Üzerinde sayı saymaya yarayan boncuklar bulunan, dikdörtgen biçiminde tahta levhacık ...

Abaküs, 
Fransizca: abacus.
Çörkü, 
Sayı boncuğu.
Hesap makinası,
Suan Pan,
Üzerinde sayı saymaya yarayan boncuklar bulunan, dikdörtgen biçiminde tahta levhacık.
Sütun başlığının üstüne yatay olarak konan ve kenarlarından biraz dışarı taşan taş blok.
Basit toplama ve çarpma işlemleri için kullanılan bir aletir. Boncukların sayılması şeklinde çalışır.

İlköğretim sınıflarında matematik dersine yardımcı olması amacıyla da kullanılır. Abaküs, Aritmetik hesaplamaları yapmaya yardımcı bir alet.

MÖ 2400 yıllarında Çin'de geliştirilen abaküs, denizaşırı ticaret yapan tüccarlar sayesinde Girit ve Miken bölgelerinden Avrupa ve Amerika'ya yayılmıştır. Abaküs, hareketli parçalara sahip olduğu bilinen ilk hesap makinesidir. Arap sayılarının ve sıfır kavramının abaküs yardımıyla geliştirilmesi tarih öncelerine gitmekle beraber, halen dünyanın değişik bölgelerinde özellikle okul öncesi çağdaki çocukların matematiksel zekasını geliştirmek amacıyla kullanılmaktadır.

Çağdaş hesap makinelerinin ve bilgisayarların atası sayılan hesap aygıtı olan Abaküs'te amaç 4 ana matematiksel işlem olan toplama, çıkarma, çarpma ve bölme yapmaktır. Babilliler'in buluşu olan abaküs, yüzyıllar boyunca ticarette büyük önem taşımıştır. Abaküsün temeli Girit ve Miken'e dayanmakta ve ilk abaküs örneklerinin hemen hepsinde Girit ve Miken süsleme sanatından örnekler de bulumaktadır.


En iyi bilinen biçimi (Çinlilerin Suan Pan'ı) dikdörtgen bir çerçevenin içine gerilmiş teller üstüne inciler dizilmesiyle oluşturulan abak, başlangıçta toprağın içine açılan sıra sıra oluklara dizilen taşlardan oluşmaktaydı. Daha sonraları, yuvarlık bilye büyüklüğünde metal top ya da boncukların paralel çubuklar ya da teller üstünde hareket ettikleri biçimi almıştır.

Her boncuk ya da metal topçuğun değeri, büyüklüğüne değil konumuna bağlıdır; belirli bir çizgi üstündeki taşın ya da belirli bir tel üstündeki incinin (boncuğun,topçuğun, vb.) değeri 1, iki tanesi birlikte olunca 2 olur. Bundan bir sonraki tel 10, üçüncü sıradaki tel 100 olarak değerlendirilir. Böylece ikisi 1 değerinde ve biri 10 değerinde üç dizi taş 12'yi, 100 değerindeki bir dördüncü topçuk eklenince de 112'yi gösterir. Yani topçuk ya da boncuğun yeri, değerini belirler ve çok büyük sayılar bile birkaç topçu ya da boncukla gösterilebilir. Topçuklar bir yöne kaydırılarak işlem yapılır; elde edilen değeri silmek, yani topçuğu bir sonraki kullanıma hazırlanmak istenirse, tersi yönünde kaydırmak gerekir. Abak, görünüşte basitliğine karşın, toplama makineleri, elektronik hesap makineleri ve bilgisayarların hazırlanmasına katkıda bulunmuştur.

Kaynak; http://tr.wikipedia.org/

Bir oyun ya da filmde aniden yaratılan komik durumlar ...

Gag, 
İngilizce, gag,
Fransızca, gag, 
Almanca, Gag
Gülüt,
Bir skeçte, revüde ya da bir eğlence gösterisinde herkesin gülebileceği bir nükteyi kapsayan sözler ya da durumlar.
Bir oyun ya da filmde aniden yaratılan komik durumlar.
Skeç, revü, eğlence gösterisi vb.ne eklenen beklenmedik gülünç sözler veya durumlar.

GAG
İngilizce, glycosaminoglycan.
Glikozaminoglikan, teriminin kısaltması.

Siirt ilinde bir kaplıca ...

