İyi niyet ...

Hüsnüzan,
Hüsnizan, 
Arapça: Hüsnizan.
Bir kimse hakkında iyi ve güzel kanaat besleme, iyi fikir besleme. 
Hüsnüzan Karşıtı: Suizan.
İyi niyet.
Hüsnüniyet.
İyi, güzel fikir besleme.

Bir kimsenin veya bir hadisenin iyiliği hakkındaki vicdani ve iyi kanaat.
Bir iyiliğin üzerine inanç beslemeye, güzel düşünmeye denir.
İyi fikirde bulunup, iyi olacağını düşünmek.
Herhangi bir kimse veya konuda hiçbir kötü düşünce beslememe,

Birinin kötü bir iş yaptığını zannetmek ise Suizan anlamı ile ifade edilir. Su-i zan kötü fikir besleme demektir. Her şeyde bir art niyet aramaya, yanlış düşünüp yanlış yorumlamaya suizan denir. Bu nedenle hüsnüzan ve suizan kelimelieri birbirinin ters anlamlısıdır. Zıt anlamlı, karşıt anlamlı iki kelimedir. Burada esas olan niyet. Niyet ne demek; Bir şeyi yapmayı önceden isteyip düşünme, maksat demektir. Kalbimizin bir şey için karar vermesi ve o iş için yapıldığını bilmek niyettir.Kısaca niyet çok önemlidir. Azim, kasıt, kesin irade de aynı anlamları içerir. İşte bundan sonra bu bulgu iyi veya kötü olarak zıt anlamlar taşıyabilir. Her zaman kişiler hüsnü zan ile hareket edilmeli ve bu sorumlulukta olmalıdır.

Yukarıda Karikatürist Erdil Yaşaroğlu hüsnüzan ve suizan kelimelerinin anlamını çok güzel mizahi olarak anlatmıştır.

Etoburların bağırsaklarında yaşayan tenya türü ...

Ekinokok,
Fr. echinocoque, 

İng. echinococcus,
Bir şerit cinsi.
Tenidae familyasından şerit biçimli bir asalak.
Etoburların gelişmiş dönemlerinde bağırsaklarında yaşayan bir tenya türü şerit. Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde de bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri oluştururlar.
Köpek, kedi gibi etçil memelilerin bağırsaklarında yaşayan tenya türüne ekinokok denir. 

Bu şeritler (Echinococcus granulosus) ekinokokus yaklaşık 5 mm. uzunluğunda olup yumurtaları insanlara sindirim yoluyla bulaşır. Parazitin yumurtaları köpek, kurt ve nadiren kedi gibi hayvanların dışkılarıyla dışarı çıkar.

Bu nedenle köpek ve koyun sürüsünün beraber olduğu yerlerde, köpeklerle birlikte olan insanlarda daha çok görülür. Bulaşan bu yumurtalar bağırsaklarda embriyo haline gelir. Bu şekilde kana geçer. Kan vasıtasıyla karaciğer ve benzer organlara taşınır. Kistler karaciğerlerde oluşur. Bu embriyolar karaciğerden sistemik kan dolaşımı aracılığıyla akciğer, dalak, böbrek, kemik, beyin gibi organlara taşınabilir. 

Büyüklüklerine bağlı olarak yerleştikleri organlarda ciddi sağlık problemlerine yol açarlar. İlaçla tedavisi tam mümkün olmayabilir. O durumda cerrahi müdahale gerekir.

Kazak Türklerinde yaygın olan parmakla çalınan iki telli bir halk çalgısı ...

Dombra,
Dambura, 
Dombira,
Dumbyra,
Cornish,
Dutar,
Dombyra

Tumbyra.
Danbura,
Kazak Türklerinin parmakla çalınan iki telli yaygın bir halk çalgısı.
Kazak Türklerinin en yaygın çalgısı olup bağırsaktan yapılan iki telli çalgının 1 m. boyu ve armudi bir teknesi vardır.

Nogay Türklerine ait ve Cengiz Han Marşı olarak da bilinen Göktürk'lerin savaş marşına Dombra şarkısı denir.

Polinezya'da yaşayan bir cins bağ salyangozuna verilen ad...

Partula,
Partula labrusca.
Polynesian Tree Snail
Partula Salyangoz.
Sümüklü böcek.

Polinezya'da yaşayan bir cins bağ salyangozuna verilen ad.

Bu küçük, 20 mm. uzunluğundaki sarmal kabuklu kara salyangozu Joseph Banks ve arkadaşları tarafından 1769 yılında keşfedilmiş. Fransız Polinezyasında yaşayan bu tür salyangozların bir çok türü vardır. Partula salyangozu alt türü evrimin nasıl gerçekleştiğini göstermesi açısından önem arzetmiş olup Dr. Henry Edward Crampton tarafından yıllarca (50 yıl) incelenmiştir. Bu salyangoz yılankavi kabuğu ve narin kavis ve kıvrımları ile ayrı bir özelliktedir. Vahşi Partula salyangozu sayesinde Polinezya tanınmıştır. Polinezya ağaç salyangozu da denen bu tür Güney Pasifikteki volkanik adalarda, (Markiz Adaları, Belau, Filipinlerin doğusunda bulunan coğrafyadaki adalar) var. Partula karasal akciğerli karından bacaklı yumuşakçalar cinsinden hava soluyan tropikal kara salyangozu ailesindendir.

