Asel,
Bal ırmağı.
Kevser Irmağı.
Hamr (Şarap) Irmağı.
Sütten, sudan, şaraptan, baldan yapılmış ırmaklar akar.
Su kaynakları:
Tesnim kaynağı,
Kafur Kaynağı,
Selsebil Kaynağı,
Main Kaynağı,
Kuran' da cennet için çeşitli isimler kullanılmıştır. Cennetin tabakaları ya da cennet isimleri şöyle sıralayabiliriz: Cennet, Meva, Adn, Darül-huld, Firdevs, Darüs-selam, Darül mukame, Naim.
Özgün çizim, harita, plan gibi şeylerin fotoğraf tekniğiyle çoğaltılması ...
Ozalit,
Fransızca: ozalid,
Fransızca: ozalid,
İngilizce: Blue print.
Ozalit, ışığa duyarlı bir kağıt kaplama cinsidir.
Plan kopya makinası (A0 Makinası).
Plan kopya makinası (A0 Makinası).
Yüzeyi ışığa karşı duyarlı bir madde ile kaplı kâğıt üzerine, kalıptan çekilmiş resim kopyası.
Özgün çizim, harita, plan gibi şeylerin fotoğraf tekniğiyle çoğaltılması.İçinde su biriken çukur yer, doğal kuyu...
Obruk,
Opruk,
Orbuk,
Kızılorbuk.
Düden,
Dolin,
Polye,
Uvala,
Volkanik kuyu.
İngilizce: karst pit, swallow,
Fransızca: aven, abime,
Almanca: naturschacht, erdlach, karstschlot.
Almanca: naturschacht, erdlach, karstschlot.
Rusça: ovrag.
İçinde su biriken çukur yer, doğal kuyu.
Su biriken oyuk yer, doğal kuyu.
Yer altı suyunun karbondioksit ile birleşimi sonucu oluşan karbonik asit nedeniyle toprağın çökmesi sonucu oluşan derin çukur.
Anadolu’ da yerel ağızlarda yer üstü sularının içinde kayboldukları doğal oyuklara da orbuk adı verilir.
Yüksek dağlarda yazın bile karı erimeyen mağara.
Yazın bile karı erimeyen yüksek dağlardaki mağaralar (peynir, yağ tulukları konulur).
İçinde su biriken çukur yer, doğal kuyu.
Ovalarda akarsuların içine akıp kayboldukları delikler,
Toprağın çökmesi nedeniyle oluşan delik.
Ovalarda akarsuların içine akıp kayboldukları delikler,
Toprağın çökmesi nedeniyle oluşan delik.
Doğal yeraltı deposu.
Mağara, in.
Mağara, in.
Çukurları olan, engebelik.
Çukur, oyuk.
Çukur, oyuk.
Girdab,
İçbükey.
Çok yemek yiyen, çok iştahlı (kimse).
Doymak bilmeyen.
İnsan topluluğu.
Çöken, kayan toprak, kayşa.
Dağlar ve tepeler arasındaki derin ve büyük çukurlar.
Çok çamurlu yer, bataklık.
Obruk, Düden:
Doymak bilmeyen.
İnsan topluluğu.
Çöken, kayan toprak, kayşa.
Dağlar ve tepeler arasındaki derin ve büyük çukurlar.
Çok çamurlu yer, bataklık.
Obruk, Düden:
Kireç taşının yaygın olduğu bölgelerde kirecin erimesi sonucu oluşan doğal kuyu.
Kireçtaşları içinde, bacaya benzeyen, 30 m. ya da daha çok derinlikte, genel olarak altında bir yeraltı ini bulunan kuyu.
Karstik yörelerde görülen yanları dik, uçurum niteliği taşıyan, ağzı dar ya da geniş, derin doğal kuyu.Sıcak iklimlerde yetişen, tohumları iç sürdürücü olarak kullanılan bir bitki...
Halile,
(Terminalia)
(Terminalia chebula),
Bilimsel adı: Salvia Hispanica,
Kara halil otu,
Sıcak iklimlerde yetişen, tohumları iç sürdürücü olarak kullanılan bir bitki.
Doğu Hindistan’ da yetişen bir bitkindir.
(Terminalia)
(Terminalia chebula),
Bilimsel adı: Salvia Hispanica,
Kara halil otu,
Sıcak iklimlerde yetişen, tohumları iç sürdürücü olarak kullanılan bir bitki.
Doğu Hindistan’ da yetişen bir bitkindir.
Olgunlaşmadan önce toplanan ve kurutulan 1 - 3 cm uzunluğunda, iğ biçiminde sert, kokusuz taneleridir.
Sarı Halile ve Karahalile olmak üzere iki çeşidi vardır.
Sarı Halilenin Bilinen Yararları:
Kabızlığı giderir. Vücuda kuvvet verir. Zayıflığa ve kansızlığa karşı faydalıdır. Sinirleri güçlendirir. Nefes darlığı ve astıma iyi gelir. Balgamı söker. Cinsel gücü arttırır.
Sarı Halilenin Bilinen Yararları:
Kabızlığı giderir. Vücuda kuvvet verir. Zayıflığa ve kansızlığa karşı faydalıdır. Sinirleri güçlendirir. Nefes darlığı ve astıma iyi gelir. Balgamı söker. Cinsel gücü arttırır.
Kara elmas...
Karbonado,
İspanyolca: carbonado,
İspanyolca: carbonado,
Fransızca: carbonado,
İngilizce: carbonado, bort.
Meteor elması,
Maden kömürü.
Siyah elmas,
Kara elmas,
Kara elmas,
Karaelmas.
Çok sert olduğu için kaya vb. yerleri delmeye ve madeni parçaları işlemeye yarayan, takımların imalinde kullanılan ve renginden dolayı bu adı alan madde, karbonado.
Kayaları delmekte kullanılan siyah elmas.
Sürülmemiş tarla ...
Bakir,
Sürülmemiş tarla.
Sürülmemiş tarla.
İşlenmemiş (toprak).
El değmemiş, kullanılmamış, ayak basmamış (orman vb.).
Bakir sözcüğünün başka anlamları:
Arapça: bakir
Bakir, dokunulmamış olmak anlamındaki bekaret kelimesinden türetiliştir.
Cinsel ilişkide bulunmamış (erkek).
Cinsel ilişkide bulunmamış (insan için).
Erden,
Bakire,
El değmemiş, dokunulmamış, temiz kalmış, bozulmamış.
Kızlığı bozulmamış, kız, kız oğlan kız.
Bakire olarak, bakire bir biçimde.
Eskimemiş, yıpranmamış, yeni.
El değmemiş, dokunulmamış, temiz, saf, pak
Yensiz gömlek.
Karnı yavrusundan dolayı yarılan deve.
Sığır sürüsü
Taze.
Erken.
At arabası, kağnı vb. araçlarda koşum hayvanlarının bağlandığı ağaç...
Ok,
İngilizce: arrow,
Fransızca: fleche,
Almanca: pfeil.
At arabalarında hayvanların bağlandığı uzun ağaç.
At arabası, kağnı vb. araçlarda koşum hayvanlarının bağlandığı ağaç.At arabası, kağnı vb. araçlarda koşum hayvanlarının bağlandığı, ortadaki düz ve uzun ağaç.
Araba, kağnı yapmakta kullanılan, uzun, düz çam.
Kağnıda mazı üzerine boydan boya uzatılan yan ağaçları.
Sürgü ya da tırmığı boyunduruğa bağlayan ağaç, zincir ya da demir parçası.
İki kalastan oluşan kağnı iskeleti.
Çatı iskeletini oluşturan kalın, düz kalaslar.
Ok sözcüğünün yörelerimizdeki başka anlamları:
Yayla atılan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa tahta çubuk.
Bir çubuk biçiminde, yön göstermek amacıyla belli yerlere konulabilen işaret.
Terazide dengenin sağlanıp sağlanamadığını anlamaya yarayan ucu sivri parça.
Bir dairede kirişle yayın ortasını birleştiren dik doğru parçası.
Üzüm çardağına konulan uzun sırık.
Tavanın orta direği.
Kargir yapılarda iki duvarın arasına çapraz konulan kalın direkler.
Kemençe yayı.
Oklava.
Cirit, değnek.
Kalem gibi olan bitki gövdesi.
Bir tarım aracı, tırmık.
Tarla tırmığı.
Pulluğun hayvan koşulan ön kısmı.
Tava.
Dil gibi ensiz ve uzun tarla parçası.
Tarlaları ayıran çizgi.
Miras kalan mallar pay edilirken yapılan ad çekme.
Boylardan oluşan birlikler.
Tarla sulamak için açılan ark.
Baklava hamuru açmakta kullanılan çırasız tahtadan yapılmış bir çeşit oklava.
Arabaların hareketli bölümlerinin ortasından geçen mil.
Eksen.
Mermi,
Arı iğnesi,
Sehim,
Halı tezgahlarında üst ve alt kısımlarındaki yuvarlak ağaç halkalar.
Çıkrıkta çarkın ortasından geçen düz deynek.
Hint Okyanusu ve Çin Denizi kıyılarinda yaşayan, uzun kanatlı, kısa dört köşe kuyruklu, esmer, küçük bir tür kuş...
Salangan,
Filipince Salangan,
İng. Salangane.
Salangan-salanganesalangan-salangane
Collocalia.
Sumru kuşu
Balıkçın.
Hint Okyanusu ve Çin Denizi kıyılarında yaşayan, uzun kanatlı, kısa dört köşe kuyruklu, esmer, küçük bir tür deniz kuşudur.
İng. Salangane.
Salangan-salanganesalangan-salangane
Collocalia.
Sumru kuşu
Balıkçın.
Hint Okyanusu ve Çin Denizi kıyılarında yaşayan, uzun kanatlı, kısa dört köşe kuyruklu, esmer, küçük bir tür deniz kuşudur.
Bu kuşlar büyük koloniler halinde mağaralarda yaşarlar. Bu kırlangıçların Collocalia, Haydrochous, Aerodramus, Collocalia ve Schoutedenapus türleri vardır. Hint Denizi, Çin, Polinezya bölgesindeki geniş bir deniz alanında, deniz kıyılarında sürüler halinde yaşar. Yuvalarını yosun ve tükürüğüyle yapar. Çin mutfağında en seçkin yemeği yapılan kuş, deniz kırlangıcı.
Bir kimsenin mal varlığı...
Kese,
Farsça: kise,
Farsça: kise,
Servet,
Emtia,
Mamelek,
Mal varlığı,
Bir kimsenin mal varlığı.
Emtia,
Mamelek,
Mal varlığı,
Bir kimsenin mal varlığı.
Bir kimsenin kendine ait para, servet, maddi imkan.
Bir kişiye ait para ile ölçülebilen hakların bütünü, mamelek.
Kese sözcüğünün diğer anlaları:
Meta: Maddi değeri olan mal.
Kese sözcüğünün diğer anlaları:
Cepte taşınan küçük torba.
Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük torba.