Lif,
Siirt il merkezinde, Kışlacık Köyü yakınındadır. Lif Kaplıcası’nın verimi saniyede 30 lt. dir.
Sıcaklığı 41 
°C ' dir. Suyun kimyasal özellikleri Sağlarca(Billoris) Kaplıcasında olduğu gibi klorürlü, sülfatlı, bikarbonatlı, sodyumlu, hidrojen sülfürlü kalsiyum içermektedir.
Kaplıcanın suyu romatizma, solunum yolları, kadın hastalıkları ve sinirsel hastalıkların tedavisinde etkilidir.

Billoris (
Sağlarca);
Siirt’te 17 km. uzaklıkta, Siirt-Eruh yolu üzerinde, Botan Çayı kıyısındaki bir mağarada bulunan bu kaplıcadan mağaranın genişletilmesi ve düzenlenmesi ile yararlanılmaya başlanmıştır. Buradaki kaplıca havuzunu besleyen kaynağın yakınında ikinci bir kaynak daha bulunmaktadır. Bu kaynağın suyu doğrudan doğruya Botan Suyuna karışmaktadır. Kaplıcanın suyu 33-36 °C ' dır. Suyu Klorürlü, Sülfatlı, Bikarbonatlı, Sodyumlu, Hidrojen-Sülfürlü, Kalsiyum içermektedir. Suyun pH değeri 6,4’ tür. Kaplıca suyu, kadın, romatizma, deri, solunum yolları, sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme, ameliyat sonrası rahatsızlıklar gibi hastalıklara olumlu etki yapmaktadır.

Hista;
Siirt ili Eruh ilçesi, Düğünyurdu Köyü yakınında, Dicle Irmağı kenarında bulunan Hista Kaplıcasının suyu bir kaya yarığından kaynamaktadır. Buradan da 15 m. aşağıdaki bir havuza dökülmektedir. Suyun sıcaklığı 60 °C ' dır. Kaplıca suyu kükürtlü sodyum, kalsiyum sülfatlı sular grubundadır. Az miktarda demir içeren kaplıca suyu tortulu olduğundan yalnızca kaynağından içilebilmektedir. Kaplıca suyu romatizmal ve kadın hastalıklarının tedavisine iyi gelmektedir.

Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç ...

İğ,
Kirmen,
Eğirmen. 
Cehre, (Farsça),
Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç.
Pamuk, yün vb.nden iplik eğirmekte kullanılan, ortası şişkin, iki ucu sivri ve çengelli olan, ağaçtan yapılmış araç, eğirmen, kirmen. 
Pamuk, yün, ipek ve benzerini eğirip iplik durumuna getirmeye yarar araç, iğ.

Japonya' da kimononun beline sarılan geniş kuşak ..

Obi,
Japon kadın ve çocuklarının kimono üstüne bağladıkları enli kuşak.
Kimononun üzerine bağlanan uzun Japon kemeri.
Bir tür uzun Japon kemeri.
Kimonolar ikinci dünya savaşının sonuna kadar japon kadınlarının günlük giysisi idi. İkinci dünya savaşı sonrası  japon ekonomisini canlandırmak için kadınların da çalışmak zorunda kalması nedeni ile japon kadınları çalışmak için hiç de elverişli olmayan kimono yerine etek, pantolon giymeye başlamıştır. Günümüzde sadece özel günlerde (düğün, festivaller, cenaze v.s gibi törenler) giyilen bir kıyafet haline gelmiştir.
 
İki cins kimono vardır. Birincisi henüz evlenmemiş olan kızların giydigi kimono ki japonlar buna kız oğlan kız kimonosu derler. Bu kimononun kol kısmından sarkan kumaş neredeyse yere değecek kadar uzundur ve daha bir açık renkli, süslü püslüdür. 
İkincisi ise ben kızken kimonosudur ki bu kimononun kol kısmındaki kumaş daha kısadır ve artık kadının evli olduğunu gösterir. Öyle pek bir şatafatlı değildir.

Hiç bir japon kadını kendi başına kimono giyemez. Çünkü obi kimononun kuşağını bağlamak çok zordur. Bu bağlama işi sadece ehil kişiler tarafından yapılabilir. Sanıldığı gibi kimononun altına hiç bir şey giyilmez diye bir şey yoktur. İçine külot, sütyen giyilmez ama onun yerine vücudu tamamen saran beyaz bir fistan giyilir. Ayaklara geta denilen ve o narin ayakları bayağı acıtacak sandaletler giyilir. Saçlara kushi denilen tokalar takılır.
 
Ayrıca erkeklerin de kimonosu vardır. Kimi durumlarda bu kimono'ya hakama da denir. Kimono'nun sözcük anlamı tam olarak giysi demektir.

Gösterme, işaret etme ...

