Güneydoğu'ya özgü, doğal tiftikten üretilen bir kumaş türü...

Şal şepik,
Güneydoğu'ya özgü, doğal tiftikten üretilen bir kumaş türüdür.
Yazın serin, kışın sıcak tutması dolayısıyla dört mevsim tercih edilen, bu kumaş saf tiftikten yapılır. İplikler kök boyası ile boyanır. Sonra bu ipliklerle el tezgahlarında dokunur. Şal Şepik Kumaş, 15. yüzyıldan önceye dayanan bir dokuma türüdür.

Günümüzde Muş, Van, Şırnak, Batman, Siirt, Bitlis ve Hakkari' de dokunmaya devam edilmektedir. Siirt, Şırnak ve ilçelerinde genel olarak erkeklerin giysisi şal-şepik, kadınlarınki ise fistan (entari) dir. Ancak gün geçtikçe bu giysilerin yerini, takım elbiseler ile diğer kadın giysileri almaktadır. Yaşlı erkekler ile orta yaşlılar daha çok şalvar ve ceket giyerler. 

Şal-Şepik, çok ince tiftik ipliğinden, kahverengi, siyah, mor, koyu mavi, kırmızı, gök mavisi gibi renklerde üretilir. Entari, don, pantolon, ceket, perde ve geleneksel erkek takım elbisesi ve yelek yapımında kullanılır. Şal şepik, yelek ve şelema olmak üzere dört parçadan oluşur. Ancak altta giyilen ve fanila yerine geçen kırasta giyilip bunun kol ucuna iliştirilmiş levendi denilen bir parçası daha bulunmaktadır.

Çok güzel, dilber...

Afitab,
Farsça: Aftab.
Afitap,
Dilber,
Alımlı, güzel kadın
Genç kız, kadın.
Güzel yüz.
Güneş.
Güzel yüz; güzel yüzlü sevgili, dilber.
Güneş, gün ışığı.
Çok güzel yüz.
Pek güzel.

Eti, yağı çok olan...

Semiz,
İngilizce: Fat
Fransızca: Graisse
Tavlı,
Besili
Besili, etli, yağlı.
Şişman, obez,
Eti, yağı çok olan, tavlı.
Eti, yağı çok olan
İyi beslenmiş,
Kaba saba ve kalın. 
Tavlanmış, tavı olan.
Eti, yağı bol. 
Et ve yağ bağlamış olan, besili, semirmiş (canlı hayvanlar için).

İsrail' in oniki kabilesinden biri...

Dan,
Dan Kabilesi.
İbrani Kutsal Kitabı' na göre, İncil patriği Yakup' un torunlarıdır. Yakup, Yakup'un eşleri Leah ve Rachel, Yakup'un cariyeleri Bilhah ve Zilpah ve Yakup'un on iki oğlu toplu olarak İsrail ulusunu oluştururlar. İsrailoğulları, Patrik Yakup'un on iki oğlunun adıdır. 

Yakup'un ayrıca, ayrı bir kabile olarak tanınmayan Dinah adında bir kızı vardı.
Lea'nın oğulları; Reuben (Yakup'un ilk oğlu), Şimon, Levi, Yehuda, İssakar ve Zevulun
Rahel'in oğulları; Joseph ve Benyamin (Yakup'un son çocuğu)
Bilha'nın oğulları; Dan ve Naftali
Zilpah'ın oğulları; Gad ve Aşer.

İsrail' in 
On İki İsrail Kabilesi:
1- Reuben kabilesi
2- Simeon kabilesi
3- Levi kabilesi
4- Yehuda kabilesi
5- İssakar kabilesi
6- Zebulun kabilesi
7- Dan kabilesi
8- Naftali kabilesi
9- Gad kabilesi
10-Aşer kabilesi
11-Benyamin kabilesi
12-Yosef kabilesi (Efraim ve Menaşe olmak üzere iki kabileye bölündü).

Argoda acemi er...

Torun,
Ermenice: torn, torun,
İngilizce: grandchild, grandson, granddaughter.
Fransızca: petit enfant.
Argoda acemi er.
Acemi er.
Askerlikte alt devre.

Torun kelimesinin başka anlamları:
Bir kimseye göre çocuğunun çocuğu.
Aynı soydan gelenlerden her biri.
Aynı soydan gelenler.
Çocuğun çocuğu.
Nevade,
Yeğen.
Vera,
Akraba.
Takip eden, benimseyen, seven kimse.
Kabul eden, takip eden, seven kimse.

Torun: 
Polonya'nın kuzeyinde, Vistula nehri kıyısında yer alan, Ortaçağ'da kurulmuş bir şehirdir.

Zamane...

Hin,
Zaman,
Zamane,
Zaman, zamane.
Zaman, vakit.
Zamanın bir parçası, an.
An, zaman, vakit.
Hin sözcüğü, arapça zaman anlamındaki; an kelimesinden türetilmiştir.

Hin sözcüğünün başka anlamları:
Kurnaz,
Kurnaz, cin fikirli (kimse).
Kurnaz, açıkgöz.
Kıyamet.
Sıra.
Çağ.
Hin, cin benzeri bir yaratıktır.
Cinler oluştuktan sonra hinlerin soyu tükenmiştir.
Kümes (Azerice).
Eski (Emenice)
Çocuk (Elfçe)
Fırsat (Arapça)

Hintçe Dili:
Hint-Avrupa dil ailesine mensup bir Hint-Aryan dilidir ve Hindistan' ın resmi dillerinden biridir.

Ölçek...

Kadran,
Eşel,
Ölçek.
Mikyas,
Siferblat,
Taksimat,
Latince: cadran, scala.
Fransızca: cadran, échelle.
İngilizce: dial, scale,
Almanca: scala, masstab.
Rusça: tsiferblat.

Bir ölçü aletinin üzerinde çizgilerle ayrılmış bölüm; kadran.
Saat, pusula vb. araçlarda, üzerinde yazı, rakam veya başka işaretler bulunan düzlem.
Kadran göstergelerinde ölçülen miktarı hesaplamak için üzerinde tablo, sayı veya sembol bulunan plaka.
Pusula, saat, kronometre gibi aletlerde üzerinde rakam ve işaretler bulunan levha.
Saat, pusula ve radyo gibi araçlarda, üzerinde yazı, rakam veya başka işaretler bulunan düzlem.
Bir ölçü aletinin üzerinde çizgilerle ayrılmış bölüm, kadrandır.
Bir ölçü ayrıntısı üzerinde çizgilerle belirlenmiş olan betimler dizisi, göstergesi.

Ölçek sözcüğünün başka anlamları:
Kile.
Küfe.
Ölçek bir orandır.
Tahıl ölçmekte kullanılan kap.
Dört okkaya eşit ağırlık ölçüsü.
Ölçek, buğday ölçmede kullanılan bir araç.
Birim kabul edilen herhangi bir şeyin alabildiği kadar ölçü.
Harita veya resimde gösterilen uzunluklar ile gerçek uzunluklar arasındaki oran.
Haritalarda uzunlukların gerçeğe göre ne denli küçültülmüş olduğunu belirleyen oran.
Bir resim veya haritada görülen uzunluklarla bunların gösterdiği gerçek uzunluklar arasındaki nispet, mikyas.
Avcıların kullandığı fişeğe, barut ve saçma koymaya yarayan araç.
Ölçü aygıtları, çizim, çizge vb. üzerine düzgün aralıklarla konan imler.
Bir büyüklüğü, niceliği ölçmeye yarayan kap, nesne, birim vb. 
Bir şeyi ölçmek için birim kabul edilen ölçü.
Ölçek, bir nesnenin, bir olayın veya bir kavramın gerçek dünyadaki boyutlarını orantılı bir şekilde temsil etmek amacıyla kullanılan bir kavramdır.