Para, tütün, mühür, saat vb. cepte taşınan şeyleri koymaya mahsus kumaş, örgü, deri veya boncuktan ufak torba.
Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük torba.
Para, tütün, mühür, saat vb. cepte taşınan şeyleri koymaya mahsus kumaş, örgü, deri veya boncuktan ufak torba.
Bazı şeylerin üzerine geçirilen, kumaştan çanta biçiminde kap.
Bazı şeylerin içine konduğu kumaş veya meşin kılıf.
Yıkanırken kir çıkartmak için ele geçirilen, vücudu ovmaya yarayan, bürümcükten yapılmış, cep biçiminde bez (hamam kesesi).
Yıkanırken kir çıkartmak için ele geçirilen, vücudu ovmaya yarayan, bürümcükten yapılmış, cep biçiminde bez (hamam kesesi).
Organizmanın bazı boşlukları.
Su bitkilerinde içi hava ile dolu olan ve bitkinin suda yüzer durumda kalmasını sağlayan şişkinlik.
Su bitkilerinde içi hava ile dolu olan ve bitkinin suda yüzer durumda kalmasını sağlayan şişkinlik.
Kesin, kati.
Beş yüz kuruşluk para birimi.
Değeri ve sayısı altın ya da gümüş olduğuna göre ve zaman zaman değişen belli bir para birimi.
Kısa, kestirme (yol).
Kısa, kestirme (yol).
Kestirme, kısa yol.
Kısa (yol için).
Kısa (yol için).
Kestirme, kısa, kese yol.
Ev idaresi, kestirme.
Meta: Maddi değeri olan mal.
Emtia: Meta kelimesinin çoğulu olup kişinin sahip olduğu mallar demektir.
Mavi...
Mai,
Eskiden, mai.
Arapça: mai,
İngilizce: blue.
Arapça: mai,
İngilizce: blue.
Mavi.
Su renginde, mavi.
Mai diğer anlamı:
Suya ait, su ile ilgili.
Su renginde, mavi.
Su renginde, mavi.
Su cinsinden.
Akıcı, su renginde, mavi.
Katı ve sert olmayıp su gibi, akıcı olan.
Su cinsinden, su ile ilgili, mavi.
Suya ait, suda yaşayan.
Akıcı, su renginde, mavi.
Katı ve sert olmayıp su gibi, akıcı olan.
Su cinsinden, su ile ilgili, mavi.
Suya ait, suda yaşayan.
Mai:
Fransızca: mayıs,
Mayışmak.
Fransızca: mayıs,
Mayışmak.
Alman yazar, Hans Fallada' nın bir kitabı...
Herkes Tek Başına Ölür,
(Jeder stirbt für sich allein).
5.10.2011 tarihinde ilk baskısı yapıldı.
Hans Fallada:
Asıl adı: Rudolf Wilhelm Friedrich Ditzen.
1920 yılında ilk romanı Der junge Goedeschal (Genç Goedeschal) Hans Fallada takma adıyla yazdı ve bundan sonra bu ismi kullandı. 1923 yılında Anton und Gerda (Anton ve Gerda) adlı ikinci romanını tamamladı.
Kitapları:
(D. 21 Temmuz 1893, Greiswald – Ö. 5 Şubat 1947, Berlin)
Alman yazar.
21 Temmuz 1893 yılında Almanya' nın Greifswald şehrinde bir hukukçunun oğlu olarak doğdu.
1899 yılında babasının görevi nedeniyle Berlin’ e taşındı. 1901 yılında okula başladı. Babasının Anayasa Mahkemesi’ ne atanması sonucunda 1909 yılında Leipzig’ e taşındı. 1911 yılında burada bir düelloda arkadaşını öldürdü ve tutuklandı. Psikiyatri tedavisi gördü. 1914 yılında gönüllü olarak orduya yazıldı. Ordudan kısa bir süre sonra terhis edildi. Tezgahtarlık, satıcılık, muhasebecilik, patates yetiştiriciliği gibi çeşitli işlerde çalıştı.
1920 yılında ilk romanı Der junge Goedeschal (Genç Goedeschal) Hans Fallada takma adıyla yazdı ve bundan sonra bu ismi kullandı. 1923 yılında Anton und Gerda (Anton ve Gerda) adlı ikinci romanını tamamladı.
1929 yılında Anna Margarete Issel ile evlendi. 1944 yılında Anna Issel' den boşandı. Bu elilikten üç çocuğu oldu. 1945 yılında 24 yaşındaki Ursula Losch ile evlendi.
1945 yılında Feldberg Belediye Başkanlığı yaptı. Sonra istifa etti ve Berlin’ e yerleşti.
Fallada 5 Şubat 1947 yılında Berlin' de öldü.
Kitapları:
Anton ve Gerda (Anton und Gerda),
Yaşlı kalp yolculuğa çıkar (Altes Herz geht auf die Reise),
Köylüler, Kodamanlar ve Bombalar (Bauern, Bonzen und Bomben),
Yaşlı bir Yüreğin Yolcuğu (Das Marchen vom Stadtschreiber, der aufs Land flog ),
Kabus (Der Alpdruck)
Genç Goedeschal (Der junge Goedeschal),
Demir Gustav (Der Eiserne Gustav),
Ayyaş (Der Trinker),
Sevilmeyen Adam (Der Mann ungeliebte),
Bir Adam Yukarı Çıkacak (Ein Mann will hinauf)
Murr ve Maxe'nin macerası, hikaye (Ein Abenteuer von Murr und Maxe, Erzahlung),
Neredesin? (Hoppelpoppel - wo bist du?),
Herkes Tek Başına Ölür (Jeder stirbt für sich allein).
Küçük Adam Ne Oldu Sana? (Kleiner Mann, was nun?), 1934 yılında Frank Borzage yönetmenliğinde sinemaya aktarıldı,
Bir Zamanlar Çocuğumuz Vardı (Wir hatten mal ein Kind),
Karavanasından Bir Kez Yiyen(Wer einmal aus dem Blechnapf frißt ),
Kurtlar Sofrasında-Kurtlar Arasındaki Kurt(Wolf unter Wolfen),
Kalp kası...
Miyokart,
Fransızca: myocarde.
Fransızca: myocarde.
İngilizce: myocardium.
Kalp adalesi.
Kalp kası.
Yürek kası,
Kalbin ana duvarını çeviren ve düzenli hareket edebilen kas örgüsü.
Kalbin endokart (yürek içi katmanı) ile epikart (yürek dışı katmanı) arasında yer alan kas tabakası.
İki tepe arasındaki geçit...
Catak,
Kısık,
İki tepe arasındaki geçit.
Denizli yöresinde halk dilinde verilen ad.
Kısık,
İki tepe arasındaki geçit.
Denizli yöresinde halk dilinde verilen ad.
İki dağ yamacının arasında oluşmuş derin dere yatağı.
Geçmeye yarayan yer, geçecek yer.
İki dağ arasında dar ve uzun yol, derbent
Catak sözcüğünün başka anlamları:
Birbirine yapışık, ikiz (meyve için).
Kazak ve Kırgızlarda göçebe boylardan ayrılıp kent ve kasabaların çevresine yerleşen yoksul çiftçi ya da işçi sınıfı.
Yatacak yer, yatak, geceleyecek mahal.
Yabani hayvanların yuvası.
Daimi mesken.
Caakkana.
Cezayir' in 2. Devlet Başkanı...
Huari Bumedyen,
Houari Boumedienne,
Arapça: هواري بومدين,
Asıl adı: Mohammed Ben Brahim Buharuba,
(D. 23 Ağustos 1932, Clauzel, Kalime Vilayeti, Cezayir - Ö. 27 Aralık 1978, Algeria, Cezayir), Cezayirli subay ve devlet adamı.
Houari Boumedienne,
Arapça: هواري بومدين,
Asıl adı: Mohammed Ben Brahim Buharuba,
(D. 23 Ağustos 1932, Clauzel, Kalime Vilayeti, Cezayir - Ö. 27 Aralık 1978, Algeria, Cezayir), Cezayirli subay ve devlet adamı.
Cezayir' in 2. Devlet Başkanı.
Bağlantısızlar Hareketi Genel Sekreteri.
Asıl adı Muhammed Buharruba, 23 Ağustos 1932 tarihinde Cezayir' in Kalime (Guelma) kenti yakınlarındaki Heliopolis’ te doğdu. Konstantin' deki İslam Enstitüsü ve Kahire' de el-Ezher Üniversitesi' nde okudu. 1954 yılında Fransa' ya karşı başlayan bağımsızlık mücadelesine katıldı. Huari Bumedyen adını aldı. Oran yöresindeki askeri bölgenin komutanlığını üstlendi. 1960 yılında kurtuluş ordusunun genelkurmay başkanı oldu. Fransızların erişemeyeceği Fas ve Tunus' ta bir Cezayir ordusu yetiştirdi.
1962 yılında Fransızlarla barış antlaşması imzalandı. 1962 yılında Bumedyen, genelkurmay başkanlığı görevinden ayrıldı. Ben Bella' yı devlet başkanı yapan askeri ayaklanmayı hazırladı. Komutasındaki birliklerle başkent Cezayir' e yürüyerek Ahmed Ben Bella' nın başa geçmesini sağladı. Kendisi de devlet başkanı yardımcısı ve savunma bakanı oldu.
1965 yılında, Ben Bella' yı devirerek devlet başkanlığını üstlendi. Halktan geniş bir destek görmedi. Ülkeyi 26 üyeli bir devrim konseyi ile birlikte yönetti. Bumedyen ordu üzerinde otorite sağladı. 1968 yılında bir suikast girişiminden kurtuldu. 1971 yılında Fransa ile özel ilişkilerin sona ermesi pahasına enerji kaynaklarını (petrol, doğal gaz), bankaları ve büyük sanayi dallarını devletleştirdi. Ülkede toprak reformu yapılması ve ülkenin Araplaştırılması için çalıştı.
1973 Arap-İsrail Savaşı sırasında etkin bir diplomatik rol oynadı. Süveyş Kanalı' na takviye güç olarak Cezayir birlikleri gönderdi. 1975 yılında Atlas Okyanusuna çıkış yolu olarak İspanyol Sahrası' nın (Rio de Oro, bugünkü Batı Sahra) bir bölümünü alma girişimi Cezayir'i Fas' la savaşın eşiğine getirdi. 1976 yılında referandumla Ulusal Berat ve hemen ardından anayasa kabul edildi. Batılı ülkelerle önemli sanayi ve ticaret anlaşmaları imzalayan ve aynı zamanda bağımsızlıktan ödün vermeden Sovyet bloku ile yakın ilişkiler kurdu. Bağlantısızlar Hareketi' nin önde gelen isimlerinden biri oldu.
Anissa Bumedyen ile evli olan Bumedyen, 27 Aralık 1978 tarihinde 46 yaşında öldü.
Yerine Rabah Bitat Delet Başkanı oldu.
Bağlantısızlar Hareketi Genel Sekreteri.
Cezayir' de Ahmed Bin Bella' ya karşı yaptığı kansız askeri darbeyle iktidarı ele geçirdi.
