Bir yanardağ patlaması sonucunda ortaya çıkan, huni biçimli küçük krater...

Maar, 
Maare,
Volkan alanlarında kabuk tabakasında sıkışan gazın üstündeki kütleyi patlatması-parçalaması ile birlikte lav ve mağmanın oluşturduğu, geniş, hafif kabarmış bir kraterdir. Maar tipik olarak suyla dolu ve sığ krater gölü görünümündedir. İsmi yerel Alman lehçesi olan Daun'dan gelir ve Latincesi mare (deniz) dir.

Maarlar 60 metreden 2000 metre çapa ve 10 metreden 200 metreye kadar derinliğe sahip olabilirler ve çoğunlukla doğal göldeki gibi suyla doludurlar. Çoğu maar volkanik kayaların alçak kenarında oluşmuştur.Ayrıca maar, lavların sulu bir alanı kaplaması ile altta buharlaşan suyun üstteki lav örtüsünü patlatması ile de oluşmaktadır.

Kamerun'daki Nyos Gölü-Amerika Teksas'daki El Paso köyüne yakında Kilbourne Çukuru ve Hunt Çukur, Meksika'daki Zuni Tuz Gölü, Alaska' da Ukinrek, Amerika Arizona' da Morale Claim maarlarını örnek gösterebiliriz.

Mercanköşk de denilen, güzel kokulu bir saksı bitkisi...

Şile, 
Mercanköşk, 
Merzenguş .
Ballı babagillerden, küçük yapraklı, güzel kokulu bir saksı bitkisi olan mercanköşk, Merzengiş, Merzengüç, Şile, Farekulağı,  Mayoran, Anık Dağ reyhanı olarak da adlandırılır. Anadolu'nun bazı bölgelerinde Yabani mercanköşke  farekulağı da denilir. Tek yıllık ve ömürlü cinsleri vardır. Çalı formunda büyür. Türk Mutfağı'nda, olduğu kadar Avrupa ülkelerinin mutfaklarında da çok kullanılan bir bitkidir. Sindirimi kolaylaştırıcı bir etkisi olduğundan, av etleri gibi sindirimi zor yemeklerde mutlaka kullanılır.

Et yemekleri ve çorbalarda , sucuk yapımında çok kullanılır. Taze yenebilir. Tomurcukları açmadan hemen önce biçilerek kurutulur. Mercanköşk humuslu toprakları sever. Sıcak ve güneşli yerlerde güzel yetişir. Soğuktan korkar. Kışın ev bitkisi olarak yetiştirilebilir. Tohumdan, kök sürgünü veya çeliklerden yetiştirilir.

Ancak farekulağı  denilen ve çuhagillerden, tohumu kuşyemi olarak kullanılan bir başka bitkiyle karıştırılmamalıdır.

Japonya' da 1100' lerde ortaya çıkan tüccar ya da zanaatçı loncalarına verilen ad...

Za,
Lonca kelimesinin Latince karşılığı universitas olup, bunun anlamı, bağımsız ve tüzel kişiliğe sahip ve ortak çıkarları olan kişiler topluluğudur. Bugünkü üniversite sözcüğünün kökeni buradan gelmektedir. Bu bağlamda, loncayı öğrencilerin, öğretmenlerin kurmasına göre, bunlara universitas scholarium veya universitas magistrorum et scholarium sıfatları verildi.

İtalyanca loggia' dan türeyen lonca terimi Osmanlı’ da oda anlamına gelmektedir. Ancak Osmanlı’ daki Lonca sistemi Avrupa’dakinden çok farklıdır. Bizdeki lonca, ekonomik bir birim olmanın ötesinde sosyal bir fonksiyona da sahiptir. En önemlisi de dini ve ahlaki ilkeler, sistemin bütününe yayılmıştır. Örneğin fütüvvet ahlakının ve fütüvvet derneklerinin ahilik adı altında Anadolu loncalarında etkili olduğu, kentlerdeki loncaların fütüvvet ilkelerine göre ve aralarından seçtikleri bir ahi önderliğinde örgütlendikleri belirtmektedir. Burada dikkati çeken önemli nokta, adına ister fütüvvet, ister ahilik, isterse lonca densin- ki temelde insan yer almakta ve insani kriterler hedeflenmekte- bu teşkilatlar sadece bir ekonomik kurum olmayıp, toplumsal hayatta fonksiyonel olan, sosyal hayatı ve bundan koparılamayacak olan ticaret hayatının belli kurallara göre işlenmesini de amaçladığı görülmektedir.

Japonyada ise Loncaların kurulması Klasik Japon tarihinin son bölümü Heian Dönemindedir ve 794'ten 1185'e kadar sürmüştür. Konfüçyüsçülük ve diğer Çin etkileri doruk noktasındayken Japon tarihinde yerini almış bir dönemdir. Heian Dönem'inde sanata, özellikle de şiir ve edebiyata önem verilmiştir. Heian kelimesi Japonca "barış" veya "sükûnet" anlamına gelmektedir. Bu dönemde Çin'in Ming-Yuan-Song sülaleleri zamanı, Japonya'ya akan Çin paraları, ancak birkaç kıyı kentinde burjuvalaşmaya yol açmıştır. Bu yerli ön kapitalistler, tıpkı yakın doğunun kompradorları gibi, büyük limanlarda güçlendiler: bu gelişmeden alışverişin egemenliği sayesinde, liman yerlerinden özellikle yararlandılar. Bu bezirgân şehirleri, olağanüstü hallerde Daimyo'nun egemenliğinden yakalarını sıyırmayı başardılar: örneğin, Ujiyomada ve Saka şehirleri, özerktiler. Yani bu şehirler, kendi kendilerini idare ediyorlardı. Ticaretin ve el işinin (esnaflığın) birbirinden ayrılması gittikçe zorlaştı. Tüccarlar, esnaflar lonca (Za) tarzında dernekler kurarak, alışverişin tekelini ellerine geçirdiler. O sayede, Japon idarecileri ancak sivil savaşta birbirleriyle kaynaşıp zayıf düştükleri vakit, onlara göz yumdular, ilk fırsatta, hepsini en gaddarca yollardan ezdiler. Batı kapitalizmi ile ilk temastan sonra da aynı şey tekrarlandı. Gördüğümüz gibi bir ara Japonya dışında, Vikingler gibi maceralara açılmış Japonlar bile, memleketin ahlakını bozmasınlar diye Kamakuralarca içeriye alınmadılar. 1100' lü yıllardaki Japon derebeylik dönemi, Kamakura dönemidir ve bir değişim süreci geçirerek Edo dönemi'yle beraber değişimde farklı boyutlara ulaşmıştır.

Mimarlıkta, sütun ya da ayakların taşıdığı kemer sırası...

Arkad,
(Arkat)
Latince: arcus.
Önyüzü kemerli ve açık, arkası duvarlı ve üstü örtülü galeri. Filayağı sütunlar üzerinde duran kemer. Arkat, bir tarafı sıra halinde fil ayağı üzerine oturtulmuş kemerlerle kapalı, bina önü için kullanılır. Arkat motifi Roman kiliselerinde apsisin dış duvarlarına kör bir koridor olarak duvar süsü anlamında kullanılmışlardır.

Avusturya asıllı, kendi ismiyle tanınan "Eksiklik Teoremi" ile tanınan ABD' li mantıkçı, matematikçi ve matematik felsefecisi...

