Ankara' nın Kızılcahamam ilçesinin eski adı ...

Yabanabad,
Kızıcahamam,
Şorba,
Yabanabad' ın, anlamı bozkırı imar edendir.
Kızılcahamam, Ankara' ya 57 km uzaklıktadır. Ankara'nın bilinen ilk ilçe merkezidir. Bugün Demirciören köyü, kayıtlarda Yabanabat olarak geçmektedir. 1880 yılında ilçe merkezi eski adı Şorba olan şimdiki Pazar bucağına taşınmış.

İlkçağlara kadar uzanan Yabanabad (Kızılcahamam)' ın ne zaman kurulmuş olduğunu kesin olarak bilmiyoruz. İlkçağlardan beri, Anadolu' nun ortasında bir yerleşme merkezi olarak görünen Yabanabad Cumhuriyetten sonra, hızla gelişerek bugünkü durumuna gelmiştir. Bazen tarih alanında bazen de karanlıklarda kalan Yabanabad' ı ancak 1915 yılından beri Kızılcahamam adı ile görüyoruz. Kızılcahamam ilçesinin doğusunda Çubuk, batısında Çamlıdere ve Güdül, kuzeyinde Çankırı' nın Çerkeş ve Bolu' nun Gerede ilçeleri ile güneyinde Ayaş ve Kazan ilçeleri vardır. İlçe sınırları içerisinde yer alan Kurtboğazı, Eğrekkaya ve Akyar barajları Ankara' nın sulama ihtiyacını karşılayan barajlardır. Kızılcahamam İlçesi yeraltı suları bakımından zengin olup, kaplıcaları ile ünlüdür.

Ankara Ahi yönetiminde iken, stratejik öneminden dolayı, Osmanlı hükümdarı Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa tarafından fethedilir (1354). Fakat bir süre sonra Ahiler tarafından geri alınınca, bu sefer de I.Murat tarafından çevresi ile beraber (Yabanabad dahil) Osmanlı topraklarına katılır. (1362)
Bu dönemde Ankara ve çevresi, yoğun Türk nüfusuna olan ihtiyaç ve stratejik öneminden dolayı Karaman Beyliği ile çekişme alanı haline gelir ve birkaç defa el değiştirir. Bu yıllarda Yabanabad’ın doğu ve güneyi Osmanlı Beyliği, batı ve kuzeyi de Candaroğulları Beyliği hakimiyetindedir.

Yabanabad adını ilk ne zaman aldığı bilinmemekle beraber, 1423 tarihli ilk tahrirde zikredilen Yabanova adının Selçuklular’ dan intikal ettiğini kabul etmemiz gerekir. Bu tarihte verilen Yeğen Bey Vakfiyesi’ ne konu olan vakıfların kaynağı ilk Osmanlı dönemine kadar gitmektedir. Yani bölge-yer isimlendirme ve tanımlamaları II.Murat devri tahrirlerini esas almakta, onlara da Selçuklular’dan intikal ettiği anlaşılmaktadır.

Şiddetli belirtilerle başlayıp kısa sürede ağırlaşan hastalıklar için kullanılan sözcük ...

Akut,
Almanca: akut, 
İngilizce: acute.
İveğen (Aceleci).
Tıp bilimlerinde akut terimi ya hızlı başlayan ya da kısa süreli hastalıkları, bazen de her iki durumu birden tanımlamak için kullanır. 
Keskin bir noktada sonlanan, kronik olmayan. 
Yaprak ayasının uç kısmının sivri olması. 

Bir hastalığın ilk belirtilerinin ani, çabuk ve şiddetli seyrettiği dönem ağır, keskin, vahim.
Hastalık veya semptomun ani başladığını ve nispeten kısa sürede sona erdiğini, hastalık süresinin 3-14 gün olduğunu ifade eden terim.

Akut terimi halk arasında sıklıkla şiddetli ya da ciddi terimleri ile karıştırılmaktadır. Akut terimi tamamen farklı bir anlam ifade eder ve bir hastalık akut olabilir ama şiddetli olması gerekmez. Kronik, akut teriminin tam karşıtıdır ve uzun süre devam eden durumları tanımlamak için kullanılır. Subakut terimi ise “akut ve kronik arasında” anlamına gelmektedir. 

Bu hastalıkların çoğu mikrobik hastalıklar grubundandır. Damar tıkanmaları, kazalar, güneş çarpması, yanıklar, mide, apandisit delinmesi, barsak düğümlenmesi, pankreatit, menenjit, kulak, diş ağrıları ve daha bir çok ani ortaya çıkan hastalıklar bu isim altında toplanırlar.

İnek sütünden yapılan bir Hollanda peyniri ...

Edam,
(Flemenk Gravyeri).
Meşhur bir Hollanda peyniri olan Edam, inek sütünden üretilir. Yumuşak, tereyağımsı bir tada sahiptir. Ülkemizde de oldukça tanınmıştır. Üzeri kırmızı bir balmumu tabakası ile kaplıdır. kimyon tohumları ile baharlandırılmış bir çeşidi de vardır. Top şeklindedir. 
İnek sütünden yapılan Edam peyniri' nin şöhreti dünyayı tutan Hollanda peynirlerinin bir tipidir. 

Kum-missie adı ile de daha kalıplar halinde satılan peynir Edam peynirinin hemen hemen aynıdır. Hollanda'da peynir sanayi çok ileridir Peynir Türkiye'de olduğu gibi küçük imalathanelerde değil, fabrikalarda yapılmakta ve bütün dünya pazarlarına tonlarca peynir ihraç edilmektedir.

Eskiden Türkiye'de de pek çok satılan ve adına (Felemenk gravyeri) denilen üzeri kırmızı renkte mumla kaplı, gülle şeklindeki peynirler Edam peyniri idi. Adını ilk defa yapıldığı Felemenk'in kuzey bölümündeki (Edam) şehrinden almıştır.

Eski Doğu'da ve Bizans'ta hükümdarlık simgesi olan tören başlığı...

Tiara,
Eskiden papaların kullandığı tören başlığı,
Eski Doğu'da ve Bizans'ta hükümdarlık simgesi olan tören başlığı.
Papa' nın tören başlığı. 
I. Papanın üç katlı tacı; taç gibi baş süsü; eski İranlıların kullandığı sarık.   
I. Papanın tacı, taç (mücevherli), eski İran şahlarının taçı,
Papa, Roma Katolik kilisesinin, bir meclis tarafından seçilen, Vatikan'da oturan ve Hz. İsa'nın vekili sayılan başkanı. 
Papa tören başlığı.
Tiara - http://www.bilgiara.com/bilgi/mzcft-tiara/

Tiara, (Yunanca ve Latince), eski çağda doğuda, bizanslılarla habeşlilerde hükümdarlık sembolü başlık. Papalık, sınırsız bir kuvvete ve bunun şuuruna sahiptir. Dünya ve Kilise'nin efendisiydir.

 Sadece, Petrus' un halefi değil, İsa ve Tanrı' nın yeryüzündeki vekilidir. Makamı ile ilgili meselelerde günahsız ve lâyuhti (yanılmaz)' dır. Her şeyi düzenleyen ve idare eden O idi; fakat O, hiç kimse tarafından yönetilemez. İmparator ve prensler Papa' nın hakimiyetindedir. Ona ayak öperek, atının eğerini tutarak biat ediyorlar. Papalar bu sebeple, makam alameti olarak, Tiara denen üç tuğlu tacı XIV. yüzyıldan beri giyerler.

