Su samurundan elde edilen post...

Lutr,
Lutra,
Fransızca loutre,
Susamuru ,
Su iti,
Sansargillerden, tüyleri koyu kahverengi, iyi yüzen, kürkü beğenilen, küçük bir tür hayvan, lutr. 
Avrupa ve Asya’nın büyük bir bölümünde yaşarlar.

Sansargiller türünden bir su hayvanıdır.  Samurlar Avustralya ve Antartika dışında tüm dünyada yaşarlar. Suyun yanında veya içinde yaşayan susamurları genellikle sucul yaşama iyi adapte olmuşlardır. Kulakları ve burnu daldıkları zaman kapanır ve uzun vücutları, perdeli ayakları ve uzun kuyrukları onları mükemmel yüzücüler yapmışlardır.  
Samurlar Avustralya ve Antartika dışında tüm dünyada yaşarlar. 

Nehir ve göl kenarlarında yaşayan su samuru, hayatının büyük kısmını suda geçiren memeli hayvanlardan biridir. Kutup ayıları, foklar, yunuslar ve balinalar gibi bazı memeliler de çoğunlukla suda yaşarlar. Ancak su samurları, suda yaşayan diğer memelilerden farklı olarak kendilerini sıcak tutacak vücut yağlarına sahip değildirler. 

Su samurlarının soğuktan korunmalarını sağlayan tek unsur kalın kürkleridir. Bu kürk, güzel bir görüntüye sahip olmasının yanı sıra kürkü oluşturan tüyler sayesinde adeta hayvanı üşümekten ve ıslanmaktan koruyan bir zırh gibidir. Su samurlarının kürkleri iki çeşit tüyden meydana gelmektedir. Tüylerden bir bölümü diğerlerinden daha kısadır. Uzun tüyler ise kısaları saklarlar. Köpeklerin koku hassasiyetlerine benzeyen güçlü bir koku alma duyuları vardır. Bu özelliklerini genelde karada avlanmak, iletişim kurmak ve tehlikeyi sezmek için kullanırlar. Su samuru yuvasını akarsuların veya bataklıkların yanı başında kazar. Fakat yuvanın giriş deliği daima suyun içindedir. Bu sayede suya dalamayan hayvanların yuvaya girme olasılığı ortadan kalkmış olur. Su samurunun su içinde yaşamasını olanaklı kılan bir özelliği de pençeleridir. Kısa ayaklarının dibindeki ufak pençelerinin beş parmağı vardır. Bu parmakların bir zarla birbirine bağlanmış olması pençenin düzeyini genişletir. Bu perde ayaklar, samurların usta birer yüzücü olmalarını sağlar.

“Akdeniz anemisi” de denilen kansızlık hastalığı...

Talasemi,
(İng. thalassemia ).
Bir çeşit kansızlık hastalığı.
Kalıtsal olarak globin genlerindeki kusurlar nedeniyle, zincirin tümü veya belirli bir bölümünün üretilemediği, anormal hemoglobinlerin oluşturduğu ve hemolitik anemiye neden olan bir kan hastalığıdır. Akdeniz ülkelerindeki ırklarda görülür. 

Doğacak çocuğa anne, babasından Beta Talasemi  geninin sirayetiyle kalıtımsal olarak geçer. Eski yunancada Thalas kelimesi   deniz, Emia kelimesi anemi anlamına, Thalasemia ise Akdeniz anemisi anlamına gelir. Akdeniz bölgesinde ve göçlerle yayılarak dünyanın bir çok ülkesinde görülen kalıtsal kan hastalığıdır. Toplumda bu hastalığın bulaşıcı olduğu konusunda yaygın bir fikir vardır. Ancak bu hastalık genetiktir.

Önlenmesi kolay ve ucuz olan bu hastalığın önüne geçebilmek için son 10 yıldan beri bütün dünyada 8 Mayıs Dünya Talasemi Günü olarak kutlanmaktadır.

Küçültücü söz ve davranış...

Hakaret, 
Arapça: hakaret.
İngilizce: defamation, insult.
Küçük düşürme, horlama.
Onur kırma, onura dokunma.
Küçültücü söz veya davranış, tahkir.
İtibarsızlık. 
Hor ve hakir görmek. 
Küçümseme. 
Küçük görme. 
Tazimsizlik.
Mehane,
Kakanç.
Küçüklük, değersizlik.
Aşağılama, hakaret.
Onur kırma, onura dokunma; tahkir.
Onur kırma, onura dokunma, küçültücü söz veya davranış.

Hakaret etmek: 
Küçük düşürücü söz söylemek, bu tür davranışlarda bulunmak, kötü muamele etmek.
Bir şeyi veya bir kimseyi aşağılık ve değersiz gösterecek biçimde davranmak.

“Bajazet”, “Berenice” gibi yapıtlarıyla Fransız klasik trajedisinin ustası kabul edilen yazar...

Jean Racine
Fransız trajedi yazarı.
(D. La Ferte-Milon 1639 – Ö. Paris 1699). 
Anne ve babasını çok küçük yaşta kaybeden Racine Port-Royal rahibeleri tarafından yetiştiril­di.
1658 yılında Harcourt kolejinde felsefe öğ­renimine başladı. 
1660 yılında yazdığı bir şiir, yayımlanan La Nymphe de la Seine (Sen Nehrinin Perisi) çok beğe­nildi. 

Rahip olmayı tasarlıyordu. Bir ruhani ödenek ve mevki elde edebilmek için Uzes’e gitti fakat hayal kı­rıklığına uğrayarak 1662 yılında Paris’e döndü. Yeniden tiyatroya yöneldi. İlk piyesi Thebaide tutulmadı. Alexandre (İskender) oyunuyle za­manının başta gelen yazarları arasında yer aldı.

Andromaque (1667), 
Les Plaideurs (Davacılar) [1668]; 
Britannicus (1669); Berenice (1670), 
Bajazet (Bayezid) [1672]; 
Mithridate (1673); 
Tphigenie (1674); 
Phedre (1677). 

Yukarıdaki eserleri hiç beğenilmedi. 1677 yılında Louis XIV, Racine’i Saray’ın resmi tarihçiliğine tayin etmişti. Bu resmi görev, şairlikle bağdaşamazdı. Hoş karşı­lanmamış olmasına rağmen Phedre, kısa zamanda başarıya ulaştı. Mayıs 1677 yılında  Ra­cine evlendi ve böylece hayatında yeni bir dönem başladı.

1698 yılında hastalandı ve 21 nisan 1699 yılında öldü. 

Jane Austen’in, filme de aktarılan bir romanı...

Emma,
Jane Austen,
(16 Aralık 1775 - 18 Haziran 1817)
19. yüzyılda yaşamış İngiliz roman yazarı. 

Kadın bir yazar ve şair olarak, o dönem için üstün bir başarıya ulaşmıştır.
Steventon, Hampshire'da 1775 yılında doğmuş. Jane Austen; 1783 yılında Oxford'da okumuş. Eğitimine Southampton'da devam etmiş. 


