Şesel,
Yoğunluk,
Kesafet.
Kesafet, dansite,
Bir cismin, bir santimetre küplük kütlesinin aynı hacimdeki +4°C lik suya göre oranı, kesafet.
Osmanlı Döneminde, arapça; şesel.
Arapça seyl,
Osmanlı Döneminde, arapça; şesel.
Arapça seyl,
Farsça sil,
İngilizce: density, denseness,
Fransızca: densite,
Almanca: Dichte, Schwarzung, Deckung, Rochwichte, Dichtigkeit.
Japonca: mitudo, nodo.
Şiddet,
Yoğun bir maddenin özelliği.
Yoğun bir maddenin özelliği.
Yoğun olma durumu.
Yoğun bir maddenin özelliği, kesafet.
Bir cismin birim hacminin kütlesi, gravite.
Sürekli yağmurlardan veya eriyen karlardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su.
Su taşkını.
Hareket halindeki büyük kalabalık, yığın.
Etki ve iz bırakan güçlü durum veya davranış.
Kalınlık.
Şiddet, sertlik, unf.
İrilik.
Kaput.
Su taşkını.
Hareket halindeki büyük kalabalık, yığın.
Etki ve iz bırakan güçlü durum veya davranış.
Kalınlık.
Şiddet, sertlik, unf.
İrilik.
Kaput.
Ekmek sacı,
Ekmek pişirilen sac.
Etki ve iz bırakan güçlü durum veya davranış.
Hareket halindeki büyük kalabalık, yığın.
Kez.
Salya, tükürük.
Üstünde ekmek pişirilen sac.
Bir parça, az.
Avuç içi.
Salya, tükürük.
Üstünde ekmek pişirilen sac.
Bir parça, az.
Avuç içi.
Bir maddenin birim hacminin kütlesi, birim hacimdeki madde miktarı, densite.
Birim hacimdeki madde miktarı, derişim, konsantrasyon, (dansite).
Sürekli yağan yağmurdan veya eriyen kardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su, su taşkını.
Arapça sell (ﺳﻞّ).
Kınından çekip çıkarma, sıyırma.
Kılıç çekmek.