Mal ederek, yükleyerek...

Atfen,
Arapça: atfen,
Atıf, atf.
İthafen,
İthaf,
İsnat,
Birisinin adına. 
Birisine yükleyerek.
Mal ederek, yükleyerek.
Birisinin adına veya birisine yükleyerek. 
Mal ederek, yükleyerek, dayanarak, atıf yoluyla.
Birine gönderme yaparak, mal ederek, yükleyerek.
Arapça, atf sözcüğünden türetilmiştir.
Birine yükleyerek, isnat ederek, mal ederek.
Birinin adına, birine yükleyerek, yollama yaparak.

Genellikle bir çiftçi yanında çalışan işçi...

Yanaşma,
Tutma,
Tufeyli.
 Sığıntı.
Uşak, hizmetçi.
Çiftçi yanında çalışan işçi.
Bir çiftçi yanında çaılışan işçi.
Genellikle bir çiftçi yanında çalışan işçi; tutma.

Yanaşma teriminin halk dilinde başka anlamları:
Kapatma, metres.
Ahıra yandan eklenen kom.
Evlere, ahırlara bitişik yapılan, oda, ahır vb.

İlkel yaratılıştaki kaosunun sembolü tanrıça...

Tiamat,
İlkel yaratılıştaki kaosun sembolüdür.
İlkel yaratılıştaki kaosunun sembolü tanrıça.
Parıldayan kadın olarak tanımlanan tanrıça.
Tiamat, kaos ve tuzlu denizle ilişkilendirilen Mezopotamya tanrıçasıdır.
Babil inanışına göre daha genç tanrılar üretmek için tatlı su tanrısı Apsu ile çiftleşen tuz denizinin ilkel tanrıçasıdır.
Adı deniz anlamına gelen tiamtum kelimesinden gelmektedir.

Tiamat, tanrılar tarafından kurulan düzeni tehdit eden kaos güçlerini sembolize eder. Diğer tanrıların hepsinden daha güçlü, göz kamaştırıcı ve kudretli tanrı Marduk'u (Ashur ) koruyan kahramandır.
Dişi bir yılan veya ejderha olarak da tasvir edilmiştir.

Tiamat:
1987'de Stockholm'de Johan Edlund tarafından yönetilen İsveçli bir metal grubudur.

Yaramaz, haşarı çocuk...

Asu,
Alaşa,
Haşarı, 
Bakay, 
Canavar,
Yaramaz çocuk.
Pek yaramaz çocuk.
Haşarı, ele avuca sığmayan.
Can yakan, isyan eden.
Hırçın, isyankar.
Genel olarak yaramaz çocuk anlamına gelir. 
Halk Ağzında pek yaramaz çocuk anlamında asu sözcüğü kullanılır.

Afacan:
Zeki ve yaramaz (çocuk).

Hiperaktif:
Normalin üzerinde hareketli olan (kimse); aşırı etkin.
Aşırı hareketlilik, dikkat eksikliği ve dürtü kontrolü azalmasının bir arada görüldüğü psikiyatrik bir bozukluktur.

Çevreyle patolojik ilgisizlik...

Apati,
Apathy,
İngilizce: apathy
Fransızca: apathie
İlgisizlik,
Kayıtsızlık.
Duygusuzluk.
Duygu kapanıklığı.
Duyumsamazlık.
Duygu kapanıklığı, duyumsamazlık, dışsal uyaranlara tepkisizlik.
Kişinin çevresel uyarılara ilgisiz kalması durumu, kayıtsızlık.
Çevreyle patolojik ilgisizlik, çevreyle anormal derecede ilgisizlik, duyarsızlık.
Çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık, duygu körlenmesi.
Gerçeğe ve çevredeki kişi ve nesnelere karşı temel bir kayıtsızlık tavrının bulunduğu duygusal, ruhsal durum.
İlgisizliğin artması sonucu daha önce duygulanım ve coşku uyandıran durumlara, kişi ve nesnelere karşı kayıtsızlık, duyarsızlık, aldırmazlık ile belirgin duygusal tepki azlığı ya da yokluğu, duygulanım yokluğu, duyumsamazlık.
İradesizlikten ileri gelen sürekli cansızlık.
İrade zayıflığından ileri gelen sürekli halsizlik ve gevşeklik.

Açıkça...

Aşikare.
Farsça: aşikare,
Fransızca: evident
İngilizce: obvious
Açıkça,
Alenen,
Belli ederek.
Belli ederek; aşikare.
Aleni olarak, açıkça, aleni.
Açıkça, gizlemeden, belli ederek.
Açıkça, belli ederek, saklamadan.
Hiç saklamadan, belli ederek, açık açık, açıkça.
Gizli bir yönü kalmaksızın, kolay anlaşılır bir biçimde; alenen.

Cinsiyetin belirmesinde temel rol oynayan özel kromozom...

Alazom,

Cinsiyetin belirmesinde temel rol oynayan özel kromozom.
Alazom kelimesi, cinsiyetin belirmesinde temel rol oynayan özel kromozom anlamına gelir.
Soyaktarıl.
Kromozom.

Fransızca: chromosome,
İngilizce: chromosome, 
Almanca: chromosome,
Kromozom:
Bir cinse ait özelliklerin nesilden nesile geçmesini sağlayan genleri taşıyan, sayıları sabit, kıvrık çubuk şeklindeki cisimlerin adı.
Karyokinez bölünme sırasında hücre çekirdeğinin içinde beliren ve kromatinin parçalara ayrılmasıyla oluşan, canlılarda bazı özelliklerin bireyden bireye aktarılmasında görevli olan, DNA içeren, kıvrık çubuk biçimindeki kalıtımsal yapı.
İnsanda kromozom sayısı yirmi üç çifttir. 
Kromozomlar üzerinde genler dizilidir.
Hücre bölünmesi anında kromatin ipliklerinin kısalıp kalınlaşmasıyla ortaya çıkan, üzerinde her türde belli sayı ve biçimde genleri taşıyan, DNA molekülü ve onun yardımcı proteinlerini içeren, ışık mikroskobunda incelenebilinen ve sentromerlerin bulunduğu yere göre metasentrik, submetasentrik, akrosentrik ve telosentrik kromozomlar olarak adlandırılan koyu renkli cisimcikler.
Her organizmada belirli sayıda bulunan, hücre çekirdeğinde DNA iplikçiği içeren, RNA ve histonlarla birlikte bulunan, kalıtsal bilgiyi bir sonraki nesle aktaran yapı, soyaktarıl.

Portede sol anahtarının önüne yazılan, tonalite veya makama ait değiştirici işaretlere verilen ad...