Reading, Berkshire'da kızlar okulu olan Abbey'de okumuştur. 
Roman yazmaya 1789 yılında başlamış. 1802 yılında Tom Lefroy'dan evlenme teklifi alır fakat kabul etmez. İkilinin yaşadığı ilişki Aşkın Kitabı (Becoming Jane) adlı filme konu olmuştur. 1809 yılında Chawton'a zengin kardeşinin yanına taşınır. Günümüzde bu ev bir müze olarak kullanılmaktadır.
18 Haziran 1817 yılında göğüs kanserinden 42 yaşında ölmüş. Winchester Katedraline gömülmüştür. 

Eserleri;
Akıl ve Tutku (aşk ve yaşam),
Aşk ve Gurur (
Gurur ve Aşk)
Pride and Prejudice (Gurur ve Önyargı),
Umut Parkı,
Emma,
Lady Susan
Mansfield Park,
Northanger Manastırı,
Sense and Sensibility
İkna (İnanç),
Kül ve Ateş,
Aşk; Her Şeye Rağmen
İkna(Persuasion)

İriyarı, kırıcı, asık yüzlü, sinirli ve sert kimse....

Aznavur, 
(Gürcüce Aznavur).  
Ayıboğan, 
İri yarı, kırıcı, sinirli, asık suratlı, sert kimse.
Asık yüzlü, sinirli, sert, haşin, iriyarı.
Azgın, kuvvetli, heybetli.
Sinirli, sert, korku veren iri yarı kimse.

Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe...

Alacık,
Çardak,
Üzeri dal veya hasırla örtülen çoban evi, tarla, bostan, bağ kulübesi, çardak: 
Çul veya keçeden yapılan çadır. 
Yaylaya kurulan hasır bir çeşit çadır.
Bağ ve bahçelerde yapılan tahta ya da hasır barınak.
Göçebe çadırlarının üzerine konan eğri ağaç, eğilmesi kolay ağaç sürgünü. 

Bostan korkuluğu. 
Ormandaki küçük düzlük, ağaçsız yer: 
Vücuttaki çok küçük leke.

Tatsız ve çok konuşan kimse...

Zevzek,
Geveze.
Saçma sapan şeylerle uğraşan,
Geveze sulu hareketler yapan kişi,
Esrar,

Kum falı...

Remil, 
(Arapça reml),
Kumda birtakım çizgiler çizerek fala bakma. 
Bu biçimde bakılan fal.
Remmal, Kumfalı bakanlara verilen ad. 
Remil, İdris, Ermiya ve Danyal peygamberlerinin ilmidir. 

Remil, çizilen nokta ve çizgilerden teşkil edildiği için, eski zamanlarda da bu çizgiler kum üzerine çekildiğinden dolayı bu ilme kum manasına gelen remil denmiştir. Remil bakmak, remil atmak diye de söylenir.

Kum manasına gelen reml sözcüğünden türetilmiştir. İlk önceleri kumun üzerinde yapılan noktalara bakarak açılırdı.  Sonraları ise, bu fal için özel tahtalar yapıldı, bunların üzerinde bakılma yöntemine başlandı. Remmaller, yani remil falı bakıcıları, remilciler bu falın kökeninin on altı satıra rasgele olarak işaretlenen noktalar olduğunu belirtirler. Bunların şekil ve yorumları, tek veya çift sayıdan oluşlarına göre belirlenirlerdi. Sorulan sorunun özelliğine göre cevap sistemi olan remilin tek olarak mana içeren şekilleri vardır. 

Remilde tek sayılar nokta, çift sayılar ise birer çizgi olarak gösterilir. Kumu parmakla işaretlemek suretiyle, bir kağıda saymadan satırlar şeklinde noktalar koymak suretiyle veya zar atarak bakılabilmektedir remil falına. Ayrıyeten remilin temelini teşkil eden on altı işaretin kağıtlara çizilerek, torbadan çekilerek bakılma biçimi de vardır. 

Bu durum her işaretten dört adet hazırlanması gerektiği bakımından biraz zor bir yoldur. Dörderli olarak ayrılan on altı satırdan meydana gelen remilde  satırların on beşten az, otuzdan çok nokta oluşturmaması gereklidir. Bu bir meleke işidir, onu falı bakacak olan remmal göz kararı yolu ile ayarlar. Dördüllerin ikinci satırı, ilk satırdan, üçüncü satırı ikinci satırdan, dördüncü satırı da üçüncü satırdan uzun olmalıdır.  Remilin bu kuralına bir tek reml-i Hazreti Ali adlı fal kitabında uyulmamaktadır. Onda üç satır hazırlanan noktalar ve her bir satırın bir önceki satırdan kısa olma zorunluluğu vardır. Ve o satırdaki noktaların sayısından sekiz çıkarılarak, yıldız isimlerinin yer aldığı listedeki yorumu okunur.

Dokuz iyi, yedi kötü on altı işaretten ortaya çıkan remil de, pozitiflik ve negatiflik belirtileri de dört adet ayrı değer taşırlar. Bunlar; birinci derecede en güçlü oldukları anı sembolize eder iken, dördüncü derecede en zayıf değeri taşımaktadır. Pozitifliğin ismi sa'd, negatiflik belirtisinin ismi ise nahs olarak geçer. Derecelendirme ise, birinci derece dahil , ikinci derece sabit, üçüncü derece hariç , dördüncü derece munkalip ismiyle yapılmaktadır. Remilde oldukça önemli bir durum da remil baktıracak kişinin niyetini fal bakılmadan önce, açıkça söylemek zorunda olmasıdır. Buna neden olarak da işaretlerin sorulan soruya göre, cinsiyet, zaman, hastalık cinsi, yaş, eşyalar ve renklerin yorumu gösterilmektedir.

İpliği çile yapmaya yarayan, iki ucu çengelli tahta araç...

Ilgıdır,
İpliği çile yapmaya yarayan iki ucu çengelli tahta araç. 
Çorabı genişletmeye ya da düzgün tutmaya yarayan tahta kalıp.
İp bükmeye yarayan çatal ağaç.
Yumak durumundaki ipi çile yapmakta kullanılan iki kollu tahta araç. 
Masıra durumuna getirilmeden önce ipliğin üzerine sarıldığı dört kollu döner tahta araç. 

Ilgıdır kelimesinin bazı yörelerdeki anlamı:
Geniş delikli kalbur.

İnce dantel...

Oya,
İnce dantel,
Genellikle ipek ibrişim kullanarak iğne, mekik, tığ veya firkete ile yapılan ince dantel.
İpek ibrişim, iplik vb. malzemeden tığ, iğne, mekik ve firkete ile yapılan, yemeni, baş örtüsü, mendil kenarlarına vb. yerlere dikilen, bir nevi ince örgüden süs.
İnce, güzel, zarif.



Uğursuz...

Şom,
Farsça: şom, (ﺷﻮﻡ) .
Arapça: şum.
Meret,
Menhus,
Cenabet,
Uğursuz.

Şom ağızlı:
Olayları kötüye yoran, devamlı kötü şeylerden, kötü ihtimallerden bahseden kimse.