Diğer salyangozlar gibi, kendi kabukları içinde bedenlerini geri çekebilir. Bu salyangozlar kas aktivitesini kullanarak ağaçlar ve bitkiler etrafında hareket ederler. Ayağın ön ucunda bir sümük bezi tarafından üretilen bir katman üzerinde hareket ederek yaprakların yüzeyinde sanki kayarlar.


Tahitinin güney-batısında bulunan Fransız Polinezya adasının ormanlarında yaşarlar. Geceleri ve yağmurdan sonra hareket ederler. Çürüyen bitki materyali ile beslenirler. Partula salyangozlarının tüm türleri yeni doğduğunda 1-2 mm uzunluğundadır. 3-6 ay gibi bir sürede yetişkin duruma gelişir. Polinezya'da tören, giyim, takı ve süs eşyası olarak kullanılan bu küçük salyangozlar tehlike altında kalmıştır. Partula ağaç salyangozları yerel halk için bir besin kaynağı ve süs eşyası, takı gibi kullanılması sonrasında çok geçmeden soyu tükenmeye başladı. 1974 yılından sonra kontrol altına alınarak korunmaya başlandı. Uluslararası Partula Koruma Programı yeniden tanıtmak için çaba sarfetmektedir. Doğada, Pasifik Okyanusu adalarında, Fransız Polinezyası-Society Islands bulunmuştur.

Dünyada goril incelemeleriyle tanınan önemli bir ABD'li kadın etolojist, hayvansever ...

Dian Fossey,
(D. 1932 - Ö. 1985)
ABD'li kadın etolojisttir.
Amerikalı Zoolog.
Hayatını goriller üzerine incelemeye adamış, gerçek bir hayvanseverdir. Ruanda yerlileri dağda yalnız yaşayan kadın anlamına gelen, Nyiramachabelli adıyla çağırmışlar.
Ruanda Milli parkında 18 yıl gorilleri incelemiştir. Belki de ölüm nedeni olacak kaçak goril avcılarına karşı en amansız mücadelesini sürdürmüştür. Ruanda Volcanoes milli parkında Protais Zigiranyirazo adlı bir yerli tarafından başı palayla parçalanmış olarak hunharca öldürülmüştür.

ABD'nin San Fransisco kentinde başlayan hayatı bir film ile, Sisteki Goriller-Gorillas in the Mist, 1988 yapımı Sigourney Weaver tarafından sinemada canlandırılmıştır. ABD'deki San Jose State Üniversitesi'den lisans ve Cambridge Üniversitesi'nden 1974 yılında doktorasını bitiren Dian Fossey davranış bilimi ve primatoloji alanlarında uzmanlaşmıştır. Dünyaca ünlü primatologlardan Jane Goodall, Louis Leakey, George Schaller gibi ünlülerle beraber anılır.

Kene ve uyuz böceği gibi organik maddelere dadanan çok küçük örümceğimsi böceklerin ortak adı ...

Akar, 
Mite, 
Fransızca: acare.
İngilizce: mite.
Bir parazit.

Genellikle insanlar ve hayvanlar üzerinden beslenen bir parazittir.
Kene ve uyuz böceği gibi organik maddelere dadanan çok küçük örümceğimsi böceklerin ortak adıdır.
Halı, koltuk, yatak vb. yerlerde ve nemli ortamlarda yaşayan, astıma yol açabilen, insan vücudundan dökülen deri tozlarıyla ve parçacıklarıyla beslenen bir canlı türü. Gözle görülmeyecek kadar küçük yapılı bir haşeredir. Ölmüş deri parçalarıyla beslenen bir mikroskopik canlı türüdür.

Sıcak ortamlarda üreyen, bakteri ve mikropların olduğu alanlarda yaşar. Vücutta kaşıntı ve kızarıklık yapan halı, çarşaf, giyecek türü tüylü, pamuklu eşyaların arasında bulunur. Deri enfeksiyonlarına neden olan Akarlar, egzama, mantar vb. benzeri rahatsızlıklaradan dolayı epitelyumun üzerindeki ölü deri tabakası veya dökülen deri ve kıl ile beslenir. Toz ve havada bulunan bu haşereler ciddi solunum yolu hastalıklarına neden olur ya da astım, nefes darlığı, bronşit gibi hastalıkları tetikler. Bu yaşabileceği ortamlarda düzenli olarak ilaçlamak gerekir. Çok küçük olduklarından görünmezler.