İrae,
İbraz, 
Arapça: ibraz.
Ortaya koyma, gösterme, meydana çıkarma.
Göstermek, göstererek öğretmek.
Meydana koymak.
Göz önüne koymak.
Gösteriş.

İdlal:
Gösterme, işaret etme.


Tropikal enlemlerde yazın denizden karaya, kışın karadan denize doğru esen mevsimlik rüzğar sistemi...

Muson,
(Fr. mousson).
Güney Asya kıyılarıyla Hint Denizi'nde yaz ve kış mevsimlerinde birbirine ters yönlerden esen geniş alanlı rüzgâr. Muson, yaz ve kış aylarında farklı davranışlar göstermektedir. Yazın denizden karaya, kışın ise karadan denize doğru, düzenli olarak esen mevsimlik rüzgâr sistemidir. 
Bu rüzgârlar, Hindistan ve Çin'de etkili olur. 

Ayrıca bütün Güneydoğu Asya'da, Avustralya'nın kuzeyinde, Batı Afrika'da ve Orta Amerika' nın Büyük Okyanus kıyıları boyunca gözlenir. Musonlar genellikle, muson yağmurları denen yoğun yağışları da birlikte getirir. Karaların ve okyanusların farklı ısınmasından oluşur.

Yaz Musonları, üç aylık bir dönemde etkili olur. Soğuk olan Hint Okyanusundan anakaraya doğru esen nemli rüzgar, alçak basınç alanı oluşturarak bol miktarda yağış bırakır. Bu yağış nedeniyle pirinç tarımı yaygındır. Çünkü pirinç bataklık gibi derin su içinde ağaç gibi büyük ve pamuk gibi zarifce yetişir ve toplanır. 

Bazen yağmurlar gecikir ya da az yağarsa kuraklık başlar ve pirinç gibi bazı ürünler zarar görür. Bataklık gibi su ise çok yağışda görülür. Muson İklimi ise bol yağışa hakimdir. Dünyanın en fazla yağış alan yeri, Hindistan'nın Kuzey Doğusu' ndadır. Yıllık ortalama 12.000 mm yağış alan Asya'da Çerapunçi' dir.

Bunamış olan ...

Bunak, 
Matuh, 
Fransızca: dement.
Arapça: matuh,
Bunamış olan (kimse), matuh.
Bunamış, bunak.

Ateh hali,
Akli dengesi bozulmuş olan,
Sakat, kötürüm.
Amelmande.

Matuh, Ateh kökünden türemiş arapça bir isimdir.
Aklın olayları doğru bir şekilde anlayıp idrak etmesine engel olan bir hastalık olup dilimizde "bunaklık" veya "bunama" denir. Bu hastalık, çoğunlukla yaşlılarda görülür. Bunama ve akıl hastalığı İslâm hukukunda kişinin edâ ehliyetini etkileyen semavî arızalardandır. Bunama ile akıl hastalığı arasındaki fark; birincide sükunet ve durgunluk; akıl hastalığında ise heyecan ve taşkınlık hakimdir.

Eski Roma'da dört tekerlekli ve iki atlı yarış arabası ...

Bida,

İppo,
Bu günkü Hipodrom kelimesinin orjini de buralara dayanmaktadır.Eski yunancada at demektir. Dromo, eski ve yeni yunancada yol demektir. Bu kelimelerin birlemesi ile oluşan Hipodrom, at yolu anlamına geliyor. 
Eski yunancada at demektir. Dromo, eski ve yeni yunancada yol demektir. Bu kelimelerin birlemesi ile oluşan Hipodrom, at yolu anlamına geliyor. Bu günkü Hipodrom kelimesinin orjini de buralara dayanmaktadır.


Kırma, melez ...

Metis,
Arapça: Meles, 
Fransızca: Hybride, Metis, 
İngilizce: hybrid .
Azma,
Kırma,
Hibrit,
Melez,
Değişik türden hayvan veya bitkiden üremiş (hayvan veya bitki), kırma, azma, hibrit, metis.
Değişik ırkta ana babadan doğmuş olan (kimse), Katışık, karışık,

Kuzey Irak'ta yaşayan Hıristiyan Keldanilere verilen ad ...

Asuriler,
Kuzey Irak'ta ve Mardin yöresinde yaşayan Hıristiyan Keldani halkına verilen ad.
Kuzey Irak'ta yaşayan Hıristiyan Keldanilere verilen ad.
Mardin ilinde ve Irak'ın kuzeyinde yaşayan Hıristiyan Nasturiler'e, Keldaniler' e verilen ad.
Keldaniler, Katolik Kilisesi'ne mensup Süryanilerdir.