1965 - 1978 Cezayir Devlet Başkanı.
Ölümünden önceki yıllarda Üçüncü Dünya ülkelerinin (Bağlantısızlar Hareketi) bayraktarlarından biri olarak, özellikle uluslararası yeni bir ekonomik düzenin kurulması gerektiğini savundu.
Asıl adı Muhammed Buharruba, 23 Ağustos 1932 tarihinde Cezayir' in Kalime (Guelma) kenti yakınlarındaki Heliopolis’ te doğdu. Konstantin' deki İslam Enstitüsü ve Kahire' de el-Ezher Üniversitesi' nde okudu. 1954 yılında Fransa' ya karşı başlayan bağımsızlık mücadelesine katıldı. Huari Bumedyen adını aldı. Oran yöresindeki askeri bölgenin komutanlığını üstlendi. 1960 yılında kurtuluş ordusunun genelkurmay başkanı oldu. Fransızların erişemeyeceği Fas ve Tunus' ta bir Cezayir ordusu yetiştirdi.
1962 yılında Fransızlarla barış antlaşması imzalandı. 1962 yılında Bumedyen, genelkurmay başkanlığı görevinden ayrıldı. Ben Bella' yı devlet başkanı yapan askeri ayaklanmayı hazırladı. Komutasındaki birliklerle başkent Cezayir' e yürüyerek Ahmed Ben Bella' nın başa geçmesini sağladı. Kendisi de devlet başkanı yardımcısı ve savunma bakanı oldu.
1965 yılında, Ben Bella' yı devirerek devlet başkanlığını üstlendi. Halktan geniş bir destek görmedi. Ülkeyi 26 üyeli bir devrim konseyi ile birlikte yönetti. Bumedyen ordu üzerinde otorite sağladı. 1968 yılında bir suikast girişiminden kurtuldu. 1971 yılında Fransa ile özel ilişkilerin sona ermesi pahasına enerji kaynaklarını (petrol, doğal gaz), bankaları ve büyük sanayi dallarını devletleştirdi. Ülkede toprak reformu yapılması ve ülkenin Araplaştırılması için çalıştı.
1973 Arap-İsrail Savaşı sırasında etkin bir diplomatik rol oynadı. Süveyş Kanalı' na takviye güç olarak Cezayir birlikleri gönderdi. 1975 yılında Atlas Okyanusuna çıkış yolu olarak İspanyol Sahrası' nın (Rio de Oro, bugünkü Batı Sahra) bir bölümünü alma girişimi Cezayir'i Fas' la savaşın eşiğine getirdi. 1976 yılında referandumla Ulusal Berat ve hemen ardından anayasa kabul edildi. Batılı ülkelerle önemli sanayi ve ticaret anlaşmaları imzalayan ve aynı zamanda bağımsızlıktan ödün vermeden Sovyet bloku ile yakın ilişkiler kurdu. Bağlantısızlar Hareketi' nin önde gelen isimlerinden biri oldu.
Anissa Bumedyen ile evli olan Bumedyen, 27 Aralık 1978 tarihinde 46 yaşında öldü.
Yerine Rabah Bitat Delet Başkanı oldu.
Nadir toprak metallerinden çok ender bulunan 65 atom numaralı element...
Terbiyum,
(Terbium)
(Terbium)
Simgesi: Tb,
Atom numarası; 65,
Atom ağırlığı; 159,
Kaynama Noktası (°C): 2800
Erime Noktası (°C): 1356
Yoğunluk: 8.27
Atom numarası; 65,
Atom ağırlığı; 159,
Kaynama Noktası (°C): 2800
Erime Noktası (°C): 1356
Yoğunluk: 8.27
Tb sembolüyle gösterilen, nadir toprak metallerinden bir element. Periyodik tabloda IIIB grubunda bulunur. Metalik terbiyum gümüş beyazı renktedir. Ancak havada oksitlenerek kararır. Tabiatta bolluk bakımından nadir toprak metallerinden en az bulunanıdır. Nadir toprak metalleri mineralleri içinde bulunur. Fakat toryum kaynağı olan monazit kumlarından yan ürün olarak elde edilir.
Yağmur...
Baran,
Bereket,
Kay,
Rahmet
Bereket,
Kay,
Rahmet
Matar,
Yağar,
Yağış,
Yağmur,
Yağar,
Yağış,
Yağmur,
İngilizce: rain,
Fransızca: pluie,
Almanca: regen.
Arapça: rec, ceya.
Eski Kıpçakçada yamgur olarak geçer.
Atmosferdeki su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan ve yeryüzüne düşen yağışın sıvı durumda olanı; yağar, yağış, baran, bereket, kay, rahmet.
Atmosferdeki su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan ve yeryüzüne düşen yağışın sıvı durumda olanı; yağar, yağış, baran, bereket, kay, rahmet.
Çok miktarda ve sık düşen, gelen şey.
Çokluk, bolluk.
Atmosferdeki su buğusunun yoğunlaşmasıyla oluşan ve sıvı durumunda yeryüzüne düşen yağış.
Çokluk, bolluk.
Atmosferdeki su buğusunun yoğunlaşmasıyla oluşan ve sıvı durumunda yeryüzüne düşen yağış.
İklim olayının en önemli etkenlerinden biri; havayuvarındaki su buğusunun yoğunlaşmasıyla oluşan ve yeryüzüne düşen yağışın sıvı durumda olanı.
Çokluk, bolluk.
Çok ve sık düşen, gelen şey, baran.
Gays.
Nazha,
Vadk,
Haya,Tafe,
Yağış.
İçinde maden eritilen kap...
Pota,
Farsça: bute.
Farsça: bute.
Fransızca: poteau, pot a feu, pot,
İngilizce: flame-ornament, pot,
Almanca: flammentopf, topf
Eritme kabı.
İçinde maden eritilen kap.
İçinde maden eritilen kap.
Dökülecek madeninin eritildiği pişmiş toprak kap.
İçine erimiş metal konan, büyük kova biçimli, tuğlamsı gereçlerle astarlanmış tutucu ya da taşıyıcı araç.
Yörelerimize göre halk dilinde pota sözcüğünün başka anlamları:
Yörelerimize göre halk dilinde pota sözcüğünün başka anlamları:
Basketbol sahasında sayı elde etmek için topun içine geçirilmesi gereken, düşey bir levhaya monte edilmiş yatay çember ile ağdan meydana gelen düzenek.
İki yaşındaki manda.
Köpek yavrusu.
Yumurta.
Nişan alınacak yer, hedef.
İki yaşındaki manda.
Köpek yavrusu.
Yumurta.
Nişan alınacak yer, hedef.
Sardalya yavrusu...
Papalina,
Papalia, ringayı andıran küçük bir deniz balığıdır. Avrupa sularında yaşar, gümüşi pulları ve açık gri renkte eti vardır. Papalina balığı hamsiye benzeyen fakat hamsi kadar lezzetli olmayan bir balık türüdür. Papalina balığı, gümüşi renkte olan ve gri renkte ete sahip olan bir balıktır. Papalina balığı sert ve pulları olan bir balıktır.
Çaça (Sprattus sprattus),
Çaça balığı.
Acıçaça.
Sardalya yavrusu.
Sardalya yavrusu.
Sardalye balığının yavrusu.
Rumca: papalina.
Rumca: papalina.
İngilizce: skullcap, coif
Ege ve Ayvalık yöresinde halk ağzında, sardalya yavrusuna çaça balığı dennir.
Sıcak ve ılık deniz balığı.
Acıçaça da denilen bir balık.
Özellikle Ayvalık yöresine özgü Acıçaça' da denilen bir balık.
Sardalye yavrusu.
Bu balık çeşidi hamsiye çok benzediği için hamsiden ayırt etmek oldukça zor olmaktadır. Papalina balığının rengi ve kafası hamsi balığı ile bire bir aynı olmaktadır. Cunda adasında mutlaka yemek gerekir. Papa balıkları yağlı bir balık olmakla birlikte E vitamini bakımından zengin sayılmaktadır. Bu balıklar çeşitli şekillerde tüketilebilmektedir.
Vonoz:
Rumca: vonoz.
Kolyoz, uskumru, sardalya vb. balıkların ufağı.
Kolyoz, uskumru, sardalya vb. balıkların ufağı.
Osmanlı döneminde, bir ücret karşılığında esnafın gelirlerini toplayarak saklayan kimse ...
Kesedar,
Vekilharç,
İngilizce: steward, majordomo.
Fransızca: kesdar
Arapça: vekilharç,
Esnafın gelirlerini toplayan kimse.
Esnafın gelirlerini toplayıp satan kimse.
Eskiden esnafların gelirlerini toplayıp satan kimse.
Osmanlı döneminde, bir ücret karşılığında esnafın gelirlerini toplayarak saklayan kimse.
Bir ücret karşılığında, esnafın gelirlerini toplayıp saklayan ve istenildiğinde geri veren kimse.
Başka anlamları;
Bir konağın alışverişini yapmakla görevli kimse, kesedar.
Eskiden büyük konaklarda alışveriş işlerine bakan, bundan sorumlu olan görevlidir.
Zengin kimselerin parasını yöneten ve gerekli harcamaları yapan kimse.
Bir yerden başka yere ulaştırmak için gemiye alınan eşyanın bütünü...
Navlun,
Rumca: navlun, nawlun.
Rumca: navlun, nawlun.
İngilizce: freight, fare.
Yunanca: naulon(naus; gemi)
Gemi kirası.
Gemiye yüklenen malın taşıma ücreti.
Bir yerden başka yere ulaştırmak için gemiye alınan eşyanın bütünü.
Taşıyıcı tarafından, gemisinde taşınacak yük için istenen ücret.
Bir yerden başka yere ulaştırmak için gemiye alınan eşyanın bütünü.
Taşıyıcı tarafından, gemisinde taşınacak yük için istenen ücret.
Gemi ile yapılan taşımacılıkta sözleşmeyle belirlenen mal taşıma bedeli.
Bir geminin mal ve yolculardan elde ettiği toplam gelir.
Taşınmak üzere gemiye yüklenen eşyanın bütünü.
Denizde mal taşıma karşılığı olarak verilen ücret.
Deniz ve nehir yolu ile taşınan eşya için,taşıma hizmeti karşılığında gemi şirketine ödenen ücrete navlun denir. Navlun bedeli resmi bir tarifeye, sözleşmeye göre tahakkuk eder. Teslim şekline göre navlun satıcıya veya alıcıya ait olabilir.
Navlun:
Malları kara yolu, intermodal taşımacılık (demir yolu ve kara yolu), gemi veya hava yoluyla taşınması için nakliye şirketine ödenen ücrettir.
Üstü kapalı ve çevresi camlı balkon...
Veranda,
Camlı taraça.
Fransızca: veranda.
Camlı taraça.
Fransızca: veranda.
İngilizce: veranda.
Portekizce: varanda.
İspanyolca: baranda, taraça veya teras
İtalyanca: terazza
Üstü kapalı, üç yanı açık ve evin bir cephesinde boydan boya uzanan balkon.