Akar kelimesinin diğer anlamları;
İşleyen yara.
Fistül,
Sürekli kanayan, akan çıban, sıraca.
Irmak, dere, çay, küçük akarsu.
Sıvı, mai, likit.
Çağlayan.
Akıntılı yer.
Çeşme, pınar,
Kaynak, su oluğu.
Çeşme yalağı.
Suni ipekli, Adi kumaş.
Akarca.
Kumlu yer,
Köşk, yüksek bina.
Babil vilayetinde bir yer adı.
Dehşetli olmak.
Yaralamak.
Boğazlamak.
Zayi etmek, Kaybetmek.
Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkan, tarla, bağ vb. mülk, akaret.
Kiraya verilerek gelir getiren taşınmaz mal. (İng. real estate).
Korku ve dehşetten kişinin ayakları titreyip dövüşememesi.
Eskişehir yöresinde eskiden akarsuların kenarındaki ya da içinden dere geçen çamaşırlık için kullanılır.

Dünyanın en derin çukuru ...

Mariana,
Mariana Çukuru,
Mariana Trench.
Challenger Çukuru.
Büyük Okyanusta Guam adası yakınında Japonya ile Endonezya arasında bulunan ve dünyanın bilinen en derin noktasına verilen ad. Pasifik Okyanusunda Dünyanın en derin çukuru olan Mariana 11,3 km. derinliktedir. Bu derinlikte 1125 kg/cm² basınç vardır.

Yani dipteki basınç yeryüzündeki basınca göre bin kat daha fazla basınç vardır. Bu bölgede Karidese benzer amfipodlar koloniler halinde bu derinlikte ve basınç altında yaşarlar. 

Avatar, Abyss ve Terminatör filmlerinin ünlü yönetmeni Kanada'lı James Cameron kendi dizaynı olan Dikey Torpil adını verdiği özel bir denizaltı ile bu çukura inmiştir. İkibuçuk saat gibi bir sürede dünyanın dibini bulan yönetmen bir saat on dakikada yüzeye çıkmıştır. Bu derinlikteki sıcaklık, 1-4 santigrat derece civarındadır. İnilen bu derinliği ise şöyle tasavvur edebilirsiniz. Mesela dünyanın en uzun kulesi, 830 metrelik Burj Khalifa veya dünyanın en yüksek noktası Everest Dağı, 8850 metre ya da ticari uçakların uçuş irtifası 10668 m. artık siz tahayyül edin derinliği.

Bir canlı türünü barındıran kendine özgü yaşam ortamı ...

Habitat,
İngilizce: habitate.
Latince canlıların doğal yaşam alanı anlamındadır.
Canlıların yapılarına, cinslerine, türlerine ve yaşam şartlarına göre değişiklikler gösterebilir.
Bir canlı türünü barındıran kendine özgü yaşam ortamına verilen ad.

Bir canlı türünü ya da canlı birliklerini barındıran ve kendine özgü özellikler gösteren yaşama ortamı.
Yetişme ortamı.
Yerleşme, oturma, yaşama.
Bitkinin doğal olarak yetiştiği yer, yurt.
Her bir canlının doğal olarak yaşama alanına denir.
Bir bitki veya hayvanın doğal yaşama alanına veya çevreye habitat denir.
Bir organizmanın yaşadığı ve geliştiği ortamdır.

Habitat kelimesi çeşitli bilim dallarında ve dünyada bir çok yerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu kavram, 1978 yılında Kanada’nın Vancouver şehrinde Birleşmiş Milletler tarafından düzenlediği Habitat-I ile doruk noktasına çıkarak kurumsallaşmıştır.

Çevrede canlı için gerekli oksijenin bulunmaması ...

Anoksi,
İngilizce: anoxia.
Anoksiya.
Hipoksi,
Dokuların yeterince oksijenlenememesidir.
Oksijen yetersizliği.
Kanda oksijen azlığı.

Oksijenin azalması veya yokluğu.
Çevrede canlılar için gerekli oksijenin bulunmaması.
Gerekli oksijenin alınmayışı sonucu doku ve organlarda beliren oksijen yetersizliği.
Denizlerin Oksijen tüketimine verilen ad.

Kanda ileri derecede oksijen azlığı veya hiç oksijen olmamasına anosemik durum denir. Anosemik bir durumda; Atmosferik veya solunum sistemindeki patolojik olaylara bağlı olarak kanın yeterli derecede oksijenlenememesinden dolayı anoksiya oluşur. Vücudun fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için belirli düzeyde Oksijene ihtiyaç vardır. Oksijen düzeyi bu değerin altına düşerse bu duruma hipoksi (hypoksia) denir. Esas anlamı Oksijen azlığı anlamındadır. Oksijenin tamamen tükenmesi durumuna ise anoksiya denir. Oksijen yokluğu anlamına gelir. Hipoksi durumunun değişmemesi durumunda hücreler fonksiyonlarını yitirir ve bilinç ve doku kaybı olur.

Dalgıca, su altında gelen inme ...

Vurgun,
İngilizce: Bends.
Dekompresyon hastalığı.
Dekompresyon basınç azalması demektir.
Dalgıca, su altında gelen inme.
Çok derinlerdeki suyun basıncı dolayısıyla düzenli hava alıp verememe, birden su yüzüne çıkma vb. durumlarda dalgıca gelen inme veya ölüm. İnsan damarlarındaki azot normal basınç altında sıvı haldedir. 