Donanım,
İşaret,
İngilizce: hardware, equipment.
Fransızca: materiel, equipement.
Portede sol anahtarının önüne yazılan, tonalite veya makama ait değiştirici işaretlere verilen ad.

Donanım sözcüğünün başka anlamları:
Bir gemi direğine, bir yelkene veya başka bir parçaya bağlı bulunan halat ve makara vb. manevra araçları.
Bir bilgisayarı ya da bilişim dizgesini oluşturan aygıt, araç, gereç vb. tümü.
Bir bilgisayarda bulunan fiziksel birimler.
Donatmaya yarayan nesneler.
Materyal,
Teçhizat,
Tesisat,
Armatür.

Yanına getirildiği kelimenin anlamına aşırılık katarak şaşma veya hayranlık anlatan bir söz...

Amma,
Arapça: amma,
Amma, fakat, lakin, ama.
Ancak,
Lakin,
Aşırılık ve hayret ifade eder.
Bir hükmü kuvvetlendirir, pekiştirir.
Yanına getirildiği kelimenin anlamına aşırılık katarak şaşma veya hayranlık anlatan bir söz.
Zıt ve aykırı hüküm ifade eden iki cümleyi birbirine bağlar; ancak, fakat, lakin.
Bir hüküm cümlesinden önce; fakat, lakin, ancak, yalnız anlamında kullanılır.
Söylenen sözler pek inandırıcı olmadığı veya birbirini tutmadığı zaman kullanılır.

Amma sözcüğünün başka anlamları:
Nine.
Ebe, yaşlı büyük anne, büyük annenin annesi.
Manastır lideri veya rahibe anlamında kullanılır.

Yasadışı işlerle uğraşan, zor kullanarak birtakım gizli çıkarlar sağlayan örgüt...

Mafya,
İtalyanca: mafia.
İngilizce: mafia,
Mafya babası: godfather
Fransızca: mafia, maffia.
Almanca: mafia, maffia.
(Morte alla Francia İtalia anela)
(Fransa' ya ölüm, yaşasın İtalya).
Yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak birtakım gizli çıkarlar sağlayan örgüt veya bu örgüte mensup olan kimse.
Karanlık işler çeviren gizli örgüt.

Devlet otoritesinin zayıflaması, adaletin yavaş ve taraflı işlemesi sonunda özellikle paraya dayanan hakların alınmasını sağlamak üzere bir araya gelen zorbalardan oluşmuş gizli teşkilat. 
Gizli örgüt.
Yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak birtakım gizli çıkarlar sağlayan örgüt ve bu örgüte mensup olan kişi. Teşkilat, kumar, kaçakçılık, insan/kadın ticareti, fuhuş, tefecilik, fidyecilik, çek ve senet tahsilatı, uyuşturucu, finans, inşaat, karaborsacılık, gasp, adam kaçırma, öldürme gibi legal ve illegal sektörde faaliyet gösterebilir.

Kendi içlerindeki kurallardan ilki: Kimseye güvenme. Kendilerine verdikleri ilk isim, Karanlık Kardeşler idi. Daha sonra ise, Bizim İşler anlamına gelen, Cosa Nostra olarak tanınmaya başladılar. Oluşumun en önemli çekirdek yapısı kan bağına dayanan aile ilişkilerinden kuruluyor ve en tepeye en yaşlı, liderlik kabiliyeti olan kişi seçiliyordu. Mafya yasalarına omerta deniyordu. En önemlisi ise sessizlik idi. Yani en yakınınız bile mafya tarafından infaz edilse, bunu asla polise bildiremezdiniz.

Dünya'daki önemli mafya örgütleri:
İlk Mafya: Cosa Nostra Sicilya mafyası.
Amerikan, Arnavut, Azerbaycan, Bulgar, Çeçen,Hırvat, İtalyan, Kore, Meksika,
Nijerya, Rumen, Rus, Sırp, Sicilya, Triad, Türk, Yakuza, Yunan.

Bakma...

Eserme,
Bakmak,
Ruyet,
Esermek işi veya durumu.
Bakmak, beslemek, yetiştirmek.
Gözleri bir şey üzerine çevirmek.
Görme, bakış, görüş.
Bakma, araştırma.
Yönetme, nezaret etme, çevirme, idare etme.
Görüp incelemek, tetkik etmek.
Bir şeye gereken bakımı yapmak, ihtimam göstermek, emek vermek.
Üzerinde durmak, önem vermek, göz önünde bulundurmak, nazarı itibara almak.
Geçimini sağlamak, beslemek, geçindirmek, yetiştirmek.
Muayene etmek, tedavi etmek.
Görmek, anlamak, idrak etmek
Beslemek, geçindirmek.
Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek.
Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak.
Bakışı bir şey üzerine çevirmek
Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak.
Tedavi etmek için ilgilenmek.

Yapay erkeklik organı ...

Dildo,
Zıbık,
Penis (argo).
Yapay penis.
Mutluluk çubuğu.
Yapay erkeklik organı.
Yapay penis, dildo (vibratör).
Erkek üreme organına benzetilen nesne.
Plastiğine dildo tahtasına zıbık deniyor.
Zıbık da denilen yapay erkeklik organı.
Zıbık sözcüğü arapça penis anlamındaki zubb sözcüğü ile aynı anlamdadır.
Eski dilde tahtadan yapılan dildo' ya zıbık deniyormuş.

Suda tamamen eriyen bir gübre...

MAP,

MAP gübresi.
MAP (Mono Amonyum Fosfat - Mono Ammonium Phosphate)
Suda tamamen eriyen bir gübre.
Formülü NH4H2PO4 - %12 N (azot) + %61 P2O5 (fosfor) şeklindedir. Fosfat kaynağı gübreler arasında en yüksek oranda fosfat içeren gübre türüdür.
Azot ve fosfor içeriği ile çok iyi bir başlangıç gübresi olup; çiçeklenme, kaliteli ürün ve bol verim için kullanılır.

Bir kimse veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme...

İnan,
İnan, güven.
İnanmak işi.
İman,
İtikat,
İnanma, güvenme.
Bilinmeyene bağlanma.
İnanmak işi, güven, emniyet, itimat.
Bir kimseye, bir şeye bütün varlığıyla inanma.
Bir kimse veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü, gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman, itikat.
Allah' a duyulan sınırsız inanış.

İnan teriminin halk arasında başka anlamları:
Dizgin,
Gem, dizgin, yular.
Zapt, kontrol, idare,
İdare etme, yürütme.
İslam hukukunda inan, bir şirket türünü ifade eder. Ortakların diledikleri miktarda sermaye ile katılabildikleri, kar payına ve zarara katılımda eşit oldukları bir şirket türüdür.

Üst dudağı yarık olan (kimse)...

Yirik,
Yirik, (yırık).
Yarık.
Çentik,
Yarık, yırtık,
Yarık, çatlak,
Üst dudağı yarık olan.
Üst dudağı yarık olan kimse.
Biraz yırtık, az yarık.
Yarık ayrık, yırtık.
Üst dudağı yarık.
Kadının üreme organı.
Kadın cinsel organı (vajina).
Kız çocuğu (öfkeyle söylenen)
Halk dilinde yarık damak ve/veya yarık dudak.

