Diyezli ya da bemollü bir sesin eski durumuna getirilmesini gösteren müzik işareti...

Bekar,
Belirli bir yerde nota doğal haline çevrilecekse bekar(natürel) işareti kullanılması gerekir.

Naturel (Bekar),
Naturel işareti, diyez ya da bemol alarak, doğal hali değiştirilmiş bir notayı,  tekrar doğal haline döndürmek için kullanılır.

Kaptanın ya da tayfaların gemi sahibine, armatörlere ya da sigorta ortaklığına bilerek verdikleri zarar...

Baratarya, 
Fransızaca: baraterie, 
Eskiden barater. 
Kaptan barataryası. 
Aldatmak, hile yapmak.
Kaptanın ve diğer gemi adamlarının donatıma ve yüke, mal sahibi veya sigor­tacılar zararına her türlü güvenlik kırıcı hareketleri. 
Eskiden, yal­nız kaptanın kasıt ve hileyle yaptığı zarar ve hasar.

Fransız hukukunda, cürüm­den en hafif kusura kadar, bir kaptandan beklenen ihtimam göreviyle bağdaşmayan her hali ifade eder. Türk hukukunda kap­tan ve gemi adamlarının donatım ve yükle ilgili olanlara karşı her türlü kasıt, hileyle karışık hareketleridir. Kaptan, baratarya­sından şahsen sorumludur.

Yassı çakıl...

Gale,
Fransızca: galet
Yassı çakıl, kaydırak taşı.
Masa veya karyola ayağına takılan tekercik.

Gale sözcüğünün diğer anlamları:
İçerisinde kalıp yapılan üç tarafı kaplı, bir tarafı açık tepsi şeklinde dizgi aleti.
Üzerine elle veya mekanik olarak tipografi dizgi satırları yerleştirilen madeni levha.
Herşeye üzülmeyen, kaygısız (kimse).
Domuzun burnundaki şişkin yer.
Sincap.
Kale.
Kaba (kimse).
Manda yavrusu.
Hizmetçi
Mesuliyet, sorumluluk.


Antalya' nın Finike ilçesinde, bugün Bodrum Sualtı Müzesi' nde sergilenen, dünyanın en eski batıklarından birinin çıkarıldığı burun...

Gelidonya,
Gelidonya burnu,  
Kalkan.
Antalya’dan Kaş’a doğru giderken, güneye uzanan son noktada Gelidonya Burnu yer alıyor.  Gelidonya Burnu’ nun iki özelliği var.
Birincisi; 
Taşlık burnun yanıbaşında  sıralanan Beş Adalar’ ın güneydoğusunda 3300 yıl önce batan Gelidonya, bugünkü adıyla Fenike Batığı. 

İkinci özelliği; Tam aksi yöndeki Suluada, Sazak, Porto Ceneviz koyları. Düzenlenen turlara katılarak koy ve adaları gezebilirsiniz. İlk durak Suluada. Suluada, yaz kış çıkan şifalı soğuk bir suya sahip. Suluada aynı zamanda Akdeniz foklarının barınaklarından biridir. 

Diğer bir koy ise Kelleci koyu.

Bir düğmeyi ya da agrafı tutmaya yarayan küçük halkacık...

Brit, 
Fransızca: Bride.
Bir düğmeyi ya da agrafı tutmaya yarayan küçük halkacık. 
Fisto işiyle ya da boncuk işiyle kaplanmış iplikten, yuvarlak kaytandan ya da yuvarlaklaştırılmış biyeden yapılır.
Bir fermuarın altına ya da iliklerin kenarına yapılan bir dizi fisto dikişi. 
Fermuarın ve iliklerin kenarlarını sağlamlaştırmak ve ayrılmalarını önlemek için yapılır.
Bazı şapkaları tutturmak için çenenin altında bağlanan bağ.

Arap abecesinde büyük yazı...

Celi,
Arap harfleriyle, uzaktan okunacak biçimde istif edilmiş iri sülüs levha yazısı.
Hat sanatında da yazının temel aracı kalemdir. Yani kamış kullanılırdı. Kamışın ucu yazılacak yazının kalınlığına göre makta denilen sert maddelerden yapılmış kağıt üstüne eğik olarak tutularak yazılır. Özel bir bıçakla kalem ucu yontulurdu. Celi yazılar için ağaçtan yapılmış kalın uçlu kalemler kullanılır. Çok ince yazılar için madeni uçlar da kullanılmıştır. 

Hat sanatında kullanılan mürekkep de özel olarak hazırlanırdı. Yağlı isin çeşitli katkı maddeleriyle karıştırılmasıyla elde edilen bu mürekkep akıcı biçimde yazı yazmayı sağlar. Yazının yanlış yazılması durumunda da kolayca silinirdi. Hat sanatında kullanılan kağıtlar da özeldi. Mürekkebi emip dağıtmaması, kaleme akıcılık sağlaması için; kağıt ahar denilen bir maddeyle saydamlaştırılır.

Arap abecesiyle yazılan bir yazı türü...

Cari,
Hilali,
Nestalik,
Siyaka, Sülüs,
Talik,
Arap alfabesi 28 harften oluşur.

Osmanlıcada Arap harflerinin yanı sıra, Farsça' daki p( پ ), ç( ﭺ ) ve ( ﮊ ) harflerini de kullanmışlardır. Bu 31 harfin dışında Türkçedeki ince g ünsüzünü belirtmek için kef harfine bir çizgi eklenerek gef, genizsi n ünsüzü için üç nokta eklenerek nef (sağır kef, kâf-ı nunî), lam ile eliften lamelif, hemze ile h harfinin ünlü şekli olan hâ-i resmiye harfleri oluşturulmuştur.
Nesih'in dendansız, yuvarlak ve kıvrak bir türüne verilen ad ve Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimidir.

Arap harfleriyle yazılan diğer yazı türleri;
Reyhani-Reyahani,
Muhakkak(Muntazam, Muhkem),
Sülüs,
Nesih,
Rika,
Tevki,
Talik,
Divani,
Musenna (Levha ve kitabelerde kullanılır),
Siyakat,
Tuğra,



Osmanlı devletinin Müslüman olmayan uyruklarına verilen ad...

Reaya,
Arapça, reaya, (ﺭﻋﺎﻳﺎ) 
Arapça, raiyye, tebaa kelimesinin çoğul şekli reaya.
Osmanlı Devleti’nde halkın vergi ve haraç veren, genellikle toprakla uğraşan gayri-müslim kısmı.
Bir hükümdarın yönetimi altında bulunan ve vergi veren halk.
Küffar,
Hristiyan.
Raiyye, 
Raiyyet 
Genel olarak Osmanlı uyruğu, dar anlamda vergi yükümlüsü olan sınıflar.
Müslüman olmayanlar.
Bir hükümdarın yönetimi altındaki halk.
Tanzimattan önce Osmanlı Devleti'nin Müslüman olmayan uyrukları,

Avın ya da kendisine gösterilen şeyin üzerine atılıp getirmesi için köpeğe verilen komut...

Aport,
Fransızca: apporte,
İngilizce: aport.
Avın veya kendisine gösterilen şeyin üzerine atılıp getirmesi için köpeğe söylenen komut sözü.
Vurulan bir avı veya gösterilen bir şeyi yakalayıp getirmeleri için cins köpeklere verilen “getir” emri.