Vücudu saran elbise ...

Furo,
Vücudu saran elbise,
Vücudu iyice saran elbise.
Saydam bir gece elbisesinin altına giyilen elbise,
Şeffaf bir elbisenin altına giyilen dar ya da vücudu saran giysi.
Yırtmaçlı bir etekliğin altına giyilen, vücuda iyice oturmuş kolsuz elbise.
Fransada 18. yüzyılda çocukların ve genç kızların giydiği tek parça kuyruksuz giysi.

Anlam, kavram ...

Meal,
Mana, 
Anlam, 
Kavram,
Medlul, 
Mefhum, kavram.
Arapça: mana.
İngilizce: sense, meaning
Kelime, söz, hareket, davranış vb.nin ifade ettiği şey, anlatılmak istenen veya onlardan anlaşılan şey, anlam, medlul, mefhum.
Madde ve cismin dışında olan şey, iç, batın, ruh.
Asıl, öz, gerçek, hakikat.
Anlam, kavram,
Anlayış, duygu. 
Ortaya çıkan şey, sonuç, netice.
Bir kelimenin veya bir sözün anlattığı fikir.
Sözcüklerin veya davranışların zihinde uyandırdığı izlenim.
Sözcüklerin, dizelerin, tümcelerin ve benzerleri söz örneklerinin anlattıkları duygu, düşünce, yargı.
Bir nesne, özellikle o nesnenin nitelikleri konusunda edindiğimiz genel düşünce.

Mana kelimesinin diğer anlamları;
İfade,
Rüya, düş.
Bana.
Tohumluk hıyar.
Zaman.
Tohum.
Çayıra hayvan bağlamada kullanılan ve toprağa çakılan kazık.
Mahana.
İç, içyüz. 
Dilemek, irade.

İlişkin, değgin...

Ait,
İlişkin, 
İngilizce: corresponding, 
Fransuzca: Adherent.
Değgin,
Müteallik,
Merbut,
Bağlı,
İlgilendiren, ilişkin, ilişik, ilgili.
İlgisi, ilişiği olan, bağlı, ilgili, ait, merbut, müteallik.
İlişkin, üstüne ait, dair, müteallik.
Değgin, Soğuk algınlığı ile birlikte gelen sıtma, İshal

Güvenilir olma durumu ...

Akredite,
Yetki verilmiş, 
Resmen tanınmış, 
Kabul edilmiş,
Güvenilir olma,
İtimatlı,
Güven duygusu veren, güvenilen, 
Akreditasyon,
Bir ürünün yada hizmetin, piyasanın talep ettiği şartlara, standartlara, yönetmeliklere uygunluğunu göstermek üzere o ürün veya hizmet için yapılan deney, analiz, muayene ve belgelendirme işlemlerini yapan kuruluşların (Uygunluk Değerlendirme Kuruluşları) resmi bir otorite tarafından uluslararası kriterlere göre denetlenerek teknik ve idari yeterliliklerinin onaylanması ve belli aralıklarla denetlenmesi işlemidir.

Doğu Karadeniz yöresinde yetişen bir koyun cinsi ...

Karayaka,
Karayaka koyunu,
Karadeniz koyunudur. 
Özellikle Karadeniz’e kıyısı olan Sinop, Samsun, Ordu, Giresun illerinde iç kısımda ise Tokat’ da yetiştirilmektedir. Vücut beyaz renklidir ve kaba yapağı ile örtülüdür. Baş, kulak ve bacaklarda siyah lekeler bulunmaktadır. Dişilerinin boynuzu yoktur. Erkekleri (Koç) ise kıvrımlı boynuzlara sahiptir. 

Anaç koyunlarda canlı ağırlık 35-40 kg, laktasyon süresi 130-140 gün, süt verimi 40-45 litre, ikiz doğum oranı ortalama %5, kirli yapağı verimi 1.5-2 kg. dır. Kuyruk yapısı yağsız,ince ve uzun görünüşe sahiptir. Eti lezzetli koyun ırklarımızdandır.

Siirt ilinde bir kaplıca ...

Lif,
Lif Kaplıcası,
Siirt il merkezinde, Kışlacık Köyü yakınında bulunan Lif Kaplıcası’nın verimi saniyede 30 lt. dir. Sıcaklığı 41 °C' dir. Suyun kimyasal özellikleri klorürlü, sülfatlı, bikarbonatlı, sodyumlu, hidrojen sülfürlü kalsiyum içermektedir. Kaplıcanın suyu romatizma, solunum yolları, kadın hastalıkları ve sinirsel hastalıkların tedavisinde etkilidir.

Sağlarca (Billoris) Kaplıcası; 
Siirt’te 17 km. uzaklıkta, Siirt-Eruh yolu üzerinde, Botan Çayı kıyısındaki bir mağarada bulunan kaplıcadan mağaranın genişletilmesiyle yararlanılmaya başlanmıştır. Bu kaynağın suyu doğrudan doğruya Botan Suyu’na karışmaktadır. Kaplıcanın suyu 33-36 °C' dir. Suyu Klorürlü, Sülfatlı, Sodyumlu, Kalsiyum, Bikarbonatlı, Hidrojen-Sülfürlü, içermektedir. Suyun pH değeri 6,4’ tür. Kaplıca suyu, romatizma, deri, solunum yolları, kadın, sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme, ameliyat sonrası rahatsızlıklar gibi hastalıklara olumlu etki yapmaktadır.




Hista Kaplıcası;
Siirt ili Eruh ilçesi, Düğünyurdu Köyü yakınında, Dicle Irmağı kenarında bulunan Hista Kaplıcasının suyu bir kaya yarığından kaynamaktadır. Buradan da 15 m. aşağıdaki bir havuza dökülmektedir. Suyun sıcaklığı 60
°C' dir. Buradaki 8.00x4.00 m. ölçüsündeki havuzun üzeri tonoz bir tavanla örtülüdür. Kaplıca suyu kükürtlü sodyum, kalsiyum sülfatlı sular grubundandır. Az miktarda demir içeren kaplıca suyu tortulu olduğundan yalnızca kaynağından içilebilmektedir. Kaplıca suyu romatizmal ve kadın hastalıklarının tedavisine iyi gelmektedir.

Pirinç ya da bulgur lapası ...

Şile,
Pirinç ya da bulgur lapası,
Erzurum, Bitlis ve Van yöresinde verilen ad.
Suyunu çekmemiş pilav,
Lapa; 
Nişastalı tanelerin, su ile kaynatılarak bulamaç kıvamına getirilmiş durumu.

Şile sözcüğünün diğer anlamaları;
Yaban çiçeği (Mercanköşk), 
Mercanköşk,
Ladin ağacı sakızı,
İstanbul iline bağlı ilçelerden biri.

Kısa hırka ...

Libade,
Farsça: Libade.
Farsça, yağmurluk anlamındaki lebade, kelimesinden türetilmiştir.
Bir tür kısa hırka,
Pamuklu kadın elbisesi.
Arkası ve önü sırma ile işlenmiş kısa kollu gelin elbisesi.
Yelek, Hırka,
Köy kadınlarının elbise üstüne giydikleri bir çeşit manto.
Cepken.

