Türk edebiyatının usta kalemlerinden Nobel’e aday olan ilk kadın yazarımız ...

Leyla Erbil, 
(D. 1931 - Ö. 2013),
1950 kuşağının en önemli yazarlarındandır.

Nobel’e aday olan ilk kadın yazarımız.
Türk edebiyatının usta yazarlarından olan Leyla Erbil, lösemi hastalığıdan 82 yaşında 19.07.2013 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybetti. 1931 yılında İstanbulda doğmuş.  

Eğitiminini İstanbul okullarında tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi son sınıftan ayrılmıştır. Bir çocuğu olup uzun süre İzmir, Ankara'da yaşayıp İstanbul'a dönmüştür. Yazarlığa öyküyle başladı. Düşünce kaynaklarını Marx ve Freud' dan yararlanarak yeni bir biçim ve biçem olarak geliştirmiştir. Türkiye PEN tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk kadın yazar olmuştur. İlk yayınlanan hikayesi Uğraşsız adlı eseri olup Leyla Erbil’in öyküleri Almanca, İngilizce, Fransızca ve Rusça’ya çevrilmiştir. 1979’da Iowa Üniversitesi’ne onur üyesi seçildi. 

1970 yılında Türkiye Sanatçılar Birliği kurucuları arasında yer almıştır. 1974 yılında ise Türkiye Yazarlar Sendikasının kuruluşunda bulunmuştur. Leyla Erbil PEN Yazarlar Derneği üyesi olup Türkiye İşçi Partisinin bir üyesi olarak sanat ve kültür faaliyetlerinde bulunmuştur.

Eserleri;
Hikayeleri: Hallaç (1961), Gecede (1969), Eski Sevgili (1977). 
Romanları: Tuhaf Bir Kadın (1971), Karanlığın Günü (1985), Mektup Aşkları (1988), Cüce (2001). Denemeleri: Zihin Kuşları (1998).

Demode olmuş, eskimiş ...

Çalpan, 
Demode,
Fransızca: demode.
Demode olmuş, 
Eskimiş.
Modası geçmiş olan.
Demode,
Farsça: demode.
Modası geçmiş, 
Kimse kullanmaz durumda olan. 
Halk dilinde demode olmuş, eskimiş anlamında Çalpan kelimesi kullanılır.

Halk arasında tatlı ile ekşi arasındaki tat için kullanılan bir kelime ...

Nuz,
Halk arasında tatlı ile ekşi arasındaki tat için kullanılan bir kelime.
Mayhoş, 
Farsça: mayhoş.
Az ekşi.

Ekşice,
Ekşimsi. 
Tadı şekerli ve az ekşi olan tada mayhoş denir. Mayhoş Farsça bir kelimedir.

Halk dilinde Mart ayına verilen ad ...

Ezelbahar, 
Halk dilinde;
Ezelbahar, 
Akaray, 
Azar, 
Farsça: azar.
Mart ayı,
Fransızca: Mars

March (İngilizce),
Maris (Arapça), 
Maart (Hollandaca). 
Marzo (İspanyolca), 
Marzo (İtalyanca), 
März (Maerz) (Almanca), 
Martius, (Latince). 
Savaş için başlangıç ayı mart ayıdır.
Romalılarda savaş tanrısından esinlenerek savaşa başlama zamanını ifade eden Martius ismi verilmiştir.

Gregoryen Takvimine göre yılın üçüncü ayına verilen ad. Bu ay 31 gün çeker. 
Mart ayının 21. gününe bahar ekinoksu denir ve Türklerde yılın ilk günü olarak kabul edilir ve bahar bayramı, nevruz olarak kutlanır.

Avrupa ve Hollanda sanat tarihinin en önemli ressamlarından biri ...

Rembrandt,
Rembrandt Harmenszoon van Rijn,
(15 Temmuz 1606 – 4 Ekim 1669),
Hollandalı bir ressam ve baskı ustası.
Işığın ve gölgelerin ressamı olarak bilinir.
Avrupa ve Hollanda sanat tarihinin en önemli ressamlarından biridir.

Baskı tekniğinde asitle oyulmuş resim yapan (etcher), büyük ressam ve Grafiker. 
Babası değirmenci ve annesi fırıncı olan bir aileden Hollanda'nın Lieden kentinde dünyaya gelmiş ve Amsterdam'da 4 Ekim 1669 tarihinde 63 yaşında ölmüştür.

Leiden Üniversitesi'nde okumuştur. Ünlü Ressam Jacob van Swannenburg tarafından beğenilmiştir. 1621 yılında Jacob van Swannenburg'ın öğrencisi olmuştur. Dünyanın en ünlü resimlerinden biri olan Night Watch, 1640 ve 1642 arasında Rembrandt Van Rijn tarafından boyandı. Night Watch onun en ünlü eseridir. Avrupa sanat tarihi ve Hollanda tarihinin en önemli kişilerinden biridir. Rembrandt sanatsal kariyerine boyalı portre, kendi portreleri(otoportre) ve İncil' den alınmış temalardan oluşan eserler temel oluşturdu. Eserleri Amsterdam Rijks museum Kraliçe Beatrixulusal müzesinde sergilenmektedir.