Kurt Gödel,
(D. 28 Nisan 1906 - Ö. 14 Ocak 1978),
Mantıkçı, matematikçi ve matematik felsefecisidir. Kendi ismiyle anılan Gödel' in Eksiklik Teoremi ile tanınır. Teorem' lerinde tam sayı aritmetiğini içerecek kadar karmaşık herhangi bir sistemin içinde, sistemin aksiyomlarından yola çıkarak doğruluğu veya yanlışlığı kanıtlanamayacak önermeler bulunacağını ispatlamıştır. Bunun için ise Gödel numaralandırması ismi verilen bir metod geliştirmiştir. Meşhur teoremini Viyana Üniversitesindeki doktora çalışması sırasında 1931 yılında ispatlamış, bununla 20. yüzyıl matematiğinin yönünü değiştirmiştir.

İçine kapanık bir kişiliği olan Gödel, son yıllarında zehirleneceği paranoyasına kapılarak hiçbir şey yememeye başlamış, bunun sonucunda beslenme eksikliğinden 14 Ocak 1978 tarihinde Princeton' da ölü bulundu.

Ondalık sistem...

Aşari, 
Desimal, 
Ondalık sistem,
Atatürk' ün büyük devrimlerinden biri olan ölçü devrimi ile metrik sistem 1931 yılında kabul edilmiş ve 1933 yılında uygulamaya konuldu. Türkiyede kullanılacak ölçüler için aşari (ondalık) metre sistemi kabul edildi. 

Resmi ve gayri resmi evrak ve işlemlerde ve bütün anlaşmalarda kanunen tutulması zorunlu olan ticaret defterlerinde ticari evrak ve belgelerde ilanlarda ve miktar tayin eden etiketlerde aşari metre sistemine dahil ölçülerin kullanılması zorunludur.

Halen ülkemizde ölçü ve ayar işleri, Belediyeler ayar memurlukları tarafından yürütülmektedir.

Kuzgunkılıcı da denilen bir süs bitkisi...

Glayöl,

(Gladiolus illyricus),
Glayöl süs bitkisine halk dilinde verilen diğer isimler;
Kuzgunkılıcı, 
Kılıç çiçeği, 
Kuzgun otu, 
Keklik çiğdemi, 
Alata zambağı, 

Süsengillerden, uzun, ensiz ve sivri yapraklı bir süs bitkisidir. Glayöl Soğanımsı gövde (korm) oluşturan bir bitkidir. Çiçekleri çok renklidir. Cinsine bağlı olarak, büyüme şartlarıyla boyları 30 - 150 cm. arasında değişir. Çiçeği bir hafta yada 10 gün kadar dayanırsa da, arka arkaya gruplar halinde yetiştirilirse, üç hafta süreyle kesme çiçek almak mümkün olur. Hepsinin kılıç biçimli yaprağı vardır. Çoğu zaman don soğuğuna kadar yeşil kalırlar. Yabani olanların 200 çeşidi vardır.

Glayöl bol güneş ve gübreli toprak sever. Kumlu toprak gayet uygundur. Komposto, yaprak çürüğü veya torfça zengin hemen her türlü toprakta yetişir. Yaz boyunca düzenli olarak sulanmalıdır.İklim aşırı soğuk değil ve yeri iyi drenajlı ise soğanlarını topraktan çıkarmaya gerek yoktur. Bulunduğu yerde sürekli yavrulayarak çoğalacaktır. Soğanlar Mart ayından itibaren 15 gün aralıklarla kısım kısım dikilirse bahçe yaz boyu glayölsüz kalmaz. Bu şekilde 4-5 posta dikim yapılabilir. Glayöl soğanları 6 hafta önce kazılmış ve iyi hazırlanmış toprağa 10.cm derinlik ve 10-15 cm. aralıklarla dikilir. Büyüyen bitkinin devrilmemesi için rüzgar almayan bir yer seçilmelidir. Gerekirse ince bir çubukla destek yapılır.



Kuzeye dönük, bu yüzden çok az güneş gören ve hep serin olan dağ yamacı...

Kuzyaka,
Kuzyönü.
Kuzeye dönğk yan.
Kuzeye dönük, bu yüzden çok az güneş gören ve hep serin olan dağ yamacı.
Günyakaya göre az güneş alan gölgesi bol, serince yamaç, kuzyönü.

Kuzyaka bir yerleşim merkezinin adıdır:
Antalya ilinin Alanya ilçesine bağlı bir köy.
Muğla ili, Milas ilçesine bağlı mahalle.
Sivas ili, Kangal ilçesi Alacahan bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kastamonu ili merkez ilçesine bağlı bir bucak, Kuzyaka(Kürdeşe).

Eskiden Türkistan' ın Kaşgar yöresinde yapılan bir tür nakışlı keçe...

Kimişke,
Keçeci dükkanına getirilen siyah renkli yünler nakış işinde, beyaz yünler keçenin alt ve üst yüzeylerinde, kirli renkliler ise orta tabakaya gizlenerek değerlendirilmek üzere ayrılırlar. Bu yünler dut dalından yapılmış yaya takılan kirişe annep ağacından yapılmış tokmağın Hallaç tarafından vurulmasıyla atılır (kabartılır). Yere serilen Life-kahke Bezi (Amerikan Bezi) üzerine Basta'dan kesilen nakışlar ve Fitle' ler dizilir. Boşluklara Boya tabir edilen kabartılmış renkli yünler yerleştirilir. 

Üzerine keçenin üst yüzeyini oluşturacak kabartılmış yün Sepki ile eşit kalınlıkta serilir. Bez üzerine serilen yünler el ile sulanarak bez ile birlikte ağaç direğe rulo yapılmak suretiyle yerde sarılır. Rulonun her iki ucu ve çevresi kendir ile iyice bağlanır. Ayakla tepme işlemi başlar. Keçenin büyüklüğüne göre iki veya beş kişi ile yapılan bu işlemde rulo ayakla bir ileri bir geri hareket ettirilerek vurulur. Yarım saat süren bu ilk tepme işleminden sonra rulo açılır. Bu safhada keçenin kenarları saçaklı ve dağınık bir durumdadır. Düzlemek amacıyla kenarlar "Pevantlanır". 

Keçe üzerine tekrar su serpilerek ağaç direğe sarılır. Bir saat kadar sürecek ikinci tepme işlemi başlar ve sonra yünler sıkışmış ve ham tabir edilen keçe türü elde edilmiştir.
Keçe türleri;
Çoban Keçesi(Kepenek),
Kış Keçesi,
Ev Keçesi,
Sedir Keçesi,
At Keçesi,
Sünger Yatak Keçesi.

Kısa bir sopanın kullanılmasına dayanan Japon savaşma sanatı...

Tambo,
Savaş sanatı,
Sun Tzu tarafından M.Ö. 6. yüzyılda yazılmış askeri taktikler ve savaş üzerine bir çalışmadır. Her biri savaşın farklı bir yüzünü anlatan 13 bölümden oluşur.
Askeri strateji ve taktiğin temel kitabı olduğu kabul edilir.

Tambo sözcüğünün başka anlamları:
İnkalar'a özgü bir çeşit taverna.
Yol kenarın motel.

Kömür kazılan ocak ...

Pano, 
Ayak, 
Ocak, 
Açık (yerüstü) maden işletmesi yapılan yer.
Maden.
Dik kuyu ve diğer girişler, meyilli kuyular, düz ve meyilli galeriler ile birlikte, yeraltı hafriyat ve imalatını kapsayan; madencilik faaliyetini yapmak için belli bir projeye göre hazırlanmış iş yeri.