Pamuklu, genişkollu kadın ceketi, hırka. 
Osmanlıcada Lübade, Yağmur için giyilen kepenek.
XIX. yüzyılın sonlarında moda olan kısa dik yakalı, kolları bol, eteği bel hizasında, yenleri bileğin üç dört parmak üstünde, yakası, önleri, etek ve kol ağızları harçla süslü, düğmesiz, önü daima açık, pamuklu veya abadan yapılmış, verev dikişli kısa hırka.


Osmanlılar döneminde kullanılmış bir tür asker kaputu yada yağmurluk ...

Avniye,
Bir tür kukuletalı asker kaputu, yağmurluk,
Osmanlılar döneminde kullanılmış bir tür asker kaputu yada yağmurluk. 1861-1876 yılları arasında, Abdülaziz döneminde kukuletalı bir yağmurluk olan kaput çok yaygın kullanılmıştır.  Gerçekte eskiden beri asker ocağında kullanılmış olan kukuletalı yağmurluk, gocuk üzerinde yapılan değişiklikler ve kol eklenerek elde edilmişti. Serasker Hüseyin Avni Paşa hazırlatarak ordu zabitan ve erkanına kışlık sokak giysisi olarak kabul edildiği için Avniye olarak isimlendirilmiştir. 

Devetüyü ve siyah renkli çuha ile yapılan, düğmeli, omuz ve yan dikişleri ve kol dikişleri çuhanın renginde şeritle çevrilmiş. İyi bir çuhadan yapıldığında çok uzun süre kullanılabilen ve Alafranga olmayan bir ürün olarak yaklaşık elli yıl kadar kullanılmı. Abdülaziz'in de avniye ile çekilmiş bir fotoğrafı bulunmaktadır.

Eski İskandinav halklarının III.yüzyıldan sonra kullandıkları, günümüzde ise fal bakmak için kullanılan abece ...

Rün,
Run, 
Runca, 
Runik,
İngilizce Runik,
Swedish rinna,
Danish rinde,
Middle English ronnen,
Almanca rinnanan, rannijanan,

III-XIII. yüzyıllarda İngiliz İskandinav dillerinde kullanılan alfabenin harflerinin her biri.
İskandinav mitolojisinde ve paganizminde en büyük tanrıdır. Germen mitolojisi'nde bulunan Woden ve Wodanaz ile benzerlikler gösterir. Tanrı Odin runik alfabe' yi insanlara hediye etmiştir.

Runik yazı İlk Çağ Orta Asya toplumları, Etrüskler, Macarlar ve vaktiyle Kuzey Avrupa ülkelerinde (İsveç, Norveç, Finlandiya, Almanya vs.) yaşayanlar tarafından kullanılmış bir yazı sistemidir. 
Bu yazı sisteminin, Kuzey Avrupa ülkelerinde kullanılmış alfabesine runik alfabe ya da Futhark adı verilir. Bu alfabeye verilen Futhark adı, alfabedeki ilk 6 harfin kullanılmasıyla oluşturulmuş yapay bir addır ve İskandinav mitolojisindeki göksel yaşam kavramını ifade eder.

Runik adı ise, maji ve kahinlikle ilgili görülen bu alfabeyi kullanmış eski Cermen dili halklarının (Angıl’lar, Vikingler vs.) Run’lar (runes) adıyla anılmış olmasıdır. Run (rune) sözcüğünün Hint-Avrupa dillerindeki anlamı sırdır (mister).
Bu sözcükten türetilmiş raunen sözcüğü sırdan söz etmek, mırıldanmak anlamına gelir.
İskandinav (Nordic) rune harfleri güçlü ve derinden dönüştürücü bir kehânet sisteminden oluşur. Bu sistem, bize Kuzey Avrupa kültürlerinin kadim bilgelik geleneğine giriş imkânı sağlar. Bu rune harflerinin, tanrılar ve tanrıçalardan, devlerden, cücelerden, savaşçılardan ve bilgelerden oluşan Kuzey pagan dünyası içerisinde derin yansımaları vardır.

İskandinav Runik Alfabesi (Nordic Runes) üç majör alana hitap eder:
  1. Rune irfanı (Runelore): İlk olarak "Herkesin Babası" Odin tarafından keşfedilen bu eski kehanet sisteminin târihi ve  zengin mitolojik geleneğini içermektedir.
  2. Runik işaretler (Runestaves): Yaşlı Futhark'daki 24 rune harfinin her birinin anlamının tam açıklanışlarını, görselleştiriş egzersizlerini ve gündelik yaşam için pratik dersleri içermektedir.
  3. Rune Harfleri ile Kehânette Bulunmak (Runecasting): Kadim rune harflerinin kehanetçilik uygulamının geniş kapsamlı rehberi, onların yapılış sanatını, kehânette kullanılışını ve örnek kehanetler ile yorumlanışını içermektedir.
İskandinav Rune' larının gösterdiği gibi, rune harfleri yalnızca kaderi yansıtmaktan çok daha fazlasını yaparlar. Sezgiyi geliştirirler ve genişletirler, kişisel gelişim alanında, kendini keşf ediş alanında ve kişisel dönüşüm alanında yeni yollar açarlar.

Paul Rhys Mountford, Kelt ve Norse geleneklerinde uzmanlaşmış bir yazar, araştırıcı ve workshop lideridir.  Ogam: Ağaçların Kelt Kehaneti ve Kadim Viking İrfanı / İskandinav Runik Alfabesi kitaplarının yazarıdır. Çağdaş Pagan topluluğunun aktif bir üyesi olan yazar,  eşi ve oğlu ile beraber Auckland, Yeni Zelanda'nın Hauraki Körfezi' nde Waiheke adasında yaşamaktadır. Yazarın yeni kitabının arka kapağından bu bilgiler alınmıştır.

Hindistan'da yaşayan bir cins yaban sığırı ...

Gevir, 
Gaur,
(İng. gaur).
Seladang (Bibos gaurus),
Yaban Sığırı,
Hindistan Sığırı,
Hindistan'da yaşayan bir cins yaban sığırı,
Güneydoğu Asya'da yaşayan bir yaban sığırı, Güneydoğu Asya ve Hindistan'da yaşayan yabanıl sığır türü.

Hindistan bizonu da denilen bu orman hayvanının omuz hizasında boyu 180 santimi geçer. Baş ve vücut uzunluğu 3 m. 'ye yaklaşır. Yetişkin erkek gevir, tıpkı yak gibi siyaha yakın bir koyu kahverengidir, yalnız bacaklarının dizlerden aşağısı beyazdır. Yukarıya kıvrık boynuzları enli, ağır ve siyah uçludur. Gevirin vücudu çok hacimlidir. Ensesinden sırtının ortasına kadar yüksek bir çıkıntı göze çarpar.

Hindistan’da, Burma’da ve Malakka yarımadasında tepelere yakın orlarmanlarda ve yüksek otların arasında yaşayan gevir’in başlıca yiyeceği bambuların ve başka ağaçların sürüngenleri ve otlardır.  Hindistan’ ın Malabar bölgesi yerlilerinin gevir hakkında ilginç bir efsaneleri vardır. Efsaneye göre; Hayvanın, burun deliklerinin içinde taşlar biriktirdiğini ve bunları tüfek hızıyla düşmanlarına savurduğunu, taşın daima hedefini bulduğunu ve açılan yaranın da daima öldürücü olduğunu ileri sürerler.