Azot, yüksek basınç altında yani suyun altında basınç arttığında buharlaşarak küçük kabarcıklar haline gelir. Basınç aniden düşünce yani suyun altından yüzeye çıkıldığı zaman bu kabarcıklar hemen sıvı hale gelemezler. Damarlardaki bu durum beyin ve kalp gibi hayati organları etkiler. Esas olay derinlere gidildikçe akciğer kapasitesi düşer ve kan basıncı artar. Vücut ısısı düştüğü için kalp atışları hızlanır ve bilinç gitmeye başlar. Yüksek basınçlı bölgeden alçak basınçlı bir bölgeye geçilmesi durumunda insan vücudunda görülen bu rahatsızlıktan dolayı inme, ölüm olabilir. İnsanın solunum ve dolaşım sistemini etkileyen bu hastalığa tıp dilinde dekompresyon denir.

Çok derine inen bir dalgıcın derinlige bağlı olarak kanındaki azotun damarları tıkaması ile beyne oksijen gitmez bu nedenle ölüm veya sarhoşluk veya inme olabilir. Vurgunun tedavisi, vücudu hiperbarik bir odada önce yüksek basınca maruz bırakmak, sonra basıncı gitgide azaltarak dengeye getirmektir. Derinlere inmede krtik derinlik 30 m. olarak bilinir.

Kil ya da milden oluşan katmanlı tortul kayaçlar grubunun ortak adı ...

Şeyl,
(İng. Shale).
Kil ya da milden oluşan katmanlı tortul kayaçlar grubunun ortak adı.
Organik malzeme yönünden zengin tortul kayaçlar.
En meşhur şeyl, Burgess Şeylidir ki 500 milyon yıl önce oluşmuştur. Burgess Şeyli dünyanın en ünlü fosil alanlarından birisidir.

Orta Kambriyen devrine ait olan ve eski yumuşak parça izlerini içeriğinde bulunduran bu bölge zengin bir fosil yatağıdır. Genellikle tabakalı olarak bulunan ve içeriğinde organizma kalıntıları (fosil) ihtiva eden Şeyl çimentolu tortul kayaçlara, Grovak, Arkoz, Kumtaşı, Silttaşı, Konglomera, Kiltaşı, Arjilit, Çamurtaşı, Detritik Kalker gibi güzel bir örnektir.

Kiltaşları, silttaşları, konglemera, çamurtaşı daha fazla basınç altında sıkışmaya uğramasıyla ince yapraklı bir yapı kazanır ki işte bu şeyl olarak adlandırılır. Bu şekilde oluşan sedimanter kayaç tipi şeyl olup ince taneli homojen, ince plaketlere ayrılabilen, çizilebilen bir kayaç türüdür.

Canlıların sınıflandırılması, bu sınıflandırmada kullanılan kurallar bütünü...

Taksonomi,
Fr. taxonomie,
İng. taxonomy,
Alm. Taxonomie.
Sistematik.
Sınıflandırma,
Arapça: Tasnif,
Tasnif etmek, tasniflemek.
Bölümlendirme,
Klasifikasyon.

Biyosistematik, sistematik.
Organizmaları sınıflandırma bilgisidir.
Karşılaştırma esasına bağlı olarak tasnif yapma.
Taksonomi, sınıflandırılma ve bu sınıflandırmada kullanılan kurallar bütünüdür.
Yunanca düzenleme anlamındaki taksis(taxis) ve kural-yasa-metod anlamındaki nomos kelimelerinden türetilmiştir. Taksonomi, sınıflandırma, isimlendirme ve tanımlama olmak üzere üç alanda yapılır. Bu alanlar organizmaların gruplandırılarak veya ortak benzerlikleri esas alınarak takson adı verilen gruplar içinde düzene konmasına sınıflandırma işidir. Her organizma türünün çeşitli taksonomik dizilerine belirli kurallara göre isim verme işlemi ise isimlendirilir. Organizmaların özelliklerini saptayarak hangi taksona ait oluklarını belirleme işlemi ise tanımlamadır.

Organizmaların çeşit ve farklılıkları ile akrabalıkları arasındaki prensip ve kurallara göre incelenir ve canlılar çeşitli özelliklerine göre sınıflandırılır. Bu işlemler esnasında takip edilen yöntem, prensip ve kurallar bütününe Taksonomi denir. Herhangi bir organizma ya da organizma grubuna ait yapılmış gözlemler sonucunda ortaya konmuş olan bilgileri toplayarak, uluslararası kullanışlı ve pratik bir sistemdir.