Yakıtta bulunan enerjiyi ısı enerjisine dönüştürmeye yarayan (yanma yeri) sistem.
Mermer işletmeciliğinde her cins taşın tabi olarak, bulunduğu yerden istenilen özellikte çıkarılması için zemine, üstü havaya açık veya kapalı özel şekil verilmesi.

1829 yılında, diğer kömür parçaları Ereğli'nin Kestaneci köyü yerlisi bahriyeden tezkereli Uzun Mehmet tarafından İstanbul'a götürülmüştür. 
Bu keşif dikkate alınarak mahallinde tetkikler yapılmış ve kömür yataklarının bulunduğu kanısına varılarak, Uzun Mehmet' e hayatı boyunca aylık bağlanmış, fakat kendisi bu mükafattan istifade edemeden öldürülmüştür. 
Kömür Madencilik faaliyetlerinin başladığı 1848 yılında başlamıştır.

Argoda "Anlama, bilme" anlamında bir sözcük...

Çakoz,
Çakozlamak,
Çakmak,
Çakaroz,
Çakız,
Argoda Anlama, bilme.
Bir durumu anlama, bilme.
Anlamak, kavramak, sezmek.
Sezme.

Ham ipekten dokunmuş ince bez...

Bürümcük,  
Bürüncük (Osmanlı kayıtlarında), Bürümcek, Tulle, Tül,Bürümcük, ham ipeğe çok az ketep ipliği karıştırılarak bez dokuma tekniğine göre yapılan bir kumaştır. İnce seyrek dokulu krepon görünüşündedir. Eskiden iç çamaşırları, yatak çarşafları bürümcükten yapılırdı. Krep büküm denen yüksek bükümle elde edilen ham ipek iplikten yapılır, genellikle bezayağı örgüyle dokunur. 

Sonra pişirme denen kaynatma işleminden geçer, bu işlem sonucu ipliklerde oluşan çekilme, kumaş yüzeyinde kıvrılmalara, bükümlere neden olur. Kumaş, adını, özelliğini oluşturan bu kıvrımlardan almıştır. Ham ipekten dokunan bürümcüklerde bezayağı örgüsü kullanılmakla birlikte pişmiş ipekten yapılanlarda bükülmeyi artırmak için krep türü farklı bir örgü kullanılır. Kadınlar için yapılan bürümcüklerin atkı ve çözgüsü, ipektendir. 

Helali denen ve erkekler için dokunan bürümcüklerde ise çözgü pamuk, atkı ipek ipliktendir. Çözgüde yer yer pamuk iplik kullanılarak yollu dokunanları da vardır. Beyaz pamuk iplikle dokunduğunda bu yollar mat bir görünüm verir. Renkli ipliklerle dokunan ya da dokunduktan sonra boyanan türleri de vardır. Bürümcük, XV. ve XIX. y,zyıllar arasında başta Bursa olmak üzere Bilecik, Alaşehir, Muğla, Denizli ve İstanbul' da dokunuyordu. Bursa'da yapılan bürümcükler, Avrupa'ya da ihraç ediliyordu. Pamuk ipek karışımı, mat çizgili bürümcük, XIX. yy.'ın ilk yarısında, Paris kadın modasında etkili olmuştur.

Nohut, patates, tahin ve soğanla yapılan bir tür meze...

Topik,
Ermeni mutfağının meşhur mezesidir.
Malzemeler:

1 kg.nohut
5-6 adet patates
4 kg. soğan
750 gr. tahin
1 çorba kaşığı şeker
Karabiber
Dolmabaharı
Tarçın
Tuz

Hazırlanışı:
Nohutlar bir gece önceden ılık suya ıslatılır. Ertesi sabah haşlanır. Sonra robotta püre haline getirilir. Patatesler de haşlanarak püre yapılır ve nohutlara ilave edilir. İçine 250 gr. tahin, tuz, karabiber karıştırılır.

İçinin hazırlanışı; 
Önce soğanlar kapağı kapalı, kısık ateşte 2 saat pişirilir. Sonra kapağını açıpsuyunu çekinceye kadar karıştırılarak pişirilir. Soğanlar ılıkken, içine geri kalan tahin, karabiber ve diğerleri eklenir. Onun da ortasına soğan harcı konulup, naylon dört tarafından kapatılır. Soğuk servis edilir.

Amasya ilinde, Hitit uygarlığına ait önemli buluntuların ortaya çıkarıldığı bir höyük...

Oluz,
Oluz höyük,
Amasya'nın Toklucak Köyü yakınlarında bulunan yaklaşık 45 dönümlük araziyi kaplayan Hitit Uygarlığı'nın en önemli yerleşim merkezlerinden birisi olduğu belirlenen Oluz Höyük' te kazılara devam edilmektedir.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Şevket Dönmez Başkanlığında 2007 yılında başlanılan kazılarda 3 ana katman belirlenirken, bu ana katmanların ilkinin Hellenistik Döneme ait olduğu, ikincisinin Demir Çağı'na ait olduğu, üçüncü kültür katının Hitit Dönemi'ne ait olduğu saptanırken, özellikle Hitit Dönemi'nde çok önemli bir yerleşim yeri olarak kullanılan Oluz Höyük'te yapılan kazılarda taş mühür, tunçtan orak, mimari kalıntılar ve yine bu döneme ait çanak çömlek kalıntıları bulundu.

Elma, armut, kayısı gibi meyvelerin kurutulmuşu...

Kak,
Meyve kurusu, meyveleri sadece ince ince dilimleyip, güneşe bırakarak yapılmaktadır. Kurutulunca saklanıp genellikle çerez olarak veya Hoşaf yapılarak tüketiliyor. Eskiden yazın kurutulmuş meyveler kışın yiyecek olarak kullanılıyor. Ayrıca meyvelerden Pestil yapılır. Meyveleri kabukları kalıncaya kadar ateş üzerinde tutup, süzgeçten geçirip, çok ince bir tabaka halinde tepsiye dökerek kurutulur. 

Pestiller üzüm, erik ve kayısıdan olur. Üzerine ceviz ya da fındık serperek veya içine konularak da yapılır.Özellikle bu üzümden olursa adı üzüm sucuğu olur.

Süpürgeotu...

Erika,
(Erica manipuliflora),
Püren,
Funda,
Süpürge çalısı,
Her mevsim yeşil, makiliklerde ve kalkerli toprakların güneş gören yerlerinde yetişen, 50 ile 80 cm boyunda, çalı görünümlü bir bitkidir. Dalları çok çabuk kırılır. 
Ucu sivri, küçük koyu yeşil, çam iğnesini andıran yaprakları vardır. 

Gövde dik, beyaz renkli, seyrek tüylüdür. Meyveleri kapsül, tohumları yumurtamsıdır. Püren kışın yapraklarını dökmez ama mevsim sonunda bronzlaşır ve bu durumunu çiçek açma zamanına kadar korur. Maki elemanı olan bu funda türü, deniz seviyesinden başlayarak 1530 m yüksekliğe kadar yayılış gösterir.

Devinmeyen nesnelerin üzerindeki kuvvet dengelerini konu alan bilim dalı...

Statik,
İngilizce: statics,
Durağan, bulunduğu durumu koruyan (sürdüren), devinim veya dönüşüm geçirmeyen.