“Göç ve Gelişme”, “Türk Toplumunda Kadın” gibi yapıtlarıyla tanınmış siyaset bilimcimiz ...

Nermin Abadan Unat,
Prof. Dr. Nermin Abadan Unat.
(D. 1921, Viyana), 
Türk yazar, çevirmen, hukukçu, sosyolog, siyaset ve iletişim bilimci. 
Hocaların Hocası olarak anılan Nermin Abadan Unat, hem yaşamıyla hem de akademik kariyeriyle önemli bir isim. 

Henüz 14 yaşında Türkçe bilmediği halde okumak için Türkiye'ye gelmeyi kafasına koymuş ve bunu başarmış. İngilizce, Almanca, Fransızca, Macarca ve Türkçe biliyor. Türkiye'nin ilk kadın gazetecilerinden. Türkiye'nin ilk kadın siyaset bilimcisi.

1921 yılında Viyana’da doğdu. İzmir Kız Lisesi’ni (1940), İ.Ü. Hukuk Fakültesi’ni (1944) bitirdi. Altı yıl Ulus gazetesinde çalıştıktan (1944-50) sonra bir Fullbright bursu ile ABD’de Minnesota Üniversitesi’nde lisansüstü öğrenim gördü (1952-53). Akademik yaşama 1953’te Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne asistan olarak atandı. 1958’de SBF’de doçent, 1966’da profesör oldu ve Siyasal Davranış kürsüsünü kurdu. Hür Berlin, Münih, New York City, Denver, Georgetown ve California’da Los Angeles Üniversitelerinde konuk profesör olarak bulundu. 1964’te Batı Almanya’da Türk İşçilerinin Sorunları adlı kitabı yayımlandı. Göçmen işçi sorunları ve kadın sorunları ile de yakından ilgilenen N.Abadan-Unat’ın Türk Toplumunda Kadın kitabı Almanca ve İngilizce olarak da yayımlandı. Uluslararası Siyasi İlimler Derneği’nin (IPSA) başkan yardımcılığını (1967-70), Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin başkanlığını (1977-84) yaptı. 1978’den bu yana Avrupa Konseyi’nin Kadın/Erkek/Eşitlik Komisyonu’nda başkan yardımcılığı dahil çeşitli görevler üstlendi. 1978-80 arasında “kontenjan senatörü” olarak TBMM’ye girdi. 1989’da SBF’den emekli olan Abadan-Unat, Boğaziçi Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi’nin Kadın Araştırma Merkezi’nde ders vermektedir. Göçmen işçiler konusunda gerçekleştirdiği bilimsel çalışmaları nedeniyle Federal Almanya Devlet Başkanı’ndan liyakat nişanı alan Abadan-Unat’ın Almanca, İngilizce, Fransızca kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Türk Toplumunda Kadın adlı kitabı, Almanca ve İngilizce dillerinde de yayımlandı.

Eserleri;
Amme idaresinin prensipleri-Marshall Edward Dimock, 
Anayasa hukuku ve siyasi bilimler açısından 1965 seçimlerinin tahlili .
Batı Almanya’daki Türk işçileri ve sorunları.
Batı Avrupa ve Türkiye’de basın yayın öğretimi.
Bitmeyen göç, konuk işçilikten ulus-ötesi yurttaşlığa.
Bürokrasi .
Devlet felsefesi.
Göç ve gelişme.
Halk efkarı.
İnsan hakları armağanı 

Kum saatini izlerken,
Sosyolojiye giriş.Turkish workers in Europe 1960-1975
Türk dış göçü, 
Türk toplumunda kadın 
Deniz Kandiyoti ve Mübeccel B. Kıray’ın işbirliği ile. 1979
Yeşil göller diyarı.
Yetişen Türk idarecileri.

Hareketleri yavaş olan, uyuşuk kimse...

Lagar,
Farsça: lagar.
Zayıf, çelimsiz, cılız.
Zayıf, etsiz, arık.
Arık, eti, yağı az, etsiz.
Ağır hareket eden, uyuşuk, yavaş (kimse):
Cılız ve zayıf hayvan.
Çelişmiş, uyuşuk kimse.
Zayıf, çelimsiz, etsiz.
Zayıf ve cılız,
Zayıf, kuru, sıska.

Havanın titreşmesiyle ses veren çalgıların oluşturduğu sınıfın adı...

Aerofon,
Aerofonlar;
Havalı / Üflemeli Çalgılar. 
Çalgının içindeki veya çevresindeki havanın titreşimi ile ses veren çalgılardır. İlk sesin, içindeki havanın titreşmesiyle oluştuğu çalgıların ortak adıdır. Tahta üflemeli, bakır üflemeli ve serbest kamışlı çalgılar yanında siren ve böğürteç de bu sınıfa girer. Farklı boyda borular içeren gayda ve org bu sınıfta yer alan melez çalgılardır. 

Akustik temele dayalı bir sınıflandırmada üflemeli çalgılar terimi yerine aerofon kullanılır.

1902-1994 yılları arasında yaşamış, bilginin zihinsel deneyimden kaynaklandığını ileri sürmüş Avusturya asıllı İngiliz düşünür...

Karl Popper,
Sir Karl Popper,
(1902-1994) Avusturya
Bilginin zihinsel deneyimden kaynaklandığını savunmuştur.
Karl Raimund Popper, 28 Temmuz 1902’de Viyana’da doğdu. 1918-1928 yılları arasında Viyana Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Aynı dönemde, yirmi yaşındayken, Viyanalı usta Adalbert Pösch’ten marangozluk eğitimi aldı. 1924 yılında kalfa oldu. 1928 yılında dil kuramcısı Karl Bühler’in danışmanlığında doktorasını verdi.

Naziler’in Avusturya’yı işgalinden önce, 1937 yılında, Yeni Zelanda’ya göçtü. Burada, Canterbury University College’da doçent oldu. 1945 yılı sonuna dek felsefe dersleri verdi. 1945 yılında İngiliz vatandaşlığına geçti. 1946 yılında İngiltere’ye giderek, London School of Economics and Political Science’ta mantık ve bilimsel yöntem profesörü olarak çalıştı. 1961 yılında Tübingen’deki bir toplantıda, Theodor W. Adorno’yla olguculuk tartışmasına (Positivismusstreit) girişti. 1965 yılında Kraliçe II. Elizabeth tarafından kendisine Sir unvanı verildi. 1969de London School of Economics and Political Science’tan emekli oldu. Bu tarihten sonra, çeşitli üniversitelerde konuk profesör olarak dersler vermeyi sürdürdü. Birçok ödüle layık görüldü ve çalışmalarını daha çok kitaplarının yazımında yoğunlaştırdı. 
17 Eylül 1994 yılında East Croyden’da (Londra) öldü.