Gevir’i evcilleştirmek için gösterilen çabalar boşa gitmiş olup yabani sığır olarak kalmıştır.
Gebelik ve doğumu ehlî sığırlar gibidir. İnekle eşleşmesinden elde edilen melezine gayal denir.

"Çok zengin" anlamında yerel bir sözcük ...

İmer,
Varlıklı,
Çok zengin, varlıklı.
Yerel bir sözcük,

Kahramanmaraş ilinde bir yayla...

Uludaz,
Uludaz yaylası, 
Yavşan Yaylası; 
Şehir Merkezine 35. km mesafede olup yolun 15 km. kadar kısmı bozuk stabilizedir, arazi veya pick-up türü araçlarla gitmek mümkün olmaktadır. Yaylanın alanı dar olmakla birlikte sedir ve göknar ağaçlarından oluşan ormanı, teneffüs etmeye değer bir havası ve içimine doyulmayacak tadda suyu vardır. 

Rakımı yaklaşık 1700 - 1800 m arasında değişmektedir. Çok enterasan biçimde, Uludaz yaylalarında bin 500 metreden başlayarak 2 bin 271 metreye kadar aşırı yoğunlukta, toprakta, çimende, kaya oyuklarında yedi noktalı uğur böcekleri görülür. Haziran ayından itibaren görülen bu uğur böcekleri ne kadar kaldığı bilinmemektedir. Halen tam anlamıyla bunun nedeni bilinmemekte olup bilimsel bir çalışma konusu olmaktadır.

Başkonuş yaylası; 
Engizek Yaylası ; 
Ahırdağ Karagöl Yaylası ; 
Ahırdağ Eğrigöl Yaylası; 
Ağıllı Yaylası; 
Seen Yaylası; 
Ağoluk Yaylası; 
Akifiye Yaylası;
Kümperli, Delihacılı Yaylaları; 
Elmacık yaylası,
Çakıroğlu yaylası,
Yoğunoluk yaylası,

Yaptığı işin verdiği ters sonuçtan üzüntü duyan kimse...

İldem,
Yaptığı işin kötü sonuç vermesinden üzülen, pişmanlık duyan kimse.
Barışçıl kimse.

Minnet...

Ağdık,
Minnet,
Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu,
İyilik yapana karşı duyulan teşekkür,
İyiliğe karşı duyulan şükür hissi.
Birisine iyilik etmek.
Yapılan iyilikleri sayarak başa kakmak.
Tenezzül, 
Mihnet, (Arapça).

Geniş bir görüş sağlamak için yüksek bir yere yapılan küçük kule ...

Gazebo,
İng. gazebo.

Görüş sahası geniş olan balkon.

Mirador,
Belvedere, 
Balkon,
Taraça,
Manzaralı balkon, kule.

İşlenmiş timsah derisi ...

Krokodil, 
Fransızca: crocodile.
İşlenmiş timsah derisi. 
Bu deriden yapılan.
İşlenmiş timsah derisi:
Bu sözcük Fransızcada timsah anlamına geldiği için, derisi de bu adla anılır. Elde edilmesi oldukça zordur ve değerlidir. Bu deriden yapılan çanta, ayakkabı, kemer, cüzdan vb. süs eşyası lüks eşya sayılır.

Timsahlar (Crocodilia), sıcak bölgelerde bataklıklar ve su kenarlarında yaşayan vücudu kemiksi pullarla örtülü sürüngenleri içeren bir takım. Bu takımın familyaları Alligatoridae (Aligatorgiller), Crocodylidae (Timsahgiller) ve Gavialidae (Gavyaller)'dir.

Crocodilia takımı, Kretase döneminin sonlarında, yaklaşık 84 milyon yıl önce ortaya çıkmış iri sürüngenlerdir. Kuşların yaşayan en yakın akrabalarıdır. Kuşlar ve timsahlar, Archosauria grubunun yaşayan son üyeleridir. Crocodilia takımı, 220 milyon yıl önce Trias Döneminde ortaya çıkmış olan ve Mezozoik dönemde çok çeşitli şekillere ayrılan Crurotarsi grubunun üyelerindendir.

Timsah, sıcak bölgelerdeki akarsularda yaşayan, Timsahgiller takımından iri yapılı, kalın ve kabuksu derili sürüngen türlerinin genel adıdır. Uzaktan bakıldığında kertenkeleye benzerler. Vücutlarının üzeri, sert kemiksi plakalarla örtülüdür. Ön ayaklarında beşer, arka ayaklarında dörder parmak bulunur. Parmak araları tamamen veya kısmen perdelidir. Uzun, yandan basık kuyrukları suda kürek vazifesi görür. 

Güçlü dişlerle bezenmiş, çok kuvvetli çeneleri vardır. Yalnız üst çene açılır. Etli dil, alt damağa yapışıktır. Gözleri, burunları ve kulakları başlarının üst kısmında bulunur. Suda yüzerken rahatça etraflarını görür, işitir ve solunum yaparlar. Karada vücutlarını zor taşımalarına rağmen, suda çok iyi yüzerler. Gündüzleri dinlenir, çoğunlukla gece avlanırlar. Gözbebekleri dikey olduğundan gece de iyi görürler. Timsahlar renk körüdür.

Yumurtayla çoğalırlar. Çiftleşmeden sonra dişi, kıyıdaki bir kumlukta açtığı çukur içine kaz yumurtası iriliğinde 50 kadar yumurta yumurtlar. Yumurtaların üzerini kumla örterek yakınlarında nöbet bekler. Bazen bu süre üç ayı bulur. Dişi bu sürede hiçbir şey yemediğinden kilo kaybeder. Zaman zaman erkek de dişinin yakınına gelir. Ama dişisini beslemeyi akıl edemez. Yavrular, yumurta kabuğunu kırmaya hazır olunca 20 metre kadar uzaklıktan duyulan sesler çıkararak annelerini yardıma çağırırlar. Dişi, kumları açarak yumurtalardan yavruların çıkmasına yardım eder. İnce derili yavrular büyük bir titizlikle tek tek annenin ağzında su kıyısına taşınır. Bakıma muhtaç yavrular altı ile sekiz haftalık bir süre içinde anne ve baba tarafından dış tehlikelerden büyük bir dikkatle korunur. Yırtıcı kuşlar ve vahşi memeliler timsah yavrularına düşkündür. Yavrular kendilerine bakacak duruma gelince anne ve babalarından uzaklaşarak kendilerine av sahaları ararlar. Büyük timsahlardan uzak olmak zorundadırlar. Hatta bazan sonraki karşılaşmalarda anne ve babalar yavrularını tanıyamamakta, onlara av gözüyle bakmaktadır. Yavrular, balık yumurtaları, salyangoz ve su böcekleriyle beslenirler.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org

Sivas kentinde, Anadolu Selçukluları döneminden kalma ünlü medrese ...

Buruciye,
Buruciye Medresesi,
Çifte Minareli Medrese, 
Gök Medrese,
Şifaiye Medresesi ,

1271 yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmış. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yaptırılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır. Sarımtırak renkli taşların oyma olarak yapılan giriş kapısı ve avlu karşısındaki iç cephe, devrin Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerindendir.

