örülmüş para kesesi.

Soğukkanlı.
Ters (kimse).
Aptal.
Olgunlaşmamış, ham.
Kendini beğenmiş, kibirli.
Toksözlü.
İnci gerdanlık.
Boncuktan yapılan bilezik.
Uçkur uçlarına yapılan düğümler.
Çözülemeyen ilmek.

Başörtüsü.
Kadınların başlarına örttükleri çarşaf.
Çorap boğazına örülen lastik örgü.
Fanila, çorap vb. giysilerde vücudu saran lastik örgü.
Bir metre uzunluğunda dört santimetre eninde örgü ip.
Örgü sırası.
Hamam havlusu.
Çok hareketsizlikten ileri gelen hamlık.
Buzağılamamış üç yaşındaki inek yavrusu.
Yakılmış sığır tezeği.
Cinsel gücü çok olan.

Süzgeç.
Kum eleği,
Balık ağı,
Balık, kuş vb. tutmak için ipten örülü tuzak.
Erzak taşımak için kullanılan ipten dokunmuş file,
Saman taşırken kağnı arabasına takılan ot ve kendirle örülmüş ağ.
Örümcek ağı.

Bir dairenin kendi düzleminde bulunan fakat merkezinden geçmeyen bir doğru çevresinde dönmesiyle oluşan cisim.

Bir tür ince dokunmuş, çizgili kumaş...

Çitari,

Çitar, 
İpek ve ipekle karışık yollu dokuma.
İpek ve pamukla dokunan bir tür çizgili kumaş.
Bir tür ince dokunmuş, çizgili kumaş.
Bir çeşit basma.
Kumaş, ipliklerin, çeşitli yöntemlerle bir araya getirilerek oluşturduğu kaplayıcı yüzeylerdir. 

Pamuk, yün, ipek, keten vb maddelerden elde edilir. Birbirlerine dik ve paralel konumda bulunan ipliklerin birbirlerinin altından üstünden geçirilmesi ile kumaş oluşturulur.

Element veya başka maddeleri bir araya getirerek yapay olarak bileşik cisimler oluşturma...

Sentez,
Bireşim,
Terkib,
Yapım, bireşim.
Fransızca: synthèse,
İngilizce: synthesis,
Almanca: synthese,
Yunanca: syntithenai.
Beraber koymak;
Basit yapılı moleküllerden karmaşık yapılı maddelerin elde edilmesi.
Element veya başka maddeleri bir araya getirerek yapay olarak bileşik cisimler oluşturma, bireşim.
Çözümleme yoluyla soyutlanan parçaların, özelliklerin ve ilişkilerin tek bir bütün içinde birleştirilmesi.

Yalından karmaşık olana, külliden cüziye, zorunludan olasıya, ilkeden onun uygulanmasına, genel yasadan bireysel duruma, nedenden etkiye, öncülden varılan sonuca giden düşünme biçimi.

Hindistan'da yaklaşık MÖ 4. yüzyılda ortaya çıkan dini akımlardan biri...

Cayna,
Cina,
Mahavira,
Muzaffer.

Caynizmin en önemli özelliği tüm kainatı yoktan var eden bir Yaratıcı'nın varlığını inkar eden, ateist bir din olmasıdır. Caynalar (Caynistler) evrenin sonsuz olduğuna, varlıkların bir başlangıcı ya da sonu olmadığına inanırlar. Onlara göre evrendeki bütün maddeler ve varlıklar sonsuzdur.
Hindistan'da yaklaşık MÖ 4. yüzyılda ortaya çıkan dini akımlardan biridir.

Caynacılıkta iki kategori vardır;
-Canlı Öz (Civa)
-Canlı olmayan Öz (Aciva)

Bir mağazanın yalnız bir tür eşya satılan bölümü...

Reyon,
Fransızca: rayon,
İngilizce: rayon, department.
Bir mağazanın yalnız bir tür eşya satılan bölümü.
Reyon, bir mağazada veya alışveriş merkezinde belirli bir ürün grubunun sergilendiği ve satıldığı bölümdür. Reyonlar genellikle ürün türüne, markaya veya fiyat aralığına göre düzenlenir.

Arı peteğinin bir hücresi, 
Çok departmanlı mağazalarda her bir bölüme verilen ad.
Bir mağazanın yalnız bir tür eşya satılan bölümü.
Büyük mağazalarda bir çeşit eşyanın satıldığı bölüm.
Mağazalarda, supermarketlerde aynı kategorideki ürünlerin bulundugu bölüm, departman. 

Duvar...

Örek,

Cidar,
Duvar
Divar,
Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran, taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem; örek, cidar.
Bir toprak parçasını sınırlayan taş, tuğla, kerpiçten yapılan engel.
Evlerin taş, tuğla veya kerpiçten örülmüş bölümü.

