Eski dilde dağıtılmış, yayılmış, neşrolunmuş ...

Menşure, 
Arapça, menşure.
Neşrolunmuş.


Dağıtılmış.
Yayılmış.
Herkese ilan edilmiş.
Menşure, Neşr kelimesinden türetilmiştir.
Arapça: Neşriyat, yayın demektir.
Gazete, kitap, radyo ve sair yollarla dağıtılmış, yayılmış, neşrolunmuş, şeylerdir.

Menşure kelimesinin diğer anlamları;
İşleri dağınık.
Perişan.
Sultanın emri, mühürsüz mektubu, fermanı.
Bayrak.
Ferman,

Matematikte Prizma demektir.
Alt ve üst tabanları birbirine müsavi ve müvazi (eşit ve paralel), kenarları da müsavi ve müvazi olup yüzleri birbirine benzeyen şekil.

Prizma.
Kadın adı, isim.

Eski dilde reform ...

Islahat, 
Arapça: ıslahat.
Eski dilde reform, iyileştirme.
İngilizce: Reform.
Eski dilde: Düzeltme.

Düzeltmeler, Değişiklik.
İyileştirmeler, 
Reformlar.
Genel olarak herhangi bir kuruluşta, devlet düzeninde eskimiş ya da bozulmuş olan yanları düzeltmek.

Osmanlı tarihinde gerileme döneminden başlanarak zaman zaman Batı örneğine göre girişilen yenileşme ve ilerleme atılımlarına verilen genel ad. Islahat fermanı olarak bilinir. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde devletin yıkılmaktan kurtarılması amacıyla 1856 yılında Sultan Abdülmecid zamanında ilan edilmiştir.  Paris Antlaşması’nın etkileri ile ilan edilen Islahat Fermanı’nın en önemli sonucu kişi hakları ve tüm toplumların eşit haklara sahip olacakları bilgisi vurgulanmaktadır.

Demir noksanlığı ...



Kloroz, 
Fransızca: chlorose. 
Demir noksanlığı. 
Demir noksanlığı hastalığı. 
Bir çeşit kansızlıktır.
Kanda, hemoglobin miktarının azalmasıdır.

Genellikle genç kızlarda görülür. Kanda alyuvar sayısının azalmasından ileri gelen, genellikle genç kızlarda görülen bir kansızlık hastalığıdır. Kan üretiminde önemli rol oynayan Demir mineralinin ve B9-B12 vitaminlerinin eksikliğinden dolayı kansızlık hastalığı meydana gelir. 

Bu hastalığın belirtileri yüzde solgunluk, çarpıntı, nefes darlığı, halsizlik, iştahsızlık, cinsel gelişmede gecikme ve aybaşı kesilmesi şeklinde olur.Hastalığın tedavisi demir ağırlıklı olmalıdır. Demir tedavisinde protoksalat, glükonat, glütamat ve demirin başka tuzları ile tedavi uygulanır. İlave olarak bitkisel tedavi yöntemleri de uygulanır. 

Eskilerin önerdikleri demir oranını artırıcı, kan yapıcı yiyecekler (kuru üzüm, ıspanak, börülce, et, karaciğer, dalak, kabuklu deniz ürünleri, tahin, pekmez, yulaf, kabak çekirdeği, kaju, köri tozu v.b.) tüketilir.

Kloroz kelimesinin bir diğer anlamı;
Bitkilerde yaprakların sarımtırak bir renk aldığı bitki hastalığı, sarıcalık.


Eski dilde mecmua, dergi, kitap, risale, hikmetli sahife ...

Mecelle,
Arapça: mecelle.
Kitap.
Ciltlenmiş kitap.
Mecmua.
Dergi.
Risale.
Fikir topluluğu.
Hikmetli sahife.
Fıkıh kitabının muamelat kısmının toplu bir parcası.
İslam Hukukuna dair bir mecmua.
Osmanlılarda ilk medeni kanun.
Fıkıh hükümleriyle bu konudaki türlü içtihadı bir araya getiren kitap.

Tanzimat'tan sonra hazırlanmış olan, yasa yerine kullanılan eser. Osmanlı döneminde yürürlükte olan bir kanun kitabıdır. 
Ahmed Cevdet Paşa Başkanlığında bir heyet tarafından, İslam Hukukuna bağlı kalınarak hazırlanan ve asil ismi Mecelle-i Ahkam-ı Adliye olan meşhur kanun kitabıdır. 1877 yılında Abdülhamit Han döneminde kullanılmaya başlanmış ve 1926 yılında yürürlükten kaldırılmış adliyenin 1851 maddeden oluşan bir kanun kitabı olarak tarihte yer almıştır.

Baskı rejimi, despotluk, despotizm, sınırsız monarşi ...

İstibdat, 
Arapça: istibdat
Baskı rejimi.
Despotluk, despotizm, uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi 
Tebaasına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm.

Başlı başına olmak. 
Keyfi idare sistemi.
Otorite sahibince uygulanan baskı rejimi. 