Avın ya da kendisine gösterilen şeyin üzerine atılıp getirmesi için köpeğe verilen komut.

Hititlere ait yapı tipi...

Hilani,
Sütunlu ev.
Hititlere ait yapı tipi.
(Mimarlık) Birkaç ayakla çıkılan, önü revaklı ve açık, öbür üç yönü sağır duvarlarla kaplı Asur yapı biçimi.
Birkaç ayakla çıkılan, önü revaklı ve açık, öbür üç yönü sağır duvarlarla kaplı Asur yapı biçimi.
İki masif duvarı mekanın arasında kalan, üç yönden duvarlarla çevrili, bir yönden dışa açılan ve bu yönde genellikle iki ahşap sütunla taşınan yapı tipi. 
Kuzey Mezopotamya' da ortaya çıkmıştır. Asurlulurca ve daha sonra da Geç Hitit mimarlığında kullanılmıştır.

Akad dilinde: Sütunlu ev anlamına gelir.
Eski bir mimari saray türüdür. Her ne kadar kökeni Bronz Çağı kadar erken olsa da, kuzey Suriye' de erken Demir Çağı sırasında, MÖ onuncu yüzyılın sonlarında ve MÖ dokuzuncu yüzyılda popüler hale gelmiş gibi görünüyor. 

Denizli kentinde bir höyük...

Beycesultan,
Denizli’nin Çivril ilçesinin 4 km. uzaklığında. Menteş Köyü yakınlarında 4 hektarlık bir alanı kaplar. Beycesultan Höyüğünün yüksekliği 35 metredir. 
İngiliz Arkeoloji Enstitüsü'den Selon Lloyd ve James Mellaart 1954-1959 yılları arasında Arzava Krallığının başşehrini aramak için Beycesultan Höyüğü kazı çalışmalarını sürdürmüşler.  

İngiliz Arkeoloji Enstitüsünün yapmış olduğu kazılarda Geç Kalkolitik, İlk ve Orta Tunç Çağlarına ait mermer, bronz, kemik ve çanak çömlekler ortaya çıkarılmıştır.

Çivril ilçesindeki Beycesultan Höyüğü'nde yapılan kazılarda elde edilen buluntular, yöredeki ilk yerleşim yerinin Bakır Çağı'nda (İÖ 5500-3500) kurulduğunu gösterir. İlkçağda Milyas adıyla anılan yöre Hititler'in batı komşusu olan Arzava Krallığı'nın yönetimindeydi. İÖ 12. yüzyılda Lidya egemenliğine giren bu topraklarda yaşayan halk Anadolu' yu ele geçiren Persler'e karşı uzun süre direndi. Daha sonra Makedonya Krallığı'na bağlanan yöre, Büyük İskender'in ölümünden sonra Selevkoslar'ın yönetimine girdi. Selevkos Kralı II. Antiokhos İÖ 3. yüzyılda karısı Laodike'nin adını vererek Laodikeia kentini kurdurdu. 

Bölge daha sonra Bergama Krallığı'nın egemenliğine girdi. İÖ 190'da Kral II. Eumenes de burada Hierapolis kentini kurdurdu. Kısa bir süre Rodoslular'a bağlanan yöre, sonraki yüzyıllarda Araplar'ın, Bizanslıların, Haçlılar'ın ve Selçuklular'ın eline geçti. Germiyanoğulları ve İnançoğullan yönetiminden sonra Osmanlı Devleti'nin topraklarına katılan Denizli yöresi, 1402'de Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'i yenen Timur tarafından gene Germiyanoğulları'na verildi. 1429'da Osmanlı topraklarına katılan Denizli, 19. yüzyıl sonlarında Aydın vilayetine bağlı bir sancak olarak yönetiliyordu.

Denizli ilinde bir yayla...

Karagöz,
Karagöz Yaylası,
Kapuz Mağarasının da yer aldığı bu yayla, Çameli ılçesindedir. Çam ağaçlarıyla kuşatılmış bu yaylada bol su bulunmaktadır.
Topuklu Yaylası,
Dalgalı bir düzlüğü bulunan, etrafındaki heybetli ağaçları, havası, soğuk ve kaliteli içme suyu kaynakları ile ünlüdür. İlçe merkezine 20 km. uzaklıkta yaklaşık 1700 rakımlıdır.

Yatağan Kefe Yaylası,
Serinhisar ilçesine 12 km. uzaklıkta, yolu asfalttır. Çadır kurularak konaklama yapılabilmektedir. Yatağan Bıçakçılık Festivali’nin bir bölümü bu yaylada yapılmaktadır. Suyu bol olup, ormanlarla kaplıdır.

Taşdelen Yaylası,
Babadağ ilçesine 5, Sarayköy ilçesine 20 km.lik mesafede olup, stabilize yol ile bağlıdır. Hisarköy’de Attuda antik kenti vardır. Yayla üzerinden 23 km.lik yol ile Aphrodisias’a ulaşılmaktadır. Yayla engebeli arazide olup, çam-kestane-ceviz,vb. ağaçlarla kaplıdır.

Lala Bağlar Yaylası,
Honaz ilcesine 3 km. uzaklıktadır. Yolu topraktır. Konaklama ve altyapı tesisleri yoktur. Etrafı çam ormanı ile kaplıdır.

Süleymanlı Yaylası,
Buldan ilçesine asfalt yol ile bağlı 8 km.lik bir mesafededir. Geniş düzlük bir alandadır. ıçi tamamen sazlarla kaplı, büyük bir göle sahiptir. Göl kenarında yaklaşık 30 yıllık ve halen çalışır durumda 8 odalı otel vardır. Çam ağaçlarıyla kaplı, fazla yüksek olmayan dağlar vardır.

Erikli Yaylası,
Honaz’a 10 km. mesafededir. Etrafı tamamen çam ağaçları ile kaplı geniş düz bir arazidir. 

Derli toplu, çok şık anlamında argo sözcük...

Apiko,
Derli toplu, çok şık anlamında argo sözcük
Çok şık, güzel giyimli anlamında sözcük.
Güzel giyimli, çok şık.
Derli toplu, çok şık.
Ayrıca hazır tetikte anlamındadır.

Derli toplu, düzenli...

Derneşik,
Kıvracık,
Derli toplu, düzenli.
Müctemi,  مجتمع 
Düzenli,
Argoda apiko,

Derli toplu, düzgün, düzenli (kimse).
Derli toplu, düzgün, düzenli (yer).
Mazbut.
Mücaz,
Özlü,
İcmali,  اجمالی 
Derli toplu, özet halinde.

Yağ, şeker, ve nişastayla yapılan, pelte türü bir tatlı...

Sabuniye,

Malzemeler:
1,5 su bardağı toz şeker
2/5 paket tereyağı (150 gr)
1 su bardağı buğday nişastası
1,5 su bardağı su

Yapılışı:
Tencereye yağ ile şeker konup şeker eriyip kaynamaya başlayınca bir kapta nişasta 1,5 su bardağı su ile iyice karıştırılıp tencereye ilave edilir. Tahta kaşıkla ezip karıştırarak uzun müddet kısık ateşte kavrulur. Güzel bir kıvama gelince ateşten alınıp servis tabağına alınır. Arzu edilirse üzerine kavrulmuş badem veya findik parçaları ile süslenir.