Patriklik Merkezi Irak'ta Bağdat'dır. Patrikleri Kardinal Mar Emanuel III Delly'dir. Irak'ın eski lideri Saddam Hüseyin'in başbakan yardımcısı Tarık Aziz (Mikhail Yuhanna), günümüzde en tanınmış Keldaniler'dendir.
Irak'taki yaklaşık yarım milyon Hıristiyanın çoğunluğunu Keldaniler oluşturur. Bu bölgedeki keldanilere, Asuriler de denir. Keldanilerin doğu kolu, Süryanice'yi ayin dili olarak kullanır.
Musul'da yaklaşık 50 bin Keldani yaşamaktadır.

Tunceli yöresine özgü bir halk oyunu ...

Barasor,
Tunceli yöresine özgü bir halk oyunu. 
Bu yöreye özgü halk oyunları aşağıda gösterilmiştir.
Üç ayak oyunu, Cezayir, Cirit, Nare, Ağır Hava, Lorke, Karaçor oyunu, Yol havası, Körkes varvarı, Halay, Düğüne toplama (varvara selamı), Tanzara, Gelin ağlatma, Hançer, Baskan (Kız oyunu), Gövent, Pülümür halayı.

Kol oyunu, Deliley (Üç ayak), Barasor, Bir ayak, iki ayak, Kına Oyunu, Simsim, Kemal Çavuş, At Oyunu, Temur Ağa, İğ oyunu, Lorke.

Yunan mitolojisinde çobanların tanrısı ...

Hermes, 
(Mercurius).
Hermes, Zeus ile Titanlar soyundan gelen Maia'nın oğludur. Bir başka adı Argiphontes'tir. 
Doğduğu günün akşamı kundağını çözüp beşiğinden çıkar. Mağaranın önündeki kaplumbağayı öldürüp içini boşaltarak yedi tel takar ve bir kithara haline getirir. Sonra Apollon'un sürüsünden 50 inek çalarak onları bir mağaraya saklar. Gerçeği öğrenen Apollon, Hermes'in mağarasına gelir, orada beşiğinde uyuyan Hermes inekleri çaldığını inkar eder. Bunun üzerine Zeus'un yargıçlığına başvurulur.

Zeus'un kararı Hermes'in inekleri Apollon'a geri vermesidir. Ancak mağarada kitharayı gören Apollon sazı alıp karşılığında inekleri vermeyi kabul eder. Hermes bundan sonra Pan kavalını icat eder. Apollon Syrinks denilen bu kavalı da ister ve karşılığında kerykaion denilen sihirli altın değneğini verir.

Hermes bu değnekle habercilerin ve hırsızların tanrısı olur. Zeus da çocuklarının arasında en akıllısı ve kurnazı olan Hermes' i kendisine haberci olarak seçmiştir. Hermes, Zeus'un buyruklarını ölümlülere ve tanrılara iletir. Hermes Olymposlu diğer tanrılar arasında da haberleşmeyi sağlar.Haberci tanrı Hermes efsanelerde daima kanatlı ayakkabıları ve başlığıyla anılır. Hermes Yunan tanrıları içinde en renkli kişiliklerden biridir, tanrı olarak nitelikleri çok fazladır. Sürülerin tanrısıdır. Arkaik dönem Yunan sanatında çoğu kez omuzlarında bir koçla tasvir edilir. Odysseus'un karısı Penelope ile Arkadia dağlarında birleşmelerinden çobanların tanrısı Pan doğmuştur.

Hile ve hırsızların tanrısıdır. Bu konudaki öykü, Hermes'e ait efsanelerin en ilginçlerinden biridir. Hermes doğduğu gün olağanüstü işlere girişmiş ve aklı va yetenekleriyle tanrıların hepsinden daha üstün ve kurnaz olduğunu kanıtlamıştır.

Güzel ve inandırıcı konuşur. Bu özelliğiyle hatiplerin tanrısıdır.
Hermes yolları, yolcuları, tüccarları ve ticareti korur. Yollara dikilen Herme denilen heykelleri, İlkçağın kilometre taşlarıdır. Bunlar bir tanrı büstü ve fallos simgesini taşıyan yuvarlak veya dörtgen kaidelerdir.

Hermes yeraltı ile yerüstü arasında habercilik yapar, ölenlerin ruhunu yeraltı ülkesine, Hades'e götürür.
Zeus'un gönderdiği uykuyu ve rüyaları insanlara iletmek onun görevidir. Bunu Apollon'un kendisine verdiği değnekle yapar.