Zulüm ve tahakküm. 
Kuvvete istinat ile zorbalık.
Zorbalık, Tahakküm.
Kanuna ve nizama tabi olmayan.
Hak ve hukuk olmayan, keyfi idare.
İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara bağlı olmayarak, çok defa da kanun namına kanunsuzluk yaparak, keyfi hükmünü icra ettirmek. Kimseyi tanımadan kendi dediğini ve keyfi emirlerini kuvvet ve cebir kullanmak suretiyle yaptırmaya çalışmak. 

Ayın yerküreye olan uzaklığını ilk hesaplayan Yunanlı astronom ...

Hipparkhos,
Hipparkos, 

İznikli olarak da adı geçer. 
(İ.Ö. 194-120).
Yunanlı, Helenistik dönemde yaşamıştır.
Eski Yunanlı gökbilimci, coğrafyacı, trigononetrici, matematikçi, astronom.
İ.Ö. 194 yılında Anadolu'daki Nikaia (Bu günkü İznik) kentinde doğmuş.


Bilim adamı kırkdört yaşında ayın yerküreye olan uzaklığını üçgenleme metodu ile hesaplamıştır. Bir daireyi 360, çapı 120 eşit birime bölerek sistematik olarak kullanan ilk kişi olması nedeniyle matematikte trigonometrinin kurucusu olarak ünlenmiştir.
Gün tün eşitliği, ekinoks yani ılım olarak da bilinir ve Hipparkhos tarafından hesaplanmıştır. 

Yıldız yılı, güneş yılı, kamer ayı ve güneş gününü tam sayısal ilişkileriyle saptayarak bir astronomi takvimi yapmıştır.
Yer yüzeyindeki yerleri tayin etmek için boylam ve enlemlerle trigonemetriyi kullanmıştır. Küresel geometri yöntemleri ile bilimsel faaliyetlerini Rodos adasında 35 yıl araştırmış ve burada da ölmüştür. 

Su üstü araçlarına çelik kablo ile bağlanmış, negatif yüzebilirliği bulunan dalış küresi ...

Batisfer,
Fr. bathysphère, 
İng. Bathysphere, 
Alm. Bäthysphare.

Su üstü araçlarına çelik kablo ile bağlanmış, negatif yüzebilirliği bulunan dalış küresi.

Deniz dibi araştırmaları için kullanılan küre şeklinde cihazdır. Batisfer, Yunanca derin anlamına gelen sözcükten türetilmiştir.
Deniz ve Okyanusların derinliklerinde inceleme ve araştırma yapmaya yarayan küre. 

Çapları genellikle bir buçuk metre kadarfır. Pencereli ve yukarıya kabloyla bağlı çelikten  bir küre kabindir. Çelik kablo ile su yüzeyindeki bir gemiye bağlanır.

Batisferler zamanla görevini tamamlayarak yerini serbest hareket edebilen Batiskaf'lara bırakmıştır.

Amerikalı Charles William Beebe ve Otis Barton tarafından 1930 yılında dökme demirden küre şeklinde yapılan ilk batisfer, uzun bir kablo ile deniz dibine araştırmalarda bulunmak üzere 913 metreye indirilmiştir.

Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma ...

Tecessüs,
Arapça: tecessüs.
Eski dilde kullanılan bir kelimedir, Tecessüs.
Eski dilde; Araştırma, Merak anlamında bir kelime.
Arapça cess-cesse kökünden gelmektedir. 

Casus kelimesi de aynı kökten üretilmiştir. 

Elle dokunmak, haber araştırmak, bir şeyin iç yüzünü araştırıp sırrını çözmek, ifşa etmek, göz dikmek, yoklamak anlamındadır. Mahrem olanı deşifre etmek veya herkesçe bilinmemesi gereken şeyi açığa vurmak tecessüs'tür.

İnsanların gizli işleri, kusurları ve ayıpları araştırılmaz...
Herkesin günah işleme özgürlüğü vardır. Dokunulmaz.
Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma.
Merakını gidermeye çalışma, görme, anlama merakı.
Gizlice araştırmak, Yoklamak.

Gizlice bakmak.
İç yüzünü araştırmak.
İç yüzünü araştırma merakı.

Casusluk,
Espiyonaj,
Gözetleme, bilgi toplama,
Gıybet etmemek.

Araştırma,
Merak.
Gizli sorak,
Buluş ve keşif merakı.
Zanda bulunmamak.

Bu işi yapan kişi yani meraklı, tecessüskar, mütecessis olmaktadır
Kullanıldığı yerdeki görevine göre anlam yüklemek gerekiyor. Ama burada ifade edilmek istenen tecessüs kelimesi ile başkalarının kusurlarını görme, araştırma ve onları etrafa yayma dediğimiz anlamındadır. Hatta tam olarak kötü bir maksada yönelik olarak gizli hususları araştırma ve yayma anlamındadır. İslam dininde tecessüs yasaktır. Birbirinizin gizli hallerini araştırıp, yaymak doğru bir davranış değildir.