Yapı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri açık avlu etrafındaki sütunlu revaklar ve bunların gerisinde bulunan hücrelerden oluşmaktadır. Giriş kapısının sol yanında mavi ve siyah çinilerle süslü türbe hücrede medrese binasını yaptıran Burucerdioğlu Muzaffer Beyin ve çocuklarının mezarları bulunmaktadır. 


Vakfiyesinden binada bir de kütüphane bulunduğu anlaşılmaktadır. Mukarnas kavsaralı bir nişin belirlediği taç kapıda dışa taşıntılı rozetler dikkati çekmektedir. Cephenin her iki köşesindeki demet payelerden oluşan köşe kuleleri yazı kuşağı ve pencereler cepheyi zenginleştirmektedir. Taş işletmeciliğinde ağırlığın taç kapıda yer aldığı görülür. Yıldız, rumi ve geometrik motifler yüzeysel ancak bir dantel gibi işlenmiştir.

At terbiyesi ...

Dresaj,
At terbiyesi,
Fransızca eğitmek, terbiye etmek anlamında bir terimdir. At eğitiminin belli kurallar ve rekabet ortamı çerçevesinde gelişmiş amatör seviyeden olimpik seviyeye kadar turnuvaların düzenlendiği bir spor dalıdır.
En önemli amacı; standardize edilmiş yoğun eğitim yöntemlerini, bir atın doğal atletik yeteneğini ve gönüllüğünü geliştirip, aynı zamanda binek at potansiyelini en yüksek seviyeye ulaştırmaktır. 

Bir atın jimnastik gelişiminin terbiyesinin doruk noktasında, uzman binicinin en az yardımıyla istenen hareketi rahat bir şekilde sergileyebilir. Dresaj bazen "At Balesi" (Dressuur) olarak açıklanabilir. Bu disiplin antik köklere sahip olmasına rağmen, önemli bir at müsabakası olarak Batı'da ilk Rönesans süresince değer kazanmıştır. Bu dönemin Avrupalı büyük binicileri o zamandan beri çok az değişen ardışık eğitim sistemi geliştirmişlerdir. Klasik at terbiyesinin hala eğitimli modern at terbiyesinin temelini oluşturduğu dile getirilmektedir.






























http://tr.wikipedia.org

Büyük İskender' in atının adı...

Bukefalos,
Bucephalus,
Büyük İskender,
III. Alexandros namı değer Big Alexander.
Kral Philipin ve Kraliçe Olympiasın oğulları olarak Makedonyalıların başkenti Pella'da M.Ö. 356 yılında dünyaya geldi. İskender, küçük yaştan itibaren Mirmidon Kahramanı Aşil ve diğer büyük mitolojik Kahraman Herkülün hikayeleriyle büyüdü. Daha 13 yaşında savaş eğitimine başladı. Gelmiş geçmiş en iyi filozoflar arasında görülen Aristodan ders aldı. 

Aristo ona bilim, tıp, edebiyat ve filozofî öğretiyordu. Aslında kendini kanıtlaması küçük yaşta yabani bir atı ehlilleştirerek başladı. Atı kimse ehlilleştirememişti. Bu atı Teselya' lı Pilonikos Kral Philip'e hediye olarak getirmişti. Babasından atı istedi. Babası ise atın çok huysuz olduğunu kendisine başka bir at seçmesini söyledi. At çok değerliydi fakat yabaniydi. 338 kilo saf altın değerindeydi. Fakat İskender atı sevmişti. İlgiyle inceledi. Atın yanına gitti ve atın huysuzluğundan nasibini aldı. Fakat atın kendi gölgesinden korktuğunu farketmişti. Yüzünü Güneşe doğru çevirdi ve kulağına birşeyler fısıldadıktan sonra bindi. At İskenderi üzerinden atmadı ve birlikte epey ilerlediler. 
İskender ata Bucephalos ismini verdi. İskender gittiği her yere bu atı götürdü.

Hatay ilinde kullanılan, kamıştan bir tür çifte kaval...

Argun, 
Orgun, 
Gargın, 
Argul.
Kamıştan yapılmış çok sesli bir çalgı.
Hatay yöresine özgü, yan yana tutturulmuş iki kamış düdükten yapılmış çifte kaval.
Yan yana tutturulmuş iki kamış düdükten yapılmış çifte kavala Hatay yörsinde verilen ad.

İki kavalın yanyana monte edilmesiyle Zonguldak civarı ve güneydoğu Anadolu bölgesinde kullanılmaktadır. Ön kısmında 5-6 adet ses perdesi bulunmaktadır. Boruların her ikisinde perde sayısı eşit olabileceği gibi bir tarafta bir adet ses perdesi de olabilir. Güney Anadolu da özellikle Antakya ve Yayla dağı çevresinde Argun adı ile bilinmekte ve çalınmaktadır. Hatay'a özgü argun adlı üflemeli çalgı da, çifte kavala benzer. Bunlar da çoğu kez kartal kemiğinden yapılır. Çifte kaval ile argun arasındaki başlıca fark, argunun kavallarından birinin deliksiz oluşudur. Perde deliği olmayan bu kaval, sürekli aynı sesi vererek öteki kavala eşlik eder.

Hatay’da kullanılan nefesli bir halk çalgısıdır. Adını Orgun, Gargın veya Argul olarak da söyleyenler vardır. Yan yana ekli iki kamıştan yapılma çift kavaldır. Karcı sözcüğü Türkçe’de kamış anlamına gelmektedir. Çalgının adını buradan aldığı söylenebilir. Argun adlı kamış çiftenin biri, üzerinde delikleri vardır. Diğerinde ise perde delikleri bulunmamakta ve dem sesi vermeye yaramaktadır. Bu dem borusuna bazen uzun bir kısım eklenir ki bu tip çalgıya, Arapça ‘Argun Ebubekere’ adı verilmekte adı verilmektedir. Suriye Arapçasında büyük olanın adına Argulül kebir, küçüğüne ise Argulül sağır denilmektedir. Batılı bazı kaynaklarda Argun adının Yunanca  Erganon’dan kısaltılarak söylendiği ifade edilmektedir.
 
Dünyada Argun tipinde bir çalgı yoktur. 
Nefesli-Soluklu-Üflemeli Türk Çalgıları;
Ağız Tamburası, Ağız Orgları, Argun,
Balaban,
Çığırtma.
Düdük,
Garmon,
Kaval,
Mey, Mızıka,
Sipsi,
Tulum,
Zurna,

İnek sütünden yapılan mavi küflü klasik İngiliz peyniri ...

Stilton,
İlk kez 18. yüzyılın sonlarında, Mavi peynir de denilen küflü peynirgiller familyasından Stilton peyniri, Stilton köyünün bulunduğu Huntingdonshire'da, posta arabalarının konakladığı bir durak yerinde satıldığı söylenir. Ama adını aldığı köyde hiçbir zaman üretilmediği anlaşılmıştır. Günümüzde de yalnızca Leicestershire, Derbyshire ve Nottinghamshire illerinde üretilen bazı peynirler Stilton adıyla anılır.

Başlangıçta yalnızca shorthorn ineklerinin sütünden yapılan Stilton peynirlerinin Roquefort'dan daha az tuzlu, ama daha keskin bir tadı vardır. Preslenmediği için orta yumuşaklıkta, sürülebilir kıvamdadır. Bu peynirin üretiminde Penicillium glaucum adlı bir küf mantarı kullanılır; bu yüzden de peynirin sarımsı rengi küfün yol açtığı mavi damarlarla bölünmüştür. Stilton 23 cm yüksekliğinde ve 20 cm çapında silindirler biçiminde üretilir. 4-8 ay, bazen daha uzun süre dünlenmeye bırakılır. İngiltere'de geleneksel olarak bisküvi, Porto şarabı ve meyveyle birlikte yenir.