Statik cisimlerin dengesini inceleyen fizik dalıdır. 
Bir cismin dengede olması cismin ivmesinin sıfır olduğu anlamına gelir. 
Eğer bir cismin parçaları, birbirlerine göre izafi hareket yapmıyorlarsa, o cisim için statik dengede denir. Bu da ancak cisim belirli bir referans noktasına göre hareket etmiyorsa ya da ağırlık merkezi sabit bir hıza sahipse olabilir. Yani dengedeki cisim ya duruyordur yada sabit hızla öteleme yada dönme hareketi yapıyordur. Statik dengedeki bir cisim, Newton'un birinci ve ikinci hareket yasalarıyla incelenebilir. Kuvvetler toplamının sıfıra eşitlenmesi denge için birinci, momentler toplamının sıfıra eşitlenmesi ise, ikinci koşuldur. Durgun cisimlerin dengesine statik denge, hareketli cisimlerin dengesine ise kinetik denge denir.

Siirt ilinde bir mağara...

Şikefte,
Siirt yakınlarındaki Gürele Suyu Kanyonu'nda yer almaktadır.
Şikefte mağarası, 300 m. uzunluğunda yatay bir mağaradır.
Pervari’den Şırnak’a kadar uzanan çalışmalarda Kepo, Tilmin, Girnator, Ayngerm, Rıdvan, Ber Ava Şikefte vb. mağara, höyük ve kayalara oyulmuş olan sığınaklarda, o dönemleri simgeleyen taş araç ve gereçlerle Neolitik, Kalkolitik ve Tunç çağlarından Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine kadar kullanılan çanak, çömlek ve benzeri materyal bulunmuştur.

Siirt adının Sami Dilinden geldiği öne sürülmektedir. Siirt sözcüğü, isim kaynaklarında; Esart, Sairt, Siirt, Siird gibi çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. Süryaniler kente Seerd (yöresel söyleniş biçimiyle Sert) demişlerdir. XIX. yy da Sert, Seerd, Sört, Sairt olarak kullanılmış, günümüzde de Siirt biçimiyle benimsenmiştir.

Herne kadar Sami kökenli olduğu söylense de Ermenice Tiğrakert in halk ağzında sırasıyla Sigrakert, Sigirt ve sonunda Turkçe aksanla Siirt ' e dönüşmüş olması gerekir.

Kavusşahap ve Hakkari Dağları ile birleşmektedir. Bu dağ silsilesi daha çok ayrı ayrı kütleler halindedir ve Dicle Irmağı’na karışan küçük akarsularla da parçalanmıştır. Bu dağların ana kütlesini Yazlıca Dağı (Herekül Dağı) oluşturmaktadır. İlin en yüksek ikinci noktası olan Yazlıca Dağı’nı (2.838 m.) Meydan-ı Süleyman Tepe (2.444 m.) ile Körkandil Dağı, Uğurtepe (1.807 m.), Kelmehmet Dağı izlemektedir.

Bu dağ silsilesinin yanı sıra Siirt’in kuzeydoğusunda Doğruyol Dağı (Beknovil Dağı) (2.741 m.), Kapalı Dağı (2.631 m.) ve Küran Dağı (2.350 m.) dağları bulunmaktadır.

İzmir' in Seferihisar ilçesine özgü bir tür lor peyniri...

Armola Peyniri,
Bölgeye özgü, diğer peynir türlerine benzemeyen peynir çeşitleri arasında yer alan armola peyniri, Seferihisar ilçesindeki bir kaç mandıra ve evlerde yapılıyor. Eskiden tulum içinde yapılan bir peynirdi. Armola peyniri, keçi sütünden yapılan süzme yoğurt, keçi sütü loru ve beyaz peynirin karışımıyla ortaya çıkıyor. Armola, hafif bir peynir olması ve istendiğinde domates salatasına sos olarak kullanılabilme özelliği nedeniyle çok tercih ediliyor. 

Keçi sütünden yapılması ve peynir-yoğurt karışımı olması nedeniyle farklı bir lezzeti var. Genelde ekmeğe sürülerek üzerine zeytinyağı, kırmızı biber, sarımsak ilave edilerek yeniliyor.

Bir tür kısa ney...

Nısfiye, 
Girift, 
Bolahenk nısfiye, 

Süpürde, 
Yıldız,
Yakın Doğu’nun en eski sazlarından olan ney, İslam tarihi boyunca hem saray, hem halk, hem de sufi musikilerinde kullanıldı. 1582’den önce yapılmış İran veya Osmanlı minyatürlerinde ney, çok ince, uzun ve başparesiz olarak resmedilmiştir. İlk kez Surname-i Hümayun’ da, daha geniş çaplı ve başpareli neyler görülür. 16. yy’ a ait Codex Vindobonensis’te bir kadın neyzen gravürü vardır. Burada başpare çok açık biçimde görülür. Bunlara dayanılarak, saza başpareyi, 16. yy’ın sonlarında Osmanlıların eklediği söylenebilir.
Evliya Çelebi’nin zikrettiği on büyük neyzenden altısı Mevlevidir. 1720 tarihli Sûrnâme-i Vehbî’deki minyatürlerde, hem Mevlevî neyzenler, hem de profan (hiçbir dinî vasfı olmayan) neyzenler görülür. 19. yy’da Mevlevî olmayan neyzen yok gibiydi.


Ney ve Nısfiye belli iklimlerde yetişen kamışlardan yapılır.Neyzenler arasında en makbul kamış, Şam’ın kuzeyinde (Aynî Zerka) denen yerde yetişen kamışlardır. Ağız tarafına gelen kısmı geniş, uca doğru gittikçe incelen ve (Keler) denen kamışlar diğerlerine tercih edilir. Ney uzun zaman üflenerek rengi gittikçe koyulaşır ve elli seneden fazla kullanılmış Ney’ler, havada bulunan Karbonik Asid’le birleşerek koyu kırmızı bir renk alır.

Merkür gezegenine verilen bir başka ad...

Utarit,
Merkür (Utarit) Güneş sistemi'nin Güneş'e en yakın gezegenidir.
Büyüklük açısından 9 gezegen arasında sekizinci sırayı alır.
Plüton Merkür'den daha küçüktür.
Adını Roma mitolojisinde ticaret ve yolculuk tanrısı ve tanrıların habercisi olarak bilinen Merkür'den alır.
Çıplak gözle izlenebilen 5 gezegenden birisidir. Diğerleri Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn 'dür.

Güneş'e yakınlığı nedeniyle yeryüzünden izlenmesi güçtür ve hakkında bilinenler sınırlıdır. Uydusu bulunmamaktadır. Yere en yakın konumda uzaklığı 77.300.000 km. en uzak konumda 221.900.000 km. dir.
Yüzey sıcaklığı;
Ortama 167°C,
En yüksek 457°C,
En düşük -173°C.

Pakistan' da müzik eşliğinde ve koro halinde söylenen şiirlerden oluşan bir tasavvuf musikisi türü...

Kavvali,
(Qawwali),
Pakistan dini müziği.
Kavvali’nin sözlük anlamı; Konuşma şekli, ifade tarzı demektir. Sözler, mistik felsefi söylem ile dile gelir, ses ağızdan ilahi bir güç ile çıkar. Kökleri İran’a kadar uzanır. Kavvali, doğunun mistik havasını, tüm dünyaya müzikle duyurur.

Bu nedenle dünya popüler müziği alanında önemli bir konuma sahip bir formdur. İran topraklarında başlayıp, Hindistan’dan, Pakistan’a kadar yayılan ve bu ülkelerde dini müzik türü olarak işlev görür. Ayrıca Pakistan’da, Gazel, Kavvali, halk ve pop müzik türleri vardır. 