Birine karşı gelmek, sert cevap vermek ...

Çemkirmek,
Halk dilinde kullanılan bir kelime.
Birine karşı gelmek, sert cevap vermek.
Kesik kesik havlamak.
Köpek gibi havlamak.
Bağırıp, Çağırmak.
Gereksiz ve yüksek sesle konuşmak. Halk dilinde gereksiz ve bağırarak konuşan kişilere çemkirme diyerek karşı çıkılır.

Birine arsızca karşılık vermek.

Yüze karşı ileri geri bağıra çağıra konuşmak.
Köpeklerin sahiplerine veya tanıdıklarına karşı hırlamasıdır. 
Köpeğin olduğu yerde kesik kesik havlaması, ürümesi.
Bir konuda bilgisi olmayan birinin hatasını ancak cahilce bağırıp çağırıp çemkirerek örtbas etmesidir.
Halk arasında kullanılan  "İt gibi Çemkirme" deyimi bu sözcüğün esas anlamını tam olarak  ifade eder.  Burada birine ukalaca, arsız ve yüzsüzce bağırarak, çağırarak yanıt vermesi anlamındadır.

Evlilik, muhafazakarlık ve seks gibi konularda ilginç fikirlerini açıklayan islami yaşam koçu bir hanımefendi çemkirmek kelimesini bir televizyon programında yi çemkirmek için iyi sevişin" diyerek tarihe mal etmiştir. Ünlünün diğer veciz sözlerine katılmamak mümkün değil.

Açık saçık, edebe aykırı, yakışıksız ...

 Müstehcen, 
Arapça: müstehcen. 
Arapça, çirkin bulmak, ayıplamak anlamındaki istihcan kelimesinden türetilmiştir.

Edep ve haya duyguları ile bağdaşmayan, edep ve ahlaka aykırı, açık saçık, ayıp. 
Açık saçık, edebe aykırı, yakışıksız.
Açık, saçık. 
Göreneğe aykırı derecede çıplak veya örtüsüz. 
Yüz kızartıcı, edepsiz, müstehcen, 
Cinsel çağrışım yüklü.
Tahrik eden,
Edepsizcesine, 

Ayıp, iğrenç. 
Aleni,
Pornografik,
Cinsel nitelikli çağrışım yüklü anlatı ve görsel durumlar.
Halkın ar ve edep duygularını hiçe sayan şehvet duygusunu azdıran açık saçık durum.
Müstehcenlik göreceli bir kavramdır. Mevcut olguyu gözleyen kişi tarafından idrak edilme şekline göre müstehcenlik derecesi takdir edilir.

Osmanlılar döneminde yahudilere verilen ad ...

Çıfıt,
(Arapça, يهودي).
Cehud,
Cıfıt,
Yahudi.
Çıfıt,
Yahudiler için kullanılan bir kelime.
İbranice yahudi anlamındaki yhud kelimesi, 


Arapça ise cahd, inkar etmekten cahüd, cehud, cuhud olarak kullanılmıştır. Cehud veya çıfıt, Yahudi demektir. Farsça'ya cuhud, cihud olarak geçmiş. Osmanlılar döneminde cuhud, cehud kelimesi önce çufud, çifud ve sonra değişerek çıfıt olarak kullanılmıştır.

Osmanlılar Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri, yerleri cehudhane kelimesi ile ifade etmiştir. Mesela, Yahudilerin çalıştığı çarşılara çıfıt çarşısı ki İstanbu' da kastedilen yer Balat semti olup yine yahudilerin gittikleri hamamlara çıfıtlar hamamı denilmiştir. 1492 yılında bir çok yahudi İspanyol engizisyon mahkemesinden kaçmış. Osmanlı döneminde, II. Beyazıt tarafından Balat semtine yerleştirilmişlerdir. 

Burada çalışan ve yaşayan Yahudiler için çıfıt kelimesi kullanılmıştır. Bu semtte çalışan ve Yahudi esnafın yoğun olarak bulunduğu çarşılara, Yahudi Çarşısı anlamında Çıfıt Çarşısı denmiştir. Bu gün Leblebiciler Sokağı olarak da bilinen bu çarşıda şimdilerde yahudiden ziyade Türk esnaf vardır. Hala tarih kokan bu bölgede bir çok meslekten esnaf çalışmaktadırlar.

Çifit kelimesinin diğer anlamları;
Mecazi anlamda hileci, düzenbaz, kötü düşünceli demektir.
Desisekar,
Dessas.
Arapça, dessas, (دساس ).
Kötü,
Ahlaksız kimse.
Karışık, gürültülü yer anlamında da kullanılmaktadır.
Halk dilinde; Çarçabuk gidip geri gelen anlamında cıfıt kelimesi kullanılmaktadır.

Bireye bir veya her iki ebeveynden gelen gen takımı...

Genom,
Fr. génome, 
İng. genome). 
Latince, Oğul.
Yunanca oğul anlamına gelen genos sözcüğünden türetilmiştir.
Bireye bir veya her iki ebeveynden gelen gen takımına denir.
Gametlerde bulunan kromozomlardır. 