Karl Popper pozitivizmin üç ilkesini şöyle kritize etmiştir.
1.Tümevarım ilkesi bir varsayımdır ,kanıtlanamaz .
2.Pozitif bilimlerdeki “kuram –gözlem” ilişkisi yanlış kurulmuştur
3.Pozitivizmin “öngörü”(prediction) anlayışına karşı eleştiriler

Eserleri;
Logik der Forschung, 1934 (Bilimsel Araştırmanın Mantığı);
The Open Society and Its Enemies, 1945 (Açık Toplum ve Düşmanları 1-2);
The Poverty of Historicism, 1957 (Tarihselciliğin Sefaleti);
Conjectures and Refutations, 1963;
Objective Knowledge, 1972;
Unended Quest: An Intellectual Autobiography, 1976;
The Self and Its Brain, 1977;
Die beiden Grundprobleme der Erkenntnistheorie, 1979;
Realism and the Aim of Science, 1982;
The Open Universe: An Argument for Indeterminism, 1983;
Quantum Theory and the Schism in Physics, 1984;
A World of Propensities, 1990;
Alles Leben ist Problemlösen, 1994.

II. Dünya Savaşı’nda Alman işgaline karşı direnenlerin toplandıkları ıssız yer...

Maki,
II. Dünya Savaşı’nda Alman işgaline karşı direnenlerin toplandıkları ıssız yer.
II. Dünya Savaşı, XX. yüzyılda dünya çapında yapılan ikinci büyük savaştır.  Bu savaşa birçok millet katılmıştır.  Savaşın başlangıcı olarak, Almanya'nın Polonya'yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 tarihi alınır. 

II. Dünya savaşı, 1939-1945 yılları arasında 40-50 milyon insan hayatını kaybetmesine neden olan küresel bir askeri savaştır. O Dönemde Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD, Çin Cumhuriyeti ve Fransa, Müttefik Devletler olarak; Almanya, İtalya ve Japonya, Mihver Devletler olarak katılmıştır. Türkiye ise resmi olarak savaşa katılmamıştır. Nükleer silahların kullanıldığı tek savaş olmakla kalmayıp, Kitlesel sivil ölümlerin gerçekleştirildiği, II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en büyük ve en vahşi, kanlı savaştır.

Sovyetler Birliği ve Polonya kuvvetleri Berlin’i ele geçirir ve Almanya 8 Mayıs 1945 tarihinde koşulsuz teslim olmuş. Avrupa’da savaş sona ermiştir. Birleşik Devletler, Japon ordularını yenilgiye uğratmıştır. Japon Adaları işgal edilmiş ve Asya'da savaş, 15 Ağustos 1945 yılında Japonya’nın teslim olmasıyla bitmiştir.

II. Dünya Savaşı gibi yeniden dünyanın politik düzenini ve sosyal yapısını etkileyecek yeni savaşları önlemek için Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu. Savaş sonrasında ABD ve SSCB gibi süper güçler ortaya çıktı. 

Kocaeli’nin Karadeniz kıyısında turistik bir yöre ve liman...

Kerpe, 
(Eski adı, Kalpe).
Karadeniz kıyısında son derece güzel doğal güzellikleri olan küçük bir kıyı kasabasıdır. Yöre halkı manav kökenli olup balıkçılık ve tarım yapmaktadır. Karadenizin en güzel koylarından ve falezlerinden oluşanan kıyı şeridi her mevsim ziyaretçilerine muhteşem görüntüler sunmaktadır. 

Antik ismi Kalpe olan ve İ.Ö. beşinci yüzyıla kadar giden eski ve önemli bir yerdir. Karadeniz sahilinde doğal korunaklı bir liman olan Kerpe koyu yedinci yüzyılda Miletli veya Megaralı kolonistlerce karadeniz deniz ticaret yollarının kullanılması ve korunması amacıyla bir üs-pazar yeri (emporion) ve liman kenti olarak kuruldu.Kerpe Bitinya Krallığı'nın ardından Roma, Bizans ve Ceneviz gemilerinin uğrağı haline gelmiştir. Osmanlı döneminde Istanbul'un odun, kömür, tomruk gibi ihtiyaçları Kerpe'den sağlanmıştır.

Stratejik konumu nedeniyle Roma ve Bizans dönemlerinde de yerleşim devam etti. Aynı zamanda Ceneviz gemilerinin de uğrağı haline gelen Kerpe, Osmanlı döneminde ise İstanbul’un odun ve odun kömürü ihtiyacını karşılamıştır. 

Eskiden pek bilinmeyen Kerpe, tanıyanların kıskançlıkla kendilerine sakladıkları bir yerdi. Yıllarca, eletriksiz, susuz hatta yolsuz olmasına rağmen tutkunları tarafından vazgeçilemeyen bir yerleşim yeriydi. Günümüzde bu sorunlar bulunmamaktadır ve Kerpe' ye olan talep çok daha artmıştır.

Kandıra' ya 10 km. , İzmit' e 50 km. uzaklıkta masmavi deniziyle, sırtını çam ormanlarına dayamış şirin bir Karadeniz köyüdür. Kerpe son derece elverişli bir coğrafi konuma sahip, sırtını alabildiğine sık çam ormanlarına dayamış, bu şekilde kuzeyden rüzgar almıyor. Karadenizin o meşhur dalgasını burada, fırtınada bile görmeniz pek mümkün değildir. Kayalıkar haricinde ise tamamıyla kumdur. Su, 150 metre ileride bile bazı yerlerde boyu geçmeyecek kadar sığ.

Kerpe' deki eşsiz güzellikteki Kayalıklar ise birçok insanın buraya gelmesi için tek sebep durumundadır. Tırmanarak ya da dalarak değişik heyecanlar yaşayabileceğiniz Kerpe Kayalıklarında, ayrıca ilginç mağaralar da bulunmaktadır. Özellikle kayaların altındaki boşluklar, dalış sporu meraklıları için idealdir.

Şirin tatil yöremiz Kerpe, İlkçağ Bithynia'sının bir limanı olup Kefken Adası'nın yaklaşık 8 km. güney batısındadır. Eski adı Kalpe, Helen dilinde çanak, çömlek, testi, küp anlamına gelir. Kalpe adı ilk kez, (İ.Ö.) 400 'de ünlü Onbinler'in buraya gelmesiyle, Xenophon'un Anabasis'inde anılır. İran seferinin dönüşünde, Onbinler, Sinop 'tan gemilerle Ereğli'ye gelmişler ve burada üçe bölünmüşlerdi. 4500 kişilik birinci bölüm, Ereğlililerden kiralanan gemilerle yola koyulmuş, baskın edip tüm çevreyi talan etmek için Kalpe Limanı'na çıkmıştır.

Aydın’ın Söke ilçesinde, birçok kuş türünü barındıran bir göl...

Azap,
Azap gölü.
Birçok su kuşuna ev sahipliği yapan ve beslenme alanı olan Aydın bölgesinin en önemli sulak alanlarından Azap Gölüdür. Aydın'ın 70 km batısında bulanan Söke ilçesindedir. Ege Bölgesi’ nin Büyük Menderes Nehri ve Bafa Gölü’nden sonra, üçüncü büyük sulak alanı olan Söke’deki Azap Gölüdür. 