En ünlü eserleri şunlardır:

Banyo Yapan Kadın (1654),
Danae(1636), 
Drapers 'Guild (1662),
Gece devriyesi (1640),
Syndics Dr Nicolaes Tulp (1632),
Belshazzar Bayramı (1635),
Night Watch (1642),
Yahudi gelini(1664).
Lazarus'un yükselişi (1630).
Aziz Petrus'un İnkarı (1660),

İsa’nın Çarmıhtan İndirilmesi (1633),
Okuyan Yaşlı Kadın (1631),
Değirmen(1650), Derisi Yüzülmüş Öküz (1665),
Samson'un Kör Edilmesi (1635),

Herhangi bir şeyi veya işi hızlandırmak, harekete hazır etmek için söylenen söz...

Fayrap,
İngilizce: fire up.
Bir istim kazanının, istim oluşturacak biçimdeki yanar durumda olması, harekete hazır.
Herhangi bir şeyi veya işi hızlandırma işi.
Kapı, pencere açma, giysi çıkarma, fora etme anlamında kullanılır.
Gemilerde ateşçiye ateşi harlandırmak ve istimi artırmak için verilen komut.
Açılma, harekete geçme anlamındaki emirlere denir.

Hindistan sineması, Bollywood'un efsanevi oyuncularından biri ...

Pran Kishan Sikand. 
Tam adı; Pran Kewal Sikand.
(12 Şubat 1920 - 12 Temmuz 2013).

Hindistan sinemasının Bollywood'un efsanevi oyuncularından biri olarak bilinir.
Hindistan'da Mumbai, Maharashtra, India' da varlıklı bir ailenin çocuğu olarak 12 Şubat 1920 tarihinde doğdu. Meerut, Dehradun ve Rampur' da eğitim gördü. 

Hep kötü adam rollerinde kaldı. Pran yavaş yavaş kendisi için bir isim yapmış ve 1954 yılından itibaren Hintçe filmlerde korkunç kötü adam veya yumuşak huylu antagonist  rollerde oynamıştır. Olumsuz rollerle ünlenen sanatçının adı çocuklara "pran" adlandırmasıyla kötü huydan vazgeçirmek amacıyla kullanılmıştır. 1945 yılında Shukla evlendi. 1946 tarihinde üç çocuğu oldu.  Yeniden dünyaya gelse yine pran olmak istediğini belirtmiştir. Pran Kishan Sikand 93 yaşında Mumbai'de tedavi gördüğü Lilavati  hastanesi' nde zatürreden hayatını kaybetti.

Bollywood sinemasında yaklaşık 60 yıldır oyunculuk yapmış olan Sikand'ın, Bari Behen (Elder Sister), Azaad (A Free Man), Jis Desh Men Ganga Behti Hai (A Country Where the Ganges River Flows), Half Ticket ve Johnny Mera Naam (Johnny Is My Name) gibi ünlü filmlerinin bulunduğu yaklaşık 350 filmde rol aldığı kaydedilmiştir.

Filmlerinden bazıları;
Khandaan (1942), Pilpili Saheb (1954), Halaku (1956), Madhumati (1958), Upkar (1967), Şehid (1965), Aansoo Ban Gaye Phool (1969), Johny Mera Naam (1970), Victoria No 203 (1972), Zanjeer (1973), Don (1978), Duniya (1984). Ziddi (1948), Bari Behen(1949), Braj Bahu(1954), Devdas(1956), Madhumati(1958), Shaheed(1965), Do Badan (1966), Gogi(1970), Jugnu(1973), Toofan (1989), Mrityudata(1997).

Aldığı Ödüller;

Filmfare En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü, (1967, 1969 ve 1972)
Filmfare Yaşam Boyu Başarı Ödülü, (1997)
Stardust tarafından 'Milenyum kötü adam' olarak ödüllendirildi (2000).
Padma Bhushan onur ödülü (2001),
CNN tarafından tüm zamanların Top 25 Asya aktörler listesine seçildi.(2010). 
Dadasaheb Phalke Ödülü, (2013).

DNA, virüs, kömür ve grafit hakkında yaptığı çalışmalarla ünlü İngiliz kadın biyofizikçi ...

Rosalind Elsie Franklin,
(1920 - 1958, Londra).
DNA, virüs, grafit, kömür hakkında yaptığı çalışmalarla ünlü İngiliz kadın biyofizikçi.
İngiliz biyofizikçi ve X-ray kristallografçısı, 
Kristallografçı minerallerin şekillerini ve iç yapılarını inceleyen.
1920 yılında Londra'da doğmuş. İngiltere'de Cambridge fiziko kimya okudu. 