Bir gamette bulunan ve bir türe özgü en küçük sayıdaki bir seri kromozom, n sayıdaki kromozom.

Gen, (Fr. gene); 
Hücreden hücreye, kuşaktan kuşağa geçen kalıtımsal ögedir.

Manchester Üniversitesinde, Bilim, Etik ve Yenilik Enstitüsü başkanı olan Nobel(2002) ödüllü bir İngiliz Profesör biyolog, Sir John Edward Sulston (1942) hücre soy ve genomlarını incelemiş ve insan genom diziliminin belirlenmesi konusunda araştırmalarıyla bilinmektedir. Bir organ gelişiminin genetik düzenlenmesi konusunda çalışmaları ile ünlüdür.

Demir cevheri ...

Sideroz,
Fransızca: siderose,
İngilizce: siderosis.
Siderit,
Demir cevheri.
Jeolojide çoğunlukla kahverengi demir karbonat birleşimi demir cevheri. İçinde yalnız demir ve nikel bulunan gök taşı.

Dokularda demir veya demir içeren pigmentlerin birikmesiyle ortaya çıkan hastalık için de sideroz denir. Sideroz hastalığı alyuvar yıkımına bağlı olarak oluşan kansızlık veya herhangi bir kanama sonrasında gelişir. Dokuların içten veya dıştan gelen demir tanecikleriyle dolması sonucunda oluşur. Bu hastalık sürekli olarak demir tozu solunmasından dolayı akciğer ve karaciğerlerin demir tozu ile dolmasından meydana gelir.

Kimi İslam tarikatlarında büyük ve zilsiz tefe verilen ad ...

Mazhar,  
Kimi İslam tarikatlarında büyük ve zilsiz tefe verilen ad.  
Tekkelerde kullanılan zilsiz def.  
Zikir ayinlerinde kullanılan büyük def. 
Mazhar çalan kişiye Mazharzen denir.  
Bir çeşit tef.    
Def, ( دف ) Tef .   
Farsça'da Duf, 
Arapçada Defik adları ile bilinir.    
Bendir,  Bender.  
Arbani,   
Tambourine,   
Daraban, 

Eskiden Osmanlıcada, Vurma, vuruş, çarpış, çarpıntı, çarpma anlamındadır.  
Dini musiki icrasında ritmi sağlamak için kullanılan, doğal deriden (köpek veya dana derisi) yapılmış, bendir olarak da anılan büyük boyda zilsiz def'tir.  Orta doğu ülkelerinin geleneksel müziklerinde kullanılır.     

Tasavvuf müziğinde kullanılan zilsiz dairelere bendir, bender veya mazhar adı verilir. Geçmişte tekkelerde zikir esnasında ilahiler, kasideler okunurken usul tutmak için zikir bendiri kullanılırdı. Darabana da denilen mazhar da zamanımızda yine dini musiki icra eden korolarda kullanılır. Bu tür zilsiz büyük tefler Mevlevi, Kadiri ve Rufai dergahları gibi bir çok tarikat tarafından açık zikir yaparken kullanılır.    

Mazhar kelimesinin başka anlamları da vardır. ;  
Bir şeyin göründüğü yer veya şahıs, tecelli yeri.  
Kavuşma, elde etme, şereflenme.  
Ortaya çıkış yeri.   
Şereflenme, 
Nail olma.  
Bazı tekkelerde oturarak uyurken dayanılan kısa değnek.

Letonya'nın para birimi ...

Lat,
Letonya'nın para birimi .
Letonya Cumhuriyetinin (Latvijas Republika) resmi para birimidir.  
1 lat = 100 santim (santīmu)
Yerel Sembolü: Ls
ISO kodu : LVL. (Uluslararası kısa para kodu).
Ulusal banka: Letonya Merkez Bankası (Latvijas banka).
Dolaşımdaki banknotlar: 5, 10, 20, 50, 100, 500.
(13.03.2014 Tarihindeki kur değeri);
1 LVL =1.4229 € 
0.702804 LVL=1 € 
1TRY = 0.2265 LVL


Letonya, 
Letonya Cumhuriyeti, 
Yerel dilde Latvija ya da Latvijas Republika.
Letonya Avrupa'nın doğusundadır. Kuzeyinde Estonya, Güneyinde Litvanya, Doğusunda Rusya ve Belarus ülkeleri ile komşudur. Denziden de İsveç ile komşudur. Başkenti Riga olan ülkenin nüfusu  2.266.094 (2014) kişidir. Yüzölçümü 64.589 km2 dir. 
21.08.1991 tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiştir. Resmi dili Letonca'dır. En önemli akarsuyu Dvina Nehri olup Baltık Denizine dökülür.
Letonya 26 bölge ve 7 Belediyeden oluşan bir coğrafi yapıya sahip olup önemli şehirleri ; Riga(Başkent), Rezekne, Jurmala, Daugavpils.