Yiriklik:
Pantolon ile şalvarın ön kısımlarındaki düğmeli ya da düğmesiz açıklık.

Ocak, soba gibi ısınma aracı...

Isınak,
Ocak, soba gibi ısınma aracı.
Isınma araçları:
Isınak,
Soba,
Tabla,
Şömine,
Ocak,
İklimleme cihazı,
Klima,
Kombi,
Radyatör,
Kalorifer:
Merkez ve depo durumunda olan bir kazandan çıkan sıcak hava, su veya buharı, borularla dolaştırmak yoluyla bir yapının her yanını ısıtan araç veya tesisat.ulunduğu ortamı ısıtmaya yarayan araç.

Güneş...

Afitap,
Farsça: aftab, afitab.
İngilizce: sun,
Fransızca: soleil,
Almanca: sonne,
İtalyanca: sole.
Portekizce: sol.
Rusça: sólntse.
Eski Türkçe: kuyaş.
Güneş,
Şems,
Şiddetli sıcak, çok parlak güneş ışığı.
Dünya ve diğer gezegenlerin etrafında döndüğü, bunlara ısı, ışık ve hayatın devamı için gerekli enerjiyi veren gök cisminin adı.
Dünyaya en yakın yıldız, şems.
Herhangi bir gezegen grubunun etrafında döndüğü ve kendisinden enerji aldığı parlak ışıklı gök cismi.
Dünyamızın içinde bulunduğu sistemin merkezi kabul edilen, çevresinde gezegenlerin dolaştığı ve yeryuvarlağına ve gezegenlere ışık ve ısı veren, her gün doğup battığını gördüğümüz parlak ve büyük gökcismi.
Bu gökcisminin yaydığı ışık ve ısı.
Gezegenlere ve yer yuvarlağına ışık ve ısı veren büyük gök cismi.
Her gün doğup battığını gördüğümüz en parlak gökcismi.
Kızgın gaz yığınından oluşan, ısı ve ışık saçan, yeryuvarının da içinde bulunduğu dizgenin özeği olan gökcismi.

Güneş: 
Gazlardan oluşmuştur, %71 hidrojen, %26,5 helyum ve %2,5 diğer elementler içerir. Çapı: Dünya' nın 109 katıdır. Yüzey sıcaklığı 6 bin santigrat, çekirdeğinde ise 15 milyon santigrat derecedir. Yaklaşık 4,6 milyar yaşında olup kendi ekseni etrafında batıdan doğuya doğru döner ve Samanyolu galaksisi etrafında dolanır. Canlıların yaşayabilmesi için gereklidir ve kullandığımız enerjinin büyük kısmını sağlar. 

Güneş saati:
Bir düzlem ortasına dikilmiş bir çubuğun, bu düzlem üzerine ayrı ayrı zamanlarda düşen gölgesine bakılarak saati gösteren bölümler çizilerek yapılmış araç.

Alay kumandanı...

Miralay,
Albay
Alay kumandanı.
Eskiden albay.
Farsça, komutan anlamındaki mir ve  alay kelimelerinden türetilmiştir.
Eskiden kaymakamla mirliva arasındaki rütbeye sahip subay, albay.
Osmanlı Devleti'nin son dönemi ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında kullanılan, albay rütbesine denk gelen bir askeri rütbedir.
Günümüzde miralay rütbesi, 26 Kasım 1934 tarihli kanun ile kaldırılmıştır. 

Dan Brown'un bir kitabı ...

Dijital Kale,
Ulusal Güvenlik Teşkilatı dünyanın kaderini değiştirecek ve dijital ortamdaki tüm şifreli metinleri bilecek özel bir bilgisayar üretir. Ne var ki, günün birinde bu özel bilgisayar karşılaştığı esrarengiz bir şifreyi çözemez. Ve kriptoloji uzmanı, zeki ve güzel Susan Fletcher göreve çağrılır. Genç kadın korkunç bir gerçekle yüzleşir. Silahlarla ya da bombalarla değil, Amerika Birleşik Devletleri’nin en güçlü haber alma örgütü olan Ulusal Güvenlik Teşkilatı çözülemez bir şifreyle rehin alınmıştır.

Sırlar ve yalanlar fırtınasına yakalanan Fletcher inandığı teşkilatı kurtarma savaşı verir. Dörtbir yandan ihanete uğrayan güzel kadın yalnızca ülkesini değil, kendi canını ve sevdiği erkeği de kurtarmaya çalışır.

Dan Brown:
(D. 22 Haziran 1964 - 60 yaşında), 
Amerikalı yazar.
Amerika Devlet Başkanlığı ödülünü kazanan matematik profesörü bir baba ile profesyonel dini müzik öğretmeni bir annenin oğlu olan Dan Brown, ilim ve din gibi iki paradoks felsefe içinde büyümüştür. Amherst koleji ve Phillips Exeter Akademisinden mezun oldu. Bu kuruluşlarda İngilizce öğretmenliği yaptı. Sonsa ayrıldı ve sadece roman yazmaya başladı.

Şifre çözme ve gizli hükümet kuruluşlarına duyduğu merak onu bu konularda gerilim romanları yazmaya sürüklemiştir.
Sanat tarihcisi ve ressam olan eşi de araştırmalarında yardım etmektedir.

Kitapları: 
Dijital Kale (Digital Fortress),
İhanet Noktası (Deception Point),
Da Vinci Şifresi (The Da Vinci Code), 
Cehennem (Inferno),
Başlangıç(Origin), 
Melekler ve Şeytanlar (Angels and Demons),
Kayıp Sembol (The Lost Symbol),
Robert Langdon Serisi,
Hayvanlar Senfonisi (A Wild Symphony),

CDs:
SynthAnimals, 
Perspective, 
DBG Records
Angels & Demons,
Musica Animalia,

Osmanlı Devleti’nde bazı kuruluşların başında bulunanlara verilen resmi san ...

Koca,
Ağa,
Ağabey,
Yaşlı.
İhtiyar.
Yaşlı, saygıdeğer kimse.
Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse.
Halk arasında sayılan ve sözü geçen erkeklere verilen unvan.
Okuryazar olmayan yaşlı kimselerin adlarıyla birlikte kullanılan san.
Osmanlı Devleti’nde bazı kuruluşların başında bulunanlara verilen resmi san.

Koca sözcüğünün diğer anlamları:
Koca, eş, zevc.
Bir kadının evli olduğu erkek, eş, zevç.
Bir kadının evlendiği kişi; bey, er, efendi, erkek, ağa, zevç.
Tandır kürsüsü altına konan çamurdan yapılmış mangal.
Büyük, geniş.
Kocaman.
Büyük, koca.
Büyük, ulu olan.
Cömert, eli açık.
Yaşça büyük, yaşlı.
Ölçüleri emsalinden çok daha büyük olan, büyük, geniş ve iri.
Herhangi bir durumun kocaman ve büyük hali.

Duyguları, düşünceleri belirtecek biçimde yüzde beliren kımıldanışlar, hareketler...