Kavvali’nin en önemli temsilcileri; 
Nusret Fatih Ali Han ve Sabri Kardeşlerdir.

1947 yılında Hindistan’dan ayrılarak bağımsız bir devlet olan Pakistan’ın kurulması ile Hindistan’dan milyonlarca Müslüman bu ülkeye gelmiştir. Göç edenler beraberlerinde Hint kültürünü de getirmişlerdir. Böylece Hint müzik geleneği, Pakistan’a da gelmiştir. Ülkede Müslümanların dışında, Hindu ve Hıristiyanlar da yaşar. Ülkenin resmi dili Urduca, alfabesi Arapça’dır. Liseden sonraki eğitim oldukça lüks kabul edilir ve İngilizce’dir.

Mardin sokaklarındaki kemerli geçitlere verilen ad...

Abbara,
Zabok, 
Karanlık, Oyuk, Geçit anlamındadır.
Abbaralar, Karanlıklar içinde ruh dinginliğinin ferah aydınlığa geçişinin simgesidir.Müslüman, Süryani, Yakubi, Keldani, Nesturi, Yezidi, Yahudi, Kürt, Arap, Ermeni, bir dolu farklı etnik kökeni, ezan ve çan sesini yüzyıllarca bir arada yaşatmış. 

Abbaralar yani üstü bir evin odası olan tüneller yanlızca Mardin'dedir. Sümerlerden Urartular'a, Roma'dan Bizans'a, Selçuklular'dan Osmanlı'ya onlarca uygarlık iz bırakaramış, birbirinden farklı pek çok dil ve din hoşgörü içinde birarada yaşamıştır. Mardin'de dar sokakları ve merdivenleri ile bir tarih yaşar. Her bir sokak ya bir camiye, ya bir kiliseye, medreseye, manastıra çıkar. Mardin 2500 yıllık bir şehircilik anlayışını kendine özgü taşı ve mimarisiyle günümüze kadar gelmiş bir tarihtir. Mardin'in en genci 120 yıllık olan evleri ve sokakları canlı bir tarihtir.

"Akdeniz humması", "Malta humması" gibi adlar da verilen bulaşıcı bir hastalık...

Bruselloz,
(Brusella),
Akdeniz humması, 
Malta humması,
Lekeli humma, 
Kalaazar, 
Avrupa tifusu, 
Klasik tifus, Benekli humma, 
Epidemik tifus, 
Bang hastalığı.

Brucella grubu bakterilerinin sebep olduğu bulaşıcı bir enfeksiyöz bir hastalıktır.Brucella genelde keçi, sığır, koyun vb. hayvanlardan insanlara süt ve süt ürünlerınden geçer (peynir, krema, çökelek,dondurma vb.) Genelde akdeniz bölgesi ve ortadoğuda görülür. Malta humması veya Akdeniz humması, Brucella bakterileri yüzünden ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalık. İlk kez 1897'de Danimarkalı veteriner Berhnhard Bang Brucella abortus`u ayrıştırmış ve bu nedenle hastalığın Bang hastalığı olarak da anıldığı olmuştur.

Çeşitli antibiyotikler tedavide kullanılır. Tetrasiklinler, kloramfenikol, rifampin ve streptomisin Brucella bakterilerine karşı etkilidirler. Hastalığın inkibasyon süresi 1 ila 3 haftadır.Bazen birkaç aya kadar da çıkabilir.Bazen aniden bazende yavaşça gelişerek ortaya çıkar. Hastada sürekli, aralıklı veya düzensiz ateş yükselmesi, halsizlik, eklemlerde ağrı (özellikle sırt, dirsek, kalça) görülür. Üşüme , terleme , sırt, eklem yerlerinde ağrı ve dermansızlık başlıca belirtilerdir.

Tesbiti: Alınan kan laboratuvar ortamında test edilerek anlaşılır.Belirli yöntemlerle vücuttaki brucella belirlenir.
Pastorize olmayan süt ve süt ürünlerinden kaçınılarak, iyice kaynatılmadan yapılan peynir vb. gıdalar tüketilmemelidir. Etten bulaşma olasılığı çok düşüktür.

Doğu Anadolu Bölgesi' nde yetiştirilen beyaz yünlü bir koyun ırkı...

Tuj 
(Kesik),
Doğu Anadolu Bölgesine adapte olmuş yerel bir ırktır. Uyluğu yağlı, beden tamamen parlak beyaz renktedir. Burun, göz ve ağız etrafı ile ayaklarda siyah pigment bulunmaktadır. Göz etrafında, tarsus ve karpus eklemlerinde koyu renk arzu edilir. İncikleri siyah veya kahverengi olanlar da %15 civarında görülmektedir. Siyah ve beyaz başlı olmak üzere değişik renklerdedir. 

Kuyruk çok kısa ve kuyruk omurları orta kısımda yukarıya doğru bükülmüş, yağsız kuyruk ucu ince ve aşağıya doğru yönelmiştir. 

 Yapağı; kaba ve karışık bir yapıdadır. 45-55 kg. canlı ağırlığındadır. Çıldır ilçemizde mevcut olup, önemli bir kısmı Akkaraman ve Morkaraman ırkları ile melezlenmiştir.

Eskiden şairlerin kasidelerinde övgüsünü yaptıkları kişilerden aldıkları para yada armağan...

Caize, 
Osmanlı döneminde padişaha ve üst düzey yöneticilere şiirlerini sunan şairler farklı miktarlarda hediyelerle ödüllendiriliyordu. Caize olarak çoğu zaman gümüş akçe ya da yünlü ve ipekli elbise veriliyordu. Caize miktarı bin ile 3 bin akçe (20-60 altın) arasında değişiyordu. Bu bağışlar genelde devlet hazinesinden yapılıyordu. 

İyi bir şair aldığı ücret karşılığında geçimini rahatlıkla sağlayabiliyordu. Şairler açısından en büyük iltifat, padişahın musahibi yani danışmanı, sırdaşı olmaktı. Yazar Durmuş, Fatih Sultan Mehmet'le, Mevlana Kadir; Sultan Selim'le Halimi Çelebi; Kanuni Sultan Süleyman'la Baki'nin ilişkisinin bu çerçeve içinde değerlendirilebileceğini söylüyor. Osmanlı Divan edebiyatı sâirleri, Ramazan bayramı, bahar ve kış mevsimlerinde olduğu gibi Nevruzda da caize almak için büyüklere kaside sunmuşlardır. Bu türden kaside ve gazellere Nevruziyye denmektedir.

Eski dilde Baba...

Eb,
Eba, Ebi, Ebu.
Ab, Ata,
Baba, 
Beba(Ardeşen), Bava, Bu, Buva.
Cet,
Çir, 
Trabzon (Çaykara) Rumcası ile baba, Çir demek.

Peder.
Farsça Peder, (ﭘﺪﺭ).
Modern Yunanca pateras,
Lazca (Pazar) baba, eba.
Ermenicede, hav, havu,
Hemşin'de Dad.
Rumcada, Peder ve baba kelimeleri sık sık kullanılır.
Karadeniz yöresinde, Giresun, Trabzon ve Ordu'da Boba; Ordu yöresinde, Oya, Buba,
Ordu ve Giresun'da Buba deniyor.

Çocuğu olan erkek.
Çocuğun dünyaya gelmesinde etken olan erkek.