Halk dilinde zatürre ...

Batar,
Halk dilinde batar.
Pnömoni,
Punta,
Zatürre hastalığı.
Zatürre,


Zat-ür Rie.
(Eski dilde Rie akciğer demektir.)
Sancı, ateş ve öksürükle beliren, tehlikeli bir akciğer hastalığı.
Zatürre,
İng. pneumonia.
Arapça, ذات الرئه .
Zatürrie.
Zatürree.
Akciğer yangısı.
Zatülcenp,
Akciğer iltihabına Zatürriye (Arapça, ذات الرئه ).
Akciğer zarı iltihabına ise Zatülcenp (Arapça, ذات الجنب) denir.

Akciğer zarı iltihabı. 
(akciğer lobunun iltihaplanması).
Halk arasında Akciğer iltihabı,
Zatürre hastalığında akciğerlerde siyah noktalar halinde lekeler oluştuğundan dolayı yunanca nokta anlamında kullanılan punta kelimesinden esinlenilmiştir. Bu nedenle punta hastalığı da denir.

Tıp dilinde pnömani olarak bilinir.
Zatürre, sancı, ateş ve öksürükle beliren, tehlikeli bir akciğer hastalığı olup bakterilerin yol açtığı, yüksek ateş, öksürük ve koyu balgamla kendini belli eder ve ölümcül sonuçlar doğurabilir. Genellikle kış mevsiminde daha çok görülür.

Akut, subakut, ve kronik pnömoni olmak üzere sınıflandırılabilir. Ayrıca bakteriyel, embolik, viral, paraziter, mikotik, fibrinli, mikoplazmal, lober, bronköpnomoni, irinli, interstisiyel, granülomatöz olarak bahsedilen zatürre çeşitleri vardır. 
Zatürre hastalığına alkol ve sigara kullanan kişiler, yeni ameliyat olmuş kişiler, kronik bronşit, akciğer ve kalp hastalığı bulunanlar, kısaca bağışıklık sistemi zayıflamış hastalar daha çok yakalanıyor.

Veri, muta ...

Done, 
Fransızca: donnee
İngilizce: data, datum, 
Almanca: daten, werte.
Arapça: muta.
Malumat,

Muta, Veri, Data, 
Bilgi, 
Geçici kazanç.
İtaat olunan, boyun eğilen, başkalarının kendisine itaat ettikleri. 

Kendine itaat olunan. 
Sözü dinlenen.
İntifa, faydalanma. 
Verilen. 
İta olunmuş, verilmiş olan. 
Bir araştırmanın, bir tartışmanın, bir muhakemenin temeli olan ana öge.
İstatistik veriler. 
Gözlem ve deneye dayalı araştırmanın sonuçları.
Bilgi, data
Bir problemde bilinen, belirtilmiş anlatımlardan bilinmeyeni bulmaya yarayan şey. 
Deneysel ölçme sonucu bulunan nicelik ya da sayı.
Deneyle bulunmuş veya bilinen bilgiler. 
Deneyler ya da gözlemler sonunda elde edilen nicel ya da nitel değerler,
Bilimsel sonuçlara varabilmek için gerekli olan deneyler veya gözlemlerden elde edilen nicel veya nitel değerler.

Çözüme ulaşmak için işlenebilir duruma getirilmiş bilgi. 
Bilgisayar için işlenebilir duruma getirilmiş sayısal ya da sayısal olmayan bilgi.

Kasık ...

Ane,
Kasık.
( Fr. Aine ).
Apış arası, kasık.
Bacaklarla karın arasındaki bölge.
Vücudun karın ile uyluk arasındaki bölümü.
Vücudun uyluk ile karın arasında bulunan bölgesine kasık denir. Karnın alt tarafıdır.

Karın bölgesinden bacaklara doğru uzanan bölgedir. Özellikle de apış arası, cinsel organların bulunduğu bölgenin hemen üst kısmına ane, kasık denmektedir.

Ane kelimesinin kullanıldığı diğer anlamlar;
Bir aşiretin bütünlüğü veya işleri veya şerefi.
Dişi ve yabani eşek.
Kasık kılı.
Yabani eşek sürüsü.
Cedi (keçi) burcundan bir kısım yıldızlar.
Yünden örülmüş, peştemal üzerine bele sarılan iki santimetre eninde kuşak.

Alışkanlık, huy ...

Üns,
Arapça, üns, (انس ).
İtiyat,(itiyad)
Alışkanlık, huy.
Alışkanlık,
Huy, (Arapça خوی ).
Hulk, (Arapça خلق ), huy
Huy edinmek.
Alışma.
Adet, Adet edinmek.
Ahlak.
Tabiat,
Yaradılıştan gelen,
Haslet,
Hısal,
Mizaç.(Farsça).
Doğa.

Boynu uzun adam ...

Anak,
Boynu uzun adam.
Boynu uzun,
Boyun, Boyunlar.
Gerdan, Gerdanlar.