Kimi yiyeceklere tat ve koku vermekte kullanılan küçük hindistancevizi...

Muskat,
Misk Cevizi, Küçük Hindistan Cevizi, Moluklar Cevizi, Myristica fragans.
Küçük hindistancevizi (myristica);
Myristicaceae familyasından; Anavatanı Molük olan, diğer sıcak bölgelerde de yetiştirilen, 16 - 18 m yüksekliğinde bir ağaç ve meyvesidir. Görünüş itibariyle Portakal ağacına benzer.

Tohumları beyazımsı kül halinde ve yuvarlaktır.
Kabuğu soyulmuş halde satılır. İçeriğinde uçucu bir yağ vardır.
Faydası : Vücudu kuvvetlendirir. Hazmı kolaylaştırır. İştah açar. Kalp ve sindirim ilaçları yapmakta kullanılır.

Merdiven...

Nerduvan,
Nerbdan
Ayakçak,
Mirkat,
Nerbdan,
Neverdi bam' dan alınmıştır.
Neverd; kıvrım, büküm; neverdiden; tayyetmek, dürmek; bam, ban; tavan manalarına gelirler. Üst kata merdivenle çıkıldığından, neverdibam yerine hafifletilmişi olan nerdban denilmiştir.

Merdivenin altından geçmek neden uğursuzluktur. Çünkü;
Duvara dayanan bir merdiven, duvar ile arasında bir üçgen oluşturur. Bu, bir çok kültürde tanrıların kutsal üçgeni olarak bilinir. Örneğin piramitlerin kenarlarının üçgen olması da bu inanca dayanır. Bir üçgenin içinden geçmek de, bir kutsal yere meydan okumak anlamına gelebilir.

Eski Mısırlılar için zaten merdivenin kendisi iyi şansın sembolü idi. Merdiven olmasaydı, Güneş Tanrısı Osiris' i karanlıkların ruhundaki hapis hayatından kurtarmak mümkün olamayacaktı. Ayrıca merdiven, tanrıların katına tırmanmak için de şekilsel bir semboldü.

Asırlar sonra Hıristiyanlık bu inancı da Hz. İsa' nın ölüm şekline adapte etti. Çarmıha dayalı merdiven kötülüğün, hıyanetin ve ölümün sembolü oldu. İnsanlar, merdivenin altından geçmekle bütün bu kötü geleceklerle karşılaşabileceklerine inandırıldılar.
17. yüzyılda İngiltere ve Fransa'da suçlular darağacına götürülmeden önce bir merdivenin altından geçirildiklerin dolayı uğursuzluk olarak görüyorlardı.

Değişik kültürler bu uğursuzluğa karşı bazı panzehirler geliştirdiler. Mesela Romalıların panzehiri yumruktu. O kişiler orta yani en uzun parmaklarını gerip diğer parmaklarını yumruk gibi yaparlar ve geçtikten sonra merdivene doğru sallayarak uğursuzluğu defedeceklerine inanırlardı.

Tanrı' nın lütfu, cömertliği...

Naim,
Arapça: naim.
Arapça, nevm kelimesinden türetilmiştir.
Tanrı' nın lütfu, cömertliği.
Bolluk ve bereket, varlık.
Nimet, bolluk, refah içinde yaşama.
Bolluk ve bahtiyarlık içinde yaşayış.
Yaşayışı rahat ve müreffeh olmak.
Nimete eren kimse.
Cennetin bir bölümü.
Cennetlerden birinin adı.
Cennet'in sekiz kısmından dördüncü tabakası.

Naim sözcüğünün diğer anlamları;
Taze, körpe.
Kılçıksız, yumuşak, kemiksiz.
Etli sebze.
Uyuyan, uykuda olan.
Cennet, bolluk.
Uyumakta olan, uyuyan.
Yumuşak.
Güzel, latif, taze, körpe.
Kemiksiz (hayvan).
Kemiksiz, omurgasız hayvanlar familyası, yumuşakçalar.

Naime:
Güzel, zarif ve taze kadın.

Ham ipeği iplik ve ibrişim durumuna getiren kimse...

Kazaz,
İngilizce: Kazaz.
Eski dilde, kazaz.
Ham ipeği iplik ve ibrişim durumuna getiren kimse.
Ham ipeği iplik ya da ibirişim durumuna getiren kimse.
Ham ipeği işleyen, iplik ve ibrişim durumuna getiren kimse.
Kuşak ipi ipek ibrişim yapan kişi.

Ufak taş.
Toz toprak bulaşmaz nesne.
Döşek üstünde olan toprak.

Kazaziye, Kazazlık veya Kazaz;
Tespihlerde kullanımı olduğu gibi bileklik, kolye olarak da yapılmaktadır.
24 ayar saf altın ya da bin ayar saf gümüş tellerden, örgü teknikleri kullanılarak yapılan bir el sanatıdır.




kazaz (belirtme hâli kazazı, çoğulu kazazlar)

[1] Ham ipeği iplik ve ibrişim durumuna getiren kimse
Köken
[1] Arapça


Osmanlıca - Türkçe Sözlük'te Kazaz kelimesini içeren 1 kelime bulundu...
kazaz
 Ufak taş.
 Döşek üstünde olan toprak.
 Toz toprak bulaşmaz nesne.

kazaz
isim, eskimiş, Arapça ḳazzāz
Ham ipeği iplik ve ibrişim durumuna getiren kimse.

KAZAZ – KAZZAZ

(ﻗﺰّﺍﺯ) i. (Ar. ḳazz “ipek”ten ḳazzāz)
1. Ham ipeği işleyen, iplik ve ibrişim durumuna getiren kimse.
2. İpek satan kimse, gazzaz.
ѻ Kazaz Artin gibi lâf ediyor (edeor): Çok nekre, hazırcevap ve tumturaklı konuşan kimseler için kullanılır.

KAZÂZEDE

(ﻗﻀﺎﺯﺩﻩ) i. (Ar. ḳażā’ ve Fars. zede “uğramış, tutulmuş” ile ḳażā-zede) Kazâya uğramış, kazâ geçirmiş kimse.

KAZAZLIK – KAZZAZLIK

i. Ham ipeği işleyip iplik ve ibrişim durumuna getirme işi: Bu cihetten küllî iştihar ve şevket ile taayyün bulmuş… kazzazlık san’atını işler imiş (Âlî Mustafa Efendi).

Kazaz teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
(Osmanlı Dönemi) Döşek üstünde olan toprak(Hukuk) Ham ipeği iplik ve ibrişim durumuna sokan kimse(Osmanlı Dönemi) Ufak taş(Osmanlı Dönemi) Toz toprak bulaşmaz nesneipek ibrişim yapan kişiHam ipeği iplik ve ibrişim durumuna getiren kimseKuşak ipiHam ipeği iplik ya da ibirişim durumuna getiren kimse

Başkalarının siyasal ve dinsel düşüncelerine karşı katı ve hoşgörüşsüz davranan...

Sekter,
Fransızca: sectaire,
İngilizce: sectarian,
Başkalarının siyasi, dini vb. düşüncelerine, inançlarına karşı çıkan, katı ve hoşgörüsüz davranan (kimse). 
Katı, hoşgörüsüz (düşünce, tutum).
Mezhepler.