Duvar sözcüğünün diğer anlamları:
Sonuç alınamayan yer.
Engel,
Voleybolda ağ üzerinde karşı takım oyuncusunun vuruşuna karşı koyma.

Güzel, göze hoş görünen...

Ranya,
Rana,
Sabih,
Albeni,
Zarif,
Güzel,
İnce bakış.

Ranya:
Neşeli, mutlu kimse.
Güzel, göze hoş görünen.
Zafer kazanan, başarılı.
Sevgi dolu bakışları olan kimse.

Ranya: 
Irak' ta Süleymaniye iline bağlı orta ölçekli bir kasabadır. Yöre halkı tarafından Kürtçe siyah dağ anlamına gelen Keva Raş olarakta bilinir.

Sepet, pamuk sepeti...

Keleter,
Kelet,
Köfün,
Harar,

Sepet.
Sepet, pamuk sepeti.
İki kulplu küfe biçiminde büyük sepet.
Küçük sepet.
Duvara asılan küçük kaşık sepeti.
Kargı ya da hayıttan yapılan gübre taşıma küfesi.
Sepet, pamuk sepeti, harar.

İnsanın ruhsal olgunluğu...

Erdem,
Fazilet,
Fazilet, hüner.
İngilizce: virtue
Fransızca: vertu.
Almanca: tugend, 
Rusça: dobrodetel
Yunanca: arete, 
Latince: virtus
İnsanın ruhsal olgunluğu.
İnsanın ahlaksal olarak iyiye yönelmesi, ruhsal yetkinlik.
Ahlakın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı; fazilet.
Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı.
Ahlaki olarak doğru olan şeyi yapıp yanlış olanı yapmamaktır.
İnsanın ruhi olgunluğu.
İnsanın ve yaşamın anlamı.
İstencin ahlaksal iyiye yönelmesi. 
İnsanın tinsel ve ruhsal yetkinliği.

Erdem sözcüğünün diğer anlamları:
Usta gemici.

Demeç...

Beyanat,
Arapça: beyan.
Bildiri,
Bildirme,
Açıklama,
İzahat,
Demeç,
Resmi olarak verilen izahat, demeç.
Bir konuda yayın organlarına açıklama yapmak.
Yetkili bir kimsenin bir konuda yayın organlarına yaptığı açıklama, beyanat.

Odun kurdu olarak bilinen küçük bir böcek...

Cis,
Odun kurdu,
Mobilya böceği
Ağaç kurdu
Tahta solucanı,
Küçük bir böcek.
Küçük böcek.
Odun kurdu olarak bilinen küçük bir böcek.
Tahta kurtları mobilya böcekleri, ağaç kurdu, tahta solucanı olarakta bilinirBöcekleri gerçek bir böcek türü olsa da, olgun bir böcek olarak sadece çok kısa bir süre geçirirler. 3 ila 4 yıl arasındaki ömrünün büyük çoğunluğunu larva aşamasında geçirir. Yetişkinler tahta yemez, sadece üremek için var olurlar.

Fırfır...

Farbala,

Farba,
Büzgülü süs,
Fırfır,
Giysi, perde vb.nin kenarlarına dikilen kırmalı veya büzgülü süs; farba, farbala.
Elbise, perde vb. şeylere dikilen, büzgülü veya pilili süs, farbala, farba.
Tekstil ürününe süsleme için takılan pileli şerit.

Fırfır sözcüğünün başka anlamları:
Topaç.
Boyutları 4 -12 cm. olan, kenarları tırtıklı tahtadan yapılmış, ucuna ip bağlanarak havada çevrilince ses yapan bir çocuk oyuncağı.
Çok yaramaz çocuklar için kullanılır.
İçinde kömür yakılan maltız.
Ortasında iki delik açılmış olan taşın deliklerinden ip geçirerek yapılan bir çocuk oyuncağı.

Elyazması kitapların sonuna, güveden koruyacağına inanılarak yazılan ve tılsımlı sayılan sözcük...

Kebikeç,
Süryanice: kebіkec,
Melek kelimesinden türetilmiştir.
Eskiden yazma kitapları güve yememesi için yazılan tılsım.
El yazması kitaplara, güveden koruyacağına inanılarak yazılan sözcük.
Elyazması kitapların sonuna, güveden koruyacağına inanılarak yazılan ve tılsımlı sayılan sözcük.
Doğu mitolojisinde kitapları her türlü haşerattan koruyan cinin adı.
Eskiden yazma eserlerin sayfa başlarına veya kapaklarına güve ve kurt kemirmesin diye yazılan kelime.

Börtü böceği yok etmekle görevli bir meleğin ismi olduğu ve üzerine yazıldığı kitaba böceklerin, o melekten korkup zarar vermedikleri rivayet edilir. Zehirli bir mürekkep ile yazıldığı söylenir.

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