Hermes'in pek çok önemli efsanede rolü vardır. Homeros'un destanlarında Zeus'un habercisidir. Üç güzeller efsanesinde Hera, Athena ve Aphrodite'yi İda Dağı'na götürür, Paris'e altın elmayı o verir. Odysseus'u Kalypso'nun elinden kurtarır. Hero'nun Io'nun başına diktiği Argos'u Zeus'un emriyle o öldürür. Dionyssos'u Hera'nın hışmından kurtarmak için kaçırır ve büyütür.

Ekini harmana yaymak için kullanılan bir araç ...

Egan,
Ekini harmana yaymak için kullanılan bir araç.
Bayburt, Gümüşhane yörelerinde halk dilinde egan.

Egan sözcüğünün başka anlamları:
Pişirme kabı.
Küçük alev.
Özellikle internet pazarlaması ve dijital dünyada kullanılan bir terimdir.

Orta Asya Türk yazı dilinin başlangıç evresini oluşturan Türk lehçelerinden biri ...

Hakaniye,
Hakaniye Lehçesi,
Karahanlı lehçesi,
Doğu Lehçesi,
Hakaniye Türkçesi,
Karahanlı Türkçesi,
Eski Türk lehçelerinden biri,
Orta Asya Türk yazı dilinin başlangıcı, 

Orta Asya Türk yazı dili, Karahanlı (ya da Hakaniye) Türkçesi, Harizm-Altınordu Türkçesi ve Çağatayca olmak üzere üç döneme ayrılır. Hakaniye lehçesi, Uygurcanın devamı olup 14. Yüzyıldan sonra Çağa­tayca adını almıştır. Kaşgarlı Mahmut' un en çok beğendiği, öyle ki Kaşgar dili Kaşgar Türkçesi olarak da adlandırılan, bir diğer şekilde Karahanlı Türkçesi (Karahanlıca) dilinin devirlerinden biri gelir. Kaşgarlı' nın şivelerle karşılaştırılırken Türkçe diye adlandırdığı Hakaniye lehçesi, ilk Türk yazı dilidir. Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük kısmı Uygur alfabesi ile yazılmış olduğundan bu döneme Uygur dönemi (devri), bu yazı diline de Uygurca denilebilir.

Evlerde oda kapılarının açıldığı genişce yer ...

Sofa, 
Hol, 
Salon,
İngilizce: anteroom.
Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer.
Evlerin önündeki geniş balkon. 
Cami girişlerinde kapının iki yanındaki yerler.
Sofa; (Mimarlık) Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe bölüm.

Bir şeyi seçmekte ya da yapıp yapmamakta özgürlük ...

Hıyar,
Hıyarat,
Bir şeyi seçmekte ya da yapıp yapmamakta özgürlük.
Bir işi yapıp yapmamada serbestlik. 
Genel olarak bir anlaşmadan vaz geçme. 
Hususi bir sözleşmenin fesh veya tasdiki. 
Muhayyerlik. 
Kendisinde böyle muhayyerlik bulunan kimse, yaptığı bir akdi diğer tarafın rızasına hâcet kalmaksızın bozabilir. 
Hakk-ı hıyar: Seçme hakkı.

Hıyar:
Farsça Hıyar, 
Fransızca: concombre, 
İngilizce: cucumber.
Kabakgillerden, uzun, iri meyveli, sürüngen, bir yıllık otsu bir bitki (Cucumis sativus).
Bu bitkinin iri, yeşil ürünü, salatalık. 

Argo:
Hıyar, Kaba saba, görgüsüz, budala.

Yıldızların belli zamanlardaki yerlerini ve konumlarını gösteren çizelge. ..

Zayiçe,
Horoskop,
Farsça: zayiçe,
(Ze ile Zeyç' ten türetilmiştir.)
Eskiden Yıldızların, belli bir zamandaki yerlerini, durumlarını gösteren çizelgeye zayiçe denirdi.
Osmanlı İmparatorluğu' nda 15-16. yüzyıllardan itibaren saray görevlileri arasında yer alan müneccimleri yöneten kişiye Müneccimbaşı denirdi. İlmiye sınıfından seçilen müneccimbaşılar müneccimliğin kelime anlamında mevcut astroloji ve kehanet gibi görevlerinin yanısıra zamanla devlet katında kullanım için takvim, imsakiye ve zayiçe hazırlamaya başlamışlardır.



Zorla, zoraki ...