Cezayir sahrası' nda vahalar dizisi...

Rir,
Cezayir sahrası' nda vahalar dizisi.
Cezayir , Vahalar idare bölgesinde bulunan vahalar dizisi.
Cezayir Sahrası’nda (Vahalar idare bölgesi) vahalar dizisi.

Mersin yöresine özgü bir halk oyunu...

Gasavet,
Çaya vardım,
Danışman,
Gasavet, Gerali, Gökkarga zeybeği,
Ham çökelek,

İnce çayır, İrfani,
Keklik, Kıbrıs zeybeği,
Leblebici,
Mengi,
Portakal zeybeği,
Sallama, Silifkenin yoğurdu, Sünne,
Tımbıllı, Türkmen kızı,
Yayla yolları,

Baoben de denilen ve odunu ince, marangozlukta kullanılan Amerikan kökenli bir ağaç...

Yayamadu,
Virola,
Baoben, (Baboen).
Tropikal Amerika'da yetişen ağaç.
Baoben de denilen ve odunu ince marangozlukta kullanılan Amerikan kökenli bir ağaç.
Amerika’ da, çeşitli virola tür­lerinden elde edilen kereste.

Taş topluluğu...

Ayuk,
Taş topluluğu.

Başka anlamları;
Artık. 
Bundan sonra, artık.
Artık, bundan böyle.
Biraz, azıcık.
Artık, bundan böyle.
Ayılmış, uyanık, aklı başında.
Söz söylenebilen ve sözün değer gördüğü yer.

Döl verme yetkinliğine erişmiş kimse...

Erin,
Baliğ, 
Buluğ,
Ergen,

Baliğ ya da Buluğ;
Arapça: baliğ, (ﺑﺎﻟﻎ). 
Arapça, buluğ, büluğa ermek; sona ermek kelimesinden türetilmiştir.
Büluğa eren, döl verme çağına gelmiş olan, ergin.
Ulaşan, vasıl olan, erişen.
Olgunluğa, kemale eren, kamil.
Toplam, yekun.
Baliğ olmak:
Büluğa ermek, çocukluktan çıkıp ergin duruma gelmek.

Boğanotundan elde edilen bir alkoloit...

Akonin,
Akonitin,
Atizin,
Akonit (fr. aconite). 
Boğanotu.
Akonin , Eczacılıkta, Kurtboğanotu’ nun (akonit napel) bir alkoidi.
Kurtboğanotu; 
Kimyada, HOCO-CH=C(C02H)-CH2 —COOH formülündeki etilenik triasit (191 °C’de erir).

Boğanotu (Aconitum napellus);
1,5 metreye kadar boylanabilen, mavi çiçekler açan, çok yıllık, güzel görünüşlü bir bitkidir. Kurtboğan otu olarak da bilinir. Napellin, nişasta, akonitin ve benzeri alkaloitler içerir. İçeriğindeki akonitin çok zehirlidir. Ağrı kesici, idrar söktürücü ve terletici etkisi vardır. Soğuk algınlığı ve öksürüğe karşı faydalıdır. Romatizma şikayetlerini azaltıcı etkileri vardır. Kas kramplarını çözmeye yardımcı olur.

Boğa güreşinde matadorun kullandığı kırmızı kumaş parçası...

Muleta,
Matadorların kırmızı bezi.
Muletaboğa güreşlerinde boğayı kızdırmak için tutulan kırmızı örtünün adıdır.
Boğa güreşcisi' nin (Torero, Matador) boğayı şaşırtmak, hırslandırmak ve yormak için kullandığı kırmızı kumaş parçası, şal.

Bir köleyi azat etme...

İtak,
Esir, köle veya cariyeyi serbest bırakma.

Arapça, itak, (ﺍﻋﺘﺎﻕ) 
Arapça kölelikten kurtulmak anlamına gelen itk kelimesinden türetilen itak kelimesinin anlamı;
(Köle, cariye) azat etme, ıtık.

İki yaprak ya da dört sayfa oluşturacak şekilde bir kez katlanmış baskı kağıdı...

İnfolyo,
Baskı Kağıdı.
İki yaprak ya da dört sayfa oluşturacak şekilde bir kez katlanmış baskı kağıdı.
İki yaprak ya da dört sayfa oluşturacak şeklinde katlanmış baskı kağıdı.

Folyo:
İngilizce: folio,
İtalyanca: folio 
Latince: folio.
Rulo haline getirilmiş kağıt, çok ince alüminyum, naylon vb.
Tabaka halindeki kağıda katlanmadan basılan çok büyük boy kitap.

Portfolyo:
Bir işe veya bir okula başlamak için, kuruma yeteneklerinizi ve yaptığınız işlerinizi yansıtma amacıyla hazırlanmış belgelerin bir dosya aracılığıyla bir araya getirilmesine Portfolyo denir.

Ton ve makam temeline bağlı kalmadan oluşturulan beste...

Atonal,
Atonal, kelime anlamı olarak, sesi, notası olmayan anlamındadır. Ancak müziğin notasız ya da sessiz olması beklenemez. Atonal, yani bir diğer deyişle On İki Nota Müziği, tüm zamanlarda uygulanan müzik sistemlerinin alt üst olduğu bir durumdur. 

Bilindiği üzere yapıtlar, özellikle batı müziğinde, sesler ve notalar yardımıyla gam (yedi ana notadan seçilen bir notayla başlayıp sırayla devam eden) adı verilen kalıplar içerisinde ifade edilirdi. Gamlar başladıkları notalara göre farklı isimler alırdı. Bu sayede müzik içerisinde uyum, dinginlik ve denge sağlanması hedeflenirdi. Gamlarda notalar, gama adını veren baskın notanın daha fazla duyulması suretiyle, notaların armonikleri de çalınarak belirli bir düzen içerisine konulurdu.

A. Schönberg, Atonal Müzik’in adını ilk kez zikreder. Majör ve minör gamları da ortadan kalkmış, ikisi birarada kullanılmış, gam sistemlerine uymayan bemol, diyez ve diğer sesler müziği ele geçirmiştir. 

Damarları yan kesilmiş akik cinsi...

Babakuru,
Babakoru,
Öküzgözü,
Damarları yan kesilmiş akik.
Akik,
(Fransızca agat).
Kalseduan kuvarsının bir türü olan, yüzük taşı, mühür vb. yapmakta kullanılan, türlü renklerde, yarı saydam, parlak ve değerli bir taştır. Kimyasal bileşimi SiO2, sertliği 7 olan , çeşitli renklere sahip değerli bu taşın özgül ağırlığı 2,57 - 2,64 dür. 

 Tabakalarının dizilişine göre özel isimler alır.

Müzikte bir parçanın canlı ve coşkun çalınacağını anlatan müzik terimi...

Acitato,
İtalyanca: acitato.
Bir muzik terimi. 
Müzikte bir parçanın canlı ve coşkun çalınacağını anlatan müzik terimi.
Bir pasajın huzursuz, heyecanlı bir tarzda çalınacağını yönlendiren tempo işareti.
Huzursuz, telaşlı ve spazmodik bir tarzda söylenen veya çalınan, ajite bir tarzda çalınan.
Batı müziğinde, bir parçanın hızlı ve coşturucu bir tempo ile çalınacağını göstermek için nota üzerine yazılan terim.
Bir parçanın acele, telaşlı çalınması gerekliliğini gösteren müzik terimi.
Bir parçanın canlı, hareketli, coşkulu çalınacağını anlatan İtalyanca müzik terimi. 
Bir parcanın canlı ve coşkulu çalınacagını belirtir.
Hızlı, sarsıntılı, heyecanlı.