Baba kelimesinin diğer anlamları;
Anlayışlı, iyi huylu erkek.
Büyük ve onulmaz çıban, veba, dert, hastalık
Cüzzam,
Çatı merteği.
Çatı inşaatında tam merkeze dikilen kalın ağaç.
Çatılarda, makas ağaçlarının birer ucunun çivilendiği, iki m. kadar uzunlukta ve tam ortada bulunan kalın direk, omurga direği.
Erkeklik organı.
Erkek hindi.

Sancak ve çadır başlarına geçirilen top.
İskele, motor ve kayıklarda zincir, halat bağlanan kalın ve kısa kütük, taş veya demir yuvak. 
Meyve fidanlarına destek için konulan ağaç direk.
Papatya büyüklüğünde bir çiçek.
Tırabzan başlığı.
Zehir, zıkkım.



Koyun ve insanların akciğerinde olan bir hastalık.
Ur, yumru.

Gökyüzü ve yıldızlardan aşırı derecede korkma...

Astrofobi,
Korkuların daha ileri şekli ise hayatımızda kısıtlanmalara yol açan ve tedavi gerektiren fobilerdir.
Gökyüzü ve yıldızlardan aşırı derecede korkma.
Fobileri alelade korkulardan ayıran özellikler şunlardır:
  • Korkuyla oluşan sıkıntı ve gerilimin belli bir nesne ya da duruma bağlı olması.
  • Korkunun boyutunun olayı tetikleyen korku objesi ya da duruma kıyasla orantısız ve abartılı bir düzeyde olması.
  • Kişinin kendi verdiği tepkisinin anlamsız ve aşırı olduğunun tümüyle farkında olması.
  • O korku nesnesi ya da durum ile karşılaşmaktan ısrarla kaçınması ve eğer karşılaşırsa aşırı düzeyde çarpıntı, nefes alamama, terleme, sıcak basması, mide bulantısı hatta bayılma gibi durumlara yol açarak, kişinin hayatını kısıtlamasına sebep olması. 
  • Kişi o hale gelir ki, sokağa çıkamaz, ya da tek başına kalamaz, bazı yerlerden geçemez. Bu durum kişinin yakın çevresindekileri de olumsuz etkileyerek, onların da sıkıntılı durumlar yaşamasına neden olur.
Psikanalitik görüşe göre fobiler, çocuklukta, 3-5 yaş arası ödipal dönemde yaşanan sorunların çözümlenememesi ile ilişkilidir. Bu dönemde çocuğun cinsel organlarına yönelik korkular hissetmesi (söz dinlemezse sünnet edilme ile ilişkili olarak korkutulması ya da yaramazlık yaparsa cinsel bölgesine yönelik zarar geleceği şeklinde uyarılması) fobilerin gelişimine yol açmaktadır. 

Duvarlara çiziktirilen resimlere verilen ad...

Stensil,
Ara sokaklardaki, eski apartman duvarlarındaki esprili figürler, mesaj veren şekiller dikkatinizi çekmiştir. Bunlar elde hazırlanan şablonlar ve sprey boyayla duvara uygulanıyor. Tekniğin adı stensil. Grafiti gibi hemen her sokakta, her duvarda karşılaştığımız stensiller hızla yükselen sokak sanatının bir kolu. Sokağın sesini yansıtıyor, çoğunlukla da siyasi görüşleri ortaya koymak için kullanılıyor. Beyoğlu sokaklarındaki sinek ve Osman isimli bıyıklı adam stensilleri çok ünlü.

Stensil, 1980’lerde yükselişe geçen street art yani sokak sanatı kavramının bir kolu olarak doğdu. Uygulanış tekniği farklı olsa da stensil grafitinin uzantısı. Ne de olsa ikisinin de amacı, eleştirmek ve mesaj vermek. Stensilin dünyadaki en ünlü isimleri İngiliz Banksy ve Fransız Blek le Rat, bu tekniği siyasi tavırlarını ortaya koymak için kullanıyor. Shepard Fairey ve Margaret Kilgallen stensil dünyasının efsane sanatçıları.

Türkiye’de, stensil ağırlıklı olarak İstanbul’da, önceleri Sirkeci ve Haydarpaşa garlarında karşımıza çıktı. Şimdi Beyoğlu çevresinde duvarlar bin bir tür figürle kaplı. Sprey boyayla yaptığı işlerle tanınan Turbo lakaplı Tunç Dindaş ve Nalan Yırtmaç, Türkiye’de stensilin ustaları sayılıyor. Bonan, Ari Alpert, S2K, WYN, Flypropaganda, Kop-art lakaplarıyla bilinen stensilciler de, yeni işleriyle duvarları süslemek için sürekli sokakta. Yepyeni mizahi figürler, karakterler, hatta karikatürleri şablon baskıyla duvarlara uygulamaya devam ediyorlar.

Stensilde herhangi bir resim, karikatür, fotoğrafı kullanabilir ya da kendiniz bir figür çizebilirsiniz. Elinizde renkli bir resim varsa, onu önce bilgisayarda stensil için uygun kontrast oranına getirmeniz gerekiyor. Resim siyah-beyaz hale gelip, fotokopi baskısına benzediği zaman şablon olarak kullanılmaya hazır oluyor. Resmin kağıt çıkışından şablon hazırlanıyor. Sprey boyayla erimemesi için, şablon kalıbı asetat, PVC ya da metale uygulanıyor. İşin en eğlenceli kısmıysa şablonu duvara uygulamak. Şablonu yerleştirdikten sonra en iyi sonucu almak için sprey boya 20 cm uzaktan püskürtülüyor.

Deniz filinin dişlerinden yapılan değerli bir tespih...

Naka,
Deniz fili dişi,
Tesbih,
Arapça Sübha kökünden gelmekte olup, Sübhanallah diyerek Hak teala hazretlerini teziye ve takdis etme. Namazdan sonra veya vird çekmek veya sayıyı saymak için hazırlanmış taneler dizisi olarak tarif edilmektedir.

Tesbihin hem Müslümanlar, hem de onlardan daha önce Brahmanlar tarafından kullanıldığına dair görüşler ileri sürülmektedir. Bir başka yaklaşım da, XI. yüzyılda manastırlarda dua edilirken tesbihe benzer şeylerin kullanıldığıdır. Tesbihin genellikle namazdan sonra kullanılması adet olduğu için, İslamın başlanğıcına kadar götürmek mantıki olsa bile, bunu teyid edecek bir delil yoktur. Buna rağmen, bugünkü şekliyle tesbih aletinin Hind’den batıya Asya’ya kadar gelmiş olduğu bir gerçektir.

Deniz fili;
İriyarı, morsa benzer deniz memelisi. Deniz filleri, fok ailesinin (Phocidae) kulaksız fok alt takımına dahildirler. Fil hortumuna benzer uzun burunları nedeniyle bu isim verilmiştir.
Etçiller (Carnivora) takımının fokgiller (Phocidae) familyasından bir memeli türü. Uzunluğu 4-7 m. Yağı ve postu için avlanır. Kergelen adası yakınlarındaki denizlerde yaşar.

Tuzla terbiye edilmiş yeşil zeytin ...

Çekişte, 
Kırma, Memeli,
Ödemiş, İzmir’in Kiraz, Torbalı ve Ödemiş ilçeleri, Aydın’ ın Nazilli, Sultanhisar ve Yenipazar ilçelerinde yetiştirilir. 1,3 milyon ağaç sayısı ile toplamağacın %1,5’ini oluşturur. Genelde yetiştirildiği yerlerde yeşil kırma zeytin olarak değerlendirilir. 