1941 yılında lisans derslerini tamamlayarak doktorasını bitirdi. Fransız kültürü ve Alplerde yürüyüş tutkusunu yenemedi. Paris'te kömür ve diğer karbon yapısı hakkında incelemelerde bulundu. II.Dünya Savaşı sona erdikten sonra, yeni bir teknoloji olan x-ışını kırınımlarını incelemek için 1951 yılında Londra'ya döndü. Londra'da Kral College biyofizik dalında  DNA' nın yapısını incelemeye başladı ve bu konuda ortaya attığı hipotezlerle DNA'nın yapısının James Watson ve Francis Crick tarafında keşfine katkıda bulunmuştur. Daha sonra tütün mozaik virüsü ve polio virüsler için yaptığı araştırmalarla dikkat çekmiştir. 1956 yılının yazında kanser olduğunu öğrendi. İki yıl mücadele etti. Ancak 16 Nisan 1958'de henüz 37 yaşındayken yumurtalık kanserine yenik düşerek yaşama gözlerini yumdu.

2004 yılında, Sağlık Bilimleri, Finch Üniversitesi Chicago Tıp Fakültesinin adını onun başarılarını onurlandırmak ve bilimsel tarihteki yerini anmak için Tıp ve Bilim Rosalind Franklin Üniversitesi olarak adını değiştirmiştir.

Rum Kabadayısı ...

Palikarya
Rumca: palikarya.
İngilizce: Palikar, 
Kabadayı,
Rum delikanlısı,
Yiğit, Delikanlı.
Cesur, 
Yakışıklı,
Rum Kabadayısına verilen ad.
Rum gençlerine verilen ad.
Aynı zamanda Yunan anlamında kullanılır.

Hindistan film prodüksiyon merkezi için kullanılan Hollywood'a benzer isim ... .

Bollywood,
Hindistan sinemasının Hollywood'u.  

Hindistan film prodüksiyon merkezi için kullanılan isim.
Hollywood ve Bombay şehrinden esinlenerek oluşturulmuş eş  anlamlı bir isimdir. Hindistanda bu şekilde bilinir. Hindistan, Dünyada en çok film üreten ülkedir. Hindistan'da filmlerin büyük bir bölümü Bollywood platolarına üretilmektedir. 

Amerikan Sinemasının bir adı da Hollywood, California eyaletinin Los Angeles kentinde bir bölgedir. Film yapımcıları  açık alan ve rahat çekim imkanı olan bu bölgeye taşınarak faaliyetlerine devam etmişlerdir. Oyuncuların ve yapımcıların burada ikametlerinin yoğunlaşması neticesinde Amerikan sineması ile özdeşleşerek ünlenmiştir. Hollywood Amerikan ekonomisinin yapı taşlarındandır. Buna benzer olarak da Bollywood ise Dünyada en çok film çekilen ülke olan Hindistan’da bulunan eski adı Bombay yeni edı Mumbai'de bulunur. Hindistanın Hollywood'u olarak ünlenmiştir. Görsel olarak müzikleri ve dansları güzeldir. Hint kültürü rahatlıkla filmlerde görülür.

En Tanınmış Bollywood Şarkıcıları; Kumar Sanu, Udit Narayan, Lata Mangeshkar, Sonu Nigam, Shreya Goshal, Roop Kumar Rathood, Atif Aslam, Javeed Ali, Ali Zafar, Rahat Fateh Ali Khan, Nusrat Fateh Ali Khan.

En tanınmış Bollywood oyuncuları;
Raj Kapoor, Shah Rukh Khan, Salman Khan, Madhuri Dixit, Kareena Kapoor, Kajol Devgan, Priyanka chopra, Aamir Khan, Aishwarya Rai, Imran Khan,Saif Ali Khan, Anushka sharma, Amitabh Bachan, Ranbir kapoor, Shahid Kapoor, Hritnik Roshan, Akshay Kumar, Ajay devgan, Depika Padukone, Abhishek Bachan, Sonakshi sinha, Preity zinta, Katrina Kaif, Rani mukherjee,
Bollywood'un ünlü filmlerinden örnekler;
Awara, Khaake, Baghban.

Eş anlamlı ...

Sinonim, 
Fransızca: synonyme, 
İngilizce: synonym.  
Taksonomi,
Eş anlamlı.
Eşanlamlı.
Anlamdaş, 
Müteradif,
Yazılışı ayrı, fakat mânası aynı olan kelime.
Müradif, 
Diğer bir kelime ile mânâsı bir, eş ve aynı olan.
Yunanca syn: ile anlamında onyma: ad anlamındadır.
Aynı kategoride kullanılan aynı taksonu ifade eden iki ya da daha fazla sayıdaki bilimsel isim. 

Eskiden Devlete ait bir geliri götürü olarak üstüne alıp toplayan kimse ...

Mültezim,
Arapça: mültezim.
Kesenekçi,
Mültezim, öşür, senyor,
Şövalye, vergi, toplama,
Arapça, gerekli görmek, taraf tutmak anlamındaki iltizam kelimesinden türetilmiştir.
Devlet gelirlerinden birinin toplanması işini götürü olarak üzerine alan kimse, iltizamcı, kesenekçi, kesimci
Gerekli gördüğü şeyi veya kimseyi destekleyen, o şey yahut kimsenin tarafını tutan kimse.