Çok ince İran ipeği ...

Vurin,
Huset,
Seres,
Rivayete göre, ipekçilik ilk kez Çin’ in kuzey doğusundaki Şantuk çevresinde başladığıdır. Romalılarca ipeğe uzak doğu anlamına gelen seres deniliyor. Başka bir rivayet ise Şehname adlı destanda bir İran hükümdarına ibrişim ile kaftan yapılması için ilk ipek kumaş üretimi İranlılar tarafından yapıldığı şeklindedir.

M.Ö. 2600 yıllarında Çin imparatoru Hoang Ti zamanında, saray bahçesinde bir tırtılın dut yaprağı yediği ve sonra koza ördüğü görülür ve İmparatorun eşi She Ling She tarafından tırtıl ve koza inceleniyor. Kozadan ipek çekilebileceği ve dokumacılıkta kullanılmasına başlanıyor.
Çin’de bu sanatın gelişmesi ülkeye hem ün hem de yıllarca kazanç sağlıyor. Çin bu serveti kaybetmemek için ipek böcekçiliğini kutsal sayıp, ipek böceğinin ve sanatının ülkeden dışarı çıkmasına mani olmak için katı kurallar hatta ölüm cezaları uyguluyor.

Bizans Kralı Justinianus Justinianus ile eşi Theodora, ipeği araştırmak için iki rahibi misyoner kılığında doğuya gönderiyor. Bu iki rahip İran’ a ve sonra Orta Asya’ nın içlerine kadar giderek, ipek böcekçiliğinin oralarda yaygınlaştığını görüyorlar. İki yıl sonra ipek böceğinin yetiştirilmesi ve kozadan ipek çekilmesini öğreniyorlar. M.S. 552 yılında İstanbul’ a kamış bastonlarının içine ipek böceği tohumu koyarak Bizans’ a getiriyorlar.

Osmanlı döneminde ise ipek böcekçiliği ve sanayisi 1845 yılında Bursa’ da kurulan bir fabrika ile başlamıştır. İpek uzmanı Kevork Torkomyan Bursa' ya gelerek Şehreküstü Mahallesinde Harir Darüttalimi (İnstitut Sericole), İpek böcekçiliği Enstitüsünü kurmuştur. Bursa’ da koza, ipek böceği tohumu ve ipek ticaretinin önemli bir yer tuttuğu, el mancınık ve tezgahlarında çeşitli ipek kumaşlar ile kadifelerin dokunduğu, Avrupa’ ya koza ihraç edildiği biliniyor.

Bir parçanın canlı okunacağını anlatan müzik terimi...

Animato,
Bir parçanın canlı okunacağını anlatan müzik terimi.
Anima,
İtalyanca: Animato.
Bir müzik parçasının derin bir duygu verilerek çalınmasına verilen ad.

İtalyanca, Animato, canlı; 
Bir parçanın canlı çalınacağını anlatır.
Bir parçanın canlı çalınacağını anlatan müzik terimi.
Bir müzik parçasının derin bir duygu verilerek çalınmasına verilen ad.
İtalyancadan Türkçeye geçen bir çok müzik terimi vardır. Bu terimler şöyledir.;
Andante, Yörük anlamına gelir ve orta yavaşlıkta bir tempoyu ifade eder. 
Amabile, Sevimli, okşayıcı anlamındadır.

Su kıyılarında yaşayan çok iri bir kuş...

Pelikan,
Fr. pelican,
İng. pelican,
Pelikangillerden, pembeye çalan beyaz tüylü, kanatları gri renkli, alt gagasında deriden bir kesesi olan iri kuş.
Kaşıkçı kuşu,
(Pelecanus onocrotalus).
Leyleksiler(Ciconiiformes) takımının pelikangiller (Pelecanidae) familyasından bir kuş türüdür. Uzunluğu 70-73 cm. beyaz ve hafif pembedir. Alt gagadaki kese sarı renlidir. Göçeder. 
Güney, Doğu, Avrupa, Kuzey Afrika ve Asya da toplu halde yaşar.

"Yüzüm şen hatıram şen meclisim şen mevkiim şen,", "Yıllar ne çabuk geçti o günler arasından, " gibi şarkılarıyla tanınmış Ermeni asıllı Türk Besteci...

Bimen Şen
Bimen Dergazaryan,
(1873-1943),
Bimen Şen'in asıl adı Bimen Dergazaryan'dır. 
Ermeni asıllıdır. 
1873 yılında Bursa'da doğdu. 

Müsikişinas bir aileden geldiği için sesinin güzelliği dikkatleri çekmiş, çocukluğunda kilisede ilahi okumaya başlamıştı. Daha on bir yaşında iken, bir münasebetle Bursa'ya gelen Hacı Arif Bey'e takdim edildi. Ona birkaç şarkı meşk ettiren ve sesini çok beğenen üstad, bu sanatta ilerlemesi için İstanbul'a gönderilmesini tavsiye etti. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen, on dört yaşında iken İstanbul'a geldi. Yanında bulunan parası yetmeyip, iş bulamayınca yine kiliseye başvurmuş ve ilahi okumuş. Orada bulunan dindar bir Ermeni, sesini çok beğenerek himayesine aldı. Burada bir yandan bir Ermeni bankerin yanında çalışırken, bir yandan da Hagopos Kıllıyan ve Lem'i Atlı'dan müzik dersleri aldı.

Hacı Arif Bey, Aziz Dede, Tamburi Cemil Bey gibi dönemin ünlü Türk müziği bestecilerinden yararlandı. Hanendelik etti, plaklar doldurdu. Yüzüm şen, hahram şen sözleriyle başlayan şarkısı çok tutulunca “Şen” soyadını aldı. Nota bilmeyen besteci, Bimen Şen'in 500'ü aşkın bestesinden, başkalarınca notaya geçirildiği için, ancak 250'si günümüze ulaşabildi.

Çok tanınmış bir ses sanatkarı olduğu halde gazinolarda çalışmadı. Akşamları Eldorado gibi gazinolara gider ancak, hatırından geçemediği dostlarının ısrarı ile oturduğu yerden bazen bu fasıllara katılırdı. Konserler vermiş ve plaklar da doldurmuştur.

Bimen Efendi, 26 Ağustos 1943 tarihinde öldü. Cenazesi kalabalık bir toplulukla kaldırılarak, Feriköy Ermeni Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir.