Gölde hızla yayılan mavi ve yeşil alg olarak bilinen zehirli bakteriler nedeniyle doğal yaşam ve balık ölümleri bir tehdittir. Göldeki balık, yılan, kuş ve diğer canlılar sürüler halinde ölmeye başladı. Azap Gölü’nde kirlilik nedeniyle ekosistemin bozulmuş olduğu bilinmektedir. Menderes Nehri’nden gelen kirlilik nedeniyle Azap gölünde balık ölümleri yaşanmaktadır. Ölen balıkları ise bir çok kuş türü tarafından yenilmekte olup bu nedenle de göldeki kuşlar da ölmeye başlamıştır. Bu durum doğal dengeyi değiştirmektedir. Gölde şu anda ekosistem çökmüş olup bir çok kuş türünü barındıran gölde tabiaat dengesi değişmiştir.

Hawaii’de karşılama ya da uğurlama anısı olarak verilen, çiçeklerden yapılmış kolye...

Ley,
Hawai' de karşılama veya uğurlama anısı olarak verilen, çiçekten yapılmış kolye.
Hawaii’ de karşılama ya da uğurlama anısı olarak verilen, çiçeklerden yapılmış kolye.
Pasifik yerlilerinin çiçekten yaptıkları kolyeye verilen ad.
Hawaii'de karşılama ya da uğurlama ya da uğurlama anısı olarak verilen, çiçeklerden yapılmış kolye.

Ley sözcüğünün başka anlamları:
Moldova ve Romanya' nın para birimi.
Rumen para birimi.
Çaylak kuşu.
Geçici otlak,
Toprak parçası
Kab, zarf, mahfaza,
Çamur.

Türk resminde soyut sanatın ilk ve en önemli temsilcilerinden biri olan ressamımız...

Ferruh Başağa, 
(1914-2010)
Soyut resimlerin usta ismi.
1914 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümünden 1940 yılında mezun oldu. Nazmi Ziya ve Fransız ressam Leopold Levy'nin atölyelerinde çalıştı. 

1971 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretim görevlisi olarak vitray ve mozaik atölyesi kurdu. 48 kişisel sergisi bulunan sanatçı, yurtiçi ve dışında, İtalya, Fransa, İngiltere, Hindistan, Brezilya, A.B.D., Mısır, Şili gibi çeşitli ülkelerde 52 toplu sergiye, bienallere katıldı. Pek çok ulusal ve uluslararası ödülleri bulunmaktadır. 1935 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’ne giren Ferruh Başağa, Nazmi Ziya Güran, Zeki Kocamemi ve Leopold Levy’nin öğrencisi oldu. 

Arkadaşlarıyla birlikte "Yeniler Grubu"nu kuran sanatçı, soyut kavramı ile 1947 yılında tanıştı. Ferruh Başağa, 1949 yılında Türkiye’de ilk defa açılan Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne soyut resimle katılan ilk sanatçılardan biri oldu. Yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda başarılı çalışmalara imza atan sanatçı, birçok uluslararası yarışmaya katıldı ve çeşitli yarışmalarda jüri üyeliği yaptı. 
Ferruh Başağa, 24 Aralık 2010 tarihinde öldü.

Yularından çekilerek götürülen boş binek hayvanı...

Yedek,
Yularından çekilerek götürülen boş binek hayvanı. Osmanlı devletinde daimi orduyu teşkil eden Kapıkulu süvarilerinin silahları, bir pala ve bir mızrakla, “gaddare” denilen ve eyerin kaşına asılı olan bir kılıçtan ibaretti. Meşakkate dayanıklı ve atik olan Anadolu atlarına binerler. Harpte iki derin hat üzerine nizam alır, değişmeli olarak düşmana hücum ederlerdi. 

Her süvari sefere bir de yedek at götürmek mecburiyetindeydi.  

Adapazarı Ovası’na verilen bir başka ad...

Akova,
Adapazarı ovası,
Sakarya ilinin Merkezi olan Adapazarı Akova adıyla anılan düzlükte, İl’in en büyük ovasıdır. Bir adı da Adapazarı Ovası'dır. Aşağı Sakarya Vadisi’ nde Sapanca gölü ile Adapazarı’nın doğusunda yer alır. Doğuda Keremali Dağı’na dek uzanan Akova, Marmara Bölgesi’ nin En büyük ovalarından biridir. Sakarya Havzası’nın aşağı kısmındadır. Akova da denilen, Adapazarı Ovası,  Pamukova (Akhisar Ovası), tektonik kökenli düzlük alanlardır. Geyve Boğazı bu iki ovayı birbirine bağlar.

Akarsuların taşıdığı alüvyonlardan oluşan bu ovalar ilin tarım alanlarıdır. Adapazarı Ovasının bulunduğu alan kırık fay hattı üzerinde olduğundan, tarih boyunca çeşitli depremlere sahne olmuştur. Sakarya Irmağı’ nın taşıdığı kalın bir alüvyon tabakasıyla kaplı olduğundan çok verimlidir. Ova’yı güneyden kuzeye doğru akan Sakarya Irmağı ve doğudan güneye doğru akan Mudurnu Çayı sulamaktadır.

Ovada mısır, şeker pancarı, patates, buğday, arpa, soğan, ayçiçeği, fındık, meyve ve sebze yetiştirilir. Özellikle üzüm, elma, domates, armut, karpuz, kavun, kiraz, dolmalık biber, lahana, ayva, sakız kabağı, taze fasulye, erik, şeftali ve ceviz yetiştirilir. 

Toprağı kazıp siper yapmak...

Oramak,
Toprağı kazıp siper yapmak.
Toprağı siper içine saklanmak, gizlenmek için kazmak.
Savaşta birbirleri ile sıcak temas halindeki kuvvetlerin, güçlerini nispeten savunma ağırlıklı olarak birbirlerine yöneltebilmelerine imkan sağlamak için toprağın kazılması ve arkasına saklanılacak şekilde biçimlendirilmesi ile yapılan sütre. 

Oramak sözcüğünün halk dilinde başka anlamları:
Uygun, elverişli zaman bulmak.
Değer vermek, beğenmek.
Sarmak, dolamak
Toplamak, orakla biçmek.
Ölçüp, biçmek.
Ekini hasat etmek.

Bozcaada’ya özgü şaraplık bir üzüm cinsi...

Vasilaki,
Çavuş, (sofralık).
Kuntra,
Karalahna.
Karasakız,
Üzüm, Bozcaada hayatının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Ada’nın toplam yüzölçümündeki 18.500 dönüm alan bağlarla kaplıdır. Milattan önceki Tenedos paralarında da üzüm salkımı görülür. Adada geçmişten gelen zengin bağcılık kültürü, farklı üzüm çeşitlerinin adada yaygınlaşmasını sağlamıştır. 

Talay (Truva), Ataol (Eski) ve Rağbet (Yunatçılar), Bozcaada’ daki şarap fabrikalarında üretilen şaraplardandır. Bugün Bozcaada, şarap fabrikalarının yanı sıra kimi evlerde üretilen özel, leziz şaraplarıda ünlüdür.