Eski dilde Kesenekçi,
Bir şeyi kendi üzerine lüzum eden.
Eskiden, bir bölgenin vergi, harç ve resimlerini belli bir ücret karşılığında toplayan kişi.
Devlete ait bir geliri götürü olarak üstüne alıp toplayan kimse.

İltizam eden, üzerine alan, deruhte eden. İltizam yöntemine göre kendi nam ve hesabına vergi toplama görev ve yetkisi verilen kişi. Devlete ait bir mülkün kefil gösterilerek ve belirli bir süre için kiralanmasına iltizam denir, kiralayana yani iltizam sahibine de mültezim denir. Devlet hazinesine maktu, muayyen vergi verip bir kısım memleketlerin aşar gibi varidatının tahsilini üzerine alan bu kişilerin elde ettikleri gelir doğrudan devlet kasasına gider. Osmanlı döneminde gelirlerin toplanması işi için kullanılan mültezimler, kira aldıkları öşür ve vergi gibi gelirleri toplayarak ayrı bir devlet haline gelmiş gibi oldular. Devletten belli bir bedel karşılığı aldıkları mülkleri fahiş fiyatlarla kara geçmek şeklinde işletip kar elde etmek ana düşünceleri olunca bu sistemden vazgeçilmiştir. İltizam usulünde kar oranı için bir sınır olmadığından yük fakir halkın sırtına binmektedir. Devletten kiraladığı bir mülkü daha alt mültezimlere vererek komisyon aldıkları ve buda halkın daha çok ezilmesine neden olmuştur. Nihayet bu sistem 1694 yılında sınırlandırılarak ortadan kaldırılmıştır. Köylülerden alınan vergiyi toplayan mültezimler gerek duyulduğunda politik ve ekonomik güç olarak devlete her zaman yardım etmişlerdir.

Eski dilde Zorba...

Mütegallibe, 
Arapça: mütegallib.
Zorba takımı, derebeyi zümresi, zorba.
Eski dilde: Zorba. 
Despot,
Diktatör,
Tiran,

Müstebit.
Galebe kelimesinden Zorba. 
Hak ve hukuka hürmet etmeden geçinmek isteyen.
Gücüne güvenerek hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan (kimse), müstebit, mütegallibe, despot, diktatör.
Haksız ve yolsuz kuvvetle hükmetmeye çalışanlar.

Kemik veremi ..

Akarca, 
Fransızca: Fistule.
Eklem veremi,
Kemik veremi,
Kemik dokusunun yangısı.
Sürekli işleyen çıban, yara.

Daima akan çıban, sıraca, fistül.
Fistül. 
Mikropların kan yoluyla kemik dokusuna yerleşerek aşınmalar meydana getirir. Mikrobun meydana getirdiği toksinler ve kemiği besleyen kan damarlarının tıkanmasıyla aşınmalar oluşur. 
Hastalığa neden olan bu mikrop, kemik dokusuna toksinler vasıtasıyla hücum ederek o kesime kan gelişini engeller. Bunun sonucunda kemik dokusu beslenemez. Direnci azalır. Kemiğin örselenen kesiminde çürüme ve ölme başlar. Kemiklerin bu kısmında meydana gelen hasar, nekroz (ölme) cerrahi yolla alınmalıdır.  Geriye kalan kısımlarda hücre çoğalması yoluyla doku yenilenir. Yangılı kesimin alınması geciktirilmemelidir. Aksi durumda hastalıklı kesimdeki irin çevredeki yumuşak dokulara girer ve dışa doğru gelişir. Bu irin çevredeki bir eklemin boşluğuna dökülürse eklem arası irin birikimi (piyartr) olur. İrin oluşması bu hastalıkta en çok karşılaşılan durumdur. Omurga veremine Pott hastalığı denir.

Kemik vereminin en fazla görüldüğü kemikler şunlardır;
Uyluk kemiği, aşık kemiği, kaval kemiği, topuk kemiği, dirsek kemiği, bilekle dirsek arasındaki önkol kemiği, bacaktaki kaval kemiği, el ve ayağın parmak kemikleri, dizkapağı kemiği, omurlar, köprücük kemiği, çene kemiğidir. Mikroplu, mantarlı, asalaklı ve zehirli kemik iltihabı (osteit) vardır.

Akarca kelimesi ile ifade edilen diğer anlamlar şunlardır;
Halk dilinde; Atların histoplazmozisi. Akıntılı ve öldürücü bir hayvan hastalığı.
Deri veremi, cüzam. 
Köstebek denilen bir hastalık. 
Ülserli lenfangitis.
Belsoğukluğu. 
Sıraca.

Bir çeşit kuş.
Küçük akarsu. 
Kaplıca. 
Irmak, dere, çay, küçük akarsu. 
Çeşme, pınar, kaynak, su oluğu.

Eti yenen bir cins mürekkep balığı ...