Hayat üstü kapalı.
Bir binanın cephesi boyunca yer alan üstü kapalı, etrâfı camlarla örtülü balkon.
Daha çok müstakil yapıların zemin katında yer ile aynı seviyede veya biraz yükseltilmiş, ön cepheyi kaplayan, üzeri bir çatıyla örtülü, yanları açık veya camlı büyükçe sundurma.
Daha çok müstakil yapıların zemin katında yer ile aynı seviyede veya biraz yükseltilmiş, ön cepheyi kaplayan, üzeri bir çatıyla örtülü, yanları açık veya camlı büyükçe sundurma.
Ayrıntı...
Detay,
Teferruat,
Tafsilat,
Ayrıntı,
Teferruat,
Tafsilat,
Ayrıntı,
Feri,
İngilizce: detail,
Fransızca: detail,
Almanca: einzelheit
Bir bütünün önemce ikinci derecede olan ögelerinden her biri, teferruat, tafsilat, detay.
Edebiyat veya sanat eserlerinde bir bütünün ögelerinden her biri; teferruat, tafsilat.
Bir tiyatro eserinde ana düşünceye yardımcı olan kelime, cümle veya eşya.
Tiyatro parçasındaki ana düşünceye yardımcı olan sözcük, tümce ya da eşya.
Yazın ve sanat yapıtlarında, bir bütünün ufak parçaları.
İngilizce: detail,
Fransızca: detail,
Almanca: einzelheit
Bir bütünün önemce ikinci derecede olan ögelerinden her biri, teferruat, tafsilat, detay.
Edebiyat veya sanat eserlerinde bir bütünün ögelerinden her biri; teferruat, tafsilat.
Bir tiyatro eserinde ana düşünceye yardımcı olan kelime, cümle veya eşya.
Tiyatro parçasındaki ana düşünceye yardımcı olan sözcük, tümce ya da eşya.
Yazın ve sanat yapıtlarında, bir bütünün ufak parçaları.
Tiyatro oyununda, ana düşünceyi pekiştirici sözcük, tümce ya da eşya.
Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah'a bırakma...
Tevekkül,
Arapça: tevekkul,
Arapça: tevekkul,
Arapça, işi birine havale etmek anlamındaki vekl kelimesinden türetilmiştir.
İşi başkasına ısmarlamak.
Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah' a bırakma, Allah’ a güvenme.
Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah' a bırakma, Allah’ a güvenme.
Her türlü gerekli sebebe baş vurduktan sonra kadere razı olup sonucu Allah’ tan bekleme, işlerini Allah’ a bırakma, yeis ve kederden kurtulma, Allah’ a güvenme.
Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini Allah' a bırakmak. Allah' tan gelene razı olmak. Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini Allah' dan istemek.
Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini Allah' a bırakmak. Allah' tan gelene razı olmak. Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini Allah' dan istemek.
Kadere razı olmak. Hakka güvenmek.
Yeis ve kederden uzak olmak.
Acizlik göstermek.
Allah' a dayanma ve güvenme.
Vekil etme, gerekeni yaptıktan sonra neticeyi Allaha bırakma.
Yeis ve kederden uzak olmak.
Acizlik göstermek.
Allah' a dayanma ve güvenme.
Vekil etme, gerekeni yaptıktan sonra neticeyi Allaha bırakma.
Allah' a güvenmek, kadere razı olmak, işi Allah' a bırakmak.
İşi Allah' a bırakma.
İşi başkasına ısmarlamak.
İşi Allah' a bırakma.
İşi başkasına ısmarlamak.
Kadere, yazgıya boyun eğmek.
"Borazankuşu" da denilen ve Güney Amerika ormanlarında yaşayan bir kuş ...
Agami,
Agamia agami,
Borazan Kuşu,
Borazankuşu da denilen ve Güney Amerika ormanlarında yaşayan bir kuş. Agamia cinsinin tek üyesidir.
Agamia agami balıkçılgiller familyasında yer alan bir kuş türüdür. Orta Amerika' nın güneyinden Peru' ya ve Brezilya' ya kadar olan ormanlık bataklıklarda yaşar.
Gagaları genellikle uzun ve zıpkın şeklindedir. Boyları 66 ila 76 cm arasındadır. Bir balıkçıl kuşu için bacakları kısa olup uzun ince bir gagası vardır. Boynu ve alt tüyleri kestane kızılı renktedir. Boynunun ön tarafında ortada beyaz bir çizgi bulunur. Kanatları yeşil renklidir. Başı, boynun yanlarını ve sırtının altını süsleyen birkaç tutam soluk mavi tüyleri bulunur. Bacaklar, gaga ve yüzünde tüysüz olan kısımlar mat sarı renklidir.
Hesap...
Adisyon,
Hesap pusulası,
Hesap tutma.
Hesap,
Hisab,
Arapça: hisab.
İngilizce: account
Fransızca: calcul
Aritmetik.
Matematik.
Matematiksel işlem.
Alacaklı veya borçlu olma durumu.
Ödenecek ücretin dökümünü ve tutarını gösteren kağıt; hesap pusulası, adisyon.
Önceden yapılan tahmin.
Bir girişimin, bir işin başarıya ulaşması için alınan önlemlerin bütünü.
Bir iş için önceden ayarlama yapma.
Bankadaki işlemlerin yapılabilmesi için kişi, kurum ve kuruluşlar adına düzenlenen çizelge.
Kişi, kurum ve kuruluşların borç ve alacaklarının sistemli bir biçimde kaydedildiği çizelge.
Hesap pusulası,
Hesap tutma.
Hesap,
Hisab,
Arapça: hisab.
İngilizce: account
Fransızca: calcul
Aritmetik.
Matematik.
Matematiksel işlem.
Alacaklı veya borçlu olma durumu.
Ödenecek ücretin dökümünü ve tutarını gösteren kağıt; hesap pusulası, adisyon.
Önceden yapılan tahmin.
Bir girişimin, bir işin başarıya ulaşması için alınan önlemlerin bütünü.
Bir iş için önceden ayarlama yapma.
Bankadaki işlemlerin yapılabilmesi için kişi, kurum ve kuruluşlar adına düzenlenen çizelge.
Kişi, kurum ve kuruluşların borç ve alacaklarının sistemli bir biçimde kaydedildiği çizelge.
Mısır koçanlarının dış kabukları...
Talaş,
Mısır koçanlarının dış kabukları için Bolu, Sakarya, Ordu ve Giresun yörelerinde halk ağzında kullanılır.
Hutuş,
Puçeç,
Mısır koçanının dış kabuğu.
Mısır koçanlarının dış kabukları için Bolu, Sakarya, Ordu ve Giresun yörelerinde halk ağzında kullanılır.
Mısır koçanlarının dış kabukları.
İngilizce: sawdust,
Fransızca: sciure,
Almanca: sägemahl, sägespäne
Hutuş,
Puçeç,
Mısır koçanının dış kabuğu.
Talaş sözcüğünün halk dilinde başka anlamları:
Testere ile biçilen veya rende, matkap, törpü vb. araçlarla işlenen bir şeyden dökülen kırıntılar.
Durgun suların üstünde toplanan yosunlu katman.
Kamış.
Şişman (kimse).
Üzüntü, kuruntu.
Kabağın çekirdekli iç bölümü.
Telaş, endişe.
Gösteri alanını gösteri sırasında çabucak temizlemekte kullanılan talaş.
Anadolu ağızlarında talaz ( dalaz);
Kasırga, fırtına olarak da kullanılır.
Atacılıkla ilgili...
Atavik,
Fransızca: atavique,
Fransızca: atavique,
Latince: atavus.
Atacılıkla ilgili.
Atalardan gelen.
Atacılıkla ilgili.
Atalardan gelen.
Atalara benzemek.
Atavizm ile ilgili.
Ata, dede, cet.
Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk...
Yutak,
Belum,
Farinks,
Farenks,
Boğaz boşluğu.
Belum,
Farinks,
Farenks,
Boğaz boşluğu.
İngilizce: gullet,
Fransızca: pharynx,
Almanca: schlundkopf,
Yunanca: pharynx.
Fransızca: pharynx,
Almanca: schlundkopf,
Yunanca: pharynx.
Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk.
Ağız boşluğuyla yemek borusu arasında uzanan kısa, kaslı bir kanal, farinks, farenks.
Yemek borusu.
Gırtlağı ağız ile birleştiren, en üst ucu burun boşluğuna, ortası ağız boşluğuna ve altı da gırtlağa açılan, üstü geniş altı dar olan boşluğun adı. Bu boşluğa boğaz boşluğu da denir.
Ağız boşluğuyla yemek borusu arasında uzanan kısa, kaslı bir kanal, farinks, farenks.
Yemek borusu.
Gırtlağı ağız ile birleştiren, en üst ucu burun boşluğuna, ortası ağız boşluğuna ve altı da gırtlağa açılan, üstü geniş altı dar olan boşluğun adı. Bu boşluğa boğaz boşluğu da denir.
Sindirim sisteminin besinlerin yemek borusuna geçişini sağlayan bölümü.
Ağız boşluğunun gerisinde, gırtlağın arkasındaki, alt ucu yemek borusuna açılan, iç yüzü mukoza ile örtülü geçit.
Ağız ve burun boşluklarının arkasında, pars oralis faringis ve pars nazalis faringis olmak üzere iki önemli bölümü bulunan, soluk ve yemek borularının giriş kısımlarının önünde yutak duvarları tarafından kuşatılan huni biçimindeki boşluk, farenks, favsiyum.
Ağız boşluğunun gerisinde, gırtlağın arkasındaki, alt ucu yemek borusuna açılan, iç yüzü mukoza ile örtülü geçit.
Ağız ve burun boşluklarının arkasında, pars oralis faringis ve pars nazalis faringis olmak üzere iki önemli bölümü bulunan, soluk ve yemek borularının giriş kısımlarının önünde yutak duvarları tarafından kuşatılan huni biçimindeki boşluk, farenks, favsiyum.
Zengin kimselerin parasını yöneten ve gerekli harcamaları yapan kimse...
Kesedar,
Vekilharç.
Farsça: kisedar.
Zengin kimselerin parasını yöneten ve gerekli harcamaları yapan kimse; vekilharç.
Eskiden zengin bir kimsenin parasını idare eden, hesabını tutup harcamalarını yapan kimse.
Kesedar sözcüğünün diğer anlamları:
Vekilharç.
Farsça: kisedar.
Zengin kimselerin parasını yöneten ve gerekli harcamaları yapan kimse; vekilharç.
Eskiden zengin bir kimsenin parasını idare eden, hesabını tutup harcamalarını yapan kimse.
Kesedar sözcüğünün diğer anlamları:
Esnafın gelirlerini toplayan kimse.
Hamal bölüklerinde günlük kazancı toplayan kimse.
Resmi dairelerde evrak memuru, kalem amirinin yardımcısı.
Hamal bölüklerinde günlük kazancı toplayan kimse.