1969 yılında Cornell Universitesi'nden ekolojist R.H.Whittaker bir sınıflandırma yapmıştır. Bu sınıflama beş ana bölümden oluşmuştur.
  1. Canlılar dünyası, ilkel bir hücreliler (Monera),
  2. Gerçek hücreliler (Protista),
  3. Mantarlar (Fungi),
  4. Bitkiler (Plantae),
  5. Hayvanlar (Animalia).
İskoç biyolog John Hogg'un önerisi ile ne hayvan, ne bitki olan organizmaları Protista (Protoctista) olarak adlandırılmıştır. Daha sonra 1976 yılında İllions universitesinden Carl Woese, Bacteria, Archaea, Eukarya (Eucarya) olmak üzere üç ana kategoriden oluşan ve domain diye adlandırılan 23 temel bölümü içeren bir sınıflandırma yapmıştır. 18. yüzyılda İsveçli doğa bilimcisi Carl Von Linnaeus (Linne) (1707-1778)’un kurduğu sınıflandırma sistemi günümüze kadar geliştirilerek devam etmiştir. Linne'nin çalışmaları sistematik zoolojinin temelini oluşturmuştur. Yüzyıl sonra Darwin tarafından yayınlanan, Türlerin Orjini(1859) adlı eseriyle organik evrimden bahsedilmiştir. Böylece taksonomik çalışmalar türlerin basitçe kataloglanmasından çok, türler arasındaki akrabalık ilişkilerini anlama şeklinde yapılmıştır. Bu sınıflama içinde hiyerarşik kategoriler vardır. Canlılar ilk önce alemlere ayrılır. Sonra bu alemler kendi içinde filumlara (şubelere) bölünür. Filumlar ise daha alt gruplara ayrılarak sınıflanır. Sınıflama büyükten küçüğe doğru 7 taksonomik kategoride olur.

Bu kategoriler;
  1. Alem (Kingdom),
  2. Filum (Phylum, çoğulu Phyla),
  3. Sınıf (Class),
  4. Takım (Order)
  5. Aile (Family)
  6. Cins (Genus, çoğulu Genera)
  7. Species (Tür).

Isı yayımı ...

Konveksiyon,
Fr. convection, İng. convection.
Isı yayımı.
Taşınım.
Arapça, intikal-i hararet.
Bir maddenin kütlesel hareketleriyle sağlanan ısı aktarımı.
Hareket eden gaz veya sıvı ile ısının bir yerden diğer yere taşınması. Doğal konveksiyon, sıcaklık farklarından oluşan yoğunluk farkları dolayısı ile oluşur.

Sonuçta sıcak hava soğuk havadan daha az yoğundur; sıcak hava soğuk havaya göre yukarıya hareket eder. Hareket eden gaz veya sıvı ile ısının bir yerden diğer yere taşınmasına konveksiyon denir. Doğal ısı yayımı, sıcaklıkla değişen yoğunluk farklarından oluşur. Sonuç olarak sıcak hava, soğuk havaya göre daha az yoğun olduğundan dolayı sıcak hava, soğuk havadan daha yukarıda hareket eder. Katı yüzey ile akışkan içerisindeki akımlar vasıtasıyla oluşan ısı transferine konveksiyon denir. Bir nevi ısı transferidir. Bu ısı transferi başka şekilde de olabilir. Kondüksiyon, iletim, yayınım gibi. Taneciklerin birbirine çarpması ile ısı enerjisi aktarılır.Buna iletim yoluyla yayılma diyoruz. Katı, sıvı ve gazların hepsine görülebilir. Evlerimizdeki kalorifer petekleri konveksiyon ısıyı konveksiyon ile yayan ısı kaynaklarına en güzel örnektir.

Her gün doğada gördüğümüz doğal olarak oluşan süreçler vardır. Sis tabakasının oluşumu. Isı yayımı yüzeye yakın hava, daha sıcak atmosferik hava daha yukarı çıkar. Bu nedenle çoğunlukla serin sonbahar sabahları sis görülür. Özellikle daha soğuk olan su tabakaları üzerinde. Bir yangından yükselen duman ısınan hava ile yukarı gider. Ayrıca, eskiden tütünler kurutulurken hevenkler ahırlarda kurusun diye yukarıya tavanarasına asılır ki sıcak hava yukarıya çıkarak kurutsun diye. Titreme olayı bu nedenle olur. Hava konveksiyonunda soğuk hava deri ile temas ettiği zaman titreme olur.

Göl ve denizlerin dibinde yaşayan ...



Demersal,
İng. demersal.
Sualtında, batmış .
Batmış.
Göl ve denizlerin dibinde yaşayan.
Göl ve denizlerin taban ya da tabana yakın kısımlarında yaşayan.
Dibe ait, dipte yaşayan.
Denizin dibinde ya da dibine yakın yerlerde yaşayan canlılar için kullanılan bir terimdir.
Örnek olarak çipura, barbun, tekir, kalkan, dil balığı deniz dib balıklarıdır ve demersal tür olarak anılır. Ama yengeç, deniz kestanesi, midye vb. bu türden değildir. Demersal balıklar deniz veya göllerin altında veya yakınında yaşarlar ve beslenirler. Genellikle çamur, kum, çakıl ya da kayalardan oluşan deniz zemini ve göl yatakları anlaşılır. Birde yarı demersal vardır ki hemipelajik (İng. hemipelagic ) denir. Anlamı ise; hayatının büyük bir bölümünü serbest yüzerek geçiren sadece üreme veya beslenmek için zemine bağlı olan, meropelajik, yarı demersal, yarı pelajik anlamındadır.

Beyin iltihabı, yangısı ...