Stilton peyniri AB nin yüzünden bugünlerde çok sıkı denetim altında ve sadece bir kaç mandırada üretiliyor. Peynir mayalanmadan önce süt artık pastörize edildiğinden işin meraklıları tarafından eskisi gibi kabul görmesede noel yemeklerinde sunumu moda haline geldiğinden tüketimi artmış durumda. Mayadan sonra bastırılmayan peynir yuvarlak kaplarda şekil aldırılıp kurutulmaya bırakılıyor bu esnada kalın bir kabuk oluşuyor ve bu kabuk stitonun yenmeyen tek kısmı. İçine mavi küf damarları açan penicillium roqueforti mantarı eklenenler küflü peynir kategorisine girdiğinden literatürde bu tür Stilton, blue yani mavi Stilton olarak küfsüz olanı ise white yani beyaz Stilton olarak adlandırılıyor.


























http://tr.wikipedia.org

Hafif makineli bir tüfek cinsi ...

Sten, 
(İng. Sten).
Çapı 9 milimetre olan, İngiliz yapısı, hafif bir tür makineli tüfek. 1940 yılında Birleşik Krallık'ta yaşanan silah sıkıntısına karşı, 9 mm kalibreli, basit tasarımlı, kolay üretilebilen ve oldukça güvenilir bir silahtır. 


Adını, tasarımcıların soyadının baş harflerinden ve yapıldığı yerden almaktadır. İlk aşamada 100.000 adet üretilerek İngiliz askerlerine hafif, az yer kaplayan, onarımı ve bakımı kolay bir silah sağlanmıştır. SAS komandoları ve baskın ekipleri için de sınırlı sayıda susturuculu üretilmiştir. Sten, kısa menzilli, yüksek atış hızına sahip. Hareket kabiliyeti yüksek bir silahtır. Mermileri 9 mm çapındadır. Menzili yakın bir silahtır. Ancak yere düştüğü an, içindeki 32 mermiyi etrafa saçar. Buda kaza ve yaralanmalara hatta ölümlere neden olabilir.






















http://tr.wikipedia.org/

Şarabın yaydığı güzel koku ...

Buke,
(Fr. bouquet).
Koku, rayiha. Şarabın yaydığı güzel koku.
Şarabın eskimesi sonucunda meydana gelen şarap kokularına denir. Daha çok içildikten sonra genizde hissedilir.
Genç şaraplarda bulunan aromaların yıllandıkça daha kompleks hale gelip; ikincil ve üçüncül aromalarının da hissedildiğini gösteren, gelişmiş kokuları belirten terimdir.

Şarabın fermantasyon ve meşe tretmanı sırasında ve daha sonra şişede yıllandırılması boyunca oluşan ikincil ve üçüncül aromalardır.

Uyuşuk, miskin ...

Uyuntu,
(Uyundu).
Kamalak,
Uyuşuk, tembel, miskin.
Üşengen,
Serseri,

Nine ...

Ebe,
Nene,
Nine,
Yaşlı kadın.
Teyze,
Hala,
Torunu olan kadın, büyük anne.
Yaşlı kadınlar için kullanılan bir seslenme sözü.

İslam hukukunda, yaralama ya da organ kesme suçları nedeniyle zarar görene verilmesi gereken diyet ...

Erş,
Arapça, erş, (ﺍﺭﺵ).
Sakatlanan bir organ için sakatlayandan alınan şeri diyet, bir organa biçilen maddi bedel.
Satıldıktan sonra kusurlu olduğu görülen bir malın bedelinden indirilen para.
Erş sözcüğünün çoğulu, üruş.
Üruş (Çoğul),
Diyet,
Kefaret,
Kan bedeli. 
Can pahası.
Para, değer.
Kıymet.
Yaralanan veya öldürülen bir kimse için en yakın vârisine ödenmesi şeran hükmolunan para veya mal. 
İslam hukukuna göre, öldürme ve yaralamalarda suçlunun ödemek zorunda olduğu para veya mal, kan pahası, kan parası, kefaret.

Kısas ise daha farklıdır. Kısas, Bir suç işleyenin aynı cinsten bir ceza ile cezalandırılması. Öldürme veya yaralamada, suçluya aynı şeyin yapılması. Kasten adam öldürene veya yaralayana İslam hukukunun uyguladığı ceza. Kısas, kesmek anlamına gelen Kass kökünden alınmıştır.

Küçük akarsu ...

Cafer,
Akak,
Dere,
Çay,
Küçük akarsu,
Yatak.
Irmak,
Nehir,
Küçük akarsu.
Abja (Lazca).

Suyun ivinti yeri.
Eğimi, inişi fazla olan yer.
Büyük akarsular nehir ya da ırmak olarak adlandırılırken daha küçükleri ise çay ve dere olarak adlandırılırlar. Nehir ya da ırmak, genellikle denizlere, göllere ya da bir başka büyük akarsuya dökülen, özellikle genişliği ve taşıdığı su miktarı bakımından büyük akarsulara verilen genel addır.

Basur ...

Hemoroit,
Hemorrhoids,
Basur,
Kalın bağırsağın alt bölümünde ve anüste toplardamarların genişlemesiyle oluşan varis,
Hemoroit.
Hemoroid, basur,
Mayasıl,

Basur; Basur, anüs (makat) bölgesindeki toplardamarlann varis gibi genişlemesidir. Hemoroit kelimesinin kökü aslında yunancadır ve kan akışı demektir. Hemoroitler, içinde atar damarlar ağı bulunan ve adeta sünger yastığına benzeyen nodüller (memeler) görünümündedirler. Kanı geri taşıyan toplar damarlar ise iç ve dış sfinkter (kapama) kasının içinden geçerler. İç sfinkter kasının daimi gerilmiş olması nedeniyle, nodüllerin içinde toplanan kanın çıkması önlenir ve dokuların şişmesi sağlanır. Böylece bağırsak ucunda bir yastık halkası oluşur ve hemoroitler adeta conta görevi görerek sfinkter kaslarının kapama özelliğini desteklerler.

Hemoroitler, böylece makatın ince kapama ayarını yerine getirirler. Dışkılama sırasında sfinkter kasları gevşer ve memelerin içinde bulunan kan rahatlıkla akabilir. Bu mekanizmanın etkilenmesi durumunda, sfinkter kasları tam anlamıyla gevşemez ve kan akamaz.

Çıplak toprak ...

Daz,
Dazlak. 
Çıplak (toprak).
Otsuz, çıplak arazi, tepe.

Daz' ın diğer anlamları,
Kadının cinsiyet organı.
Cimâ etmek.
Kellerin başında kellikten geri ye kalmış izlere denir,
Saçsız baş, kel.
Kel, saçsız.

Eskimo' ların kendilerine verdikleri ad ...