Çok kuvvetli gelişir. Meyveleri iri ve iyi bakım şartlarında düzenli ürün verebilen, verimli bir türdür. Soğuğa karşı duyarlı değildir. Aşı ve çelikle çoğaltılır. Sofralık ve yağlık olarak tüketilir.

Zeytin ağacı;
Boylu bir çalı veya 10 metreye kadar boylanabilen, sık dallı, yayvan tepeli, herdem yeşil yapraklı bir ağaçtır.Odunu çürümeye karşı son derece dayanıklıdır. Geniş, kıvrımlı, yamru yumru bir gövdesi vardır. Baharın sonlarına doğru yaprakların koltuğunda seyrek salkımlar halinde açan, küçük beyazımsı-sarı renkli, kokulu çiçekleri vardır. Rüzgarların taşıdığı çiçek tozlarıyla döllenen çiçekler etli ve yağlı meyve verir. Meyve önce yeşil, olgunlaştıktan sonra da parlak siyah bir renk alır. Etli meyvenin içinde sert bir çekirdek vardır.

Sıcak bölgelerde yetişen ve lifleri tekstilde kullanılan bir ağaçcık...

Urena 
Lobata ,
Urena lobata, 
Urena sinuata türlerinden elde edilen sak lifleri de jüt gibi işlem görür. 
Yaygın olarak Caesarweed veya Kongo jüt'i olarak bilinir.
Urena lobata, 0,5 metre ila 2,5 metre yüksekliğe kadar olan yıllık, değişken, dik, yükselen bir alt kabuktur. Sapları dakika, yıldız gibi kıllarla kaplıdır. Sıklıkla mor renktedir. 
Ot olarak kabul edilirse, Brezilya ve Güneydoğu Asya da dahil olmak üzere tropik bölgelerde yaygın olarak dağılmıştır. 

Her bir bitki, gür sapları serbestçe gönderen tek bir sap olarak büyür. Yaprak şekli, bir parmak gibi yayılan loblara sahiptir. Kök gibi, yapraklar da küçük tüylere sahiptir. Bitkinin çiçekleri pembe-mor renktedir. Bir santimetre genişliğinde büyür. Meyveler aynı zamanda tüylüdür ve giysilere veya kürklere yapışabilir. 

Tekirdağ yöresine özgü bir zeytin cinsi...

Çizmeli, 
Yağlık, 
Eşek Zeytini, 
Siyah Salamuralık,
Sofralık zeytin.
Tekirdağ yöresinde yetiştirilen zeytin.
Zeytin çeşidi sofralık olarak tüketilmektedir. 

Elek altı diye tabir edilen ve sofralık olarak faydalanılmaya uygun olmayan zeytinlerle, ağaç altına dökülenler yağlık olarak değerlendirilmektedir.

İncir ve sütle yapılan bir tatlı...

Uyutma,
Yapımı oldukça farklı ama tadı muhallebiyi andıran bir tatlı.
Yapılışı : 
İncirlerin saplarını kesin ve 4 parçaya bölün. Sütü ve şekeri bir tencereye koyup ocağa alın ve şeker eriyene kadar ısıtın. Sütün sıcaklığı serçe parmağınızı yakmayacak ama sıcak da olacak (yoğurt mayalama sıcaklığında). Daha sonra incirleri sütü, ekleyecekseniz cevizi rondoya koyup, hepsini püre haline getirin. 

Daha sonra karışımı kaselere boşaltın. Kaselerin üzerini tıpkı yoğurt mayalar gibi örtüp sıcak bir ortamda 4 saat bekletin. Kıvamı ne çok sulu ne de katı olacak. Daha sonra kaseleri buzdolabına koyun. Buzdolabında da 6-7 saat kadar bekletin. Servis yapın.

Saban demirini temizlemeye ve çamurunu düşürmeye yarayan ucu keskin demir değnek...

Muçik,
Kara saban ve aksesuarları;
Sap kısmı: Buna eyek de denir. Çift süren kişinin sabanı kumanda etmek için eli ile tuttuğu kısımki, bu bölüm orağa benzer ve toprağa gelen ön ucuna saban demiri takılır. Saban demirinin ucu sivri, arka kısmı geniş olup ortası olukludur. Oluklu tarafı sabanın sap kısmının ön tarafına takılır. Toprağa batırılarak toprağın altının üste döndürülmesini sağlar.

Ok kısmı: 
Buna saban oku denir. 2.5- 3 m. uzunluğunda kare şeklinde işlenmiş ağaçtır. Saban oku sabanın sap kısmına monte edilir. Bu bölüme kılıç denir.Toprağın iyi yarılması için saban okuna cizek takılır. Cizek demirden yapılır, toprağa yakın olan ucu bıçak gibidir, saban demiri ile aynı hizada olur. Kara saban ile çift süren kişinin aletlerinden biri öndere (öğendire,üvendire) dir. 

Öndere 2-3 m. uzunluğunda fındık çubuğundan yapılan, eğriliği olmayan, dosdoğru bir değnek şeklidir. Deyimlere dahi geçmiştir. Elifi görse, öndere sanır (Cahil kişiler için kullanılır.)  Önderenin elle tutulan kısmına demirden yapılmış cemekmudul takılır. Mudul yavaş giden veya tembellik yapan öküze dürtülürki, tembellik yapması önlenir. Gaddar kişiler tarafından bir çok öküzün vücudundan kan akıtılırdı. Hırsını alamayanlar cemek de vurur, bu yüzden öküzler acıdan böğürürdü. Saban iki öküz tarafında çekilir. 

Öküzlere boyunduruk takılır. Sabanda kullanılan boyunduruk araba ve döven boyunduruğundan uzun olur. Boyunduruktaki diğer bölümler de araba boyunduruğu gibidir. Tarlanın alt tarafından çifte başlanır, tarla boyu bir ileri, bir geri gidilir. 
Tarlanın sürülmeye başlanan uygun yerine saban demirinin ucu batırılır, öküzlere gaaahhh denir. Öküzler sabanı çekmeye başlayınca saban demiri 15-20 cm. kadar toprağa dalar ve toprak yarılmaya başlar. Bu şekilde tarlanın diğer ucuna varılınca aynı yerden aynı işlem ile geri dönülür. takılır. 

Cemek üçgen şeklinde, ağız tarafı keskin bir demirdir. Sabanın boğazına saran çamur ve toprağı sıyırmak için kullanılır. Sabanın boğazı saban oku ile saban sapının birleştiği yerdir. 

Ayı yavrusu...

Badar,
Falak,
Ayıgiller (Ursidae), etçiller (Carnivora) takımına ait bir familya' dandır. Küçük ayılar, Procyonidae familyasındandır. Büyük ayılara asıl ayılar da denilir. Türkiye'de yaşayan tek ayı türü boz ayıdır. Ayılar genellikle iri yapılı kısa bacaklı hayvanlardır.
Malaya ayısının ağırlığı yaklaşık 27-46 kg’dır.

Alaska boz ayısının ağırlığı yaklaşık 780 kg’a kadar ulaşır. Erkek ayılar daima dişilerden daha iri olurlar. Bu iri gövdelerine karşın çoğu iyi bir tırmanıcı ve usta bir yüzücüdür. İnsanlar gibi topukları da yere değmek üzere bütün ayak tabanını basarak yürüyebilirler. Her ayağında beş parmak, parmaklarının ucunda da içeri çekilmeyen tırnakları vardır. 