Resmi dairelerde evrak memuru, kalem amirinin yardımcısı.
Psikolojik durum...
Ruhiyat,
Arapça: ruhiyyat.
Eski dilde, psikoloji.
Arapça: ruhiyyat.
Eski dilde, psikoloji.
Psikoloji,
Ruhla ilgili ruhi kelimesinden türetilmiştir.
Psikolojik durum.
Psikolojik durum.
Ruh bilimi, psikoloji.
Ruh ilmi.
Ruhla ilgili haller, psikolojik durumlar.
Perihan Mağden' in bir kitabı...
İki Genç Kızın Romanı,
2014 yılında basıldı.
Perihan Mağden’ den birbirlerine tutunarak yaralarını sarmaya çalışan, yeni yaraların acılarını birlikte keşfeden iki genç kızın romanı. Sıkıntının, bunaltının, şiddetin dünyası içinde kendini bulmaya çalışan Behiye ile kendisi kadar çocuk kalmış bir annenin dünyasından kurtulmaya çalışan Handan’ ın tutkulu arkadaşlığının hikayesi.
Perihan Mağden
(D. 24 Ağustos 1960 İstanbul / 2023 İstanbul' da yaşıyor)
Gazeteci, şair, romancı, yazar. Edebiyat dünyasında romancı kimliği ile tanınır. Eserleri çok sayıda dile çevrilmiştir. Uzun süre Radikal gazetesinde köşe yazarlığı yapan Mağden' in romanlarının yanı sıra çok sayıda deneme kitabı ve iki şiir kitabı vardır.
1960 yılında İstanbul' da doğdu. 1971yılında İstanbul Maçka İlkokulu’ undan, 1976 yılında İngiliz Kız Ortakokulu’ ndan, 1979 yılında Robert Lisesi’ nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünü 1983 yılında bitirdi. İlk şiir kitabı Mutfak Kazaları 1995 yılında yayınlandı.
PEN Yazarlar Derneği ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.
2008 - Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü' ne layık görüldü.
Eserleri:
Roman;
2014 yılında basıldı.
Perihan Mağden’ den birbirlerine tutunarak yaralarını sarmaya çalışan, yeni yaraların acılarını birlikte keşfeden iki genç kızın romanı. Sıkıntının, bunaltının, şiddetin dünyası içinde kendini bulmaya çalışan Behiye ile kendisi kadar çocuk kalmış bir annenin dünyasından kurtulmaya çalışan Handan’ ın tutkulu arkadaşlığının hikayesi.
Perihan Mağden
(D. 24 Ağustos 1960 İstanbul / 2023 İstanbul' da yaşıyor)
Gazeteci, şair, romancı, yazar. Edebiyat dünyasında romancı kimliği ile tanınır. Eserleri çok sayıda dile çevrilmiştir. Uzun süre Radikal gazetesinde köşe yazarlığı yapan Mağden' in romanlarının yanı sıra çok sayıda deneme kitabı ve iki şiir kitabı vardır.
1960 yılında İstanbul' da doğdu. 1971yılında İstanbul Maçka İlkokulu’ undan, 1976 yılında İngiliz Kız Ortakokulu’ ndan, 1979 yılında Robert Lisesi’ nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünü 1983 yılında bitirdi. İlk şiir kitabı Mutfak Kazaları 1995 yılında yayınlandı.
PEN Yazarlar Derneği ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.
2008 - Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü' ne layık görüldü.
Eserleri:
Roman;
Ali İle Ramazan,
Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?,
Haberci Çocuk Cinayetleri,
Haberci Çocuk Cinayetleri,
İki Genç Kızın Romanı,
Refakatçi,
Yıldız Yaralanması,
Şiir;
Dünya İşleri,
Refakatçi,
Yıldız Yaralanması,
Şiir;
Dünya İşleri,
Mutfak Kazaları,
Deneme;
Deneme;
Aktüel Yazıları ya da Hangimiz Uğramadık Sanki Haksızlıklara?
Pazartesi Yazıları ya da Hiç Bunları Kendine Dert Etmeye Değer mi?,
Pazartesi Yazıları ya da Hiç Bunları Kendine Dert Etmeye Değer mi?,
Best of Perihan Mağden,
Hamaset Yazıları ya da Kapı Açık Arkanı Dön ve Çık!,
Hamaset Yazıları ya da Kapı Açık Arkanı Dön ve Çık!,
Herkes Seni Söylüyor Sahi Mutsuz Musun?,
Kış Kitabı,
Korkma Bu Akşam Gelip Çalmam Kapını,
Politik Yazılar,
Radikal Yazıları ya da Fakat Ne Yazık ki Sokak Boştu,
Radikal Yazıları ya da Fakat Ne Yazık ki Sokak Boştu,
Son Yazılar,
Tehlikeli Temayüller,
Topladım Dağılan Kalbimin Herrr Köşesini,
Yaz Kitabı,
Topladım Dağılan Kalbimin Herrr Köşesini,
Yaz Kitabı,
Iskarta mal...
Marda,
Iskarta mal.
Iskarta mal.
Yunanca: marda.
Iskarta mal.
Rumca bir kelimedir.
Iskarta mal anlamındadır.
Bozuk, çürük veya kalitesi düşük mal, ıskarta mal.
Fiyatı kararlaştırılmış bir mal için fazladan istenen para.
Marda kelimesinin başka anlamları:
Iskarta mal.
Rumca bir kelimedir.
Iskarta mal anlamındadır.
Bozuk, çürük veya kalitesi düşük mal, ıskarta mal.
Fiyatı kararlaştırılmış bir mal için fazladan istenen para.
Marda kelimesinin başka anlamları:
Gaziantep ve Samsu yöresinde verilen ad: marda,
Bir malı tartmadan, ölçmeden toptan değer biçerek satma, götürü.
Evlenme çağı geçip evde kalmış kız.
Yeşile çalan mavi renkte değerli bir taş...
Turkuaz,
(Türkuaz),
(Türkuaz),
Turkuvaz.
Türk taşı.
Yeşile çalan mavi renkte değerli bir taş, firuze.
Mavi, yeşil ve beyazın karışımından ortaya çıkan renk; turkuaz mavisi, turkuaz yeşili, firuze.
Firuze,
Fransızca: turquoise,
İngilizce: turquoise.
Firuze denen kıymetli taş.
Firuze denen kıymetli taş.
Gök rengi, açık mavi renk.
Saydam olmayan, mavi-yeşil bir mücevher taşı.Yeşile çalan mavi renkte değerli bir taş, firuze.
Mavi, yeşil ve beyazın karışımından ortaya çıkan renk; turkuaz mavisi, turkuaz yeşili, firuze.
Bu taşın renginde değerli bir taş.
İran, Orta Asya ve Rusya' daki camilerin kubbelerinde ve iç mekanlarında kullanılır. Mısır’ ın eski dönemlerinde, Mezopotamya’ da bilinen ve kullanılan Turkuaz taşının bu ismi almasına türklerin özellikle silahlarında çokça kullanmalarının yanı sıra dekorasyonda, mücevherlerde ve bilhassa çinilerde fazlası ile kullanılmasındandır. Ayrıca Akdeniz’ in sığ suları Turkuaz rengindedir. Dönemin gemicileri tarafından Karayip’ in sığ sularına benzediği için bu ismi vermişlerdir. Eski zamanlarda en çok takı, dekoratif süsleme amaçlı olarak kullanılmış. Talih getirdiğine inanılır; kötü göz ve enerjiden koruduğuna da inanılırdı. Nazar kültü en eski zamanlardan itibaren kültürlerde çeşitli isimlerle var olmaya devam etmektedir.
Turkuaz, Fosfat Mineralleri grubundandır. Bünyesinde Fosfat, Bakır ve Alüminyum bulunur. Turkuaz taşı (Firuze) saydam olmayan opak ve mumsu bir yapıdadır. Gök mavisinden turkuaz mavisine, yeşil mavi ve mavi gri renklerde mavinin en güzel renklerinde bulunabilir. Sertlik derecesi 5-6 arası olduğu için rahatlıkla takı ve mücevher yapımında kullanılabilen bir taştır. Turkuaz taşının çıkarıldığı başlıca yerler Amerika, israil, Meksika, Tibet, Şili, Avustralya, İran, Afganistan’ dır. Aztekler döneminde de kullanılmıştır.
Turkuaz taşı çok değerli ve pahalı bir taştır. Bu yüzden piyasada sahtesi çok fazladır. Genellikle Havlit taşı laboratuvar ortamında boyanarak Turkuaz diye satışa sunulmaktadır.
Turkuaz, Fosfat Mineralleri grubundandır. Bünyesinde Fosfat, Bakır ve Alüminyum bulunur. Turkuaz taşı (Firuze) saydam olmayan opak ve mumsu bir yapıdadır. Gök mavisinden turkuaz mavisine, yeşil mavi ve mavi gri renklerde mavinin en güzel renklerinde bulunabilir. Sertlik derecesi 5-6 arası olduğu için rahatlıkla takı ve mücevher yapımında kullanılabilen bir taştır. Turkuaz taşının çıkarıldığı başlıca yerler Amerika, israil, Meksika, Tibet, Şili, Avustralya, İran, Afganistan’ dır. Aztekler döneminde de kullanılmıştır.
Turkuaz taşı çok değerli ve pahalı bir taştır. Bu yüzden piyasada sahtesi çok fazladır. Genellikle Havlit taşı laboratuvar ortamında boyanarak Turkuaz diye satışa sunulmaktadır.
Halk oylaması...
Referandum,
Plebisit,
Halk oylaması.
İngilizce: referendum, plebiscite.
Plebisit,
Halk oylaması.
İngilizce: referendum, plebiscite.
Fransızca: referendum.
Latince: referendum.
Bir yasa veya bir konu hakkında tercihini belirlemek için halkın oyuna başvurma, halk oylaması.
Halkın türlü siyasi ve toplumsal sorunlar karşısında olumlu veya olumsuz görüşünü belirlemek için başvurulan oylama; plebisit, referandum.
Halk oylaması.
Plebisit bir şekilde güven oylaması manasını ihtiva ettiği için, günümüzde kullanılmamaktadır.
Halkın türlü siyasi ve toplumsal sorunlar karşısında olumlu veya olumsuz görüşünü belirlemek için başvurulan oylama; plebisit, referandum.
Halk oylaması.
Plebisit bir şekilde güven oylaması manasını ihtiva ettiği için, günümüzde kullanılmamaktadır.
Uzun saçaklı çatısı olan alçak dağ konutu...
Şale,
Fransızca: Chalet,
Dağ evi,
Uzun saçaklı çatısı olan alçak dağ konutu.
Alçak çatılı, geniş saçaklı dağ evi.
İsviçre’ye özgü, ağaç kütüklerinden yapılan dağ evi.
Villa tipi küçük ev.
Kır köşkü.
Şale:
Bir tür lam boyama kabı.
Fransızca: Chalet,
Dağ evi,
Uzun saçaklı çatısı olan alçak dağ konutu.
Alçak çatılı, geniş saçaklı dağ evi.