Ensefalit,
(Fransızca encephalite).
Beyin iltihabı, Beyin yangısı.
Beyin ödemi.
Beyin dokusunun enflamasyonu (iltihabı).
En sık görülen iltihablanma şekli (viral) virüs kaynaklıdır. Beyin dokusunda virüsler, mantarlar, bakteriler, parazitler sonucunda iltihab oluşur. 

Baş ağrısı, kas ve eklem ağrısı, ateş, nöbet, bilinç kaybı, bellek sorunu, iştahsızlık, yorgunluk ya da güçsüzlük gibi belirtilerle ortaya çıkar. İki türlüdür. Birkaç gün gibi kısa sürede ortaya çıkan beyin yangılarına akut ensefalit, uzun zamanda ortaya çıkan beyin iltihaplarına ise kronik ensefalit denir. Kronik ensefalit aylarca sürebilir. Beyin iltihabı sonucunda beyin dokusunun şişmesi sonucu beyinde kanama ve beyin hücrelerinde hasar meydana gelir.

Ensefalit ile Menenjiti birbirine oldukça benzemesine rağmen karıştırmamak gerekir. Menenjt (Fransızca meningite), beyin ve omurilik çevresinde bulunan dokuları etkileyen bir hastalıktır. Ateş, şiddetli baş ağrısı, kusma, sayıklama ve benzeri belirtilerle ortaya çıkan, beyin zarlarının iltihaplanmasıyla oluşan bir hastalık olup ensefalit gibi viral ya da bakteriyel bir hastalıktan kaynaklanır. Menenjitte beyin ve omurilik çevresindeki dokularda iltihaplanma olarak görülür. 

Ateş düşürücü, antiviral ve ağrı kesici ilaçlar kullanılarak tedavi edilir. Aşırı ateş ve şiddetli agrılı yangılarda hasta, Hastanede tedavi edilmelidir. Hastanın solunumu yeterli değilse, oksijen verilmeli daha doğrusu solunum ciha­zına bağlanması gerekir. Hastadaki huzursuzluğu gidermek içinde sedatifler-sakinleştiriciler kullanılır.

Eski dilde beğenilmediğinde geri verilmek şartıyla alınan mal, seçmece ...

Muhayyer, 
Arapça: muhayyer.
Seçilmesi serbest olan. 
Seçmece. 
Beğenmece.
Seçmeli,
Sağlamlığı ve kullanılabilirliği açısından önerilen.
Satılan malı beğenmezsen geri alma koşuluyla satma.

Atlantik'te yaşayan "Tanrıların Balığı" olarak bilinen koyu renkli ve yassı, eti lezzetli bir dip balığı ...

Halibut,
Halibut Balığı.
Tanrıların Balığı olarak adlandırılır. 
Taş devri zamanında mağaralara resmi çizilen tek balık olarak bilinir. Norveç'te kültür çiftliklerinde üretilmektedir. Kutsal bir balık olarak bilinir. Kalkan ve pisi balığı gibi bu balıkta yassı bir balıktır. Balık yumurtadan çıktıktan sonra ilginç bir şekilde balığın gözü ile ilgili değişiklik olur. Balığın gözlerinden biri diğerinin yanına kayar. Bu şekilde değişik bir biçim sergiler. Balığın alt kısmı beyaz üst kısmı için kamuflaj için koyu renklidir. Doğada vakalanması gerçekten son derece zor bir balıktır. 
 
Dünyanın en büyük dip yassı balık türlerinden birisi olup atlantikte yaşayan türlerinden 320 kg.'a kadar yakalanmıştır. Atlantik okyanusunda bulunan bu balıklar Norveç'te çiftliklerde yetiştirilebilmiştir. 5-6 kg. ağırlığa erişince satılmaktadır. Balığın derisi kaygandır. Bu yüzden taze  saklanması kolay eti bembeyazdır. 

Bu durumda iken kumlu, pisi balığı rengi gibi kum rengine bürünerek kamufle olurlar. Balığın her iki tarafında da gelişmiş kaslar vardır. Ömrü yaklaşık 25 ila 30 yıldır. Grönland, Norveç' te çok tüketilir.


Yerkürenin en eski arazilerinin bulunduğu ilk canlılar dönemi ...

Arkeyen,
(Frn. archéen).
Arkeozoik,
Azoik.
Yunanca ilkel anlamına gelen arkhaios kelimesinden alınmıştır.
Yerkürenin en eski arazilerinin tümüne verilen ad.
Antik dönemlere ait.


Antekambriyen dönemi.
Prekambriyum’un en eski alt bölümüne verilen ad.
Jeolojik zamanların en eskisi olan ve ilkel zaman denen bu dönem günümüzden 4-3,5 milyar yıl öncesine aittir.

Eski kıtalar, Doğu Avrupa, Afrika, Kanada, Suriye ve Arabistan platoları bu dönemde masifleşmiştir. İlk tek hücreli canlılar bu dönemde yaşamıştır. Gnays, granit ve mikaşist katmanlarından oluşmuştur. Bu katmanlar jeolojik faaliyetler sonucunda çok şiddetle kıvrılmış olup katmanları arasında canlılara ait fosillere, hayvan kalıntılarına, bazı mantar ve yosun izlerine rastlanan bu döneme antekambriyen veya arkeozoik denir.