Metazori,
Rumca: me to zori.
Zorla,
Zoraki,
Zor kullanarak, 
Arapça: Cebren, 
Cebir ve kuvvet istimali ile. 
Kuvvet kullanarak.
Arapça: zecren.
Zecir yoluyla, zorla, zorlayarak.
Zorlayarak, zorla.
Yasaklayarak, Ceza olarak.
Engel olarak, menederek.
Metazori.
Argo: metazori, 
Zor kullanarak, cebren, zecren, metazori.
İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki.

Bağ kütüğü ...

Omça,
Omca, Omaca,
Bağ kütüğü, asma.
Asma kütüğü.
Tevek,
Rez,
Çotuk,
Devek,
Köcek, Kupli,

Asma (Asma kütüğü).
Belli bir tür üzüm yetiştiren tırmanıcı ağaççık (Vitis).
Bodur bir ağaççık olan asmanın anayurdu Anadolu' dur. Asmanın kökü çok derinlere gider (5-10 m). Gövdesine asma kütüğü veya omca denir. Kütüğün şekli iklime ve budama tarzına göre değişir. Asma, genel olarak çubukla üretilir. 
Bir veya birkaç gözlü çubuklar, elverişli nem ve ısıda­ki bir toprağa gömülür, bir süre sonra kök salar. 

Böylelikle ana kütüğün bütün özel­liklerini taşıyan yeni bir kütük elde edilmiş olur. Çubuktan yetiştirilen asmalar, tohum­dan yetiştirilenlere nispetle daha kısa za­manda üzüm verir.

Omça kelimesinin diğer anlamları,
Kalın ve enlice diken.
Kalça kemiğinin bir bölümü.

Anlamsız saçma sapan konuşan...

Yavegu, 
Farsça:
Yavegu,
Yave guyan, 
Saçmasapan konuşan, saçmalayan.
Anlamsız saçma sapan konuşan.

Sedrebeki:
Saçma, anlamsız söz.
Anlamsız, boş, saçma sapan söz.
Abuk sabuk.

Anlamsız, boş, saçma sapan söz...

Sedrebeki,
Saçma, anlamsız söz.
Anlamsız, boş, saçma sapan söz.
Abuk sabuk.

Yavegu, 
Farsöa: Yavegu,
Yave guyan,
Saçmasapan konuşan, saçmalayan.
Anlamsız saçma sapan konuşan.

Sindirimi kolay, sağlığa uygun ...

Heni, 
Arapça: heni.
Sindirimi kolay, sağlığa uygun .
Hazmı kolay olan, faydalı ve sıhhate uygun.
Hazım,
Sindirim,
Besinlerin çeşitli enzimlerle eritilerek, parçalanarak ince bağırsakta emilebilir, kana karışabilir duruma gelmesi için uğradıkları fiziksel ve kimyasal değişikliklerin bütünü.

Güney Anadolu' ya özgü, buz kırıkları ve şerbetle yapılan serin içecek ...

Şişertme,
Karhelvası.  
Güney Anadolu' ya özgü, buz kırıkları ve şerbetle yapılan serin içecek,
Bardak içerisine kar ve üzerine vişne şurubu konularak yapılan içecek.

Cumhuriyet Gazetesi' nde "Kim Kime Dum Duma" çizgi bandının yanı sıra "Ayrılık", "Hastahane" gibi oyunlarıyla da tanınmış karikatür sanatçısı ve yazarımız...

Behiç Ak, 
Karikatür sanatçısı ve yazar.
1956 yılında Samsun’da doğdu. Yıldız Üniversitesi ve İTÜ’de mimarlık okudu. 1982 yılından beri Cumhuriyet gazetesinde “Kim Kime Dum Duma” adlı çizgi bant karikatürü çiziyor. Behiç Ak’ın 1986’ dan bu yana yazdığı ve yayına hazırladığı birçok çocuk kitabı Japonya, Kore, Almanya ve Türkiye’de yayımlandı. 

Ayrıca yazdığı tiyatro oyunları Devlet ve Şehir Tiyatroları, Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu’nda, ayrıca Ankara, Adana, Gaziantep, İzmir, Sivas, Konya, Stuttgart, New York, Münih, Güney Kıbrıs, Atina, Zürih, Anvers, Montowun, Amsterdam ve Berlin’de sahnelendi. 1993 yılında Bina adlı oyunuyla Kültür Bakanlığı Özel Ödülü’nü, 1996 yılında Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenen Ayrılık adlı oyunuyla ise aynı yıl Cevat Fehmi Başkut Ödülü’nü kazandı. 