Mimik,
Yüz ifadesi,
Fransızca: mimique,
İngilizce: mimicry, facial expression,
Almanca: mimik.
Yunanca: mimos sözcüğünden gelir.
Düşünceleri, duyguları yüz ve gövde anlatımı ile vermek sanatı.
Yüz, el, kol hareketleriyle düşünceyi anlatma sanatı.
Duyguları, düşünceleri belirtecek biçimde yüzde beliren kımıldanışlar, hareketler.
Mimik, bir duygu ve düşüncenin kaş, göz, ağız, yüz hareketleriyle anlatılmasıdır. 
İnsan yüzünün görünürdeki hareketleri mimik olarak tanımlanmaktadır.
Yüz ifadesi ve el, kol hareketleriyle bir düşünceyi veya duyguyu anlatma sanatı.
Yüz hatlarındaki değişmeler sonucunda ortaya çıkan yüz ifadelerinin tamamı.

Mimik sözcüğünün halk arasında başka anlamları:
Horoz, tavuk vb. hayvanların ibiği.

Cirit, ok, mızrak vb.nin ucundaki üçgen bölüm; başak...

Temren,

Peykan,
Başak,
Ok ucu,
Cirit ucu.
Ok, kargı gibi şeylerin ucundaki sivri demir.
Ok ve kargı gibi silahların ucuna takılan sivri maden parça.
Ok, mızrak vb. şeylerin ucundaki sivri demir, peykan.

Temren, cirit ucunu ifade eder.
Cirit, ok, mızrak vb.nin ucundaki üçgen bölüm; başak.
Demir parmaklık çubuklarının ucundaki sivri kısım.
Temren okun ya da kargının (benzeri fırlatma kullanımlı silahların) ucundaki özel, delici parçadır.

Dere ya da ırmak kenarındaki uçurum (yöresel)...

Yekendaz,
Yek-endaz,
Farsça: yek-endaz,
Dere veya ırmak kenarındaki uçurum.
Dere ve ırmak kenarındaki uçurumlar.
Dere ya da ırmak kenarındaki uçurum (yöresel).

Düz.
Düz, eşit.
Küçük ya da çatal temrenli ok.
Uzun ve dar bir mat.
Evin başköşesinde duran şilteye “yekendaz” denir.
İnce temrenli küçük veya çatal temrenli bir çeşit ok.
Attığı ok hedefine ulaşan kimseler için kullanılan bir kelime.

Temren:
Ok, kargı gibi şeylerin ucundaki sivri demir.

Yazı ile bildirme...

İşar,
Arapça: işar,
Bildirme.
Yazı ile bildirme.
Bildirme, gösterme.
Bir durumu yazıyla bildirme.
Arapça, hissetmek, bilmek anlamındaki şar kelimesinden türetilmiştir.

İşar sözcüğünün başka anlamları:
Birlikte geçinmek, muaşeret etmek. 
Hoş geçinmek.

Çocuklarda görülen bir kemik hastalığı...

Raşitizm,

(Rikets / kemik zayıflığı)
Çocuklarda görülen bir kemik hastalığı.
Çocuklarda kalsiyum ve fosfor eksikliğinden ileri gelen kemik hastalığıdır. Raşitizm kemiklerde kalsiyum depolanmasının yetersiz olmasına bağlı olarak ortaya çıkan şekil bozukluklarına verilen genel addır. 

Nedenleri çeşitlidir. Her yaşta görülebilir. En sık olarak görülen, dolayışıyla raşitizm denilince ilk akla gelen D vitamini eksikliğine bağlı olarak süt çocukluğu döneminde gelişen raşitizmdir. Raşitizm, çoğunlukla D vitamini eksikliğine bağlı olan, genellikle 6-18 aylık çocuklarda görülen kemik hastalığıdır. Kemik oluşumunun tam olmaması nedeniyle tedavisi geciktirilmiş, ihmal edilmiş hastalarda uzun kemiklerde şekil bozukluğu olur. Raşitizm, kemiklerin yumuşaması ve zayıflaması ile karakterize, genellikle çocukluk çağında görülen bir hastalıktır. Raşitizm riskini azaltmak için, çocukların yeterli güneş ışığına maruz kalması ve D vitamini açısından zengin gıdalar tüketmesi önerilir.

Belirtileri:
Kemik deformiteleri (güneş ışığı çıkıntılı göğüs).
Kaslarda ve kemiklerde zayıflık ve ağrı.
Büyüme ve gelişmede gecikme.
Diş gelişiminde gecikme ve çürük riskinin artması.

Devenin ilk doğurduğu yavru...

Fera,
Latince: fera,
Vahşi hayvan.
Devenin ilk doğurduğu yavru.
Deve yavrusuna halk dilinde taylak denir.
Taylak; Deve yavrusu.
Devenin erkek yavrusuna oben denir.Cahiliyet zamanında, devenin ilk doğurduğu yavru; fera, anasının sütü bereketlensin, çoğalsın diye kefere putlarına kurban edilirmiş.
Etiyopya'da da develerin soyunu korumak için dişi deve satışı yapılmaz.

Fera sözcüğünün başka anlamları:
Işık,
Rumca: fera, ışık demektir.
Tapuda tescil işlemi.
Kanada Vancouver' da bir pop grubu
Güney takımyıldızı Lupus'un eski adı.
Birkaç balık türü için kullanılan yerel bir isim ve aynı adı taşıyan yemeğe verilen ad.
Solomon Adalarında bir havalanı ve Ada'nın adı.
Solomon Adaları'nın Isabel Eyaletinde bir ada.

Aşırı heves, aşırı istek...

Şevk,
Arapça: şevk,
Fransızca: enthousiasme,
İngilizce: enthusiasm.
Arzu,
İştiyak.
İstek, heves.
Sevinç, neşe.
Sevinç, neşe, keyif.
Aşırı heves, aşırı istek.
Çok istek, şiddetli arzu, neşe.
Şiddetli arzu, istek, aşırı heves.
Büyük arzu duyma, özleme.
Keyifli, sevinçli olma durumu, cezbe.
Derin arzu, özlem anlamında felsefe ve tasavvuf terimi.

Şevk kelimesinin başka anlamları:
Ekin,
Diken,
Işık, parıltı, şavk.
İnce uzun kemik.

Sonuç...

Netice,
Netece (Erzurum yöresi).
Sonuç.
Öz, özet.
Skor,
Nihayet.
Arapça: netice.
İngilizce: result, conclusion.
Fransızca: conclusion.
Sonuç; sonuç olarak; nihayet; sonunda.
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey.
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice.
Bir girişimin, işin ya da gelişimin sonunda elde edilen şey.
Yazının veya sözün bitim bölümü, netice.
Bir yazı veya sözün bitiş bölümü.
Bir olay veya durum sonunda ortaya çıkan olay veya durum, netice.
Bir olayın doğurduğu, yol açtığı başka bir olay ya da durum ya da bir sorunun sona ulaştığında içinde bulunduğu durum.
Sürmekte olan veya biten bir yarışmanın veya spor karşılaşmasının sayı bakımından durumu, skor.

Akbaba(yöresel)...

Alababa,
Burdur ve Denizli yöresinde halk ağzında akbaba' ya verilen ad.
Akbaba; iri ve leş yiyen kuşların ortak adıdır. Avrupa, Asya, Afrika ve Güney Amerika’ nın yüksek dağlık bölgelerinde yaşarlar. Boyu 60 - 116 cm uzunluktadır. İki kanat ucu arası 2,5 m. ve ağırlığı 7 kg’ dır. Ömrü: 100-118 sene. Esaret hayatında 30 yıl kadar yaşar. Hayvan leşlerini kısa sürede ortadan kaldırdıkları için doğanın çöpçüleri olarak biliniyorlar. 