Jeolojik zaman ve devirler;
İlkel Zaman (Prekambriyen - Antekambriyen) - İlk bakteri ve algler oluşmuştur.
I. Zaman (Paleozoik) - Kıtalar tek parça olarak bütün bir haldeydi. Bu duruma Pangea denir. Yer kabuğundaki şiddetli kırılma ve kıvrılmalarla Ural ve İskandinav dağları oluşmuş. Sürüngenler ortaya çıkmıştır.Bu dönemin sonunda taşkömürü yatakları oluşmuştur. Balığa benzer ilk organizmalar, canlılar ortaya çıkmış olup bunlar graptolit ve trilobittir.
II. Zaman (Mezezoik): Tortulaşmanın olduğu durgunluk dönemidir. Yerkabuğu parçalanarak ayrı kıtalara bölünmüştür. Türkiye'nin bulunduğu sahada Tetis jeosenklinali oluşmuştur. İkinci zamana ait canlılar ammonit ve dinozordur.
III. Zaman (Neozoik - Tersiyer ); Bu zamanda Atlas ve Hint Okyanusları ile buna bağlı olarak petrol, linyit, tuz ve bor yatakları oluşmuştur. Alp-Himalaya kıvrım dağları oluşmuştur. Kıtalar bugünkü görünümünü kazanmaya başlamıştır. Şiddetli volkanik olaylar ve depremler görülmüştür. Üçüncü zamana ait canlılar nümmilit, hipparion, elephas ve mastadon'lardır.
IV. Zaman (Antropozoik - Kuvaterner ). Bu zaman Buzul çağı ve buzul çağı sonrası olmak üzere iki döneme ayrılır. Buzul çağında; Daha ziyade kuzey yarım kürede şiddetli soğuma görülmüştür. Bunun etkisiyle batı Avrupa, İskandinavya ve Kanada gibi karalar buzullar altında kalmıştır. İklimde büyük değişiklikler nedeniyle dört buzul dönemi (Günz, Mindel, Riss, Würm) yaşanmıştır. Bunların sonucunda çeşitli hayvan ve bitki türleri yok olmuştur.

Buzul çağı sonrasında; İklimler bugünkü koşullara uygun hale gelmiştir. Bu dönemde İstanbul ve Çanakkale boğazları oluşmuştur. Egeid karası çökmüştür.

Yıkım, felaket gibi, çok kötü bir olay için kullanılan bir kelime ...

Katastrofik,
(İng. catastrophic).
Felaket, yıkıcı.
Yıkım, felaket gibi, çok kötü bir olay,
Felaket etkisi yaratan anlamındadır.
Dünyada 1999-2009 yılları arasında katastrofik olaylarda 870 bin civarında kişi ölmüştür. Bu tür olaylara örnek olarak, Katrina Kasırgası ve İzmit depremini örnek olarak gösterebiliriz. Can ve mal kayıplarına sebebiyet veren sel, fırtına, kasırga, toprak kayması, deprem, tsunami gibi afetler en büyük katastrofik olaylardır.

Dünyanın en büyük buz kütlesi ...



Ross,
Ross Buz Şelfi,
İngilizce: Ross Ice Shelf,
Fransıca: La barrière de Ross
Antarctica kıtasındadır.
Afrika ve Okyanusya'nın güneyinde olan, Güney Kutbu'nu içeren ve içinde ülke bulunmayan tek kıtadır. Bu kıta 1840 yılında Charles Wilkes tarafından keşfedilmiştir. Afrika kıtasının yarısı kadar olan kıta, 14,4 milyon km²'lik yüzölçümüne sahip olup yazın ortalama hava sıcaklığı -20° C dir. Yunanca Antarktikos olarak verilen ismi Arktika'nın karşısı anlamındadır.

Burada 2000 m. kalınlığında buz kütleleri vardır. Bu buz kütleleri dünyadaki bütün buz kütlelerinin %92'sini oluşturarak 24 milyon km³' lük bir hacme sahiptir. Kıtanın kıyılarından koparak yüzen en büyük buz kütlesi Ross Buz kütlesi olup 525.000 km²' lik alanıyla dünyanın en büyüğüdür. Benzer bir buz kütlesi daha vardır ki bu Ekström Buz kütlesidir ki Ross' a göre çok küçük bir büyüklüktedir. Deniz bilimlerinde ya da okyanusla ilgili olarak bu tür yüzen buz tabakası şeklindeki kütlelere buz şelfi denir. Bu yüzen bu buz tabakası 1841 yılında İngiliz denizci James Clark Ross tarafından keşfedilmiş olup kaşifin adına istinaden Ross adı verilmiştir. Bu buz kütlesinin büyük bir kısmı Yeni Zelanda sınırları içerisinde olup imtiyaz hakları da Yeni Zelandaya aittir.

Büyük Selçuklu Devleti zamanında, İran'da Hasan Sabbah tarafından kurulmuş dini bir tarikat ve siyasi bir örgüt ...