İnuit,
İnuklar,
Eskimo, İnuit veya İnuklar,
Kanada'nın kuzeyi, Alaska, Grönland ve Sibirya' nın doğusunda yaşayan yerli halka verilen isimlerdir. Eskimo-Aleut ailesinin üyeleridir. Yupik halkı da Eskimo ailesine dahildir. Dünyada toplam olarak 100.000 - 150.000 Eskimo vardır. Bunların yaklaşık 40.000' i Kanada' dadır.

Eskimolar, Eskimo – Aleut Ailesinin üyeleridir. Yupik halkı da Eskimo ailesine dahildir.
Arktik bölgede, Alaska, Kanada ve Grönland' da yaşayan Eskimoların ayrıldığı iki ana koldan biri inuklardır. Diğer kol Yupik halklarıdır.

Kültürel (ve siyasi) açıdan üç ana gruba ayrılırlar:
İnyupikler ya da Alaska İnuitleri
İnuitler ya da Kanada İnuitleri Batı Kanada İnuitleri
Doğu kanada İnuitleri
Grönland İnuitleri

Yerel folklorda Eskimo sözcüğünün çiğ et yiyen kişi anlamına geldiğine inanıldığı için bu kelimenin kendilerini tanımlamak amacıyla kullanılmasını hakaret kabul ederler. Bununla birlikte Eskimo sözcüğü diğer dillerde hakaret ya da küçümseme anlamı taşımaz ve antropoloji ve arkeolojide yaygın olarak kullanılır. İnuit ve İnuk sözcükleri Kanada' da resmi olarak Eskimo yerine kullanılmaktadır. İnuit kelimesi İnuk kelimesinin çoğuludur. İnuk kelimesi İnuitçe'de kişi anlamına gelir. Eskimolar ya da İnuit ve Yupikler, Arktik bölgedeki dört ülkeye dağılmış olarak, yaşarlar. Yupik ve İnuit olmak üzere iki ana gruba ayrılırlar.

Kanada Eskimoları Eskimo adını küçültücü bulup kendileri için kullanılmasını yasal olarak engellerken, Alaska Eskimoları kendilerine Eskimo denilmesinden rahatsızlık duymazlar. Eskimo adı Kanada' da geçerli olmasa da Alaska' da geçerlidir. Kanada ve Grönland'da yalnızca İnuit kolundan Eskimolar bulunur. Buradaki halklar için "Eskimo" adının kullanılmaması karışıklık yaratmaz. Yupikleri de içine alan bütünleyici adlandırma olarak Eskimo adından kaçınılarak Inuit-Yupik ya da Inuit/Yupik biçiminde bir ikili adlandırma tercih edilir.

Rusya Federasyonunda yalnızca Yupik kolundan Eskimolar bulunur. Buradaki halklar için Eskimo adının kullanılmaması karışıklık yaratabilir. Sirenik Yupikleri kimi uzmanlarca Eskimoların üçüncü ana kolu olarak kabul edilmektedir ve bunlara Sirenik Eskimoları denerek Yupik olmadıkları belirtilmek istenmektedir.

Amerika Birleşik Devletlerine bağlı Alaska' da Eskimoların İnuit ve Yupik her iki kolu da bulunur. Buradaki halklar için Eskimo adının kullanılmaması kesinlikle karışıklık yaratır.

Eskimo, sayısız toplumun (Allivik, Copper, Netsilik, Polar, Iglulik, Aleut, Chukchi, Koryak, Cugach, Kobuk) obalar biçiminde örgütlenerek Kanada' dan Alaska' ya, Grönland' dan Kuzey Asya' ya, Kuzey kutbun dört bir yanına yayılmış fiziksel görünüşleri, dilleri, mitolojileri, sanatları, üretim araçları ve üretim ilişkileri bakımından büyük benzerlik gösteren toplumların genel adıdır. Kimi Eskimo toplumların dilinde "Eskimo" terimi melek anlamına yakın düşüyor. Her bir Eskimo toplumunun kendi iç evriminin getirdiği ve yörelerindeki başka halklardan etkilenmeleriyle edindikleri farkların dışında genel karakteristikleri birbirine çok benziyor.

İslam dininde haram sayılan faiz ...

Riba, 
(İng. interest),
Faiz.

Ürem,
Nema,
Güzeşte,
Getiri,
Artma, çoğalma, şişme, gelişme ve yetişme, mübadeleli akitlerde taraflardan birinin hakkı kabul edilen ve akit sırasında şart koşulan karşılıksız fazlalık anlamında bir İslâm hukuku terimi. "Riba" kelimesi arapça mastar olup, sözcüğün kökeninde "mutlak çoğalma" anlamı vardır.

Muamelede meşru miktardan tecavüz.
Bir şeyin artması, çoğalması.
Verilen borç para veya mal karşılığında kar isteyip zarara ortak olmamak suretiyle hasıl olan kazanç.
Tartısı ve ölçüsü belli olan bir malı aynı cinsten daha fazla olan bir mal ile, bir karşılığı olmaksızın, peşin olarak veya veresiye değiştirmektir.

İşletmek için bir yere ödünç verilen paraya karşılık alınan kar, getiri, ürem, nema.
Kapitalist ekonomide, artık değerin değişikliğe uğramış biçimi olarak paranın fiyatı, kiralanan paranın kira bedeli.
Üretim faktörlerinden sermayenin getirisi.
Fon istem ve sunumunun karşılaşması sonucu oluşmuş fon fiyatı.

Riba, İslamda da, Musevilikte de, Hıristiyanlıkta da haramdır. Riba zulümdür, parası olanların parasızları ezmesidir..

Bir nesnenin uzayda kapladığı yer ...

Uzam,
(İng. extent).
İmtidat, (Arapça, امتدادات )
Vüsat, (Arapça, وسعت ).
Boyut,

Algılanan nesnelerin temel niteliği.
Bir nesnenin uzayda kapladığı yer, vüsat.
Özdeğin kapladığı yer büyüklüğü ya da bir şeyin nereye dek vardığı.
Yer kaplama; algılanan cisimsel nesnelerin temel niteliği; uzayda yerleşmiş olan ve uzayın bir bölümünü dolduran cisimlerin niteliği.
İnsanı, çevreden belli bir ölçüde ayıran ve içinde yaşam etkinliklerini ve eylemlerini sürdürmesine elverişli, toprak, hava ve sudan oluşan çevre.

1554-1568 yılları arasında kaptanıderyalık yapmış ve Akdeniz' de önemli deniz seferleri düzenlemiş Osmanlı Devlet adamı ...

Piyale Paşa, 
(D. 1515 - Ö. 1578),
Piyale Paşa, 14 yıl Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kaptan-ı Deryalık yapmış ve önemli zaferler kazanmış bir denizcimizdir. Piyale Paşa, Hırvat veya Macar devşirmelerindendir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında henüz çocukken Saraya alınmış, Enderun’un tahsil ve terbiyesi ile yetişmiştir. Uzun bir eğitim döneminden sonra 1547 yılında Enderundan Kapıcıbaşılık unvanı ile çıkmış olan Piyale Paşa, 1554 yılında Sinan Paşanın vefatı üzerine Gelibolu Sancak Beyliği ile Kaptan Paşalığa getirilmiştir. 

Kanuni Sultan Süleyman’ın şan ve zaferler ile dolu geçmekte olan döneminde, Piyale Paşa’ya da büyük sorumluluklar düşmüş, kendisinden Akdeniz’ deki Türk hakimiyetinin devamı istenmiştir.