Bimen Şen'in Eserlerinden bazıları ;
Yüzüm şen hatıram şen meclisim şen mevkiim şen,
Aşkın bana her safhası bin hüzne bedeldi,
Bağlandı siyeh zülfüne divane mi gönlüm,
Yol verin ey karlı dağlar aşayım,
Sahilde bu şeb yar ile bir zevkini sürdüm,
Gülşende ne hoş neşeli Cem meclisi kurdum,
Yıllar ne çabuk geçti o günler arasından,
Derdimi ummana döktüm asmana ağladım,
Bir kimseye açılmaz idim damenin olsam,
Mızrabı bırak zülfünü sinemde gezindir,
Gözlerim gözlerinin üstüne düşsün yansın,
Mehtabın ufuktan süzülüp battığı andı,
Birinin çeşmi siyah birisinin zülfü zerin,
Gülüşerek o yollardan geçerdin kışın,
Ömrüm artar sana baktıkça perestişle benim,
Perişan bir güzellik var yine çeşm–ı siyahında,
Yandım o senin gül gibi ruhsarına yandım,
Söyle niçin benden kaçtın yüreğime yare açtı,
Kurban olam endamına yarimin,
Gözlerini birgün görsem o gün kalbim şenle,
Dök dök yüzüme saçlarını gözyaşı bitsin,
Gül olsam sızsam inbiklerinden,
Keklik gibi sekerek oynatarak belini,
Lal oldu tenim kalmadı vallahi mecalim,

Etrüsklerde savaş tanrısı...

Laran,
Savaş tanrısı,
Roma tarihinin en gizemli halklı Etrüsklerdir. 
Etrüskler' in yaşadığı ve Etruria adı verilen bölge Orta İtalya’da dır. Etrüsklerin kendilerine Rasena demelerine rağmen Romalılar onları Tusci ya da Etrusci, Grekler de Tyrhennes diye adlandırıyorlar. 

Etrüsklerin Tanrı ve Tanrıçaları;
Etrüsk Tanrılarının baş Tanrısı, Tinia 
(Tin, Tins, Uni' nin kocası ve Hercle' nin babasıdır.),
Ana tanrıça Cel Ati 
(Etrüsk mitolojisindeki önemli ve güçlü arz tanrıçası)
Akıl, bilgelik, savaş, sanat, okul, ticaret tanrıçası 
Menerva(Menarva, Menvra),
Aşk tanrıçası Turan,
Ay tanrısı Losna(Lusna),
Güneş tanrısı Usil,

Bereket, orman, doğa, gece, ay ve ölüm tanrıçası Artume.
(Aritimi, Artumes veya Artames),
Doğum tanrıçası Thalna,
Gök gürültüsü ve şimşek tanrısı Aplu, Apulu,
İntikam tanrısı Veive,
Kapıların ve eşiklerin tanrısı Culsans,
Kehanet tanrıçası Lasa Vecu,
Kişisel ölümsüzlük tanrısı Evan,
Orman tanrısı Selvans,
Sevgi ve yaşam tanrıçası Turan,
Su tanrısı Nethuns,
Şans ve kader tanrıçası Nortia,
Tarım ve bereket tanrısı Maris,
Ticaret ve mal tanrısı Turms,
Yer altı tanrısı Mantus,
Yer altı tanrıçası Culsu,
Yer altı dünyası tanrısı ve ölülerin hükümdarı Aita(Eita),
Yıkım ve ölümün yer altı (ahiret) tanrısı Vetis,
Zaman ve gereklilik tanrısı Satre(Satres),
Ziraat tanrıçası Horta,

Sivas ile özdeşleşen ünlü halk ozanımız ...

Aşık Veysel,
(D. 1894-1973 Sivas-Şarkışla-Sivrialan),
Halk Ozanlarımızdan Bazıları;
Aşık Mahzuni;
(D. 1940-2002 Afşin-Berçenek Köyü),
Aşık Feymani, Aşık Hüdai, Aşık Ali İzzet, Aşık Kerem, Aşık Dursun Cevlani,
Aşık Sabit Müdami, Aşık Reyhani,
Aşık Gevheri (Asıl adı Mehmet), 

Aşık Şahturna, 
Aşık Davut Sulari (Reyhani Ağbaba),
Aşık Daimi;
(1932 yılında İstanbul' da doğdu, aslen Erzincan' ın Tercan ilçesindendir).
Dadaloğlu, Deliboran,
Erzurumlu Emrah, Erçişli Emrah,

Karacaoğlan;
(XVII. yüzyılda, Göçebe Türkmen obalarında yaşamıştır. Asıl adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu sanılıyor).
Kazak Abdal, Köroğlu, Kul Nesimi,
Kul Himmet;
(17. yüzyılda Anadolu'da yaşamış tekke şairi.)
Muhlis Akarsu,
Neşet Ertaş,
Pir Sultan Abdal,
Şemsi Yastıman;
(D. 1923 - Ö. 1994)
Asıl adı Mehmet Galip Şemsettin.
Yunus Emre,

Bir Osmanlı parası...

Zolta,
Zolota,
(Polonya parasına benzer, 30 para), 
Akçe-Akça, 
Beşlik,
Cihadiye,
Fındıki,
Groş,
Karabeşlik, Kuruş,

Mağşuş, Mangır, Mecidiye (20 kuruş), Medini,
Osmani-Usmani,
Para, Pul
Sandıklı (Hayriye Altını), Sikke, Sultani,
Şahi,
Zolta-Zolota, Züyüf,

Osmanlı Rus savaşı ...

Prut savaşı, 
(1710-1711) 
Osmanlı devletinin Rusya' yla yapılmış bir savaştır. Rusya, Osmanlı Devleti ile mücadelesinde kendi lehine bir zemin yaratmak istiyordu. Osmanlı Devleti içinde yaşayan Ortodoks toplumları kışkırtarak Osmanlı Devleti'ni zayıflatacak ve yapacağı savaşlarda daha önce kaybettiği toprakları geri alacaktı. 

Eflak ve Boğdan Beylerini Osmanlılara karşı kışkırtan Rus Çarı Deli Petro, Poltova Savaşı'nda İsveç Kralı XII. Karl' ı (Demirbaş Şarl) yenince, Demirbaş Şarl Osmanlılara sığındı. İsveç Kralını kovalayan Rus birliklerinin Osmanlı topraklarına akınlar düzenlemesi üzerine, Osmanlı Devleti Rusya'ya karşı savaş ilan etti (1711). Sadrazamlığa getirilen Baltacı Mehmet Paşa, 100.000 kişilik bir orduyla Tuna' yı geçerek Eflak' a girerken, Osmanlı donanması da Karadeniz' e açıldı. Osmanlı kuvvetleri, Kırım Ordusunun da desteği ile Rus birliklerini Prut Nehri kıyısında Stanileşti kasabası yakınında çember içine aldılar. O an için kurtuluş imkanı bulunmayan Rus Çarı Deli Petro, Moskova' ya bir mektup yazarak durumun zorluğunu ve ümitsizliğini anlattı. Çariçe Birinci Katarina araya girerek Osmanlı Devletine barış teklifinde bulundu. Hem Kırım Hanı, hem de İsveç Kralı saldırıya geçilip Rus ordusunun yok edilmesini savunuyorlardı. Ancak Baltacı Mehmet Paşa, yeniçerilere güvenmiyordu.

Kuşatma sırasında yeni bir kutsal ittifakın oluşturulabileceği düşüncesine sahip olan ve Osmanlı ordusunun çok yıpranacağı endişesini taşıyan Baltacı Mehmet Paşa barış yapılmasını kabul etti (21 Temmuz 1711). İmzalanan Prut Antlaşması ile Azak kalesi Osmanlılara geri verildi. Ruslar, İstanbul'da devamlı bir elçi bulundurmayacak ve İsveç Kralı Şarl' ın serbestçe ülkesine dönmesine izin vereceklerdi. 