İsviçre’ye özgü, ağaç kütüklerinden yapılan dağ evi.
Villa tipi küçük ev.
Kır köşkü.
Şale:
Bir tür lam boyama kabı.
Kahramanmaraş'ın Andırın ilçesinde bir kale...
Meryemçil,
Roma dönemi öncesinde inşa edilen, kaleler, tarihi ipek yolu üzerindedir. Meyremçil kalesi M.Ö. Helenistik döneme ait olduğu belirtiliyor.
Akkale, Azgıt,
Geben, Haştırın.
Küçükayrıcatepe.
Meryemçil.
Kahramanmaraş' a 60 kilometre uzaklıkta bulunan tarihi ve doğal güzellikleriyle ünlü ilçesi; Andırın kaleler şehridir.
Kılavuz...
Rehber,
Önder,
Önder,
Halfe,
Kılavuz.
Farsça: rehber,
İngilizce: guideline.
Kılavuz.
Farsça: rehber,
İngilizce: guideline.
Yol gösteren, kılavuz, delil.
Genel olarak yol gösteren kimse, rehber.
Birinin doğruyu bulmasına yardımcı olan, yol gösteren kimse veya şey, delil.
Bir kimseye, bir topluma takip edeceği fikri yolda veya hareket tarzında önder olan kimse veya şey.
Turist Rehberi:
Birinin doğruyu bulmasına yardımcı olan, yol gösteren kimse veya şey, delil.
Bir kimseye, bir topluma takip edeceği fikri yolda veya hareket tarzında önder olan kimse veya şey.
Turist Rehberi:
Turist ve ziyaretçilere refakat eden, onlara gittikleri yerler hakkında bilgi vermeyi meslek edinmiş olan kimse.
Kılavuz sözcüğünün diğer anlamları:
Bazı bilgileri bulmayı kolaylaştıran fihrist mahiyetindeki kitap.
Dar, uzun bir yerden kolaylıkla bükülebilen yay biçiminde tel, kablo vb. geçirilirken bunların ucuna bağlanan sert nesne.
Ruhsal ve zihinsel bakımdan yol gösteren, ışık tutan kimse.
Somun veya boru içine yiv açmakta kullanılan araç.
Yol, yöntem gösteren şey.
Evlenecek olan erkek veya kadına eş bulan kimse, rehber.
Eskiden evlenme işlerine vasıtalık eden kadınlar.
Vapurlara yol gösteren.
Kılavuz kaptan.
Düşman hakkında malumat edinmek için ordu hizmetinde kullanılan kişiler.
Bazı hayvan katarlarının önüne düşüp, onları sevkeden hayvan.
Çırpılmış yumurtayla sade olarak yapılabilen veya içine peynir, kıyma vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek...
Omlet,
Fransızca: omelette.
Fransızca: omelette.
İngilizce: omelette, omelet, scrambled eggs.
Kaygana,
Mücüver,
Çırpılmış yumurtayla sade olarak yapılabilen veya içine peynir, kıyma vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek.
Çırpılmış yumurta, peynir, kıyma, mantar vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek, kaygana.
Çırpılmış yumurtayla sade olarak yapılabilen veya içine peynir, kıyma vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek.
Çırpılmış yumurta, peynir, kıyma, mantar vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek, kaygana.
İyice çırpıldıktan sonra sade olarak veya içine peynir, kıyma, mantar vb. şeyler konarak az yağla tavada pişirilmiş yumurta yemeği.
Omlet, pürüzsüz bir yüzeye sahip uzun oval şekli ile tarif edilebilecek bir yumurta yemeğidir. İçi tipik olarak nispeten sulu ve yumuşak bir kıvama sahiptir.
SSCB'li uçak tasarımcısı...
Tupolev,
Andrey Tupolev,
Andrey Nikolayeviç Tupolev,
(D. 10 Kasım 1888 - Ö. 23 Aralık 1972),Çok sayıda askeri bombardıman uçağı ve dünyanının ilk sesüstü (süpersonik) yolcu uçağını da içermek üzere çeşitli sivil Sovyet uçağının tasarımını gerçekleştiren SSCB' li uçak tasarımcısı.
Andrey Tupolev, Rus İmparatorluğunda, Tver - Kimry şehri yakınındaki Pustomazovo köyünde 10 Kasım 1888 tarihinde doğdu.
Tver lisesini 1908 yılında bitirdi ve 1909 yılında Moskova Yüksek Teknik Okulu'na girdi. Rus havacılığının öncüsü sayılan Nikolay Y. Jukovski' nin öğrencisi oldu. 1918 yılında Jukovski ile birlikte Merkezi Aerohidrodinamik Enstitüsü' nü kurdu. 1922 yılında enstitünün başkanı oldu.
Pavel O. Suhov, Vladimir M. Myasisçev ve Vladimir M. Petliyakov gibi pek çok tasarımcının çalışmalarını yönetti.
Sovyet uçak yapım endüstrisinin öncü isimlerinden biri olup, 20. yüzyılın seçkin uçak tasarımcılarındandır.Tasarımcı tarafından 100'ün üzerinde uçak tipi geliştirildi, bunların 70'inin seri üretimi yapıldı.Tupolev'in uçaklarıyla 78 dünya rekoru kırıldı ve 28 benzersiz uçuş gerçekleştirildi.
Rusyalı uçak tasarımcıları, baba ve oğul; Andrei Nikolayevich Tupolev ve Aleksey Andreevich Tupolev dünyanın ilk süpersonik (ses hızının üstünde uçan) yolcu uçağını geliştiren efsane isimlerdir. Havacılık tarihinde çok özel yerleri vardır. Tupolev uçak firmasının mimarları olarak bilinirler. Birçok önemli projede birlikte çalışarak başarılı ürünlere imza atmışlardır.
Aldığı ödüller:
Üç kez, Sosyalist Emek Kahramanı, sekiz kez, Lenin Nişanı, iki kez, Kızıl Bayrak İşçi Nişanı dahil olmak üzere pek çok unvan ve onur belgesiyle ödüllendirildi. Ülkesi tarafından Milli Kahraman olarak ilan edildi ve üç defa Altın Yıldız nişanı ile mükafatlandırıldı.
Andrei Tupolev, 23 Aralık 1972 yılında Moskova’ da 84 yaşında öldü.
Aleksey Tupolev,
Aleksey Andreyeviç Tupolev,
(D. 20 Mayıs 1925 Moskova, SSCB - Ö. 12 Mayıs 2001 Moskova)
Rus uçak tasarımcısı, bombardıman uçağı.
Sovyetler Birliği'nin en başarılı jet uçaklarının çoğunun tasarımına katkıda bulunan Rus uçak tasarımcısı.
Aleksey Tupolev, 20 Mayıs 1925 yılında Moskova’ da doğdu. 17 yaşında Tupolev deneysel tasarım bürosunda çalışmaya başladı. 1949 yılında Moskova Havacılık Enstitüsünden mezun oldu ve tasarım bürosunda babasıyla beraber çalışmaya devam etti. Aleksey Tupolev, 1963 yılında Tupolev havacılık tasarım bürosunda baş tasarımcı oldu. 1972 yılında ünlü uçak tasarımcısı babası Andrey Tupolev’ in ölümünün ardından tasarım bürosu şefi olarak babasının yerini devraldı.
Tu-104 (ülkenin ilk ticari jet uçağı),
Tu-134 (kısa menzilli ticari uçuşlar için).
Tu-154 (orta menzilli uçuşlar için)
Ayrıca iki adet değişken kanatlı jet bombardıman uçağı,
Orta menzilli Tu-22M (Tu-26; Geri Ateş)
Uzun menzilli Tu-160 (Blackjack).
Ayrıca finansman yetersizliği nedeniyle askıya alınan; Buran uzay mekiği ve uzun menzilli ağır bombardıman uçağı Tu-2000.
Aleksey Tupolev, 12 Mayıs 2001 tarihinde 75 yaşında Moskova' da öldü.Pakistan'da Himalaya Dağlarının eteklerinde bulunan bir göl...
Şangrila,
Shangri-La,
Lower Kachura.
Şangrila Gölü,
Pakistan' da Himalaya Dağlarında bulunan bir göl.
Pakistan' ın Gilgit-Baltistan bölgesine bağlı Skardu şehrinde, Himalaya Dağları' nın eteklerindeki bir göl.
Skardu şehri, 8 bin metrenin üzerindeki K2, Nanga Parbat, Gasherbrum 1 ve 2' nin de bulunduğu bölgedeki dağlara tırmanmak isteyen dağcıların hareket noktalarından biridir. Skardu' ya 20 dakika uzaklıktaki duru güzelliği ile Şangrila Gölü, turistlerin en çok rağbet ettiği mekanların arasındadır. Bölge halkının Lower Kachura olarak da isimlendirir. Şangrila Gölü adını Tibetçe' de yeryüzündeki cennet manasına gelen Shangri-La kelimesinden alıyor.
Shangri-La,
Lower Kachura.
Şangrila Gölü,
Pakistan' da Himalaya Dağlarında bulunan bir göl.
Pakistan' ın Gilgit-Baltistan bölgesine bağlı Skardu şehrinde, Himalaya Dağları' nın eteklerindeki bir göl.
Skardu şehri, 8 bin metrenin üzerindeki K2, Nanga Parbat, Gasherbrum 1 ve 2' nin de bulunduğu bölgedeki dağlara tırmanmak isteyen dağcıların hareket noktalarından biridir. Skardu' ya 20 dakika uzaklıktaki duru güzelliği ile Şangrila Gölü, turistlerin en çok rağbet ettiği mekanların arasındadır. Bölge halkının Lower Kachura olarak da isimlendirir. Şangrila Gölü adını Tibetçe' de yeryüzündeki cennet manasına gelen Shangri-La kelimesinden alıyor.
Tarla...
Ekecek,
Ekenek,
Tarla,
Ekenek,
Tarla,
İngilizce: field,
Fransızca: champ,
Almanca: Acker
Ekilecek, ekilmeye elverişli yer, tarla.Ekilebilen arazi, tarla.
Ekilebilen, ekilmiş tarla.
Tarıma elverişli olan, sınırlı ve belirli toprak parçası.
Ekilebilen, ekilmiş tarla.
Tarıma elverişli olan, sınırlı ve belirli toprak parçası.
Sürülen, ekilen toprak.
Tarla, ekenek sözcüğünün başka anlamları:
Saban demirinin geçirildiği ağaç.
Deniz hayvanlarının çok olduğu yer.
Saban demirinin geçirildiği ağaç.
Deniz hayvanlarının çok olduğu yer.
Mezra.
Otlak,
Tohum.
Otlak,
Tohum.
Bir şeyi kesme, koparma...
Fek,
Feshetme.
Feshetme.
Arapça: fekk
Eski dilde, fek.
Bir şeyi açma, ayırma.
Bir şeyi kesme, koparma.
Ayırma, açma.
Kesme, koparma, bozma.
Kaldırma, bir hukuksal sınırlamanın kaldırılması.