Vasilaki,
Bozcaada’nın kuzeyinde killi, kumlu topraklardaki bağlarında yetiştirilen yetiştirilen üzümlerdir. Bozcaada, Erdek ve Bursa' da yetiştirilir. Olgunlaşma zamanı Eylül ayının ilk haftasıdır. Salkımları seyrek taneli olup uzun şekillidir. Salkım sapı kısa, kalın, filizi yeşil renkte, daneler yuvarlak, dane kabuğu sarımtırak açık yeşil renkte puslu,yarı şeffaf sinirler görünmekte, ince kabuklu üzerinde kahverengi lekeler mevcuttur. Dane içi yeşilimsitrak sarı renkte, özlü, sıkı etli, sulu, sinirler beyaz,tatlı ve kokusuzdur. Kasım ayında yaprak dökümü olan şaraplık bir üzümdür.

Kuntura :
Bozcaada’da bağcılık ve Şarapçılık ekonomik bir faaliyet olmanın ötesinde bir yaşam biçimidir. Adaya ismini veren Tenes, yabani asmayı bulmuş ve onu geliştirerek adada ilk Kuntra üzümünü yetiştirmiştir. Bozcaada’nın güneyinde kireçli topraklarımızdaki bağlarda Kuntra üzümleri yetiştrilir.

Cabarnet Sauvignon :
Bozcaada’nın güneyinde yer alan bağlarda Cabarnet Savignon üzümleri yetiştirilir.

Gökçeada’da yer alan ve Türkiye’nin batıdaki en uç noktası olan burun...

Avlaka,
Avlaka Burnu, 
İnceburun,
İncirburnu ,
Çanakkale il sınırları içinde yer alan ve 25° 38' 59 doğu meridyeni üzerindeki Türkiye'nin en batı noktası olma özelliğini taşır. Gökçeada'ya bağlı Uğurlu Köyü içindedir. Gökçeada limanı ile burun arası yaklaşık 30 kilometredir.

“Kakım” da denilen kürk hayvanı...

As, 
Ars,
Ermin, 
Kakım, 
Kakum, 
(Mustela erminea), 
Arapça, As.
Sansargillerden, yazın esmer kırmızı, kışın beyaz renkli kürkü değerli, etçil hayvan, as, ermin. Kışın büründüğü yumuşacık ve parlak beyaz kürkü ile bütün gelinciklerin en gözde olanıdır. Fakat yazın bambaşka bir hayvan görünümündedir. 

Bu mevsimde tüylerinin rengi sarımsı kahve ile çikolata arasında oynar. Fakat gerek yazın, gerekse kışın kuyruğunun ucu daima siyahtır. 
Kakum sadece tüylerinin rengini değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda eski tüylerini de yavaş yavaş döker.

Bunların yerini daha sık, yeni bir kürk alır. Değişme tamamlandıktan sonra kakum, ilkbahardaki tüylerini dökmeye başlayıncaya kadar beyaz olarak kalır. Kış ortasındaki sıcak bir çevre karları eritip toprağı çıplak olarak bırakınca, beyaz gelinciğin kamuflajı kendisi için tehlike yaratır. Hayvan, beyaz vücudunun kahverengi fonun üzerinde tezat meydana getirdiğinin farkında olmaksızın rasat rahat gezinmeye devam eder. Kakum'un düşmanları bu ziyafet davetiyesini farketmekte gecikmezler tabii. Kakumlar, en çok baykuşlarla atmacalar tarafından öldürülürler. Evcil kediler de başlıca düşmanları arasındadır.

Aralarında kakumların da bulunduğu bütün gelincikler inanılmayacak kadar çok sayıda hayvan imha ederler. Bunlar küçük memelilerin en amansız, en ziyade kana susamış üyeleridir. Gelincik yalnız karnını doyurmak için değil, sırf öldürmenin zevki için öldürür. Kendinden küçük veya kendi boyunda hayvanları öldürmekle kalmayarak kendinden kat kat büyüklerine de saldırır. Normal olarak sadece sıcak kana bulanmış kırmızı et yer.
Bu derece yırtıcı bir yaratığı, vatanı olan Kuzey Yanmküresi'nde-ki büyük kemirici sürülerinin çoğalmasını frenlemekte birinci derecede önemli rol aynayacağı muhakkaktır. Doymak ve yorulmak bilmeyen küçük gelincik olmasa, fare ve sıçan gibi yağmacı ve hastalık ileticisi kemirici sürülerinin gitgide çoğalarak dünyayı istilâ edeceklerine şüphe yoktur.
Bu cesur küçük etobur, farelerin inlerine girerek kalabalık kolonileri imha eder ve ancak bundan sonra karnını doyurmayı düşünür. Bir başka baş belası olan tavşan nüfusunu da hayli azaltır.

Arada bir kümeslere baskın yapması hayvana kötü bir ün kazandırmıştır. Ama buna rağmen gelinciğin insanlara zarardan çok, faydasının olduğu unutulmamalıdır. Yağma edecek kuş yuvalan aramak üzere ikide bir ağaçlara tırmanırlar. Dişi bir kakum'un yuvası yerden 4-4,5 metre yükseklikteki bir ağaç kovuğundadır.

Keçi kılından hayvan çulu, yem torbası gibi şeyler dokuyan kimse...

Mutaf,
Keçi kılından hayvan çulu, yem torbası vb. dokuyan kimse. 
Keçi kılından dokunmuş veya örülmüş çul, çuval, yem torbası vb. şey.
Kıldan dokunan bir çeşit yaygı.


Sıvı, gaz gibi akışkanların denetiminde kullanılan aygıt...

Vana, 
İtalyanca vano,
İng. valve
Boru içindeki bir akışkanın akışını durdurmaya veya serbest bırakmaya yarayan alet, valf.
Bir akışkanın belirli bir yer, bölüm ya da noktadan geçiş niceliğini değiştirmeye yarayan gereç.
Su, hava, gaz vb. nin akışını, debisini kontrol etmeye yarayan ve bir vida vasıtasıyle açılıp kapatılan sürgülü iri musluk, bir cins valf.

Şarkılı kilise duası için bestelenmiş parça...

Mes,
Şarkılı kilise duası için bestelenmiş parça.
Şarkılı kilise duası için bestelenmiş müzik parçası, 
Kilise müziği, kiliselerde, şapellerde, katedrallerde veya Hristiyanların ibadet etmek için bir araya geldiği her yerde Hristiyan ibadetinin bir parçası olması amaçlanan müziktir.

Missa:
Katolik Kiliselerinde Hz. İsa' nın çarmıha gerilmesini anmak için yapılan tören.
Şarkılı kilise duası için bestelenmiş müzik parçası. 
Ayin müziği. 

Requiem:
Katoliklerde ölüler için yapılan dua.
Bu duaya özgü müzik ölünün hatırasına yapılan tören.

Liturya:
Hz. İsa' nın son yemeğini anmak için Hıristiyanların kilisede yaptıkları tören.


“Guguçiçeği” de denilen bir süs bitkisi...