Saz ya da kamıştan örülmüş büyük sepet ...

Kazevi,
(Arapça)
Zenbil,
Zembil,
Sepet,
(Farsça seped).
Ağzı geniş, basık sepet.
Saz ya da kamıştan örülmüş büyük sepet.

Saz, kamış veya ince dallardan örülerek yapılan, genellikle sapı olan, yiyecek ve eşya taşımak için kullanılan kap.

Osmanlı devletinde paşaların mahiyetindeki başı bozuk asker...

Sarıca,
Osmanlı devletinde paşaların mahiyetindeki başı bozuk asker.
Genel olarak dikkafalı, başıbozuk asker.
Eyalet valileri buyruğundaki başıbozuk asker.
Eskiden eyaletlerde valilerin emrindeki kapı kulu halkının meydana getirdiği başı bozuk bir nevi asker.
XVII. yüzyıldan sonra eyalet valilerinin, kendi bölgelerinden toplanan derme çatma kimselerden kurdukları 40-50 şer kişilik vurucu ve çapulcu süvari birliklerine verilen ad. 

Sarıca kelimesinin başka anlamları:
Sarıyı andıran, sarıya yakın.
Yaban arısı.
Sarıca arı.
Eşek arısı.
Yüzgeçleri ve sırtı sarı renkli, 20-30 cm. uzunluğunda bir balık.

Osmanlı devletinin kuruluşunda yararlılık göstermiş bir din bilgini...

Şeyh Edebali, 
Dursun Fakih,
Şeyh Edebali,
(D. 1206 - Ö. 1326) 
Osmanlı Devleti' nin kuruluş yıllarında yaşamış bir din bilgini. 
Ahi şeyhi, Osman Gazi'nin kayınbabası ve hocası, Orhan Gazi' nin dedesi bir anlamda da sonradan imparatorluk olacak Osmanlı Devleti' nin fikir babasıdır. Aslen Karamanlı’ dır. 

Şeyh Edebali, ilk tahsilini Karaman'da sonra da Şam’da tamamladı. Tefsir, hadis, tasavvuf ve özellikle İslam Hukuku’ da ihtisas sahibidir. Hz. Mevlana gibi, zamanının büyüklerinin sohbetinde bulundu. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Sultan Osman Gazi’ nin kayınpederidir. Zamanının büyük alim ve velilerindendir. Doğum tarihi kesin olmamakla beraber, Hicri 603 Miladi 1206 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir.

Dursun Fakih (Tursun Fakih);
Şeyh Edebali’nin damadı, Osman Bey’in bacanağı olan Dursun Fakıh’ın doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olduğu bilinen Dursun Fakıh, Şeyh Edebali’den Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Usul ilimlerini öğrenmiştir. Osman Bey ile birlikte savaş ve fetihlere katılmıştır. Katıldığı bu seferlerde askerlerin imam hatipliğini ve vaizliğini yapmıştır. Devletin bağımsızlığının bir nişanesi olan Osman Bey adına ilk hutbeyi Karacahisar’ da okuyan ve Osmanlı Devleti’nin ilk kadısıdır.

Osmanlı devletinde divanı hümayin kalemlerinden biri...

Amedi,
Farsça: amedi, (ﺁﻣﺪﻯ).
Osmanlı devletinde divanı hümayin kalemlerinden biri.

Amed:
Sarayla Babıali arasındaki yazışmaları yürütmekle görevli daire ve bu dairenin amedci de denen amiri.

Amediye(Amediyye):
Osmanlı Devleti’nde bir vilayete ülke içinden getirilen mallardan alınan bir nevi gümrük vergisi.

Osmanlı sarayının dış birimlerine ve saray dışındaki yönetim örgütüne verilen ad...

Birun,
Farsça: birun
.
Dışarı, harici, dış.
Dışarı, dışarıya
Fazla, aşkın.
Osmanlı Devleti’ nde Enderun dışındaki devlet memurları için kullanılan tabir.
Osmanlı sarayında harem dairesinin ve enderunun, yani sarayın iç dairesinin dışında kalan bölüm.
Osmanlı sarayının dış birimlerine ve saray dışındaki genel yönetim örgütüne verilen ad. Osmanlı saraylarında Harem dairesinin ve Enderun’ un dışında kalan bölümü. Klasik dönem Osmanlı devlet yönetim merkezi olan Topkapı Sarayı Birun, Enderun ve Harem bölümünden oluşur. Osmanlı Devleti' nin idari teşkilatında Tanzimat dönemine kadar kullanılmıştır.

Hücrebilim...

Sitoloji,
İngilizce: cytology,
Fransızca: cytologie.
Hücre bilimi,
Göze Bilimi.
Biyolojinin, hücrenin yapısı, görevi, çoğalması ve hayatıyla ilgili dalı.
Hücrenin yapı, görev ve çoğalma gibi özelliklerini inceleyen bilim dalı.
Hücrenin yapısı, bölünmesi, enerji üretimi ve tüketimi, protein sentezi, kanser gibi konular sitolojinin sahasına girer.

Erkeklik ve dişiliğin yani cinsiyetin belirlenmesinde rol oynayan kromozom...

Alazom,
Cinsiyetin belirmesinde temel rol oynayan özel kromozom.
Kromozom:
Yunanca, chromos (renk), soma (vücut); 
Kromozomlar, canlı vücudundaki neredeyse tüm hücrelerin çekirdeklerinin içinde yer alan, sıkıca sarılmış DNA paketleridir. İnsan, 23 çift kromozom taşır. DNA canlılarda kalıtımı sağlayan genetik birimlerdir. Kromozomlar mikrometre boyutunda olup elektron mikroskobu ile görüntülenebilmektedirler. 

İç sıkıntısı...

Kasvet,
Kasavet,
İlinti,
Gam,
Tasa,
Afakan, Darlık,
Sıkıntı, iç sıkıntısı. 
İç sıkıntısı, sıkıntı.   
İngilizce: gloom
Arapça: kasvet, (ﻗﺴﻮﺕ)
Arapça, kasvet, sertlik, acımasızlık anlamındadır.
Sıkıntı, gam, keder, tasa, kasavet.
Merhametsizlik, acımasızlık.
Katılık, sertlik, kalbden hayır (iyilik) ve yumuşaklığın çıkması.

Kasvetli:
Sıkıntılı, sıkıcı, sıkıntı veren.
Gönlü daralmak.



Kısır olan kadın ya da dişi hayvan...

Aslık,
Fr. Atretelytrie.
Fr. Bisexe ou bisexue, bisexuel 
Kısır olan kadın ya da dişi hayvan.
Halk arasında, kısır olan (kadın veya dişi hayvan).
Kızlık zarı yırtılmamış. 
Kesilmeye muhtaç kızlık zarı.  
Tam oluşmamış kızlık zarı.

Kısır kadın veya dişi hayvan.
Üreme organı noksan kadın.
Kadınlık organı bitişik olup karı koca olamıyan kadın.

Mersin ilinde bir mağara...