Kalamar, 
Rumca: kalamar.
Loligo,  
Loligo vulgaris.
Eti yenen bir cins mürekkep balığı.
Mürekkepbalığı,
Mürekkep balığının bir türü.
Kafadan bacaklılar (Cephalopoda) sınıfından, vücudu koni ve uzun eti yenen yumuşakça cinsi.

Gerektiğinde bir tekneye denizden su almak için su kesiminden daha aşağıya konan ve gerektiğinde uzaktan açılıp kapatılabilen valf ..

Kinistin,
Kinistin valfi, vanası.
Kingston valve.
Gerektiğinde bir tekneye denizden su almak için su kesiminden daha aşağıya konan ve gerektiğinde uzaktan açılıp kapatılabilen valftir. Bazen geminin taşıdığı yükten veya özel durumlarda gemiyi karaya oturtmak gerekebilir. Bu durumlarda kullanılmak içindir. Amaç geminin taşınmakta olduğu yükü zarar görmesin. 

Bu valfler su balastlı teknelerde kullanılır. 10 metre ve üzerindeki teknelerde, motor soğutma suyu girişi, sintine vanası v.s. gibi on ve daha fazla sayıda vana bulunur. Ana ve trim balastlarına alınan suyu kontrol edebilen vanalar da bu tür valflerdir. Su tahliyesinde kullanılan bu kanallar deniz altı sistemlerde bir balast sandığına bağlanır. Buradaki vanaya Knistin sandığı denir. Teknelerde kullanılan seviye düzenleme, sifon, tek yönlü kontrol valfleri gibi bu tür vanalar tersine kullanılabilir.


Ruhlar ...

Ervah, 
Arapça: ervah.
Eskiden: ruhlar.
Ruhlar. 
Canlar. 

Ervah kelimesinin diğer anlamları;
Ervah kelimesi toplum içinde yürürken sanki at üzerindeymiş gibi uzun boylu görünen kimseler için kullanılır. Ayrıca adımları birbirine yakın olan kimseler için de ervah kelimesi kullanılır.

Eski dilde Kahreden, yok eden. ...

Kahhar, 
Arapça: kahhar.
Eski dilde Kahreden, yok eden.
Her şeyi yok eden (Tanrı).
Her an kahretmeğe muktedir olan, mutlak galip olan anlamında.
Allah'ın adlarında ve sıfatlarından biri.
Çok kahreden, ezen, mahveden, yok eden.
Kendisine karşı çıkanları, tanrılık iddiasında bulunanları yok eden, kahreden.

Bazı ülkelerde faşist nitelikli siyasi ve yarı askeri topluluğa verilen ad..

Falanj, 
Fransızca: phalange, 
İngilizce: Phalanx, 
Bazı ülkelerde siyasi ve yarı askeri bir kuruluştur.
Eski Yunanlarda, Makedonyalı yayaların oluşturduğu mızraklı alaya verilen ad. 

Antonio Primo de Rivera tarafından İspanya' da 1933 yılında kurulan faşist nitelikli milliyetçi siyasi topluluğa verilen ad. 
 


İspanya Ulusal Falanjı.
Almanyada Hitlerin iktidara gelmesiyle İspanya da doğrudan sağ iktidar oldu.  Seçimlerde büyük başarı sağlayan sağcılar, işçi sınıfını ezmek için büyük güç topladı. Bu dönemde cesaretlenen sağ iktidar örgütlü biçimde uyguladı. Faşistler bu maçla yarı siyasi yarı askeri birlikler şeklinde falanjları oluşturdular. İspanyol komünistlerine karşı geliştirilen, en çok Francisco Franco tarafından uygulanmış otoriter, kralcı faşist bir ideolojidir.

Diyarbakır yöresinde kamçı gibi kullanılarak düğümlü ip ile oynanan bir oyun ..

Karmiçi,
Diyarbakır yöresinde kamçı gibi kullanılan düğümlü ip ile oynana bir oyun. Bu düğümlü ipi iki kişi birbirine vurarak oynanıyor.
Diyarbakır yöresinde geleneksel olarak hasadın bereketli olması amacıyla mayıs ayının son perşembe günü bir araya gelen köylülerin,  Karmiçi denilen düğümlü iplerle birbirlerini kamçılayarak oynadıkları bir oyun vardır. 

Bu oyunda iki erkek üst kısımları çıplak olarak karşı karşıya gelirler. Ellerinde düğümlenmiş ipten oluşan Karmiçi denilen kamçılarla  birbirini kırbaçlama oyunu vardır. Bu oyunun adı da kamçıdan dolayı Karmiçi olarak bilinir. Gençlerin daha önceden düğümleyerek yaptığı kalın iplerle yapılan kamçılarla oynanan bu oyunda rakipler birbirini saatlerçe kamçılayarak oyun oynarlar. Arena denen köy meydanında oynanan bu oyun yaz gelip ürün hasadının bereketli olması için oynanır. Bu oyun yıllardır yöre halkınca bilinmektedir.