Hukuksal bir sınırlamanın kaldırılması.
Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma.
Bir kaydın kaldırılması, kayıtlayıcı bir durumun çözülmesi.
Fek sözcüğünün yörelerimizde halk dilindeki diğer anlamları:
Kuş kanadının büyük kalemleri.
Boyunduruktaki kayışın kaymaması için ortaya çakılan tahta.
Umur.
Güç, zor.
Çene kemiği.
Fuku:
Üzüntü veya kızgınlıktan dolayı başını aşağı eğip, nereye gittiğini bilmeden gitmek.
Eski dilde, fek.
Bir şeyi açma, ayırma.
Bir şeyi kesme, koparma.
Ayırma, açma.
Kesme, koparma, bozma.
Kaldırma, bir hukuksal sınırlamanın kaldırılması.
Hukuksal bir sınırlamanın kaldırılması.
Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma.
Bir kaydın kaldırılması, kayıtlayıcı bir durumun çözülmesi.
Fek sözcüğünün yörelerimizde halk dilindeki diğer anlamları:
Kuş kanadının büyük kalemleri.
Boyunduruktaki kayışın kaymaması için ortaya çakılan tahta.
Umur.
Güç, zor.
Çene kemiği.
Fuku:
Üzüntü veya kızgınlıktan dolayı başını aşağı eğip, nereye gittiğini bilmeden gitmek.
Korkak, alçak, mert olmayan...
Namert,
Farsça: namerd,
English: craven, cowardly.
Fransızca: lache.
Mert olmayan, alçak.
Mert olmayan, alçaklık eden, alçak, korkak, erdemsiz.
Sözünün eri olmayan, insanlıktan mahrum, güvenilmeyen, korkak, alçak (kimse).
Korkak, alçak, mert olmayan.
Farsça: namerd,
English: craven, cowardly.
Fransızca: lache.
Mert olmayan, alçak.
Mert olmayan, alçaklık eden, alçak, korkak, erdemsiz.
Sözünün eri olmayan, insanlıktan mahrum, güvenilmeyen, korkak, alçak (kimse).
Korkak, alçak, mert olmayan.
Karşıtı: mert.
Çevresini sardığı motife kabartma havasını vermeye yarayan bir tür fisto...
Brode,
İşleme,
Fransızca: brode.
Bir tür fisto.
Çevresini sardığı motife kabartma havasını vermeye yarayan bir tür fisto. Kağıt, kumaş, deri gibi malzemeler üzerine makine veya el ile yapılan kabartma şeklindeki işleme veya nakış.
Kumaş, deri veya kağıt üzerine makine ya da el ile yapılan kabartma dekoratif işlemedir.
Bu işleme için renkli iplik, altın ya da gümüş tel, pamuk ipliği veya ipek kullanılır. Mısır' da Firavunların saltanat sürdüğü devirlerde ortaya çıkmış ve işlenmeye başlamıştır. Önceleri el emeği olan bu işlemeler zamanla dokuma tezgahları, daha sonra da yüzlerce iğnesi olan yüksek hızlı ve bilgisayar kontrollu modern makinalarla işlenmeye başlamıştır. Makinede ve seri üretim ilk olarak 1848 yılında İsviçre’ de başlamıştır.
İşleme,
Fransızca: brode.
Bir tür fisto.
Çevresini sardığı motife kabartma havasını vermeye yarayan bir tür fisto. Kağıt, kumaş, deri gibi malzemeler üzerine makine veya el ile yapılan kabartma şeklindeki işleme veya nakış.
Kumaş, deri veya kağıt üzerine makine ya da el ile yapılan kabartma dekoratif işlemedir.
Bu işleme için renkli iplik, altın ya da gümüş tel, pamuk ipliği veya ipek kullanılır. Mısır' da Firavunların saltanat sürdüğü devirlerde ortaya çıkmış ve işlenmeye başlamıştır. Önceleri el emeği olan bu işlemeler zamanla dokuma tezgahları, daha sonra da yüzlerce iğnesi olan yüksek hızlı ve bilgisayar kontrollu modern makinalarla işlenmeye başlamıştır. Makinede ve seri üretim ilk olarak 1848 yılında İsviçre’ de başlamıştır.
Yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan zafere verilen ad...
Pirus zaferi,
Pyrrhic zaferi,
Pirus zaferi, yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zafer.
Kazanılan zaferin verilen kayıplardan sonra anlamsız hale gelmesini ifade eder.
Pirus Zaferi, aslında Pyrrhus Zaferi olarak da bilinen bir tarihi olayı ifade eder.
Bu zafer, Antik Yunanistan döneminde yaşanan ve Pyrrhus (Pirus) adlı bir Yunan kralının komutasındaki Epir Krallığı' nın Romalılarla yaptığı çatışmalara atfen kullanılan bir terimdir. Pirus Zaferi, M.Ö. 280-275 yılları arasında gerçekleşen çeşitli savaşlardan oluşan bir dizi çatışmayı kapsar. Pyrrhus, Makedon asıllı bir komutan ve Epir Krallığı' nın hükümdarıydı. Bu savaşlar, Pyrrhus' un İtalya' yı ele geçirmek ve Romalılarla rekabet etmek amacıyla düzenlediği seferlerdir. Kralı Pirus Roma’ ya saldırır ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda eder. Sonunda Pirus, savaşı kazanır; ancak 50 filin desteklediği ordusunun tamamını kaybeder. Savaşı kazanmıştır, ama yanında koskoca ordudan artakalan üç beş sefilden fazlası kalmamıştır. Pirus’ un bu zaferin ardından; Tanrım, bir daha böyle bir zafer verme dediği söylenir.
Pirus Zaferi aslında yenilmeye mahkum galibiyetleri anlatmak için kullanılır. Bu olaya atfen, benzer şekilde kazanılan savaşlara Pirus zaferi denir.
Pyrrhic zaferi,
Pirus zaferi, yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zafer.
Kazanılan zaferin verilen kayıplardan sonra anlamsız hale gelmesini ifade eder.
Pirus Zaferi, aslında Pyrrhus Zaferi olarak da bilinen bir tarihi olayı ifade eder.
Bu zafer, Antik Yunanistan döneminde yaşanan ve Pyrrhus (Pirus) adlı bir Yunan kralının komutasındaki Epir Krallığı' nın Romalılarla yaptığı çatışmalara atfen kullanılan bir terimdir. Pirus Zaferi, M.Ö. 280-275 yılları arasında gerçekleşen çeşitli savaşlardan oluşan bir dizi çatışmayı kapsar. Pyrrhus, Makedon asıllı bir komutan ve Epir Krallığı' nın hükümdarıydı. Bu savaşlar, Pyrrhus' un İtalya' yı ele geçirmek ve Romalılarla rekabet etmek amacıyla düzenlediği seferlerdir. Kralı Pirus Roma’ ya saldırır ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda eder. Sonunda Pirus, savaşı kazanır; ancak 50 filin desteklediği ordusunun tamamını kaybeder. Savaşı kazanmıştır, ama yanında koskoca ordudan artakalan üç beş sefilden fazlası kalmamıştır. Pirus’ un bu zaferin ardından; Tanrım, bir daha böyle bir zafer verme dediği söylenir.
Pirus Zaferi aslında yenilmeye mahkum galibiyetleri anlatmak için kullanılır. Bu olaya atfen, benzer şekilde kazanılan savaşlara Pirus zaferi denir.
İşaret...
İm,
Sinyal,
Simge,
İşaret.
İngilizce: signal, sign, mark,
Fransızca: signal, signe, marque.
Almanca: signal, zeichen.
İşaret, nişan, parola.
Halkın düşün, duyu, istek ve olayları anlatmak amacıyla kullandığı, çivi, tahta, kemik, taş, demir, boya, kalem, damga, ateş, bıçak ve daha birçok araçlar yardımıyla yaptığı simgesel nesnelerin tümü.
Bir şeyi belli etmek ya da başkalarından ayırmak için kullanılan biçim, çizgi ya da resim.
Sinyal,
Simge,
İşaret.
İngilizce: signal, sign, mark,
Fransızca: signal, signe, marque.
Almanca: signal, zeichen.
İşaret, nişan, parola.
Halkın düşün, duyu, istek ve olayları anlatmak amacıyla kullandığı, çivi, tahta, kemik, taş, demir, boya, kalem, damga, ateş, bıçak ve daha birçok araçlar yardımıyla yaptığı simgesel nesnelerin tümü.
Bir şeyi belli etmek ya da başkalarından ayırmak için kullanılan biçim, çizgi ya da resim.
Bir sayının olumlu ya da olumsuz olduğunu gösteren cebirsel simge.
İm sözcüğünün yörelerimizde halk dilinde başka anlamları:
İç donu, don.
İlaç.
Fiziksel bir olaya bağlı olan ve veri taşıyan, zamana bağımlı bir değer.
İm sözcüğünün yörelerimizde halk dilinde başka anlamları:
İç donu, don.
İlaç.
Fiziksel bir olaya bağlı olan ve veri taşıyan, zamana bağımlı bir değer.
Laciverde yakın koyu mavi renk ...
Saks,
İngilizce: Sax blue,
Fransızca: Sax bleu.
Almanca: Sax blau.
Laciverde yakın koyu mavi renk.
Saks rengi gibi üçüncül renkler, birincil renklerden bir tanesi ile ikincil renklerden bir tanesinin birleşiminden oluşur.
Saks Mavi:
Mavi ve ikincil renk morun karışımından oluşur.
İngilizce: Sax blue,
Fransızca: Sax bleu.
Almanca: Sax blau.
Laciverde yakın koyu mavi renk.
Saks rengi gibi üçüncül renkler, birincil renklerden bir tanesi ile ikincil renklerden bir tanesinin birleşiminden oluşur.
Saks Mavi:
Mavi ve ikincil renk morun karışımından oluşur.
Bir akarsu ölçü birimi...
Masura,
Masra,
(Masuri)
Rumca: masuri.
Rumca: masuri.
Farsça: masura(Maşura).
İngilizce: bobbin
Bir akarsu ölçü birimi.
Çeşme ve musluklara takılarak akan suyun miktarını belirleyen boru parçası.
Masura sözcüğünün diğer anlamları;
Makara.
Mekik,
Bobin,
Üstibah.
Koni veya silindir biçiminde olup üzerine şerit, iplik vb. sarılan, karton, tahta, plastik vb.nden yapılan araç.
Karton, tahta veya plastikten yapılan, üzerine şerit, iplik vb. sarılan koni veya silindir.
Karton, tahta veya plastikten yapılan, üzerine şerit, iplik vb. sarılan koni veya silindir.
Dikiş makinelerinde üstteki dikiş ipliğinin sökülmesini önlemek için kullanılan ve kumaşın altında kalan bağlayıcı ipliğin sarıldığı küçük makara.
Üzerine iplik, şerit, fitil gibi şeyler sarılan karton, tahta, maden veya plastikten yapılmış koni yahut silindir şeklindeki parça.