Leşin iç organlarını kızıl akbaba yer. Derisi ve daha sert kısımlarını kara akbaba, kemiklerin üzerinde kalan küçük et parçalarını ve artıkları küçük akbaba yiyor. Sakallı akbaba ise sadece kemikleri yer.

Akbaba çeşitleri;
Amerika Kara akbabası.
Büyük Akbaba, 
Esmer Akbaba, 
Hindi akbaba,
Kara Akbaba, Kızıl akbaba, Kral akbaba,
Leş Akbabası, Mısır Akbabası,
Rahip akbaba,
Tepeli akbaba(Kondor),
Uşakkapan; Bebekleri kaldırdığı söylenen bir cins akbaba.

Türkiye' de küçük akbaba, kara akbaba, kızıl akbaba ve sakallı akbaba olmak üzere dört akbaba türü yaşıyor.

Çokluk...

Cem,
Çokluk.
Çoğul.
Toplanma.
Arapça: cem.
Bir araya getirme,
Eski dilde cem: toplama.
Bir yerde toplanmış olan halk topluluğu.
Toplama. 
Toplama, bir araya getirme.
Toplam, mecmu, yekun.
Topluluk, kalabalık.
Toplama, toplanma, bir araya gelme, getirilme.
Topluluk, cemiyet, meclis.
Cemaat: 
Bir yere toplanmış insan kalabalığı.

Cem kelimesinin başka anlamları:
Tencere.
Cam.
Çayır, çimen.
Su tası.
Öğün.
Bulaşıcı kısrak metritisi.
Hükümdar, melik, şah.
İskender'in bir ismi.
Büyük iskender'in lakabı.
Süleyman Peygamberin lakabı.
Bir yere getirme, biriktirme. 
Yığma
Hurmanın iyi olmayanı.
Farklı şeyleri bir yere getirmek.
Dört işlemin birincisi olan toplama işlemi.
Alevi-Bektaşi törenlerine verilen ad.
Alevi semahı,

Cemevi: 
Alevilerin zikir yaptıkları, ibadet mekanıdır.

Uzun boyunlu ördek...

Suna,

Suna (Tadorna tadorna),
Uzun boyunlu ördek.
Bir tür yaban ördeği.
Hanım ördeği.
Erkek ördek,
Göl ördeği.
İngilizce: common shelduck, shele drake,
Fransızca: tadorne de Belon,
Almanca: brandgans,
Latince: tadorna tadorna.

Kuşlar (Aves) sınıfının, kazlar (Anseriformes) takımının, ördekgiller (Anatidae) familyasından, 80 cm kadar uzunlukta, göğsünde kırmızı bir kuşak bulunan, Türkiye'nin her tarafında, Kuzey Avrupa ve Orta Asya' da deniz ve tuzlu göl kenarlarında sulak alanlarda yaşayan göçmen bir tür. Beyaz ağırlıklı gövdesi sayesinde kolayca tanınan iri bir ördektir. Başı koyu yeşil, göğüs kuşağı kızıl, gagası ve bacakları pembedir. Hanım ördeği, al kuşaklı ördek. 

Suna sözcüğünün halk dilinde başka anlamları:
Boylu, güzel, yakışıklı.
Endamlı, boylu boslu güzel.
Uzun boylu, biçimli (kimse).
Boylu poslu genç kız; güzel kız.
Boyu bosu düzgün, ince, güzel ve yakışıklı kimse.
Güzel ve sağlıklı hayvan.
Yaprakları ince, maydanoza benzer bir bitki.

Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz...

Dok.
İngilizce: dock, dockyard.
Fransızca: quai,
Gemi inşa veya tamirinde kullanılan üstü örtülü havuz.
Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz, tersane.

Dok, sözcüğünün diğer anlamları:
Gemilerin yük boşalttığı ya da aldığı rıhtım.
Rıhtımlarda ticari malların konduğu büyük depo.
Ticaret mallarını saklamak için rıhtımda yapılan büyük depo.
Ticaret mallarını korumak, saklamak için rıhtımda yapılan büyük ambar.
Gümüş kadın gerdanlığı.
Keten bez.
Hafif olması gereken yelkenlerde kullanılan iyi cins yelken bezi.

Atla ansızın yapılan doludizgin saldırı...

Ilgar,
Hücum, akın.
Süvari akını.
Atla hücum etme.
Atla ansızın yapılan doludizgin saldırı.
Atla ansızın yapılan doludizgin saldırı, akın.
Akın, çapul, doludizgin atlılarca yapılan saldırı.
Bir yere atla, ansızın yapılan, doludizgin saldırı.
Akın için ayrılan birlik, müfreze.
Düşman topraklarına ansızın yapılan hücum, akın.
Bir grup süvari birliğinin ordudan ayrılarak düşmana karşı pervasızca ölümüne saldırması.
Hücum kuvvetlerinde, önde giden asker.
Öfke, kendini feda etmek, söz vermek, hızlı hücum veya hareket.

Ilgar sözcüğünün halk ağzında başka anlamları:
Öfke.
Sıra.
Ateşli.
Verilmiş söz, ant.
Çok çabuk, hızlı.
Havanın parlak, açık olması.
Başıboş atın dörtnala koşması.
Atın dört nala koşması.
Dizginleri koyuverilmiş atın dörtnala koşması.
Filiz, meyve ağaçlarında aşı için kullanılan sürgün.

Batı Karadeniz bölümünde, Cide' nin güneyinde kireç taşları içinde oluşmuş, iki katlı kolay girilebilen kesimi 150 metre kadar uzunlukta mağara.

Sigorta senedi...

Poliçe.
Senet,
İtalyanca: polizza,
İngilizce: policy,
Fransızca: politique,
Sigorta senedi.
Sigorta poliçesi,
İngilizce: insurance policy.

Poliçe, Türk Ticaret Kanunu' nda düzenlenen, keşideci (düzenleyen), muhatap ve lehtardan oluşan, üçlü bir havale ilişkisini barındıran bir kambiyo senedi türüdür.
Belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayı kendi adına veya bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri.
Alacaklının borçluya yazdığı ve belli bir süre sonunda belirli bir parayı kendisine ya da kağıdı elinde bulundurana ödemesini bildiren, belli bir biçimi bulunan ve borç karşılığı olarak elden ele geçirilebilen kağıt.
Belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayı kendi adına veya bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri.

Sigorta poliçesi, sigortalının korunması için gerekli teminatların, sözleşmenin yazılı belgesidir.
Sigorta poliçesi, sigortacı ile poliçe sahibi arasında, sigortacının yasal olarak ödemek zorunda olduğu talepleri belirleyen bir sözleşmedir. Sigortacı, prim olarak ilk ödeme karşılığında, poliçe dili kapsamındaki tehlikelerden kaynaklanan kayıpları ödemeyi taahhüt eder.

Masallarda adı geçen ve gerçekte var olmayan büyük bir kuş...