Hasatın verimli olması için dua eden köylüler, 800 yıllık geleneğe uyarak birbirleini kamçı ile döverek oyun ynarlar. Etkinliğe katılanlar meydanda halka oluşturarak, oyunu seyrederler. İki gruba ayrılan erkekler, sırayla düğümlenmiş ipten yapılan kamçıyı alarak meydanda birbirlerine vurarak oyun oynarlar. Bu kamçılar önceden suda bırakılarak vurduğu zaman daha çok acı vermesi için ıslatılır.  Oyun gençlerin güç gösterisi şeklinde cereyan eder. Tarafların taraftarlarınca tezahürat yapılara oyuncunlar desteklenir. Karmiçi oyununda elindeki kamçıyı düşüren taraf oyunu kaybeder. Oyunda hakem vardır. Kazananı belirler. Taraftarların kavgasını önlemek için eli sopalı görevliler oyunu oynayanların çevresinde koruma yaparlar. Bir şenlik içinde oynanan bu oyun da aileler de mevcut alanda piknik yaparak eğlence düzenlerler. Oyun bittikten sonra yemekler yenir. Panayır şenliği gibidir.

Eskiden kullanılan 50-70 santimetrelik bir kumaş ölçüsü. ..

Halebi, 
Arşın,
Eskiden kullanılan altmışbeş santimetre boyunda bir uzunluk ölçüsü.
Eskiden Genellikle kumaş ölçümünde kullanılan, uzunluğu 50-70 cm arasında olan bir ölçü birimidir.
50-70 santimetrelik bir kumaş ölçüsü. 
Genellikle kumaş ölçmekte kullanılan, uzunluğu 50-70 santimetre arasında olan bir ölçü birimine standart halebi denir.

Arşın, Parmak ucundan dirseğe kadar olan uzunluğa arşın denir. Farsça arş kol demektir.
Eskiden kumaş ölçmekte kullanılan ölçü birimlerinden 68 cm. olan arşına çarşı arşını denir ve kumaş, elde tutulup dirseğe dolandırılarak ölçülürdü.

Endaze:
Farsça endaz (atan) kelimesinden gelir. 65,25 santimetredir. 

Urub:
Arşının dörtte birine urub denir.

Haşhaş sütünü toplamakta kullanılan kaşık ...

Algı,
Algı bıçağı.
Halk arasında haşhaş sütünü toplamakta kullanılan kaşık.
Haşhaş kozasını çizip akan sütü almaya yarıyan aygıt.
Haşhaştan alınan afyon sütü.
Başaklardaki afyon sütünü almakta kullanılan aygıt.
Haşhaş kozasını çizmeye yarayan alet

Haşhaş, 
(Papaver),
Haşhaş bitkisi (papaver Somniferum L.),
Gelincikler familyasından tek yıllık bir kültür bitkisidir. Ana vatanı ön Asya olup 3000 yıllık bir tarihe sahip afyon ve yağ elde edilen bir bitkidir. Yumuşak yapraklı ve çiçekli, 1,5 m.' ye kadar uzayabilen Haşhaşın baş kısmından (kapsül kısmı) afyon, tohumlarında da haşhaş yağı çıkarılır. Kapsülün içinde tohum vardır. Afyonun elde edilişi, haşhaş meyvesinin baş kısmı özel bir bıçakla çizilir. Belirli bir süre sonra kesilen bu yerlerden beyaz süt çıkar. Beyaz süt akarak güneşte katılaşır. Bu haline afyon denir. Algı denilen özel bir kaşıkla bu süt toplanır. 
Süte benzer bu beyaz sıvının güneşte katılaşmış ve esmerleşmiş şekline afyon denir. Bu üründe morfin, kodein, papaverin, narkotin, noskapin, tebain gibi alkaloid maddeler bulunur. Uyuşturucu özelliği olan bu ürün aynı zamanda zehirlidir. Alman Friedrich Sertuerner, 1803 yılında ilk kez morfin bireşimini (principium somniferum) yaptı.

Hekimlikte; ağrı ve sancıları giderici ve ishal kesici olarak özellikle diş ağrılarında birebir etkisi olan bu ürünün bitkisel tedavi ilaçlarında kullanılmaması salık verilir. Afyonun uyuşturucu özelliği nedeniyle ülkemizde ekimi izine tabidir. Haşhaş yağı, kaliteli bir yemek yağıdır. Çıkarılan bu yağ aynı zamanda kozmetik ve sabun sanayinde de kullanılır. Yağı çıkarılan bu tohumlardan kalan kısım küspe olup hayvan yemi olarak kullanılır. 

Afyonu çıkarıldıktan sonra geriye kalan haşhaş tohumunu direkt olarak hamur işlerinde kullanılır. Bildiğimiz haşhaşlı çörek en lezzetli olanıdır.

Haşhaş Çeşitleri;
Körhaşhaş,
Akhaşhaş,
Karahaşhaş, 
Gökhaşhaş,
Açıkhaşhaş,

Tam, bütün, eksiksiz...

Tekmil, 
Tehmil,
Arapça: tehmil.
Tam, bütün, eksiksiz.
Yekün,
Hep,
Bitirmek, tamamlamak.
Kemale erdirmek.
Tamamlama, bitirme.
Bütün, tüm,
Eksiksiz.