1553 yılının baharında Piyale Paşa, Turgut Reis ile beraber, 60 parçalık bir donanma ile Akdeniz’ e açılmış, İtalya ve İspanya'da bazı kaleler zapt edilmiştir. Tunus hududu içinde bulunan Bizerta limanı ve kalesi 1555 yılında Piyale Paşa tarafından zapt olunarak, Türk hakimiyetine katılmıştır. 1556 yılında 150 parçalık büyük donanma ile Akdeniz’e açılan Piyale Paşa, İspanyolların elinde bulunan Mayorka Adasını ele geçirmiş ve İstanbul’a büyük ganimetler ile dönmüştür. Piyale Paşa, 14 Mayıs 1560 tarihinde Haçlı Donanmasına karşı Cerbe Deniz Zaferini kazanarak, Akdeniz’ de Türk hakimiyetini sağlamlaştırmıştır. Piyale Paşa, bu başarısından dolayı Kanuni Sultan Süleyman tarafından Cezayir Beylerbeyliğine yükseltilmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatı yerine yerine geçen II. Selim, Piyale Paşaya Kubbe Vezirliğini vermiş. Yeniçeri ağası Müezzinzade Ali Paşayı Kaptan Paşalığa getirmiş ancak Müezzinzade Ali Paşa, 1571 yılında İnebahtı’ da yenilgiye uğramıştır. 

Piyale Paşanın Kasımpaşa’ da Büyük Piyale Paşa Camisi, mescidi, medrese ve tekkesi bulunmaktadır. Piyale Paşa, bu caminin yanındaki türbede ailesi ile beraber yatmaktadır.

Atla ansızın yapılan saldırı ...

Ilgar, (İng. Gallop, raid ).

Dizginleri koyuverilmiş atın dörtnala koşması.
Atın dört nala koşması. 
 Atla ansızın yapılan doludizgin saldırı.

Eski Türklerde at koşularına ve tören olarak yapılan koşulara verilen ad. 

Düşman topraklarına ansızın yapılan hücum, akın. 
Başıboş hayvanın dörtnala koşması.
Hayvanın yürümeyle koşma arası yürüyüşünü anlatır. 
Çok çabuk, hızlı. 
Hücum, akın. 
Verilen söz. 
Havanın parlak, açık olması. 
Öfke.

Minder ...

Dilik,
Minder.
Yırtık
Üst dudağı yukardan aşağıya doğru yarık olan (kimse). 
Dilinmiş, yarılmış. 
Yırtık, sökük (giyim eşyası için).

Kendiliğinden ve özgün yaratıcılığın tersine geleneksel, kavramlara ve kurallara sıkı sıkıya bağlılık ...

Akademizm, 
(Academicism) ,
Akademicilik,

Akademizm sözcüğü bir sanat dalında her türden yeni atılımı yadsıyasak değişmez olduğu varsayılan onaylanmış standartlaşmış ilke ve kurallara uygun olarak çalışmak anlamında kullanılır. 

Yeni sanatsal arayışlara karşı çıkan bir tutumu ifade ettiği için sözcük olumsuz niteliktedir. 

Bir sanat dalında her türden yeni atılımı yadsıyarak, değişmez olduğu varsayılan onaylanmış, standartlaşmış ilke ve kurallara uygun olarak çalışmak anlamında kullanılır.

1746-1827 yılları arasında yaşayan ve öğrencinin yeteneklerini geliştirici eğitim yöntemlerine ağırlık verilmesini savunan ünlü İsviçreli eğitim reformcusu. ..

Pestalozzi,,
Johann Heinrich Pestalozzi,  
(D. 1746 - Ö. 1827).
İsviçreli eğitim reformcusu. 
12 Ocak 1746 yılında İsviçre' nin Zürih şehrinde doğdu.  Zürih Üniversitesinde eğitim gördü. Sosyal reformlarla alakadar oldu. Politikada söz sahibi olunca bir müddet fakirlere yardım etmeyi gaye edindi. Fakat bundan çabuk vazgeçip, toplumun yüceltilmesi için eğitime ağırlık verilmesi fikrini müdafaa etmeye başladı. 

Adını Neuhof koyduğu bir çiftlik satın aldı. 1762 senesinde Jean Jacques Rousseau'nun Emile adlı kitabına hayran olarak Rousseau' nun eğitim hakkındaki fikirlerini kendi çocuğunda tatbik etmek istedi. Ancak bu eğitim sisteminin tatbikinin imkansız olduğunu anlayıp, çocuklar ve eğitim üzerinde bizzat kendisi çalışmaya başladı. 1774 yılında bir grup ihmal edilmiş çocuk bulup, evine aldı. Onlara çiftlik endüstrisi, sosyal ahlak, lisan, aritmetik, müzik ve oyun dersleri verdi. Bu çalışmaları esnasında okuma-yazması olmayan, daha sonra Pestalozzi' nin yazılarında Gertrude ismiyle geçen bir köylü kadını kendisine yardım etti. Bu küçük okul 1779 yılında parasızlıktan kapanmasına rağmen, Pestalozzi' nin müteakip çalışmalarının temelini teşkil etmiş oldu.

Sevilen didaktik bir romanı olan Lionhard und Gertrud, İngilizceye tercüme edilerek Leonard and Gertrude adını aldı. Bu romanında basit bir köylü kadınını ele alarak pedagojik bir eğitimi anlatmaya çalışan Pestalozzi, 1798-1799 seneleri arasında Stans'ta yetimler için bir okul açarak tekrar öğretmenliğe başladı. 1799 yılında Burgdorf' a davet edilerek bir eğitim enstitüsü açması istendi. 1801 yılında Burgdorf'ta Wie Gertrud ihre Kinder Lehrt adlı kitabını yazdı. Bu kitabı İngilizceye tercüme edilerek How Gerdrude Teaches her Children (Gertrude Çocuklara Nasıl Öğretiyor?) adını aldı. 1804 yılında Enstitüsü, Münih Buchsee'ye oradan da 1805 yılında Yuerdon'a taşındı. Yuerdon'da bu Enstitüsü 20 sene eğitim üzerinde çalışmalar yaptı.

Pestalozzi, eğitim sistemini çocuğun organik gelişmesiyle bağdaştırdı. Her zaman basitten karmaşığa gitmek, her basamağı bir evvelki öğrenilene dayandırmak lazım geldiğini ileri sürdü. Mekanik eğitime karşı olmasına rağmen, bu sistemin de bilinmesi lazım geldiğini söyledi. Pestalozzi ahlak eğitimine de çok önem verdi. Fertlerin toplumdaki yapıcı rolünü yerine getirebilmesi için, ahlaki eğitimin, hayati bir değeri olduğunu iddia etti.

Burgdorf ve Yuerdon'daki okullar, Avrupa ve Amerika'dan gelen öğretmenleri cezbetti ve onlar da Pestalozzi'nin fikirlerini kendi ülkelerine götürdüler. Talebeleri arasında Philipp Emanuel von Fellenberg, Fredrich Froebel, Johann Friedrich Herbart, Karl Titter gibi eğitimciler sayılabilir.

Pestalozzi' nin eğitimde yaptığı reformların yanısıra mühim bir hareketi de, o zamana kadar kilisenin kontrolü altında olan okulların, hükümetin kontrolüne verilmesine sebep olmasıdır.

17 Şubat 1827 yılında Brugg'da öldü.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi 

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