Anka,

Simurg,
Feniks,
Phoenix,
Zümrüdüanka,
Arapça: anka.
İngilizce: Phoenix, Phe (Phoenicis),
Fransızca: Phenix,
Latince: Phoenix.

Efsanevi bir kuş.
Efsanevi yaratık.
Pers mitolojisi ve edebiyatına dayanan, efsanevi, iyicil bir kuştur.
Masallarda adı geçen ve gerçekte var olmayan büyük bir kuş.
Eski Mısır mitolojisindeki Feniks ve Türk mitolojisindeki Hüma kuşu veya Tuğrul gibi kuşlarla benzer özellikler taşır.

Zümrüdüanka:
Anka kuşu, mekanı Kafdağı olarak rivayet edilir. Kafdağı yeşil zümrütten oluştuğu için bu kuşa Zümrüdü Anka denmesine neden olur. Zümrüdüanka adıyla bilinen bu kuşa, cennet kuşuna benzer yeşil bir kuş olduğu için bu ad verilmiştir. Devlet kuşu da denilen Hüma kuşu, Türk ve İran mitolojilerinde kuşların en asili olarak bilinir.

Anka sözcüğünün başka anlamları:
Ahmak, sersem, akılsız, dangalak, angıt.
Bir takımyıldızın adı.

Denk, eşit, eş olan...

Tay,
Denk eş.
Eş, eşit.
Yoldaş; akran.
Denk, eşit.
Denk, eşit, eş olan.
Eşit, denk, yaşıt.
Yaşıt, akran, zamane.
Hayvanın bir yanındaki yük.
Hayvanın iki tarafına yüklenen yükün bir tarafı, denk.
Hayvan yükünün bir dengi; denk, eş, misil.
At veya eşek yükü; ağırlık.
Denk, çuval.
Yan, taraf.

Tay:
Farsça: tay.
At yavrusu.
Üç yaşına kadar olan at yavrusu.
1-3 yaş arasındaki at yavrusu.
Bir yaşından küçük her iki cinsiyetteki genç atlara verilen ad.

Tay, sözcüğünün halk dilinde diğer anlamları:
Elde dokunmuş çuval.
Dürüp bükme.
Tütün dengi.
Bir küfe ağırlığında.
Çift olan şeyin teki .
Kesilmiş tahtalık ağaç.
Babasız çocuk.
Üvey çocuk.
Ot ya da ekin yığını.
Çuval.
Taraf.
Kadın için kısrak ile eşanlamlı kullanılan bir sıfat.

İran ve Azerbaycan' da köy isimleri olarak kullanılıyor.
Vietnam' da yaşayan bir etnik grubun adı ve bu gruba ait bir dilin adıdır.
Kanada' nın Ontario eyaletinde bir kasaba ve İskoçya'da bir nehir adıdır. 

1879-1952 yılları arasında yaşamış, İsveçli politik iktisatçı ve iktisat tarihçisi...

Eli Filip Heckscher,
(D. 24 Kasım 1879, Stokholm - Ö. 23 Aralık 1952, Stokholm)
İsveçli politik iktisatçı ve iktisat tarihçisi.
24 Kasım 1879 tarihinde Stokholm'de tanınmış bir Yahudi ailede doğdu. Uppsala Üniversitesi ve Göteborg Üniversitesi' nde eğitim gördü. 1907 yılında Uppsala Üniversitesi'nde doktorasını yaptı. 1909 - 1929 yılları arasında Stockholm İktisat Okulu' nda Politik iktisat ve İstatistik profesörlüğü yaptı. 1929-1945 yılları arasında iktisat tarihi kürsüsünde çalıştı ve emekli oldu.

Heckscher' in birçok dile çevrilmiş 1148 kitap ve makalesi yayınlanmıştır. Heckscher, Bertil Ohlin ile birlikte geliştirdiği uluslararası ticareti açıklayan model ile tanınır. 
23 Aralık 1952 tarihinde Stokholm' de öldü.

Kitapları:
Merkantilizm,
İsveç'in İktisat Tarihi.

Bir çocuğa süt veren ve bakan cariye, süt nine...

Taya,
Daye,
Dadı,
Cariye,
Süt nine.
Sütanne.
Dadı, sütnine.
Hizmetçi.
Koruyucu.
Hastabakıcı kadın.
Farsça: daya, daye.
Çocuk bakıcısı, dadı.
Çocuk bakıcısı, mürebbiye.
Bir çocuğa süt veren ve bakan cariye, süt nine, daye.
Kendi yavrusundan başka bir yavruya daha süt veren doğum yapmış hayvan.

Taya sözcüğünün halk dilinde başka anlamları:
Ot ya da ekin yığını.
Örülmüş ot yığını,
Ot yığını.
Fide.
Kavrulmuş etin eriyen yağı,
Asalak, sığıntı.
Çeltiği sapından ayırmak için kullanılan çatallı ağaç.
İkinci kez evlenen kadının beraberinde götürdüğü çocuk.
Pirinci sapından ayırma.
Ot veya sapı yığmak,
Yük bağlık ot veya 30-65 bağlık buğday yığını,
Biçilmiş ekin yığını.

Dil bilimi...

Lisaniyat,
Lengüistik,
Filoloji.
Dil bilimi.
Dilçilik,
İlmül lisan,
Arapça: lisaniyyat.
İngilizce: linguistics, philology.
Fransızca: linguistique, langue,
Almanca: sprachwissenschaft,
Rusça: lingvistika.
Dilleri inceleyen ilim kolu, dil bilimi, lengüistik.
Dillerin yapısını, gelişmesini, dünyada yayılmasını ve aralarındaki ilişkileri ses, biçim, anlam ve cümle bilgisi bakımından genel veya karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim; genel dil bilimi, lisaniyat, filoloji, lengüistik.
Lisaniyat, XX. yüzyıl Türkçesi’nde filoloji karşılığı olarak kullanılmıştır.
Sosyal bir kurum olan dilin genel ve özel niteliklerini ve dil olaylarını inceleyen; dillerin doğuşlarını, zaman içindeki gelişmelerini, yeryüzündeki yayılışlarını ve aralarındaki ilişkileri araştıran ve niteliği bakımından diğer birtakım bilim dalları ile de yakın ilişkileri bulunan bilim dalı.

Anadolu'nun batısında, Ege bölgesinde Büyük Menderes Nehrinin hemen ağzına yakın deniz kıyısında bir antik liman şehri...

Milet,
Palatia,
Balat,
Yunanca: Miletos,
Latince: Miletus,
Hititçe: Millawanda.

Aydın'ın Söke ilçesinde ünlü bir antik kent.
Anadolu' nun batısında, Ege bölgesinde, klasik adı Meander olan Büyük Menderes Nehrinin hemen ağzına yakın deniz kıyısında bir antik liman şehri.

Günümüzde Aydın' ın Didim ilçesinde Akkoy' un 5 km kuzeyinde ve Balat köyü yakınındadır. Klasik adı Meander olan Büyük Menderes nehri tarafından limanı doldurulduğu için yaklaşık 10 km denizden içeridedir. Miletos, Bizans Döneminde Palatia adını almış. XIII. yüzyılda Türklerin hakimiyetine girmiş. Osmanlı döneminde adı Balat olarak değiştirilmiş.