Bu familyanın 8 türü kalmıştır:
Boz ayı (Ursus arctos)
Amerika siyah ayısı (Ursus americanus)
Asya siyah ayısı (Ursus thibetanus)
Kutup ayısı (Ursus maritimus)
Malaya ayısı (Helarctos malayanus)
Tembel ayı (Melursus ursinus)
Büyük panda (Ailuropoda melanoleuca) Gözlüklü ayı (Tremarctos ornatus)

Peynir suyundan yapılan yağsız ve ekşimsi bir peynir...

Lor,
Lor peyniri mandıralarda elde edilen peynir suyundan yapılır. Sadece peynir suyundan elde edilen lor peyniri biraz esmer ve biraz ekşimsi olur. Peynir suyuna yüzde otuz nisbetinde taze süt katılırsa bu karışımdan elde edilen peynir hem daha beyaz hem daha tatlı ve hem de daha lezzetlidir. 

Yapılır yapılmaz derhal yenilen tuzsuz bir peynirdir. 10 kilo peynir suyundan bir kilo lor peyniri elde edilir. Tuzsuz olduğu için üzerine toz şekeri reçel veya bal dökülerek yenildiği gibi çeşitli peynir tatlıları peynir helvaları ve tatlı börek imalinde de kullanılır. 

Salaşpurda toplanan peynirlerin suyu tamamen süzüldükten sonra içine temiz yıkanmış bir tülbende serilmiş ve taze söğüt dalından yapılmış sepetlere konularak satılmak üzere piyasaya sevkedilir. Böylece sadece peynir suyundan elde edilen lor peyniri yapılırken bazan kazana tuz da atılır. Böylece tuzlanmış sudan elde edilen lor biraz fazla dayanırsa da pek makbul sayılmaz.

Lor peyniri çok dayanmaz çabuk bozulur. Köylerde ise küplere basılarak toprağa gömülmekte ve kış mevsiminde topraktan çıkarılarak kullanılmaktadır. 

Köy ihtiyar heyetinin başı...

Kocabaşı,
Köy ihtiyar heyetinin başı, 
Muhtar, 
Kocabey,
Köy, mahalli idare teşkilatının en küçük yerleşim yeri olup muhtar ile tüzel kişiliğe sahiptir. 

Köyü, muhtar ve köy ihtiyar meclisi(heyeti) idare eder. Bunlar, seçmenler tarafından beş senede bir seçilir. Köyün öğretmeni ile imamı köy ihtiyar heyetinin tabii üyesidir. Köy kanununa göre, yabancı uyruklu olanlar köyde mülk edinemezler ve İçişleri Bakanının izni olmadan orada yerleşip oturamazlar. Köy tüzel kişiliği dayanağını anayasanın 127. maddesinden alır. Ayrıca anayasada tarım ve toprak reformu, orman ile ilgili maddelerde köy tüzel kişiliğinde köylüye dönük maddelerdir.

Köy ihtiyar heyeti, köy işlerini sıraya koyar; imece ve salmaya karar verir; Köy muhtarının harcamalarını denetler; köy bütçesini kabul eder; köylüler arasındaki uyuşmazlıkları uzlaştırma yolu ile gidermeye çalışır; köyün zorunlu işlerini yapmayanlara, yada paylarını ödemeyenlere para cezası verir. Köy Yönetiminde diğer görevliler imam, köy korucusu ve köy katibidir.

Her türlü siyasal düzeni yadsıyan ve toplumun bireyler üzerindeki hiçbir baskısını kabul etmeyen görüş...

Nihilizm
Hiççilik veya yokculuk,
19. yüzyılda Rusya' da, genç entelektüel kesim arasında yayılan ve felsefi akımlar arasında yer alan felsefi bir yaklaşımdır. Latince' de hiç anlamına gelen nihil sözcüğünden türetilen Nihilizm, en popüler tanımıyla; her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu savunan felsefi görüştür. 
Nihilistler genel olarak tanrının varlığını, iradenin özgürlüğünü, bilginin imkanını, ahlakı ve tarihin mutlu sonunu reddederler.

Rus Edebiyatı' nda Nedejin bir makalesinde Puşkin için Nihilist deyimini kullanmıştır. 19. yüzyılda Nihilizm daha sonradan, en belirgin haliyle Turgenyev' in Türkçe' ye Babalar ve Oğullar adıyla çevrilen romanının kahramanı Bazarov' un kişiliğinde ifade bulmuştur.

Nihilizm'e en çok yakıştırılan düşünürlerden olan Nietzsche' ye göre Nihilizm, yüksek ideallerin değerlerini yitirmesinden kaynaklanan olumsuz düşünce tutumudur. Korkular, karşı çıkışlar, başkaldırmalar, Varlık'ı (Tanrı) anlaşılır bir gerçeklik ve değer yapan varlık idealizminin çöküş belirtileridir. Nietzsche için Tanrı öldü ve bu varlık artık kendisine yakıştırılan bütün değerleri hiçe indiren bir yokluk olmuştur. Yani Nietzsche Tanrı öldü derken Avrupa'da ve dünyada tanrı kavramının yozlaştırıldığını, yok edildiğini söylemiştir.

Bir tür tavla oyunu...

Küşat,  
Kız Tavlası,
Hepyek (Gülbahar),
Hapis,
Dav,
Müstecir (İzmir Tavlası); Ege yöresinde oynanan bir tavla oyunu da Müstecir,
Yuhudi Tavlası,
Osmanlı,
Tokat,

Tavla terimi 1645 yılında bir İngiliz tarafından üretildi. Tavla terimi tahminen Sakson dilinden türetilmiştir. Tavla, özel bir platform üzerinde 15 siyah, 15 beyaz taş ve zar atılarak oynanan iki kişilik oyun. 1400 yıl önce İran şahı Nevşiyan' ın veziri Büzur Mehir tarafından 10 günde icat edilmiştir. Tavlada karşılıklı altışar hane 12 ayı, 15 beyaz ve 15 siyah pul ayın 15 gece ve 15 gündüzünü , karşılıklı 12'şer hane de günün 24 saati temsil eder. Tavlada, 4500 civarında hamle ihtimali bulunduğundan oyunda ustalaşmak önemlidir. Ancak zarın şansı simgelemesinden dolayı şans faktörü kendisini hissettirmektedir.
Bazı kaynaklarda modern (zar tutma) zarların tutmayı engellemek için fincanla atılması ve geleneksel-federasyon standartlarına uygun tavla gibi ayırımlar yapılıyorsa da ayırımın sebebi pentatlon ve modern pentatlondaki gibi oyunun kendisini ilgilendiren bir farklılık değildir. Türkiye' de tavlada usta oyuncular bir gelenek biçiminde zar kombinasyonlarının Farsça'dan Türkçe'ye geçen isimlerini kullanırlar. Bunlar;
1-1: Hep Yek, Dü Yek;
2-2: Dü Bara;
2-1: İki bir (dü yek);
3-3: Dü Se;
3-2: Sebai Dü;
3-1: Se Yek;
4-4: Dört Cihar (Caar gibi de okunur);
4-3: Cihar ü Se;
4-2: Cihari Dü;
4-1: Ciharı Yek;
5-5: Dü Beş;
5-4: Beş Dört (penci caar);
5-3: Pencü Se;
5-2: Penci Dü;
5-1: Pencü Yek;
6-6: Dü Şeş;
6-5: Şeş Beş;
6-4: Şeş Cehar;
6-3: Şeşü Se;
6-2: Şeşi Dü;
6-1: Şeşü Yek;

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