Hüsnüyusuf,
Kız hanım,
Kır karanfili,
Şair karanfili,
Gugu çiçeği,
(Dianthus barbatus).
Karanfilgiller familyasındandır. Bazı türleri bahçelere süs olarak dikilen bir bitki, Şair karanfili de denir. Katmerli, katmersiz çeşitleri vardır. Çiçekleri toplu halde açılır. Görünüşü pek güzeldir. Yarım metre (40-60 cm.) kadar boylanabilen, iki yıllık dayanıklı otsu bitkidir. 

Tabanda rozet, parlak yeşil yapraklı gövdede dikdörtgenimsi mızraksıdır. Dal uçlarında bir çok çiçek bir arada bir baş meydana getirerek açar.

Anayurdunun Akdeniz Havzası olduğu sanılmaktadır. Yabani türleri ülkemizde Trakya bölgesinin kayın ormanlarında görülmektedir. Ama, çoğu kez hüsnü yusuflara bir yıllık bitki işlemi uygulanmaktadır. Otlara benzeyen yeşil, gri yeşil yaprakları, ilkbahar, sonunda başlayıp tüm yaz boyunca açan pembe, kırmızı, beyaz renkleri birarada çok hoş biçimlerde taşıyan, yalınkat ya da katmerli açan çiçekleri vardır.

Hüsnü yusuf bitkisi çiçek tarlalarında, bordürlerde ve kayalık bahçelerde yetiştirildiği gibi evlerde pencere önü ve balkonlara konulan plastik kutu saksılarda da çok güzel durur. Ayrıca, bitkiden kesme çiçek olarak da yararlanılır. En uygun gelişme sıcaklığı 10 santigrad derecedir. Gölge sevmediğinden gölge yerlerde çiçek açmaz. Bu nedenle güneş gören yerlere dikilmelidir.

Bingöl ilinde bir baraj...

Gayt,
(Uzunsavat)
Gayt Barajı.
Kaleköy,
Kığı,
Şimşirpınarı.
Özlüce,
Gülbahar.

Gayt Barajı;
Zonlu toprak dolgu baraj olup Bingöl merkezdedir. 
Gayt çayı üzerine kurulup işletilen baraj, 4200 ha' lık bir alanı sulamak amacıyla yapılmıştır.
Talvegden 31,5 m. yüksekliktedir.

Özlüce Barajı,
Peri akarsuyu üzerinde yapılmış ve işletilen baraj kil çekirdekli kaya dolgu tipinde barajdır. 
170 MV kurulu günde barajın yıllık elektrik üretimi 413 GWh. dır. Talvegden 124 m. yükliktedir. 

Halen inşaatı devam eden diğer barajlar ise şunlardır.;
Kığı Barajı, 
Peri çayı üzerinde yapımı devam eden 146 m. yükseklikte bir barajdır.140 MW kurulu günüdeki barajın yıllık üretimi 450 GWh ' dır.

Gülbahar Barajı, 
Koçan suyu üzerinde, sulama amaçlı bir baraj olup 60.25 m. yüksekliktedir.

Çeçenlerin kendi ülkelerine verdikleri ad...

İçkeriya,
İçkerya, İçkeria,
Çeçen Cumhuriyeti,(Çeçenya,Çeçenistan),

Çeçenya, Rusya'ya bağlı özerk bir cumhuriyettir. Çeçenistan olarak da bilinir. Doğusunda Rusya Federasyonu' na bağlı Dağıstan Cumhuriyeti, güneyinde Gürcistan, batısında İnguşetya Cumhuriyeti, kuzeyinde Stavropol Kray ve Kalmukya Cumhuriyetleri bulunmaktadır. Çeçenistan'ın başkenti Caharkala' dir. Bu ad Dudayev' in şehadetinden sonra verildi. 
Kentleri;
Caharkala(Başkent).
Şali (Çeçence Tela), 
Gudermes, 
Argun, 
Urus Martan.
Grozni.

Nehirleri;
Terek (Uzunluğu 590 km),  Sunzha (Sunca), Assa, Argun, Hulahula.

Dağları;
Taşlır Dağları (Thulgandagghaş),
Sunzha (Sunja) sıradağları, 
Terek sıradağları, 
Stovolaya Dağı - 2993 m,
Şan Dağı - 4451 m,
Hahalgi (Xaxalgi) - 3032 m,
Tebulosynta (Tiebuolt lam) - 4493 m.
Diklosmta (Dikaluoy lam) - 4285 m,
Cobolgo dağı - 2725 m .

Mezopotamya mitolojisinde, sedir ormanlarını bekleyen dev tanrı....

Humbaba,
(Asur).
Huwawa,
(Babil),
Akad mitolojisindeki canavarımsı bir devdir. Tanrıların yaşadığı sedir ormanının bekçisi, koruyucusudur. Yüzü aslan yüzüdür.
Huwawa veya Humbaba Hititler ve Hurriler' de Kupapa' dır, ki Kibele olarak Yunan ve Arap dillerine çevrilmiştir. 


Öz olarak mitolojinin belirttiği gibi bir dev değil, bir Tanrıçayı, onun da ötesinde ata tanrıçayı temsil eder. Gılgamış destanında geçtiği gibi ana tanrıçadan kopup gelen ve uygarlaşmanın akabinde ona ihanet eden kişi Endiku' dur. Gılgamış destanı Huwawa' yı öldürmekten korkar, zira ona yabancıdır. Fakat Endiku, onu bilmekte, tanımaktadır. İhanetin mantığı içinde düşünülürse Endiku'nun yaşaması için Huwawa'nın ölmesi zorunludur.
Gılgamış Destanı'nda bunlardan başka şu tanrıların adları anılmaktadır;

Adad (Fırtına yağmur tanrısı),
Antum (An'ın karısı),
Absu (Tanrıları meydana getiren su),
Aruru (Yaratıcı tanrıça Endiku'yu kilden yarattı),
Aya (Utu'nun şafağı ve gelini),
Belit Şeri (Yeraltı yargıçlarının zabıt katibi),
Dilmun,
Dumuzi (Dumu zid),
Tammuz ya da Temmu (Samilerde Verimlilik tanrısı Çoban demek İnanna'nın da kocası), Endukugga ve Nindukugga (Yeraltı tanrı ve tanrıçası Enlil'in ana babası),
Enkidu (Aruru'nun yarattığı yabanıl yaratık),
Enugi (Sulama tanrısı),
Haniş (Kötü havayı haber veren göksel varlık),
Humbaba ya da Huvava (Sedir ormanı bekçisi canavar, Anadolu'lu bir tanrı olduğu sanılıyor), İgigi (Gök tanrılarının ortak adı),
İnsan-akrep (Tanrıların karşıtı),
İrkalla ( Ereşkigalin bir başka adı),
İşullana (An'ın bahçivanı),
Lugabanda (Çoban tanrı, kral Gılgamış'ın babası ya da koruyucusu),
Mammetum (Alınyazısı tanrısı),
Namtar (Uğursuzluk şeytanı, hastalık getirici Yeraltı ülkesinin başpapazı),
Nergal (Yeraltı tanrı Ereşkigal'in kocası),
Ningal (Ay tanrısının karısı, güneşin annesi),
Ningirsu (Ninurta'nın eski adı Verimlilik tanrısı),
Nirnurta (Ningirsu'nun yeni adı Savaş ve bereket tanrısı),
Gizzida ya da Ningizzida (Bereket tanrısı Hayat ağacının efendisi).
Enzu (Ay tanrısı Sin'in öbür adı),
İşkur (Tanrı Adad'ın Mezapotamya Samilerinde kullanılan adı).
İştar (Savaş ve aşk tanrıça Mezapotmaya' nın en ünlü tanrıçasıdır).