Milet antik kentinin tarihi, cilalı taş devrine kadar dayanmaktadır. Yapılan incelemelerde M.Ö 3000 ile 3500 yılları arasında yaşayan topluluğun yaşam merkezi olmuş. Milet antik kenti halkı deniz mahsulleri ve hayvancılık ile geçimlerini sağlamışlar. Roma döneminde Helenistik çağı ve şekli korunmuş. Faustina Hamamı, Humei Tepe Hamamı, tiyatro, liman anıtı, liman kapısı, Capito Hamamı, gymnasium, Güney Agora kapısı, batı ve doğu agora, stadium, depo yapıları Roma Döneminin önemli kamu binalarıdır
.

Okyanusların derin suları...

Abisal,
İngilizce: abyssal,
Fransızca: abysse.
Yunanca: abysos, abussos.
Ölçüsüz.
Derin sular.
Çok derin ve dipsiz.
Okyanusların derin suları.
Okyanusların çok derin yeri.
Derinlerinde yaşayan, bulunan.
Okyanus derinliği ve tabanı ile ilgili.
Okyanusların güneş ışığının erişemediği çok derin kısımları.
Abisal bölge, okyanusların 4.000 metreden 6.000 metreye kadar olan pelajik bölgeleridir. Hiçbir zaman güneş ışığı almaz ve daima karanlıktır.
Açık denizlerin, okyanusların 2000 metreden daha derin ışık almayan kısımlarındaki zemin bölgesi, abisiyal zon, afotik zon.
Açık denizlerin ve okyanusların 4.000 metreden 6.000 metreye kadar olan derin kısımlarına verilen isimdir. Hiçbir zaman Güneş ışığı almamaktadır ve daima karanlıktır. Yunancada "dip" anlamına gelen abussos kelimesinden almaktadır.

Yoğunluk (mecazen)...

Sel,
Kalabalık,
Kesafet,
Dansite,
Şiddet.
Özkütle.
Yoğunluk,
İngilizce: density, intensity.
Fransızca: densité,
Almanca: rochwichte, dichte,
Yoğun olma durumu; sel.
Yoğun bir maddenin özelliği, kesafet.
Bir cismin birim hacminin kütlesi, gravite.
Suyun yoğunluğu sıcaklığa göre değişmekte olup 1 gr/cm³ olarak bilinmektedir. Bu değer, 4 ℃ sıcaklıkta deniz seviyesinde atmosfer basıncındaki özkütle değeridir.

Yoğunluk sözcüğünün başka anlamları:
Kalınlık.
Şiddet, sertlik, unf.
İrilik.
Fizikte ve kimyada, belirli sıcaklık ve basınç altında birim hacimdeki madde miktarıdır.
Bir görüntünün herhangi bir noktasının ışığı durdurma derecesini gösteren sayı.
Bir özdeğin birim oylumunun kütlesi.
Belli büyüklükte bir alana düşen kişi, aile, ya da konut birimi sayısı.
Bir maddenin birim hacminin kütlesi, birim hacimdeki madde miktarı, densite.
Her birim alandaki birey sayısı, dansite, konsantrasyon.
Hacmine oranla, ağırlığı çok olan, kesif.
Etkisi güçlü olan, ağır koku vb.
Şesel.
Kesif,
Yoğun.
Sıkı.
Ukd.
Acür.
Kaba, kalın, iri.
Şişman, iri, tombul.
Koyu, ağır, kalın.
Dolu, sıkı, çok.

Bir kertenkele türü ...

Bozumca,
Farsça: buzmaca.
İguana,
Varan.
İri kertenkele.
Halk dilinde, kurşun renginde iri bir kertenkele.
Kurşun renginde bir kertenkele.
Kuyruğu uzun, başı küçük, kurşun renginde iri bir kertenkele.
Kuyruğu uzun, başı küçük, siyah renkli ve sarı benekli iri bir kertenkele.
Uzun kuyruklu, küçük başlı, kara renkli ve sarı benekli iri bir kertenkele.


Kertenkele:
Susmar, 
Keler.
İngilizce: lizard, 
Fransızca: lézard, 
Almanca: Eidechse, 
Latin: Lacertus.
Kertenkeleler familyasına giren sürüngenlerin ortak adı.
Kertenkelelerden, uzun vücutlu, sivri kuyruklu, çevik, böcekçil, küçük sürüngen hayvan; elöpen (Lacertus).

Kauçuk, ipek, pamuk veya yün karışımı bir tür yapma kumaş...

Lasteks,

Fransızca: lastex
İngilizce: lastex.
Kauçuk, ipek, pamuk veya yün karışımı bir tür yapma kumaş.
Lateks, papatya ve sütleğen gibi pek çok bitkiden çıkarılan süte benzer madde. Bitkinin kesilen bir kısmından süzülür ve hava ile karşılaştığında katılaşır. Lateks karmaşık bir sıvı bileşimidir. 

İçerisinde protein, nişasta, alkaloid, şeker, yağ, sakız, tanin, reçine gibi birçok madde bulunur. Birçok bitkide lateks beyaz renktedir. Ancak bazı bitkilerde sarı, turuncu renktedir.

Kauçuk ağacından çıkarılan lateks, doğal kauçuğun başlıca kaynağıdır. Kauçuk ağaçlarının gövdesinde bulunan öz suyu (lateks), özel bir yöntemle toplanır. Bu işlemde ağaca zarar vermeden, gövdede yüzeyel bir çizik atılır ve lateks öz suyu bu çizikten dışarı akar. Toplanan lateks, daha sonra bir işleme sürecine tabi tutularak kıvamı artırılır ve istenilen şekle getirilir. 

Lateks ambalaj sektöründe, otomotiv sektöründe ve tekstil sektöründe sıklıkla kullanılır. Esnekliği ve dayanıklılığı sayesinde, araçların hareketli parçalarının sürtünme ve aşınma direncini artırır. Tekstil sektöründe de yaygın olarak kullanılan lateks, özellikle spandex ve likra gibi esnek kumaşların üretiminde kullanılır. Bu tür kumaşlar, spor kıyafetleri, iç giyim ve mayo gibi ürünlerde tercih edilir. Tüm bunların yanı sıra su yalıtımı sağladığı için inşaat sektöründe de tercih edilebilir. Çatı, duvar ve zemin yalıtımında tercih edilen lateks bazlı ürünler, yapıların ömrünü uzatır ve enerji tasarrufu sağlar. Mobilya sektöründe de lateks köpük, yatak ve yastıkların üretiminde kullanılır. Esnekliği ve doğal yapıya sahip olması nedeniyle, lateks köpüklü yatak ve yastıklar, konforlu bir uyku deneyimi sunar. Son olarak lateks, cerrahi hijyenik eldiven, kateter, yara bandı ve tıbbi cihazlar gibi pek çok tıbbi ürünün üretiminde kullanılır. Hijyenik ve dayanıklı olması nedeniyle, sağlık sektöründe tercih edilir.

Lateks Allerjisi:
Doğal kauçuktan yapılmış ürünlere karşı gelişen bir bağışıklık sistemi reaksiyonudur. Lateks alerjisi olan kişiler, lateks içeren ürünlerle temas ettiklerinde ya da lateks partiküllerini soluduklarında alerjik belirtiler yaşayabilir.

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