Etek ve ceketten oluşan kadın giysisi ...

Döpiyes, 
Fransızca deux-pieces.
Döpiyes, 
(Two-piece dress, two-piece, ensemble). 
Etek ve ceketten oluşan iki parçalı kadın giysisi. 
Aynı kumaştan kesilen etek ve ceketten takım kadın giysisi.
Tayyör, 
Fransızca Tailleur, 
İngilizce Tailleur.
Etek ve ceketten oluşan kadın giysisi.
Eteklik ve ceketten oluşan kadın giysisi. 
Döpiyes ve Tayyör kelimeleri fransızcadan dilimize geçmiş aynı anlamı ifade eden manadadırlar. 

Belki bilinen veya gözlenen bir fark varmıdır diye bakarsak;
Döpiyesin içine bluz veya gömlek genellikle giyilmez. Ama tayyörün içine ise gömlek veya bluz giyilir. Esasen tayyör, erkeklerdeki takım elbise gibi etek ve ceketten oluşan hanımlara uyarlanmış giysisidir. Döpiyesler için hafif kumaştan dikilen ceket bluz niyetine çıplak giyilir.

Konuşurken gereksiz tekrarlanan söz ...

Pelesenk,
Farsça: perseng.
Persenk,
Konuşurken gereksiz tekrarlanan söz.

Pelesenk kelimesinin başka anlamları;
Çeşitli bitkilerden elde edilen kokulu bir reçine. 
Bir ağaç adı. Pelesenk ağacının kerestesi kırmızı-kahverenkli olup üzerinde mor ya da siyah çizgiler bulunur. Bu keresteden yapılan mobilya makbul olur.

Ruh çözümleme ...

Psikanaliz, 
Fr. psychanalyse, 
İng. psychoanalysis.
Ruhsal çözümleme.
İnsanın bilinç altındaki çatışma ve güdüleri  oluşturan uyumsuz  ya da uyumlu davranışları araştırıp, çözme yöntemine Psikanaliz denir. Bu metod Freud tarafından geliştirilmiş ve ruhsallığın sürecini, katmanlarını inceleyen bir bilim dalı olmuştur. Psikanaliz Viyana’lı doktor Sigmund Freud'un kurmuş olduğu ruhbilim öğretisini ifade etmektedir.

Ruhsal çözümleme metodu, ruhun derinliklerinde, bilinçaltında kalmış olan istek, kompleks, karmaşa ve tasarımları ortaya çıkarmaktır. Bilinçdışı, içgüdü kuramı, bastırma(represyon) şeklinde ruhu tedirgin ve hasta eden baskılarını gidermeyi amaçlayan bir sistem olan bir tedavi tekniğidir. Biyolojik ihtiyaçlar ve cinsel güdüler insanların davranışlarını belirleyicisidir. İnsan yaşamını kontrol eden cinsellik ve saldırganlık güdüleri esas olup her zaman insanları etkisi altında tutmaktadır.Bu nedenle Freud' a göre insanlar doğuştan kötüdür. Bu güdülerin ağırlıklı olarak açığa çıkması bir hastalık olup tedavi gerektirir.

Çeşme duvarlarının bölmeleri ...

Aska,
Çeşme duvarlarının bölmeleri.  
Çeşme, 
Bölmeler.
Farsça çeşme, su kaynağı anlamındadır. Göz anlamındaki Farsça karşılığı olan çeşm kelimesinden gelir. Arapçada ise pınar kelimesine karşılık gelen ayn kullanılır.
Çeşme ve pınarlar halkın yararlanması için yol kenarlarına sokak başlarına yapılır. Yalak, musluk, oluk, tas, maşrapa, lüle, çeşmelerde bulunur. Kelime olarak farsçadan gelir. Çeşme duvarlarının bölmelerine aska denir. Eskiden kullanılan bu kelime Osmanlıca olup eskiden kullanılırdı. 

Gerçi artık çeşmelerde tarih oldu. Eski dilde aska kelimesi bölmeler anlamında kullanılırdı. Esas olarak Çeşme duvarlarının bölmeleri anlamında kullanılmıştır.

Bir çeşmede, Niş, Ayna Taşı, Musluk, Kurna, Seki, Kitabe, Köşelik gibi birimleri göze çarpar. Ama arkasındaki su deposu ve bölümleri vardır. Bu bölmelere aska denir. Özellikle çeşmelerin güzelliği su mimarisi ile yaygınlaşmıştır. Mahalle çeşmeleri, sokak çeşmeleri, cami çeşmeleri ve sebiller gibi.

Kutsal tutulan, korunulan, girilmesi yabancıya yasak olan yer...

Harim, 
Arapça: harim,
Arapça hirm, yasak etmek' ten harіm sözcüğü türetilmiştir.
Yabancılara yasak olan, yabancılardan korunan mukaddes yer.