Çeşme, musluk vb.lerine takılan ve akacak suyun miktârını belirleyen içi boş boru parçası, çeşme lülesi, çeşme zıvanası.
Çeşme zıvanası.
Kabağın küçüğü.
Hıyarın küçüğü.
Küçük hıyar, kabak.
Kabağın küçüğü.
Hıyarın küçüğü.
Küçük hıyar, kabak.
Şiir...
Manzume,
Nazım,
Nazım,
Deyiş.
Şiir.
Arapça: şir,
Fransızca: poesie,
İngilizce: poetry,
Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebi anlatım biçimi; manzume, nazım.
Düş gücüne, hayale, imgeye, gönle seslenen, anı, duygu, coşku uyandıran, etkileyen şey.
Seslerde, taylamlarda ve uyumlarda gösterdiği güzel bağdaşmalarla ve taşıdığı hayal, duygu ve fikir buluşlariyle bizde canlı duygulanmalar izlenimler ve heyecanlar uyandıran nazım veya nesir halindeki edebiyat türü.
Şiir.
Arapça: şir,
Fransızca: poesie,
İngilizce: poetry,
Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebi anlatım biçimi; manzume, nazım.
Düş gücüne, hayale, imgeye, gönle seslenen, anı, duygu, coşku uyandıran, etkileyen şey.
Seslerde, taylamlarda ve uyumlarda gösterdiği güzel bağdaşmalarla ve taşıdığı hayal, duygu ve fikir buluşlariyle bizde canlı duygulanmalar izlenimler ve heyecanlar uyandıran nazım veya nesir halindeki edebiyat türü.
Taylam (Rythme):
Hecelerdeki vurgu, uzunluk, yükseklik gibi ses özelliklerinin ve durakların düzenli bir şekil de tekrarlanmasından doğan ses olayı.
Bakırdan yapılmış, kulplu, büyük bakraç veya kova...
Sitil,
Çitil,
Sitil sözcüğünün yörelerimizde halk dili ile başka anlamları:
Çitil,
Parkaç,
Bakraç,
Helke,
Debbe,
Farsça: satl,
Ermenice: sidl,
Kürtçe: sitil
Bakırdan yapılmış kova.
Büyük bakraç, su kovası.
Bakırdan yapılmış, kulplu küçük kova.
Küçük, altı yuvarlakça, uzun kuyu bakracı.
Bakırdan yapılmış, tepeden kulplu bir çeşit kova.
Bakırdan yapılmış, kulplu, büyük bakraç veya kova.
Kulplu ve ağzı kapaklı, bakırdan yapılmış su kabı, güğüm.
Su kovası.
Yoğurt kabı.
Büyük, madeni su kabı.
Tarlaya azık taşman ya da içinde yoğurt çalınan kalaylı küçük bakraç.
Sitil sözcüğünün yörelerimizde halk dili ile başka anlamları:
Bitki veya meyve fidesi.
Direkler üzerinde taşınan üst örtüsüne kalın urgan britler ve ahşap mandallarla bağlanan ve çadırın duvarlarını oluşturan çadır eteği.
Direkler üzerinde taşınan üst örtüsüne kalın urgan britler ve ahşap mandallarla bağlanan ve çadırın duvarlarını oluşturan çadır eteği.
Bahçe sulamaya yarayan süzgeçli kova.
Derin, büyük, kapaklı, bakır sahan.
Su ısıtmaya yarayan kulpsuz bakır su kabı.
Berberlerin baş yıkamakta kullandıkları altı musluklu, zincirle tavana asılan su kabı.
Leğen.
Kevgir.
Testi.
Çadır eteği.
Fide, fidan.
Fide, fidan.
Saplı şekerlik.
Kara, kirli, isli.
Kara, kirli, isli.
Kıl çadırın altını çevreleyen çul.
Bahçe sulama süzgeci.
Endonezya'da yaşayan Hinduların mart ayına denk gelen ve "Sessizlik Günü" de denilen yeni yıl kutlamasına verilen ad ...
Sessizlik günü,
Endonezya'da yaşayan Hinduların mart ayına denk gelen ve "Sessizlik Günü" de denilen yeni yıl kutlamasına verilen ad.
Bali yeni yılının adı.
Bali’ de iş ve devlet için Gregoryen takvimi kullanılıyor diğer yandan da Pawukon adı verilen 210 günlük geleneksel takvim sistemi asırlardır kullanılıyormuş.
Bali’ de iş ve devlet için Gregoryen takvimi kullanılıyor diğer yandan da Pawukon adı verilen 210 günlük geleneksel takvim sistemi asırlardır kullanılıyormuş.
Ancak Bali' deki sosyal yaşam pek çok dini kutlama günleri, danslar, ev yapımı, evlilik töreni, ölü yakma gibi pek çok kavramı içeriyor. Yeni yılın son günü kötü ruhları, şeytanları korkutup yer yüzünden kaçırmak için çok gösterişli, gürültülü törenler yapılıyor. Gece gündüze dönmeden herkes evine kapanıyor ve yılın ilk gününü kötü ruhlar insanların da dünyayı terk ettiğini düşünüp geri gelmesin diye mutlak bir sessizlik içinde geçiriyor. 24 saati kişinin kendisini, yaptıklarını, yapmak istediklerini düşünmesini, değerlendirmesini sağlayacak bir kutlama. O gün sadece siz varsınız. Ve eğer kendisiyle bir saat bile duramayan, her an bir şey yapması, planlaması, dışarıda olması, her dakika twitter’ı kontrol etmesi gereken kişilerdenseniz işte o zaman Nyepi günü gerçek anlamda kendi şeytanlarınızla yüzleşiyorsunuz.
Endonezya’ nın doğusundaki Bali adasında, yılbaşı geleneklere göre 31 Mart günü yapılıyor.
Endonezya’ nın doğusundaki Bali adasında, yılbaşı geleneklere göre 31 Mart günü yapılıyor.
Bu kutlama, Melasti, adı verilen bir Hindu töreni ile kutlanıyor. Bali yeni yılında; Nyepi’ nin hemen öncesinde toplu arınma ayini yapılırmış.
Yılbaşından üç gün önce, başlayan bu kutsal törenle doğa temizlenir, okyanustan veya diğer büyük su kaynaklarından sonsuz hayatın kaynağı alınırmış. Melasti ayininde Bali tanrıları Neptün ve Baruna’ nın kuklaları uzun ve renkli törenlerle yıkanır ve sonra da getirildikleri evlere, tapınaklara geri götürülürmüş.
Ormanların ortasındaki boş, ağaçsız, yerler...
Tala,
Yalova, İstanbul, Konya yörelerinde halk dilinde verilen ad.
Ormanların ortasındaki boş, ağaçsız yerler.
Tarla.
Alan,
Orman içinde açıklık, meydan.
Düz, açık ve geniş yer; meydan, saha.
Düz, açık ve geniş yer; meydan, saha.
Orman içinde düz ve ağaçsız yer; düzlük, kayran.
Açkut:
Orman içindeki ağaçsız, çıplak yer.
Orman içindeki ağaçsız, çıplak yer.
Tala sözcüğüne yörelerimizde; halk dilinde verilen diğer anlamlar:
Dağ sırtlarındaki basamaklar.
Ufak dalgacıklar.
Bulut parçaları.
Kırkılmış koyun, keçi.
Dalgıç.
Kumar oynayanlardan alınan kağıt yıpranma parası.
Kırkılmış koyun, keçi.
Dağ sırtlarındaki basamaklar.
Ufak dalgacıklar.
Bulut parçaları.
Kırkılmış koyun, keçi.
Dalgıç.
Kumar oynayanlardan alınan kağıt yıpranma parası.
Kırkılmış koyun, keçi.
Yüz ölçümü.
Eski Roma' da açık hava gösterisi yapılan geniş yer.
Yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığı yer, saha.
Eski Roma' da açık hava gösterisi yapılan geniş yer.
Yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığı yer, saha.
Yol...
Sırat,
Tarik.
Yol,
Tarik.
Yol,
İngilizce: road, path, way, branch
Almanca: weg, bahn
Fransızca: chemin, voie, ehemin,
Fransızca: chemin, voie, ehemin,
İnsanların, bir yerden başka bir yere gitmek üzere üzerinden ya da içinden geçtikleri, yerleşim yerlerinin gelişme doğrultusunu yakından etkileyen ve düzentasarlarda önemli bir öge oluşturan yerler.
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık; sırat, tarik.
Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer.Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi.
Yol sözcüğünün diğer anlamları:
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer.
Yolculuk.
Gidiş çabukluğu, hız.
Yol yordam, usul, yol.
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi.
Uyulan ilke, sistem.
Kumaşta bulunan çizgi.
Bir sonuca, bir amaca ulaşmak için izlenen süreç.
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare.
Adap, erkan, adet, meslek, usul, kaide.
Müsaade, izin.
Elverişli durum, olanak.
Kez, defa.
Kez, defa.
Geçiş yeri, giriş kapısı.
Düğünde, oğlan evinin kız evine, kıza verdiği para, mal, armağan.
Düğünde, kız evinin oğlan ve yakınlarına verdiği armağan.
Düğün sahibinin, çağırılıya gönderdiği armağan.
Düğüne, çağırılının götürdüğü armağan.
Düğün sahibinin, çağırılıya gönderdiği armağan.
Düğüne, çağırılının götürdüğü armağan.
Değişmeksizin, düzenli, aynı biçimde tekrarlanan, sürüp giden...
Monoton,
Fransızca: monotone,
Fransızca: monotone,
İngilizce: monotone, monotonous,
Yunanca: monotone,
Tekdüze,
Yeknesak,
Tekdüze,
Yeknesak,
Sıkıcı, durgun, donuk.
Değişmeksizin, düzenli, aynı biçimde tekrarlanan, sürüp giden.
Değişmeksizin, düzenli, aynı biçimde tekrarlanan, sürüp giden.
Tonu değişmeyen, hep aynı tonda sürüp giden (ses, şarkı, türkü vb.).
Değişmeksizin sürüp giden, yeknesak, tekdüze.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Popüler Yayınlar
-
Acıkara, Göller yöresine bir üzüm cinsi. Sık, yuvarlak ve küçük taneli bir üzümdür. Üzüm Çeşitleri; Acıkara, Adakarası, Akgemre-Algerme (I...
-
Avellino, Güney İtalya'nın Campania bölgesindedir. Avellino eyaletinin başkenti olan bir kasaba ve komündür. Napoli'nin 47 kilometre...
-
Thomas More, (1478-1535 Londra) İngiliz yazar, devlet adamı ve hukukçu. Hümanist bir bilgindir. İngiltere'de bir yargıcı oğlu olarak ...
-
Sirke, Fransızca: Larve, İngilizce: nit s . Bit yumurtası. Bit, tahtakurusu vb. asalak böceklerin yumurtası. Baş bitinin (Pediculus capit...
-
Badar, Falak, Ayıgiller (Ursidae), etçiller (Carnivora) takımına ait bir familya' dandır. Küçük ayılar, Procyonidae familyasındandır. Bü...