Haşhaşiler,
Arapça حشیشیة
Haşişin, Haşhaşiyyin, Assasination.
1090 yılının eylül ayında İsmaili din adamı Hasan Sabbah tarafından kurulmuş dini bir tarikat ve siyasi bir örgüttür. Batı dillerinde assasin, assissin, heyssisini gibi kelimeler ile ifade edilen suikastçi, kiralık katil anlamına gelen kelimenin arapçası haşhaşin (afyonkeş) dir. Başka bir rivayete göre Hasan Sabbah'ın müritleri, anlamında tarikatın esaslarına bağlı olan anlamında kullanılan esasiyun kelimesinden geldiği denilmektedir. 

Marko Polo gezilerinde, 1273 yılında Alamut kalesini ziyaret eder. Burayı anlatırken alkollü içecekleri andıran bir uyuşturucu için haşhaşi ismi kullanıldığını ifade etmektedir. Başka bir rivayete göre Haşhaşi kelimesi Hasan'ın takipçileri anlamında kullanılmıştır. Sonuçta bir tarikat ve örgüt olup özellikle siyasi suikast düzenleyerek düşmanlarını yok ettikleri şeklinde bilinmektedir.

Büyük Selçuklu Devleti zamanında yaşamış olan, İran'da Kum kentinde doğan Hasan Sabbah (1034 - 1124) tarafından kurulan bir tarikattır. Tam adı Hasan bin Ali bin Muhammed bin Cafer bin Hüseyin bin Sabbah El-Hamari İran'ın Rey şehrinde yaşarken, şiiliği benimsemiştir. Kahire'de eğitim görürken Selçuklular devletinde, ünlü Nizamülmülk'ün emrinde çalışmıştır. Bu nedenle Nizamülmülk'e karşı bir tepkisi gelişmiştir.

Eyyubilere, Selçuklulara, Abbasilere Tapınak Şövalyelerine, Haçlılara karşı bir çok siyasi suikastler yapmışlardır. Haşhaşin Tarikatı uzun zaman önemli kişilere karşı suikastlerle güçlü bir silahlı örgüt olarak İran'da ve Mezopotamya'da bir askeri ve siyasal güç olarak varlığını sürdürmüştür. Moğol komutanı Hülagu Han, 1256 yılında Alamut kalesini almış ve sonra bu kaleyi yakıp yıkmıştır.

Kibirlenen, üstünlük taslayan (kimse) ...

Fodul
Arapça: fudul.
Boş işlerle uğraşan.
Haddini bilmeyen, olduğundan fazla görünüp üstünlük taslayan kimse.
Kibirlenen, üstünlük taslayan (kimse) .
Hani derler ya "Hem kel, hem fodul". 
İşte size anlamı;
Kendisindeki kusuru görmeyip beceriksizce üstünlük taslayan kimseler için kullanılan bir atasözüdür. İyi özelliği olmayıp iyiymiş gibi davranan kimseler için kullanılır.

Türkiye' de seri üretimi yapılan ilk otomobil ...

Anadol,
Türkiye'de toplu olarak üretilen ilk otomobil markasıdır. Otomobilin en önemli parçası olan motor ithal olarak temin edilmiştir. 
Türkiye'de ilk tasarlanan ve ilk olarak üretilen otomobildir. Anacak dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in talimatıyla, 1961 yılında Devrim otomobili üretilmiştir.

1961 yılında Türk Mühendislerin çabaları ile ilk Türk otomobili Devrim Eskişehir Demiryolu Fabrikasında, şimdilerin TÜLOMSAŞ fabrikasında yapılmıştır.

Koç Topluluğu, tarafından milli sanayimizin eseri olan bu otomobilin ismi de bir yarışma ile belirlenerek OTOSAN tarafından 1966-1984 yılları arasında üretilmiştir. Otomobil adı, arması, amblemi, üretimi, tipi tamamen Anadolu halkına yönelik olarak düşünülmüştür. Amblemi Hititlilerin geyik heykeli olarak seçilmiştir. 1966 yılında Vehbi Koç tarafından kurulan fabrikada Anadol adıyla üretime başlamıştır. Toplam olarak 87000 adet otomobil ve pikap serisi ile toplam 107175 adet üretilmiştir. 

19 Aralık 1966 yılında piyasaya sürülmüştür. Türkiye'de ilk Türk otomobili Nobel adıyla bilinen küçük bir otomobil daha piyasaya çıkmış. Ancak üretimi durdurulmuştur. Koç Holding ve Ford ortaklığıyla üretilen Anadol'un tasarımı bir İngiliz firmasına(Reliant) aittir. Araçta Ford firmasından tedarik edilen motor ve şase kullanılmıştır.

Tasarım ve mühendislik anlamında ilk Türk otomobili ise Devrim’dir. Devrim’den daha önce 1953 yılında da otomobil imali üzerinde deneme mahiyetinde diye adlandırabileceğimiz çalışmalar olmuştur. Ancak Devrim’e ilk Türk yapısı ve hatta ilk Türk tipi otomobil gözüyle bakılabilir.

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