Muhavvata:
Eskiden, kutsal tutulan, korunulan, girilmesi yabancıya yasak olan yer.
Osmanlı camilerini çevredeki evlerden ve sokaklardan ayıran, duvarlarla çevrili dış avlusunun bulunduğu bölüm.
Herkesin giremiyeceği, dokunamayacağı şey, yer. 
Haram dairesi.

Şerik:.
Bir kişinin malı olup, başkasının girmesi ve taarruzuna karşı muhafazalı yer.
Hacıların Mekke' de giydikleri libas, elbise.

Harim kelimesinin diğer anlamları;
Kir demektir.
Saygısız, çekinmez kimseler için kullanılır.
Kayıtsız, Lakayıt kimse.

Deriden yapılmış su kabı ...

Kırba,
Arapça: kirbe.
Sakaların su taşıdığı, altı geniş, ağzı dar deriden kap, meşin su tulumu.
Deriden su kabı.
Matara, Askerin su kabı.  
Su kabı,
Suluk.
Saka tulumu. 
Su taşınan ağzı dar, altı geniş, deriden yapılmış su kabı.
Askeriyede veya yolculukta kullanılan, su kabı olarak taşınan, aba, çeşitli kumaş ya da deri ile kaplı su kabıdır. 
Deriden yapılmış su kabı. 

Kırba, kelimesinin diğer anlamları; 
Çocuklarda karın şişmesi.
Süt tulumuna da kırba denir.
13 bin dirhemlik veya 32 okıyyelik bir kab.

Eski dilde kurtuluş, selamet, onma ...

Felah,
Arapça: felah.
Onma,
Selamet,
Kurtuluş, selamet.
Eski dilde kurtuluş, selamet, onma.
Selamet. 
Saadet. 
Kurtuluş.

Felah, diğer kelime anlamları;
Başlangıç, mebde. 
İbtida.
Sahur yemeği.
Şakketmek.

Osmanlı yönetim örgütünde sancakların yöneticisine verilen ad...

Mutasarrıf, 
Sancak Beyi,
Arapça: mutasarrif.
Osmanlılarda sancaklarda, eyalet yönetimindeki vali gibi aynı yetkiye sahip görevli memur. 
Tanzimattan sonra, Osmanlı yönetim örgütünde sancakların yöneticisine verilen ad.
Sancak yöneticisi.  

Eskiden, vilayetten küçük olan Sancağın en büyük idare amiri olup Vali ya da Kaymakam değildir. Bu mülki amir vilayet ve kaza arasında olan sancakların yöneticileri olup Padişah fermanı ile atanır. 
Bu yönetim birimi Cumhuriyetle beraber kaldırılmıştır. Sancakların yönetiminden sorumlu olan Mutasarrıflar savaş için çağrıldığı zaman, yönetimindeki kapı halkı ile beraber giderler. 

Mutasarrıf kelimesinin diğer anlamları; 
Tasarruf hakkı ve salahiyyeti olan. 
Kendinde kullanım hakkı olan, elinde bulunduran.
Tasarruf eden. 
Bir işi kendi isteğine göre idare eden. 
Bir malın sahibi.

Rize yöresinde patlamış mısıra verilen ad...


Pafuli,
Patlamış mısır .
Popcorn.
Karadeniz, özellikle doğu karadeniz yöresinde patlamış mısıra Pafuli denir. Her mısır patlamaz. Yanlız Cin mısır sıcak etkisiyle patlar. Sert sarı mısır taneleri, beyaz kar taneleri gibi patlayarak açılır. Sinemada film izlerken en çok tüketilen çerezdir. 

Patlamış mısır lifli bir yapıya sahip olup tokluk hissi verir. Mısır tanelerinin bileşiminde su, karbonhidrat, yağ, nişasta, protein bulunur. Mısır taneleri sıcak karşısında içerisindeki suyun buharlaşması ile patlar. Suyun buhar haline gelmesiyle taneden dışarı çıkar. Çıkarken nişasta ve protein gibi besin maddeleride beyazlaşarak açığa çıkar. Patlamış mısırda antioksidan ve polifenol adı verilen bitkisel maddeler bulunur ki sağlık açısından faydalıdır. Amayüksek kalori değeri olan pafuli obezite olasılığını artırır. Çok fazla tüketilmesi istenmez.

Mısır nasıl patlatılır;
Kuru bir ortamda saklanmış bir bardak mısır kullanın. Mısır nemlenmiş ise kolayca patlamaz. Bir geniş tencereye sıvı yağ dökülerek orta hareretteki bir ocakta kızdırılır. Tane mısır ve tuz ilave edilir. Patlamaya başlayınca tencerenin kapağı kapatılarak kulplarından hafifçe sallanarak içindeki mısır tanelerinin karışması temin edilir. 
Tencereyi sallamazsanız tencerenin dibinde kalan mısır taneleri patlamaz ve yanar. Patlayan mısırın gürültüsü bitince ocağın altını kapatın. 

Mısırı mutlaka kuru bir ortamda saklamalısınız nem almışsa patlamayacaktır. Patlayan mısırlar tencereden derin bir kaba alınarak Televizyonun karşındaki filme odaklanılır. 

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