1994 yılında Türk Sinemasında Sansürün Tarihi - Siyah perde adlı bir belgesel filmin yönetmenliğini yaptı. Bu filmle 1994 yılında Ankara Film Festivali’nde En İyi Belgesel Film Ödülü'nü kazandı. 

Kitaplarından bazıları: 
Ayrılık (1997), 
Ben Ne Zaman Doğdum(1997), Ben Yapmadım Öğretmenim (1990),  
Bizim Tombiş Taştan Hiç Anlamıyor (1997), Bilyalar (1997), Bina (1993), 
Büyükannem ve Miyop Ejderha (1995), 
Dikkat Su (1992), Dikkat Dünya (1999), Doğum Günü Hediyesi (1993), 
Galiba Seni Seviyorum (1991), Gökdelene Giren Bulut (1994), 
Hastahane (1999), 
İstanbul’un Suyu Nereden Geliyor(1992), 
Karadeniz’deki Yunus (1997),  Kedi Adası (1997), Kim Kime Dumduma (1986),  
Korkma Ben Hümanist Değilim (1992), 
Ne Biçim Kurbağasın Sen (1998), 
Rüzgarın Üzerindeki Kent, 
Uyurgezer Bir Fil (1997), 
Was Kummert’s mich (1987),
Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı (1993), 
Zelzele, Uyku Şehir.

Arap abecesine göre bir harfi noktalı, bir harfi noktasız sözcüklerle yazılmış şiir ...

Rakta,
Arap abecesine göre noktalı, noktasız harflerin -almaşık olarak-gelmesi biçiminde düzenlenmiş koşuk.
Arap abecesine göre bir harfi noktalı, bir harfi noktasız sözcüklerle yazılmış şiir.

Hayfa: Arap harfleri ile bir kelime, noktalı, bir kelime noktasız düzenlenen yazılar.
Mukatta: Arap alfabesinde kendisinden sonra gelen harfle bitişmeyen harfler.
Esre: Arap alfabesinde, bir harfin kısa ve kapaklı okunacağını belirten işaret.
Ebced: Arap alfabesinde, her harfin bir sayıyı gösterdiği sayı düzeni.
Mucem: Arap alfabesindeki noktalı harfler.
Nesih: Arap harflerinde basım ve yazma kitaplarda en çok kullanılan tür.
Hareke: Arap harfleriyle yazılmış metinlerde kısa ünlüleri göstermek için kullanılan işaret.

Arap Alfabesi;
Elif, Be, Te, Se, Ha, Cim, Dal, Zel, Rı, Sat, Dat, Tı, Zı, 
Ayın, Gayın, Fe, Kaf, Kef, Lam, Mim, Nun, Vav, He, Ye,

Sovyet, Rus yazar, 1 Mayıs marşı'nın söz yazarı, politik eylemci...

Maksim Gorki,
Aleksey Maksimoviç Peşkov.
(1868 - 1936)
28 Mart 1868’de Rusya Novgorod’da (Bugünkü adı Gorki) doğdu. 14 Haziran 1936 tarihinde Moskova'da yaşamını yitirdi.  Çocukluğu Astrahan'da geçti. Babasını 5 yaşındayken kaybetti. Annesi yeniden evlendi. Anneannesi ve büyük babası tarafından büyütüldü. Yalnızca birkaç ay okula gidebildi. 8 yaşında çalışmaya başladı. 

Bir gemide bulaşıkçılık yaparken okuma merakı sardı. Yoksullukla ve acıyla dolu bir hayat sürdüğü için Rusça'da acı anlamına gelen Gorki takma adını aldı. İlk gençlik yıllarını Kazan' da geçirdi. İntihara kalkıştı, bir serseri gibi bütün Rusyayı dolaştı.

İlk öyküleri Tiflis'te bulunduğu yıllarda dergilerde yayınlandı. 1895'te Petersburg'da yayınlanan bir dergide çıkan Çelkaş adlı öykü ile ünlendi. Ardından Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız öyküsü yayınlandı. Ünü hızla yayıldı. Bu öyküler kadar başarılı olmayan bir dizi roman ve öykü daha yazdı.