Anak kelimesinin ifade ettiği diğer anlamlar;
Zahmet, meşakkat.
Karakulak dedikleri hayvan.
Anak En zarif, en yakışıklı, en güzel.
Çok ferah, çok sürurlu.

At, eşek, tavuk, keklik gibi hayvanların yatıp yuvarlandıkları tozlu yer.
Hafıza, bellek.
Karşılık, mukabil.
Andaç.
Armağan.
Heykel, abide.
Hatıra, Hediye,


Anuk, Dişi keçi yavrusu.

Bir cismin hızının ses hızına oranı ...

Mach,
Mah olarak okunur.
Mach sayısı, (Ma veya M).

Avusturya Viyanalı Fizikçi Ernst Mach
 (1838-1916) .
Bu bilim adamı tarafından bulunduğundan Mach Sayısı olarak adlandırılmıştır.
Mach sayısı, hareket halindeki bir cismin hızının, bu maddenin bulunduğu şartlardaki ses hızına oranıdır. 

Mach Sayısı, (M)
Gerçek hava hızının (V), 
Lokal ses hızı (a),
M = V /a 

Normal atmosfer şartlarında, deniz seviyesindeki bir nokta için;

M= √1,4*287*288 ; 340,174 m/s

Mach Sayısı,  M= 340 m/s

Eski dilde ansızın gelen sıkıntı veren şey, felaket, bela, uğursuz ...

Musibet,
Arapça: musibet.
Mesaib; Musibetler.
Eski dilde.
Osmanlı döneminde musibet, uğursuz, şirret.
Şirret, 
Uğursuz,
Bela,
Ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey.
Afet.
Büyük felaket, Felaket. 
Hastalık.
Dert. 
Güçlük,

Bütünlüğü sağlanamamış, parça parça...

Pörçük,
Dağınık,
Parça,
Bütünlüğü sağlanamamış, parça parça.
Dağınık bir biçimde.
Grup ve takımlara ayrılmak , parçalanmak .
En güzel ifade deyimi; Bölük pörçük.
Parça, parça.
Karmaşık, düzensiz, bütünlüğü olmayan.

Milyonlarca yıl önce yaşamış, soyu tükenmiş uçamayan, etobur dev bir kuş ...

Titanis,
Milyonlarca yıl önce yaşamış, soyu tükenmiş uçamayan, etobur dev bir kuş olup tüm zamanların en korkunç yaratığıdır. Boyu 3 m. ağırlığı 350 kg. olan bu kuşa ait bir iskelet 1963 yılında Kuzey Amerika'nın Florida eyaletinde bulunmuştur. Kanatları küçük olduğu için uçamaz.  Ancak kısa ve kalın boynu, hantal bir kafası vardır. Adını Yunan tanrılarından alan bu kuşun gagası her canlıyı parçalayabilecek şekilde yaratılmıştır. Çenesi balta gibi, orantısız vücut yapısı ile bilinir.

Yeni Zelenda'da yaşayan, uçamayan iri bir kuş türü. ..

Takahe,   
(Porphyrio hochstetteri)  
Notornis, (Notornis mantelli),  
South Island Takahe, 
Yeni Zelenda'da yaşayan, uçamayan iri bir kuş türüdür.  Neslinin 200 yıldır tükenmiş olduğu sanılıyordu ancak South Island bölgesinde Murchison Dağlarında kayalık bir bölgede yaşadığı anlaşıldı. Maori ve Avrupalılar tarafından eti için bol miktarda avlanmış ve 1898'de takahe nesli kaybolmuştur.       

Ancak Dr. Geoffrey Orbell adında bir araştırmacı 1948 yılında Fiordland Murchison dağlarında yeniden  keşfetmiştir.    
Yeni Zelanda'dan başka dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan bir kuştur. Sıradışı, çok renkli, uçamayan gagası iri, hindi büyüklüğünde bir kuş türüdür. Takahe, Yeni Zelanda'nın afiş kuşlardan biri, Kakapo ve kivi gibi hayatta kalan birkaç türden biridir. Karizmatik mega fauna türlerinden biridir. Bu kuşların yaklaşık ağırlığı 4 kg., boyu 65 cm ve mavi, yeşil renkli,  büyük bir kırmızı gagası ve sağlam kırmızı bacakları vardır.

Eskiden oynanan, salon danslarından biri ...

Kadril, (Fr. quadrille).
Eskiden oynanan bir danstır. 
Salon danslarından biridir.
Kadril dansının müziğine verilen isimdir. 
Daha ziyade yurt dışında, Amerika ve Avrupa'da oynanır.  Ülkemizde pek oynanmaz.
Sürekli eş değiştirilerek yapılan bir dans şeklidir. 
Rusya'da Moskova banliyölerinde Quadrille dansı olarak bilinir  ve opera melodilerinden oluşan bir potpori ile oynananır. 
Günümüzde hala halk dansları oynayanlar tarafından yaygın olarak oynanır. 