Manş Tüneli’nde işleyen trenin adı...

Eurostar,
Paris, Londra ve Brüksel arasında Fransız TGV trenleri ile hizmet veren uluslararası yüksek hızlı tren hattıdır. Bu hat, SNCF (Fransız Ulusal Demiryolları), SNCB (Belçika Ulusal Demiryolları) ve EPS (İngiltere Demiryolları) tarafından işletilmektedir. 14 Kasım 1994 yılında açılan Manş Tüneli ile Londra'yı Paris ve Brüksel'e bağlamaktadır.

Eurostar trenlerinde TGV teknolojisi kullanılmıştır. Bir tren 39 milyon dolar değerindedir ve biri önde biri arkada olmak üzere iki lokomotife sahiptir. Tren vagonları simetrik olarak yerleştirilmiştir ve en ortadaki 9. ve 10. vagonlar birbirinden ayrılabilecek şekilde tasarlanmıştır. Böylelikle, Manş Tüneli' nde ciddi bir tehlike ile karşılaşıldığında tren, iki dakika içerisinde ortadan ikiye bölünebilecektir. 800 yolcu kapasiteli ve 400 metre uzunluğundaki Eurostar trenleri 300 km/saat hızla yol alabilmektedir. Hız sınırı Fransız otoriteleri tarafından belirlenmiştir. 

İngiltere, Belçika ve Fransa tarafından ortak işletilmekte olan Eurostar bütün bu ülkelerin güç ve sinyal sistemlerine uymak zorundadır. (ATC)  Otomatik Tren Kontrol Sistemleri her ülkede yıllardır farklı biçimde gelişmiştir. Avrupa Otomatik Tren Kontrol Sistemi olarak tek bir sistem mevcut olmadığı için her ülke kendi sistemini kullanmaktadır. 



Trabzon’un Sürmene ilçesine özgü, ekşimsi tadı olan bir peynir cinsi...

Aho,
Ekşimsi tadı olan bir tür peynir.
Sürmene Çökelekli Meleze Peyniri, 
Karadeniz, Trabzon bölgesi için peynir çeşitleri; 
Varil Peyniri, 
Kebir Tam Yağlı Peyniri, 
Minzi Peyniri, 
Sürmene Aho Peyniri, 

Tonya Kaşarı, 
Yayla Peyniri, 
Koleta Peyniri, 
Otlu Peyniri, 

Akçabat Tel Peyniri, 
Golot Peyniri, 
Tamyon Peynir.

Beyaz peynir çok fazla gözenekli ise alırken bir kez daha düşünün. Gözeneklerin fazlalığı, asitli süt kullanıldığını gösterir. Beyaz peynir ambalajına fazla su salmışsa bu peynirin yeterince olgunlaşmadığını gösterir.Tadıldığında çok fazla ekşilik veren beyaz peynirden kaçının. Ancak ekşi oranı çok az olan peynirde yoğurt kültürünün kullanılmış olabileceği aklınızda olsun. Taze kaşar peyniri açık sarı renkte, homojen yapıda, süt kokulu, kolay dilimlenebilir ve az tuzlu olur. Dil peyniri az tuzlu olmalı ve lif lif ayrılalıdır.  Peynir, ışıksız ortamda (buzdolabında, sebzelik gözünde) saklanmalıdır. Peynir hemen tüketilmeyecekse, kendi ambalajında saklanmalıdır. Ambalajı açıldıktan sonra ise mutlaka saklama kabında veya ambalaj malzemelerine sararak korunmalıdır. Aksi takdirde peynir nemini kaybeder, aroması ve lezzeti azalır.  Peynir dilimlere ayrılmadan saklanmalıdır, böylece dış ortamla teması en aza indirilebilir. 

Kızartma peynirler tüketilmeden önce 4-5 saat suda bekletilerek tuzu alınmalıdır. Beyaz peynir dışındaki peynirler yıkanmaz su ile temas peynirin lezzet ve aromasının kaybolmasına yol açar. Beyaz peynirleri keserken, bıçağı ıslatmak peynirin düzgün kesilmesine yardımcı olur.

Bilimsel bir gerçeği kanıtlamak amacıyla yapılan işlem....

Deney,
(İng. experience, experiment ).
Deneyim, tecrübe.
Fizik, kimya, biyoloji gibi derslerin öğretiminde doğal olayların bağıntıları ve yasaları üzerinde bilgi edinmek; varsayım olarak benimsenen bilim yasalarının doğruluğunu göstermek; belli bir doğa olayını, etmenleri denetim altında tutarak, sınıf ya da deney odasında öğrencilere göstermek için yapılan planlı deneme ya da sınama işi. 

Bilinmeyen bir şeyi bulmak, bir ilkeyi, bir varsayımı sınamak amaciyle yapılan eylem ya da işlem.
Bilimsel bir gerçeği göstermek, bir yasayı doğrulamak, bir varsayımı kanıtlamak amacıyla yapılan işlem, tecrübe.
Gerçekliği olana ilişkin her çeşit yaşantı, algılama, duyumlama, verilmiş olma vb. İnsan yaşamında bilincin karşılaştığı şeylerin tümü. (Felsefede) Gerçeklik üzerine kavramsal olmayan her türlü bilginin temeli: Her bilimin güvenilir olabilmesi için deneye dayanması, öte yandan bilginin salt deneyle kalmaması gerekir. Deneyin bilimsel amaçlarla, düşünce yoluyla düzenlenmesi, karşılaştırılması, bağlantılar kurulması, giderek doğrulanması ve tamamlanması gereklidir. 

Yunanca peira (deneme, sınama) sözcüğünden iki dizi sözcük türetilmiş: 
I.   Soyut ve genel anlamda kullanılan; empeiria ve türevleri: empirik, empirizm;
II. Somut ve daha teknik anlamda kullanılan; experientia ve türevleri: experimenter, experimental, experimentation. 

Rüzgar estiği zaman gagasındaki deliklerden güzel sesler çıkardığına inanılan masal kuşu ...

Musikar,
Farsça.
Gagasındaki deliklerden rüzgâr estikçe türlü sesler çıktığına inanılan bir masal kuşu. Gagasında delikler olan, uçarken ancak rüzgarın deliklere dolmasıyla çeşitli nameler çıkaran bir efsane kuşu. Rengarenk kanatları var. Bu kuştan esinlerek bir albüm hazırlayan sanatçı Gülbahar Uluer için en güzel ifade tarzı olmuştur ve albume adını vermiştir.


Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