Çaltı,
Çaltı Mağarası,
Bozyazı ilçesinin Lenger Köyündedir. Lenger Köyü 3 ayrı mahalleden oluşup, Bozyazı ilçesine 40 km uzaklıktadır. 
Çevresi dağlarla çevrili yemyeşil ormanlık alan içerisinde bulunan Çaltı Mağarası 1200 mt. yüksekliktedir. Mağaranın uzunluğu ve genişliği çok büyüktür. Çok derin olan ve uzunluğunun tespit edilmesi güç olan mağaranın yanlarında, tavanında dikitler, sarkıtlar ve çok yönlü resimler mevcut olup, içerisinde insanı dinlendiren hoş bir hava vardır. 

Mersin'deki mağaralar;
Ekizin Düdeni Mağarası,
Sumaklı Mağarası (Düden);
Çukurpınar Mağarası (Düden);
Üğü Mağarası;
Bicikli Mağarası;
Mehribakan Mağarası;
Hacı Sarının Mağarası, 
Saydibi Mağarası,
Karain Mağarası, 
Köşekbükü Mağarası;
Yedi Uyurlar (Eshab-ı kefh) Mağarası;
Cennet (Çöküğü) ve Cehennem (Çukuru) mağaraları;
Aynalıgöl (Gilindire) Mağarası
Taşkuyu Mağarası
Astım Mağarası,
Çaltı Mağarası,
Yalan dünya.

Mersin ilinde dürüm olarak hazırlanan bir yemek ...

Tantuni,
Tantuni dürüm olarak ya da ekmek arası hazırlanan, içerisinde küçük küçük doğranmış et bulunan ve sac kavurma şeklinde yapılan lezzetli bir yemek.
Malzemeler;
300 gram veya Yarım kilo Dana Antrikot
1 adet orta boy kuru soğan
2 adet küçük boy domates

2 yemek kaşığı zeytinyağı
Çay kaşığı ucu kadar tuz.
Çay kaşığı ucu kadar sumak
Çeyrek demet maydanoz.
Lavaş ekmeği veya yarım ekmek.

Yapılışı;
Dana antrikotu varsa fazla yağlı kısımlarınıda temizleyip küçük küçük enine şeritler halinde doğrayın. Daha sonra bir tencerede haşlayın. Kabuğunu soyduğunuz domatesleri ise minik minik küpler halinde kesin. Haşlama suyunu ayrı bir kenara süzüp etleri yassı tabağa alın.
Sac tavaya önceden kısık ateşte haşlanmış etleri alın. Tahta bir kaşık ya da spatula yardımıyla karıştırarak soteleyin. Bir kenarda ayırdığınız haşlanmış et suyundan azar azar ekleyip su buharlaşana kadar etleri kavurmaya devam edin. Zeytinyağı katıp etler hafif bir renk alana değin pişirme işlemine devam edin. Tuz ve isteğe göre kırmızı pul biber ilave edin. Lavaş veya ortadan ikiye böldüğünüz ekmeğin iç kısmını iyice kavrulan etlerin üzerine bastırın, yağını alın. Doğranmış domatesleri ilave ettikten sonra aralarda karıştırarak kısa bir süre daha pişirme işlemini sürdürün. Kuru soğanın kabuğunu soyduktan sonra incecik piyazlık doğrayın. Maydanozları yine incecik kıyın. Sumakla doğranmış kuru soğanı yoğurup maydanozu da katın. Hazırladığınız salata karışımını ekmeklerin içine yerleştirip kapattıktan sonra sıcak sıcak servis yapın. Afiyet Olsun.

Mersin Yemekleri;
Batırık, (Mersin/ Silifke yöresine ait) ,
Babukannus (Patlıcan gömmesi),
Cezerye (Havuç Tatlısı), Cızlama,
Çileme,
Dolaz, Etli Dövme pilavı,
Heleş, Humus (Nohut, tahin, limon, sarımsak, maydanoz, ile yapılır.)

Gaygana,
Kavut (Türkmen yemeği), Kerebiç, Kulak çorbası,
Lepe, Maş çorbası, Mollaç, Mahluta,
Övelemeç,
Palize,
Samsıra,(pekmez ve susamla yapılır), Sarı kabak kompostosu, Susamlı köfte,
Tatar Çorbası,
Topalak çorbası, (Mersin-Mut yöresine özgü)
Yüzük çorbası (bulgur, nohut, et, karabiber ve kimyon, salça, ile yapılır.)

Topalak çorbası
Malzemeler: 
250 gr kıyma, 2 su bardağı ince bulgur, 
1 yemek kaşığı biber salçası(domates salçasıda olabilir), 
1 su bardağı su, 
1/2 çay bardağı un, 
Tuz, kimyon, kuru nane, karabiber (domates salçası kullanıyorsanız biraz pul biber), 
1 adet kuru soğan, 2-3 diş sarımsak, 
1 su bardağı nohut 
 1 su bardağı kuru fasulye, 
1 su bardağı yeşil mercimek, 
3 yemek kaşığı tereyağı, 
1 yemek kaşığı salça.

Yapılışı: 
Nohut, fasulye, mercimek ayrı ayrı haşlanıp süzülür. Kıyma,rendelenmiş soğan ve sarımsak, ince bulgur, un, salça, tuz ve baharatlar yoğrulur. Yoğrulurken azar azar su ilave edilerek yoğrulmaya devam edilir. Fındık büyüklüğünde köfteler yuvarlanır. Un serpilmiş bir tepsiye konur. Köfteler 2-3 saat bekletilir. Bir tencereye su konur. Biraz tuz eklenir. Su kaynayınca köfteler içine atılıp pişirilir. Yaklaşık 20-30 dakika sonra haşlanmış nohut, fasulye, mercimek eklenir. Bir tavada tereyağ eritilir. İçerisine salça konup karıştırılır. İçine biraz kaynamış su ekleyip tekrar karıştırılır. Tencereye aktarılır. Biraz pişince ateşten alınır. Afiyet olsun.


Mersin Sillifke yolu üzerinde antik bir kent...

Akkale 
Tırtar, 
Mersin - Silifke Karayolu'nun 49. km'sinde, Tırtar Köyü'nün deniz kıyısı tarafındadır. Geç Roma Dönemi'nde kurulmuştur. Kalıntılar arasında saray olabilecek bir yapı, hamam, sarnıç vs. bulunmaktadır. 15.000 ton zeytinyağı alabilecek kapasitedeki yapı halen ayaktadır.
Mersin - Silifke Karayolu' nun 49. km'sinde, Tırtar Köyü'nün deniz kıyısı tarafındadır.

Geç Roma Dönemi'nde kurulmuştur.  Kalıntılar arasında saray olabilecek bir yapı, hamam, sarnıç vs. bulunmaktadır.  15.000 ton zeytinyağı alabilecek kapasitedeki yapı halen ayaktadır.

Kelenderis, Kilindere(Aydıncık), 
Korykos, Korykion-Antron 
(Cennet-Cehennem), 
Kanlı Divan, Kanytella, 
Canytelis (Kanlıdivane),

Antik Olba Krallığı’nın kutsal yerleşim yeri.
Neapolis,
Nagidos, 
(Bozyazı İlçesi)

Mersin ilinde bir kale...

Akkale
Antik Liman Yerleşimi. 
(Tırtar),
Kırshu,
Korykos Kalesi,
Kız Kalesi,
Limankale,
Sinekkale, 
Softa, 


Silifke,
Mavga, 
Meydancık, 
Mezgitkale, 
Mut,
Tokmar,

Popüler Yayınlar

İzleyiciler

BULMACA ANSİKLOPEDİSİ