 

Rus Halk Danslarından biridir. Kadril, Quadrille, Kadrille, Rigodon isimleriyle bilinir. Geleneksel Rus Kadril dansında  her çift karenin merkezine bakarak kare şeklinde düzenlenmiş dört veya daha fazla çiftler tarafından oynanır. 18. ve 19. yüzyıllarda moda olan ve dört çiftin bir kare oluşturarak yaptıkları bu dans, İngiliz soylularının 1815′te seçkin Paris salonlarından İngiltere’ye getirdiği bir danstır. 

Genellikle kapalı bir bölme içinde gerçekleştirilen ve bir delikten bakılarak izlenen üç boyutlu gösteri, canlandırma ...

Diorama, (Fransızca).
Diyorama, (Türkçe). 
Canlandırma.
Genellikle kapalı bir bölme içinde gerçekleştirilen ve bir delikten bakılarak izlenen üç boyutlu gösteri.
Gerçek veya kurgu bir olayın, hikayenin ışık oyunlarıyla üç boyutlu olarak modellenmesi.
Üç boyutlu büyük tabloların sergilenmesi.
Işık oyunlarıyla sergilenen büyük tablo. 
Cyclorama, Panorama, genel görünüm.
Yaşanan bir olayın maketlerle üç boyutlu olarak canlandırılmasıdır. Genellikle bir anın modellemesidir. 

Diorama, Yunanca içinden anlamına gelen dia sözcüğü ve görünen anlamına gelen orama sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşmuştur. 


Dioramalarda bal mumundan yapılmış figürler ve diğer nesneler minyatür olarak ya da gerçek boyutlarda bir mizansene belli tekniklerle yerleştirilir. Işık ustaca kullanılarak perspektif ve derinlik etkisi artırılır. Bir doğa manzarasını tarihi bir olayı ya da benzeri enstantaneleri gerçek boyut ve orantılarıyla canlandırmaya yarar. Fransızcaya geçen bu kelime bir çok ülkede aynen kullanılmakta olup müzeler, sergiler, maketçiler ve modelciler tarafından çok kullanılır. Genellikle bir anın, belli ölçekte modellemesidir. Tarihi, askeri, savaş, eski çağa ait yaşam veya insanın kendi hayal ürününe dayalı sahneler, mizansenler, senaryolar ile gösterilmesidir. 

Sibirya, Alaska ve Antarktika gibi bölgelerde kara yüzeyini kaplayan sürekli donmuş haldeki toprak ...


Permafrost,
Toprağın altındaki buz.
Kutuplarda, kuzey ve güneyde yüksek enlemlerde görülen buzu çözülmeyen, sürekli donmuş toprak.
Sibirya, Alaska ve Antarktika gibi bölgelerde kara yüzeyini kaplayan sürekli donmuş haldeki toprak. Kutba yakın bölgelerde görülen toprağın altındaki buz.
Arktik bölgelerdeki devamlı don altında kalan toprak altı tabaka.
Bu tür zeminlerde inşaat yapmak doğru değildir. Bu zeminlerde yapılacak herhangi bir yapı, ısının iletimi yoluyla zeminin çözünmesine neden olacaktır. Bu durum yapının güvenliğini etkiler.

Permafrost tabakası içerisinde karbon barındırır. Permafrost içerisinde bulunan karbon atmosferde bulunan karbon miktarından iki kat daha fazladır. Bu nedenle permafrost, ısı dengesi için çok önem taşır. Kuzey yarım kürenin %20-25′lik bölümü permafrost tabakası ile kaplıdır. Küresel ısınma sonucu permafrost tabakasının erimesiyle karbon ortaya çıkacaktır. Bu karbonlar oksitlenerek karbondioksit haline gelir ki tehlike buradadır. Ayrıca başka bir özelliği ise permafrost üzerinde ağaç yetişebilir. Yetişen bu ağaç altındaki buzdan suyunu temin eder. Yaprakları güneş ışınlarını keser. Permafostun erimesini engeller. İçerisinde donmuş olarak genleri barındırır ki biyolojik çeşitlik için bu bir gerekliliktir.

Tropikal bölgelerde yetişen ve yapraklarından değerli bir tekstil elyafı elde edilen bitki...

Sisal, 
(Agave sisalana).
Tropikal bölgelerde yetişen ve yapraklarından değerli bir tekstil elyafı elde edilen bitki.
Lifli bitkiler grubunun en önemlisidir.
Sisal keneviri,
Manila keneviri (Abaka),


Amerika'da yetişen bu bitki soğuk, rüzgarlara karşı ve aşırı sıcaklarda, verimsiz topraklarda yetişir. Yapraklarından dokumacılıkta kullanılan elyaf elde edilir.  İçindeki elyaf nedeniyle ekonomik değeri yüksektir. Bu nedenle Amerikalı bilim adamları daha fazla elyaf elde etmek için verimli olacağı düşünülen topraklarda yetiştirmeye çalışmışlar. Bitki büyümüş ve daha büyük yapraklara sahip olmuş. Ancak yaprakların içinde olması beklenen değerli elyaf yoktur.  Sonuçta verimsiz ve sıcak havalarda güneşe ve rüzgara karşı direnen bu yaprakların içinde elyaf gelişiyor.