İlk romanı Foma 1899 yılında basıldı. Bu dönemde sağlam bir olay örgüsü kuramaması ve yaşamın anlamı üzerine uzun tartışmalara girmesi sonucu romanları başarısız sayıldı. 1906 yılında yazdığı ve Rus Devrimi'ne adadığı Ana en başarılı romanı. 1899-1906 arasında Petersburg'da (bugün Leningrad) yaşadı. Marksizmi benimsedi. Komünist Parti içinde 1903 yılındaki bölünmede Bolşevikler'e destek verdi. Ama partiye hiçbir zaman resmi üye olmadı. 1901'de Fırtına Kuşunun Türküsü isimli kısa şiiri yüzünden tutuklandı. Kısa sürede serbest kaldı, Kırım'a gitti. 1902'de Petersburg Bilim Ve Sanat Akademisi'ne üye seçildi, üyeliği tekrar alındı.

Bilgi isimli bir yayınevi kurdu. Bu dergiyle 1905 devriminde önemli bir rol oynadı. 1906 yılında ABD'yi gezdi. Rusya'dan ayrılıp Kapri Adası'ndaki villasında yaşadı. Marksistlerden uzak durdu. 1913 yılında tekrar Rusya'ya döndü. Rusya'nın I.dünya savaşına girmesine karşı çıktı. 1917 yılında Bolşeviklerin iktidara el koymasını eleştirdi. Ama 1919 yılından başlayarak Lenin'le işbirliği yaptı. Ama süreç içinde hep Bolşeviklerden hem Rusya'dan uzaklaştı.

1921-1928 arasını İtalya'nın Sorrento kentindeki villasında geçirdi. Israrlı çağrılar üzerine 1929 yılında tekrar Rusya'ya döndü. Ölünceye kadar orada yaşadı. Stalin'in baskıcı yöntemlerini destekledi. Sovyet Yazarlar Birliği Başkanı oldu.

1936 yılında tedavisi sırasında aniden öldü. Ölümü kuşkulu bulundu. Arkadaşları suikast iddasını artaya attı. Toplumcu gerçekçi romanın kurucusu sayılır. Eserlerinde çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadığı acılı hayatı, Rusya'daki yoksulluk yıllarını anlattı. Zaman zaman uzun felsefi tartışmalara girerek eserlerinin sanatsal düzeyini düşürdü.  Betimlemelerdeki ustalığıyla keskin bir gözlemci olduğunu gösterdi. Başlangıçta bizzat katılarak destek verdiği Sovyet devriminden daha sonra soğudu.  Dönem dönem verdiği gönülsüz desteklerin dışında Rusya'dan uzak kalmaya çalıştı. Son dönem yapıtlarının hemen hepsinde devrim öncesi dönemi ele aldı. 

Eserleri;
Foma (1899, 1983)
Ana (1906, 1979)
Halk Düşmanı (Yararsız Bir Adam)(1907), 
Matveya Kojemyakin (1910, 1984)
Klim Samgin'in Hayatı (1936, 1975)
Artamonovlar (1977)
Küçük Burjuvalar (1901, 1967)
Arkadaş.
Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız (1939)
İtalya Hikayeleri (1911, 1970)
Ayaktakımı Arasında (На дне, Na dne),
Benim Üniversitelerim (1941, 1986)
Çocukluğum (1947, 1976)
Ekmeğimi Kazanırken (1949, 1986)
Tolstoy'dan Anılar (1919, 1967)
Güncemden Yapraklar (1924, 1984)
Lenin (1924).
Sovyet Öyküleri
Artamonovlar
Soytarı 
Yararsız Bir Adam
Mujik,
Gorki'nin Mektupları
Buzların Çözülüşü
Yol Arkadaşım.
Aşk Rüyası.
Fırtınanın Habercisi 
Oylama 
Benim Üniversitelerim
My Fellow Traveller,

"Aferin, Bravo" anlamında bir sözcük ...

Okay,
Ok,
Aferin, 
Farsça: aferin.
İngilizce: well done.
Bravo, 
İtalyanca: bravo.
Övme, takdir, beğenme vb. duyguları belirtmek için söylenen söz, bravo.
Öğrencilere verilen beğenme ve takdir kağıdı.
Aferin, yaşa anlamlarında beğeni bildiren bir söz.

Yumurta hücresinin embriyon oluşurken gelişerek aldığı ilk biçim ...

Morula,
Fransızca: morula, 
İngilizce: morula.
Blastula.
Yumurtanın segmentasyonu sırasında meydana gelen ve gözelerin dut tanesi gibi küme biçiminde bir araya gelmesinden oluşan yuvarlak yığın. 

Morula, embriyonik gelişiminin çok erken bir evresindeki embriyoya verilen ad olup bir hücreler yığınıdır. Gelişimin bu evresine de morula denir. Morula, Latince morus (dut) kelimesinden türetilmiştir. 

Blastulasyon(Blastula oluşması):
1-Morula, 
2- Blastula.

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