Bu bitkinin yapraklarından elde edilen lifler eski çağlardan beri kullanılmaktadır. Orta Amerika'ya özgüdür. Sisal ile sicim imalatı bu bitkiye karşı talebi artırmıştır. 1880 yıllarında Bahamalar ve Tanganyika (şimdi Tanzanya), 1930'ların sonlarında Afrika'da Kenya, Mozambik, Angola, Madagaskar ve Filipinler, Tayvan, Brezilya, Venezuela, Endonezya, Haiti gibi ülkelerde yetiştirilmeye başlandı. 

Bitkinin sapı yaklaşık 40-45 cm çapında ve 100 cm boyundadır. Mızrak şeklinde yaprakları vardır. Yapraklar koyu yeşil renkli ve gri, etli ve serttir. Sarı çiçekleri, uzun ve hoş olmayan kokuludur. Çiçek sapı büyüyen dalların uçlarında yoğun kümeler oluştururlar. Çiçekler kurumaya başlarken, gövde ve çiçek sapı arasındaki üst açı büyüyen tomurcukları yere düşerek kök salarak çoğalırlar.

Sisal lifleri bitkinin yapraklarından elde edilir. Elyaf genellikle yapraklarının silindirler arasında ezilerek elde edilir. Elde edilen hamur elyaf yıkanır ve mekanik ya da doğal yollarla kurutulur. Sisal keneviri de denir. Sisaldan elde edilen halatlar ve ipler denizcilik, tarım, nakliye ve genel endüstriyel işlerinde kullanılır.  Lifleri ayrıca paspas, kilim, tuhafiye ve fırça yapımında da kullanılır. Brezilya ve Çin en büyük üreticidir. 

Eski dilde elma ...

Sib, 
Farsça: Sib.
Arapça: Tuffah.
İngilizce: apple,
Malus domestica.
Alma, (Eski Türkçe).
Rosaceae, Gülgiller familyasından pembe, beyaz çiçekli bir ağacın meyvesidir. Elma, (Pirus malus) düşük kalorili ve yüksek oranda lif ve potasyum içeren, tadı ekşi ya da tatlı olan kırmızı, sarı, yeşil renkli bir meyvedir. 

A vitaminince zengin  bir meyve olan Elmanın içeriğindeki bazı kimyasallar Parkinson  ve Alzheimer gibi beyin hastalıkları için etkili olduğu biliniyor. Besin değeri yüksek olan bu faydalı meyve prostat ve akciğer kanseri için de iyi geldiği söylenir. Kolesterolün kontrolünde etkili olan elmanın kabuklu yenmesi daha yararlıdır. Sıcak ve kuraklığa karşı dayanıksız olan meyve -35° C soğuğa dayanabilir. Dünyaya Orta Asyadan yayılmıştır. 

Kutsal kitaplarda anlatılan yaradılış hikayesinde elma ağacının meyvesi olan elmanın yenmesi yasaklanmış. Daha önceden cennetten kovulmuş olan şeytan intikam almak için yılan ile anlaşır. Adem ve Havva şeytan tarafından kandırılarak yasak meyve olan elmayı yemelerini sağlar. Böylece Allahın gazabına uğrayan Adem ve Havva da cennetten kovulur. 

Ama her zaman elma ile biri kandırılmak istenmiştir. Yunan mitolojisinde Herakles'in altın elması ise başka bir  rivayet konusudur. Hikayelerin en meşhur olanı Pamuk prenses ve yedi cüceler masalıdır. Kraliçe kendisinden güzel olan pamuk prensesi öldürmek için zehirli elma ile büyülü ormanda öldürmek ister. 

Note; Apple, Apple Store, iPhone kavramları da elmadır.
Elma Cinsleri;
Amasya elması, Alyanak, Api, Badik, Boskoop, Çakıldaklı, Misket elması, Osmanbey, Kabak elması, Kedibaş, Hasan, Pamuk, Demir elması (Kışlık), Starking delicious elması,  Ferik, Golden delicious elması, Renet, Jonathan elması, Hüryemez elması, Granny smith elması , Arap kızı, Kalvil, Mehrani,  gibi çeşitleri vardır.

Sib kelimesinin başka anlamları;
Suyun aktığı yer.
Susuzluk.

Kadın hapishanesi ...

İmamevi, 
(Halk dilinde).
Hapishane, 
(Arapça, habshâne,  حبس خانه ).
Zindan.
Kadınlara özgü cezaevi.
Kadın hapishanesi.
Kadınlar için cezaevi.
Eskiden kadınlara mahsus hapishane.
Halk dilinde, Kadınlara özgü cezaevi.
Hapishane,


Kafes,
Cezaevi,
Dam, 
Damaltı,
Kodes,
Tutukevi,
İmamevi,

Mahpushane.
Mahbes,
Zindan, 

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